25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 1 N SAN 2011 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Yeni Bir Çağ Yargı Tartışması HİÇ tartışılmamalıydı yargı. Oysa Türkiye’de çok tartışılıyor. Hem de bu çağda. Tartışılmaz duruma gelmesinin çareleri mutlaka bulunmalı. Titizlikle ve özenle, yargı bağımsızlığının kılına dokunmadan, ama sorumluları iyi belirleyerek. Doğru yapılması gereken bir belirleme bu. Çok önemli, çok kapsamlı, neredeyse bütün sistemi ilgilendirdiği için doğru kavramlarla, sorunların derinine inerek, yorulmadan, nerelere varacağından ürkmeksizin, kolay bitmeyeceğini, ama biter gibi olunca herkesi sevindireceğini bilerek. zellikle, yanlış yerden başlamadan. Belli davalardan, mahkemelerden, yargıçlardan başlarsanız, anayasanın maddelerine çarparsınız: Yargıçlar görevlerinde bağımsızdır; hiç kimse, hiçbir organ ya da makam yargıçlara ve mahkemelere emir veremez. Meclis’te bile, görülmekte olan bir davada yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili bir tartışma açılamaz. Çünkü tartışılabilir olan ve tartışılması gereken bunlar değil, bir kamu hizmetinin, adalet dağıtma hizmetinin görülmesidir. Parlamenter sistemde bunun sorumlusu da Adalet Bakanı ve genel olarak hükümettir. Bunu söylemek çelişki mi? Belirli bir davadan, yargıcın tutumundan, kararından söz ediyorsanız, evet çelişkidir; yapmamalısınız. Ama genel olarak adalet hizmetinin yavaşlığını, yargıç aylıklarının düzeyini eleştirmek, yalnız Meclis’tekilerin değil, bütün vatandaşların hakkıdır. Bu hizmetin lojistiğinden bakanın sorumlu olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Bunları anlayıp anlatmak kolay. Ama yargıç yasaya göre hüküm verdiğine göre, kötü yasayı yapan milletvekilleri ve öylelerine oy verenler sorumlu sayılmaz mı? öyle düşünmeye başlayınca, varılamayacak sonuç ve sorumlu tutulamayacak makam ya da görevli kalmaz. Yargıçlar için onları yetiştiren hukuk fakültelerine, profesörlere, hukuk allamelerine kadar inebilir ve bir de bakarsınız, kendinize, öğrencilik yıllarınızın haylazlıklarına kadar inmişsinizdir. Sonuçta bütün toplumu düzeltmeye yarayacak olan bu yöntem yabana atılabilir mi? Japonya’da yaşanan felaketten sonra artık köprü işlevinin de bir an önce sona ermesi görüşü kamuoyunda ve seçmen gözünde gittikçe yaygınlaşıyor. Bundan sonra Avrupa ülkelerinde seçim kazanmak isteyen partiler, yenilenebilir enerji kaynakları çağının temsilcisi olarak ortaya çıkmak zorunda kalacaklar. Yüksel PAZARKAYA Yazar lk kez bir yeşil politikacı başbakan oluyor. Alman Yeşiller Partisi’nin kurucu üyelerinden bugün 62 yaşındaki Winfried Kretschmann BadenWürttemberg eyaleti başbakanı olacak. Böylece Avrupa siyasi tarihinde yeni bir dönem başlayacak. Kuruluşundan sonra BadenWürttemberg eyaletinde otuz küsur yıl muhalefet sıralarına dirsek dayadıktan sonra, atom enerjisinin insanlık için tehdidini ilk kez gündeme getiren politika, 27 Mart seçiminde yaklaşık yüzde 25 ile bu eyalette ilk kez Sosyal Demokrat Parti’nin önüne geçti. Ama Sosyal Demokrat Parti ile birlikte oyların yaklaşık yüzde ellisini toplayarak, 58 yıldan beri bu eyalette iktidarı elinde tutan Hıristiyan Demokrat Parti’yi de (CDU) indirdiler. Bu dönüşümün anlamı şu bakımdan önemli. 58 yıllık Hıristiyan Demokrat yönetimde BadenWürttemberg sanayi ve teknoloji yoğunluklu Almanya’nın en büyük eyaletlerinden biri olarak hep en güçlü ekonomiye ve en düşük işsizlik oranına sahip olmuştur. Şimdi İ Ö seçimle indirilen iktidarın 58 yıl sürmüş olması nedensiz değildir. Ekonomideki başarısı bugün de Almanya’da en önde gelmektedir. Yeşiller’in başarısında elbette Japonya’daki atom santralı felaketi ve sonuçları etkili oldu. Daha altı ay önce atom lobisinin hizmetinde eski atom santrallarının işletme sürelerini otuzlu, kırklı yıllara dek uzatma kararı alan Angela Merkel’in Hıristiyan Demokrat CDU ve Hür Demokrat FDP koalisyonu eyalet seçimlerinden iki hafta önce birden çark etmek zorunda kalıp, üç aylık bir moratoryum ilan etti. Eski yapım sekiz atom santralını durdurma kararı aldı. Ancak seçmen bu seçim taktiğine prim vermedi. Tersine Yeşiller Partisi’nin otuz yıldır değişmeyen atom karşıtı politikasını, bu partinin oylarını ikiye katlayarak ödüllendirdi. Aynı gün yapılan RenPfalz eyalet meclisi seçimlerinde de Yeşiller’in oyunu üçe katlayarak Almanya ve Avrupa siyaset tarihinde bir dönüm noktasını başlattı. Bu durumda artık atom lobisinin isteklerine gönüllü uyan Merkel hükümeti de politi kasını ciddi biçimde gözden geçirmek zorunda kalacak. Üç aylık moratoryumla işletmesi durdurulan sekiz atom santralına yeniden işletme izni verilmesi neredeyse olanaksız görünüyor. Almanya’da yenilenebilir enerji kaynakları çağı artık başladı. Yine Yeşiller’in Sosyal Demokrat SPD ile Schröder başkanlığındaki koalisyon hükümetindeki çabaları sonucu Almanya’nın enerji gereksiniminin yüzde on beşten fazlası bugün yenilenebilir kaynaklardan (rüzgâr, güneş vs.) sağlanıyor. Ama enerjinin yüzde kırk beşi hâlâ atom santrallarından geliyor. Şimdi bu yüzde kırk beşin de adım adım yenilenebilir kaynaklardan sağlanması süreci başladı. Atom santralından yana partiler ve lobiler de aslında her zaman büyük riskin ayırdında olarak, bu kaynağın köprü işlevini vurguladılar. Geçici bir süre atom santrallarından yararlanıp yenilenebilir kaynaklara dönüşüme gidilmesini onlar da her zaman dile getirdiler. Özellikle Japonya’da yaşanan felaketten sonra artık köprü işlevinin de bir an önce sona ermesi görüşü kamuoyunda ve seçmen gözünde gittikçe yaygınlaşıyor. Bundan sonra Avrupa ülkelerinde seçim kazanmak isteyen partiler, yenilenebilir enerji kaynakları çağının temsilcisi olarak ortaya çıkmak zorunda kalacaklar. Önemli olan büyük riskin toplum olarak ayırdına varılıp elbirliğiyle yenilenebilir enerji çağında ilerlemektir. Kendinizi Asın... “En az üç çocuk” olur... Dört olur... Beş olur... On beş olur... Zaten baba tanımıyor çoğunu... Çocukların yarısı yerine okuldan 3A sınıfını göndersen farkına varmayacak... Kameraman tanıştırmıştı baba ile üçüncü eşten sekizinci oğlunu... Dördüncü eşten altıncı oğlu “He odur” diyerek tanıklık ettiydi... Doğurulup doğurulup sokağa salınanların memleketi burası... Mahalleden geçen her arabayı elli çocuk kovalıyor... Kamyon lastiklerini eritip ayakkabı yapıyorlar onlara... Müdür okula gelmeyenleri görmezlikten geliyor, çünkü sınıfta öğretmene ayakta duracak yer kalmıyor... Beslenme dersen... Anadolu’da eşek kalmadı... Görgü malum; bunu en iyi düğünlerde anlarsınız, piste çıkan iki yüz çocuk, orkestranın etrafında son hızla dönmeye başladığında... Kayıp çocuklardan dördünü bateristin davulunun içinde bulmuşlardı... Annesi sırıtarak karar vermişti o an: “Çok akıllı benim oğlum doktor olacak... Davulun içine girdiğine göre de demek ki müzisyen doktor...” Merhamet, vicdan derseniz... “Sen doğunca kurban kestik” diyerek başlıyor insani eğitim... Aptallığından ince dala binip düştüğünde de “kan akıtın” dediler... “Hiç olmazsa bir horoz...” Salaklığını bahçedeki güzelim çilli horoz ödedikten sonra, cennete nasıl gideceğini de tarif ettiler ona: Yedi kişi, yakalayıp kestikleri dananın sırtına binerek... İşte bu çocuklardan “en az üç tane” istedi önderleri... Üst sınırı yok... Fışkırtmak serbest... Özensiz, bakımsız, başı okşanmamış, ilgilenilmemiş, sevilmemiş, eğitilmemiş o çocukların toplumudur burası... Bu kesik kafalar, bu testereler, bu koparılmış kollarbacaklar, bu parçalanmış çocuk bedenleri... Bu cinnet... Bu manyaklıklar... Yakından bakın; her zaman bölünmüş aileler, özensiz çocuklar, eğitilmemiş bireyler, başı okşanmamış ve sevilmemiş hasta kimlikler çıkıyor altından... Bu kez de “bunları asalım” diyor kafa... Kendini asması gerekirken... Kitap Yakmak Üzerine... Altay GÜNDÜZ 0 Mayıs 1933 günü Berlin Üniversitesi’nin önünde, ortaçağlardan beri görülmeyen bir olay oldu. Naziler, eserleri Nazi ideolojisiyle bağdaşmayan yüzlerce yazarın kitabını, Nazi marşları söyleyerek törensel bir eylemle yaktılar. Eylemler, 34 üniversite kentinde de benzeri biçimde gerçekleştirildi. En az 30 bin değişik adlı milyonlarca kitap yakıldı. Küçük bir bölümü şunlardı söz konusu yazarların: Bertolt Brecht, Charles Darwin, İlya Ehrenburg, Albert Einstein, Friedrich Engels, Sigmund Freud, André Gide, Maksim Gorki, Ernest HemingProf. Y. Müh. İTÜ 1951, YTÜ E. Öğretim Üyesi 1 B way, Franz Kafka, Jack London, Karl Marx, Erich Maria Remarque, Stefan Zweig... Eserlerini ilgiyle okuduğum yazarlardı bunlar. Öncelikle, Brecht Marksist; Einsten, Engels, Freud, Kafka, Marx ve İlya Ehrenburg Yahudi asıllı; Maksim Gorki ve Erich Maria Remarque hümanist; Hemingway ve Jack London sosyalist olduğu ve Darwin’in de kuramını reddettikleri için eserleri toplandı ve yakıldı. Kitapları ateşe atanların çoğu da, Hitler’in Kavgam (Mein Kampf) kitabından etkilenen üniversite profesörleri ve öğrencileri oldu. 1966 yılında film yönet meni François Truffaut, kurgusal bilim yazarı Ray BradBury’nin (ABD), 1951’de yazdığı Fahrenheit 451 adlı ütopik romanını aynı adla beyazperdeye uyarladı. Daha çok anlatı sinemasının geleneklerine yakın düşen filmde Truffaut, gelecekteki bir dönemde kitap okumanın yasaklandığını, itfaiyenin yangın söndürmek için değil, ortalığı ateşe vermek için var olduğunu; nerede bir kitabın bulunduğu sezilirse, itfaiyeye haber verildiğini ve kitapların hemen yakıldığını anlatır. Romanın ve filmin baş kişisi, itfaiyede görev yapan, toplumdan kendini yalıtmış, kabuğuna çekilmiş bir hayatı olan Guy Montag’dır (Oskar Werner). Halkın bilgilenmesi ve bağımsız düşünmesinden korkan hükümet, kitapların yasadışı ürünler olduğunu ilan eder. Montag, kitapların yakılması işiyle görevlendirilir. Arkadaşları itfaiyecilerin topladığı kitapları alev püskürten silahıyla ateşe verir. Günün birinde Montag, Clarisse (Julie Christie) adlı öğretmenle tanışır. Öğretmenin etkisiyle kitaplara merak salar. Bunu öğrenen karısı Linda Montag (Julie Christie) kocasını ihbar eder. Montag korkar kaçar. Kitap dostlarının gizlenerek yaşadıkları bir ormana ulaşır. Burada herkes bir kitabı ezberlemekle meşguldür; böylece gelecek ku şaklara aktarmak mümkün olacaktır... Filmde, kaçışın bir kurtuluş yolu olmadığı; aslolanın kötülükle savaşım olduğu iletisi verilmektedir. Şimdi iki yüzyıl önce oluşan bir kitap toplama ve yakma olayını anlatayım. Kayınpederim mimar Arif Hikmet Koyunoğlu’nun büyük amcası Şeyhülislam Arif Hikmet Bey (17861859), Abdülmecit döneminin ünlü din ve bilim adamlarından biriymiş. 1845 yılında şeyhülislam olmuş. Rüştiye mekteplerinin açılmasına ve eğitimin yaygınlaşmasına katkıda bulunmuş. Ne var ki yaşantısında, dinsel çerçevenin dışına çıkamazmış. Eğitime çok önem verir, okuyana yardım edermiş, velakin her zaman dine öncelik tanır, yeniliklere karşı çıkarmış. Kitap toplama ve sahiplenme tutkunuymuş Şeyhülislam Arif Hikmet Bey. Var olan sistemi korumakla görevli ve ayrıca bağnaz bir din adamı olduğu için ünlü mutasavvıf Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedrettin’in (13631420) en önemli tasavvufi eseri Vâridât’ta açıkladığı düşüncelerinin yayılmasını istemez, kitabı nerede bulursa ucuzpahalı satın alıp yaktırırmış. Şeyh Bedrettin’in bu eserinde yer alan ve Şeyhülislam Arif Hikmet Bey’i öfkelendiren düşünceler ve dünya görüşü neydi peki? Kısaca özetleyeyim: “Tanrı tüm insanla ra görünür, bu nedenle insanın insana kulluğu yanlıştır. Ahret, cennet, cehennem ve öldükten sonra dirilme yoktur, ne varsa yeryüzündedir. Bütün dinler özdeştir; ayrılık görünüştedir; bir Hıristiyanın taptığı tanrıyla Müslümanınki arasında hiçbir fark yoktur. Tanrı yalnız Müslümanların ya da Hıristiyanların tanrısı değil, bütün insanların tanrısıdır. Kişi emeğiyle geçinmelidir, birçok kişinin bir kişiye çalışması yanlıştır.” Ülkemizde yasaklanmış ve bir bölümü yakılmış kitaplardan bazı örnekler. Nâzım Hikmet’in tüm şiirleri, Rıfat Ilgaz’ın Sınıf’ı, Sabahattin Ali’nin Sırça Köşk’ü, André Malraux’un Umut’u, Nihat Behram’ın Darağacında Üç Fidan’ı, Henry Miller’in Oğlak Dönencesi, Adolf Hitler’in Kavgam’ı, Lewis Carroll’un Alis Harikalar Diyarında’sı, Miguel De Cervantes’in Don Kişot’u, Charles Darwin’in Türlerin Kökeni, 1001 Gece Masalları, George Orwell’in 1984’ü... Buraya dek açıklanan olgular, kitapları yok etmekteki amacın, insanları korkutmak, sindirmek ve dolayısıyla aklı öldürmek anlamına geldiğini gösteriyor. Bu nedenle aklı yok etmek isteyenlere karşı savaşım vermeliyiz. Kaçış bir çözüm yolu değildir. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear