23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 MART 2011 CUMA CUMHUR YET SAYFA DİZİ 9 ‘Aklama müessesesi oluşturmuşlar’ tek kontrgerilla davasının, Türkiye’nin ilk vehesaplaşma iddiasındaki Er“derin devlet”le genekon davasının başladığı gün (20 Ekim 2008) zamanaşımından düşmesi kamuoyunda büyük yankı yaratmıştır. Medyada çıkan haberlerin ardından birçok köşe yazarı da zamanaşımı konusunu köşesine taşıyarak tepki gösterir. Bazıları da 16 Mart davasının bu şekilde sonuçlanmasının Ergenekon davasına zarar verdiğini yazıp çizer. Türkiye’de Ergenekon üzerinden derin devletle hesaplaşıldığı algısı yara almıştır. Tam bu aşamada dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin girer devreye... Şahin, bu karardan rahatsız olduğunu açıklar. Beyazıt’ta yedi öğrencinin öldürüldüğü olaya “bizzat tanıklık ettiğini, hatta yaralı bir öğrenciyi ambulansa kadar taşıdığını” anMehmet Ali Şahin. latarak “Bu davanın zamanaşımına uğramasına izin vermem” der. Zamanaşımı kararı veren yargıçlar hakkında idari soruşturma açılır. Adalet Bakanlığı müfettişleri inceleme sonucu, sorumlu buldukları yargı mensupları hakkında rapor hazırlarlar ve konu HSYK’ye taşınır. Gelişmeler kamuoyuyla da anında paylaşılır hep. Ancak her nedense, HSYK’nin yargıç ve savcıları “oybirliğiyle akladığına” ilişkin haber medyanın yoğun gündemi arasında kaybolup giderken, konu üzerinde kimsenin sesi çıkmaz. HSYK’de Adalet Bakanı ve müsteşarının da olduğuna dikkat çeken ve “demek ki aklama müessesesi oluşturmuşlar” yorumunu yapan Cem Alptekin, şunları söylüyor: “Oysa 16 Mart dava dosyasında ihmal veya suiistimal o kadar açıktır ki orada özellikle bizim duruşmaya katılmadığımız yalnızca son birkaç senenin duruşma tutanaklarına bakıldığında bile; iddia makamı hiçbir talep ve mütalaada bulunmadan, hiçbir delil toplanmadan, başkaca hiçbir işlem yapılmadan, mahkemece yeni hiçbir karar alınmadan duruşmaların hep aynı ara kararlarla talik edilerek, davanın zamanaşımına kadar bir rutine bağlandığını açıkça görürsünüz. Bunu görmek için hukukçu olmaya dahi gerek yoktur...” Bu arada Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 1 Şubat 2010’da davayla ilgili temyiz incelemesini sonuçlandırır ve stanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yedi öğrencinin ölümü, 41 öğrencinin de yaralanmasıyla sonuçlanan katliama ilişkin verdiği “zamanaşımı” kararında hukuka aykırılık bulunmadığına hükmeder. Roller Değişiyor, Oyun Aynı (2) Geçen yazımda ne demiştim? “Türkiye’de bir oyun oynanıyor. Bu oyun Atlantik ötesinde sahneye koyulan bir oyun. Bu oyunda değişik roller var. Ve bu roller değişiyor”. Birilerinin rolü değiştikçe de, aynı oyunda “kullanılan” diğer bazıları aynen şöyle söylemeye başlıyorlar; “gördünüz mü nasıl değiştiler”. Ve hemen ekliyorlar, “zaten değişmemek ayıptır”. Hiç kuşkusuz böyle söylemeleri de, oynanan oyunun bir gereği. Önemli olan, bizlerin farkında olmamamız, kandırılmamız. Daha kibar(!) söylenmesi gerekirse, ikna(!) edilmemiz. Nitekim yıllardır böyle oldu. Anlı şanlı aydınlar(!), tarafsız(!) gazeteciler, kolaylıkla ikna edildiler. “Ne kadar güzel değiştiler” dediler. Şanlı değişim öyküleri yazdılar. Bu oyun o kadar büyük bir pervasızlıkla oynanıyor ki, insanın inanası gelmiyor. Üstelik bazı sözüm ona aydınların duyarsızlığını, ilgisizliğini görünce de hayret ediyorsunuz. “Bunlar nasıl aydın, nasıl gazeteci” diye kendi kendinize soruyorsunuz. Tabii bazılarındaki büyük değişimleri görünce, “oyunu esas sahneye koyanın gücünü” de anlıyorsunuz. En azından, ikna edilmeye eğilimli kişiler, aydınlar(!) üzerindeki gücünü. Tabii kolaylıkla ikna edilemeyenlerin başına gelenleri veya başlarına geçirilen çuvalları da görüyorsunuz. Evet bugün, böyle bir rol değişiminden söz edeceğim. Bunun için de, Türkiye tarihindeki çok acı bir olayı hatırlatacağım; Madımak katliamını. Ve size bazı isimler sayacağım. İlk önce bu listeyi Av. Ali Yılmaz’ın araştırmasından aldığımı söyleyeyim. Bu isimleri bir araya getiren “ortak nokta” ise Madımak’ta 33 aydını diri diri yakanların avukatlığını, savunmalarını üstlenmiş olmaları. Ve sonra da bu isimlerin daha sonra hangi konumlarda olduklarını söyleyeceğim. Yani “hangi rolleri üstlendiklerini”. Sonra da şunu ekleyeyim; tabii ki her sanık savunulma hakkına sahiptir ve her avukat, her sanığı savunabilir. Bu, mesleklerinin gereğidir. Ancak, özellikle böyle bir davaya bakan tüm savunmacıların, daha sonra farklı bir konumda ve aynı yerde buluşmaları, bir mesleki gerekten çok “düşünsel bir birlikteliği” ortaya koyar mı? O da sizin kararınıza kalmış. Evet, isimlere ve sonraki konumları ya da rollerine gelince: Av. Şevket Kazan, eski RP milletvekili ve eski Adalet Bakanı; Av. Celal Mümtaz Akıncı, Afyon Barosu Başkanı ve AKP oylarıyla Anayasa Mahkemesi üyesi; Av. Hayati Yazıcı, AKP’nin devlet bakanı; Av. Haydar Kemal Kurt, AKP Isparta Milletvekili; Av. Zeyid Aslan, AKP Tokat Milletvekili, Başbakan Erdoğan’ın eski avukatı; Av. Hüsnü Tuna, AKP Konya Milletvekili; Av. Burhanettin Çoban, Afyonkarahisar AKP’li Belediye Başkanı; Av. Faik Işık, Başbakan Erdoğan’ın ve Süleyman Mercümek’in avukatı; Av. İbrahim Hakkı Aşkar, 22. Dönem AKP Afyon Milletvekili; Av. M. Ali Bulut, AKP Maraş Milletvekili ve Anayasa Komisyonu üyesi; Av. Bülent Tüfekçi, AKP Malatya İl Başkanı; Av. Halil Ürün, RP kayıp trilyon davası sanığı, AKP Afyon Belediye Başkan adayı; Av. Mevlüt Uysal, AKP İstanbul Başakşehir Belediye Başkanı; Av. Nevzat Er, Eski AKP Eminönü Belediye Başkanı; Av. Suat Altınsoy, AKP Konya İl Bşk. Yardımcısı; Av. Tayfun Karali, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Darülaceze Müdürü; Av. Ferruh Aslan, İst. Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın Müdürü; Av. İbrahim Kök, AKP Elazığ milletvekili aday adayı; Av. Ali Aşlık, eski AKP İzmir İl Başkanı; Av. Bedrettin İskender, AKP Ümraniye Belediye Başkan adayı; Av. Ekrem Bedir, Sakarya AKP Hendek Belediye Meclis Üyesi; Av. Eyüb Karagülle, eski Saadet Partisi İlçe Başkanı; Av. Faruk Gökkuş, AKP, Kâğıthane Belediye Başkanlığı aday adayı; Av. Hasan Hüseyin Pulan, AKP İstanbul İl Disiplin Kurulu üyesi; Av. Hurşit Bıyık, AKP Trabzon İl Başkan Yardımcısı; Av. Reşat Yazak, Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu üyesi. Sevgili dostlar, bu bir tesadüf olabilir mi dersiniz? Yoksa birilerinin sahneye koyduğu, birilerinin oynadığı, birilerinin de desteklediği bu oyunda, roller gerçekten de değişiyor mu? Bir de şunu düşünün lütfen; bu isimlerin tümünün yer aldığı bir partinin lideri olan Başbakan, daha sonra, 20 tane “Alevi açılımı” yapar ve tarafsız(!) gazeteci ve aydınlardan(!) bol bol övgü alırsa ve üstelik bir de CHP Genel Başkanı’na, “Madımak’a bak, Kahramanmaraş’a, Çorum’a bak” derse, siz ne dersiniz? Güler misiniz, ağlar mısınız? Tarihe gömülemez Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in ‘Zamanaşımına uğramasına izin vermem’ diyerek sorumlu savcılar ve yargıçlar hakkında açtırdığı ‘idari’ dava, HSYK’de ‘oybirliğiyle’ aklanma kararıyla sonuçlandı ‘Hesaplaşmaya eki, 32 yıl sonra bu dava tarihe mi gömüldü?.. Av. Cem Alptekin’e göre bu davanın tarihe gömülmesi mümkün değil. Bir, hukuk tekniği açısından, ikincisi ise “kararlılığımız açısından” diyor Alptekin ve ekliyor: “Biz yargılama sırasında kontrgerillanın bir fotoğrafını çektik. Yargı önünde bu örgütü delillendirip deşifre ettik. Ancak Türkiye’nin de dahil olduğu uluslararası sistemin hücrelerine nüfuz etmiş, üstelik de zamana uyum göstererek, yeniden yapılanmayı ve yeni kodlarıyla her daim emperyalizme hizmet etmeyi başarmış olan Gladyo’nun Türkiye ayağını, kontrgerillayı bugün için yargılayıp mahkum edebilecek maddi ve moral donanıma ve siyasi konjonktüre sahip değiliz. Diğer taraftan, bizim gibi ülkelerde devlet içindeki kurumlarda ve ‘sivil toplum’ alanında örgütlenmiş, tıkır tıkır işleyen kendi hiyerarşisi ve hukuku ile halkı birbiri aleyhine silahlı çatışmaya sevk etme ve hükümetler devirme gücüne sahip olan organize suç örgütlenmesi var. İşte Türkiye’nin bu örgütle hesaplaşması gerekiyor. Bugün olmasa yarın bu mutlaka gerçekleşecek... Ve burada en büyük görev de biz hukukçulara ve barolar gibi, görece bağımsız hukuk kurumlarına düşüyor. Ancak hukuk camiası da bu konuda hiç iyi bir sınav vermiyor. Biz ise hani şu, ‘bir tek tuğla çekilirse yıkılacağı’ söylenen o duvarla uğraşıyoruz. Amacımız ise malum; o tek tuğlayı yerinden oynatmak...” Emperyalizm tasfiye edilmeden gladyonun tasfiye edilmesinin mümkün olmadığını ifade eden Alptekin, “Bu sürecin, dünyada yeni doktrin ve kodlarla araştırmacıyazar Suat Parlar’ın da isabetle saptadığı gibi, neogladyo aşamasına geçtiğini ve faaliyetine daha güçlü bir şekilde devam ettiğini” öne sürüyor. P Nedim Şener. Ahmet Şık. ‘Ergenekon süreci politik’ gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklandığına dikkat çektiğimizde sözlerini şöyle sürdürüyor Alptekin: “Türkiye’de bugün siyasi iktidarın savcılığına, muhalefetin de avukatlığına soyunduğu; her iki taraftan medya kalemşorlarının ve hukukçuların katılımıyla taraf teşkilinin de sağlanarak, hukuk kurumlarının da (özellikle de baroların) alet edildiği medya mahkemeleri kurulmaktadır. Her akşam TV’lerde (ister Ergenekon yandaşı ister karşıtı olsun) hep birlikte hukuk cinayetleri işlenmektedir. Daha iddianamesi hazırlanmamış şüphelilerin gizli olması gereken soruşturma bilgilerinin medyada çarşaf çarşaf yayımlanıp tartışıldığı; yargılamalarının bu bilgiler üzerinden medya aracılığıyla yapılıp hükümlerinin de bir Ergenekon süreci yaşanıyor U cu açıkherkes, her olaysonradavanın içine ve bu ilave edilmeye çalışılıyor. En araştırmacı medya aracılığıyla verildiği, politik ve ‘özel’ bir soruşturma/yargılama sürecinden geçiyoruz.” Yaşanan süreçte 16 Mart katliamı da Ergenekon’a bağlanabilir mi, sorusu karşısında, “Hukuk mücadelemiz boyunca hiçbir zaman siyasete kurban etmedik bu davayı” diyor ve ekliyor: “Ergenekon süreci her şeyden önce ideolojik, politik bir süreç. Yargılamadan önce başlayan, yazılmış kitaplarıyla, siyasi iktidarın angajmanlarıyla birlikte ortaya konulmuş, belirli bir hedefi olan bir proje. Ola ki Türkiye’de bir Gladyo yargılaması yapmaya niyetlenmiştir savcılarımız. Biz bunu önemseriz. Bizim açımızdan önemli olan; Türkiye Cumhuriyeti’nde tarihsel süreç içinde emperyalist sistem adına darbeler yapmış, hükümetler devirmiş, halkı birbirine kırdırmış ve psikolojik savaş yürütmüş devlet içindeki örgütlü yapıyı ayakta tutan duvardan bir tuğla koparmaktır.” erin devlet yapılanmasının devam ettiğini belirten Alptekin’e göre: “Ergenokon’dan suç unsuru, suç faaliyeti, her şey çıkarabilirsiniz. Yani masumlar da çıkar, suçlular da çıkar, her şey çıkartabilirsiniz ama Gladyo’yu asla çıkaramazsınız.” Çünkü, diyor Alptekin: “Gladyo’yu arayan bir iddianame değil o. Bu proje başka bir proje, başka bir amaca hizmet eden bir proje. Eğer bir Gladyo hesaplaşması yapacaksanız 12 Eylül’le hesaplaşacak...” 16 Mart davasının avukatı Cem Alptekin’e göre özetle, “Ergenekon başka bir projeksiyon, başka bir plan...” Alptekin, ısrarla da vurguluyor: “Biz işlevini tamamlamış bir örgütten bahsetmiyoruz. İşlevini sürdüren, tarihsel süreç içinde yerli yerine oturtabildiğimiz; biz bunun raporlarını yazdık Susurluk Komisyonu’nda, 1997 yılında basın toplantısıyla açıkladık ve ilginçtir 500 sayfalık bu raporu İstanbul Barosu yönetimine teslim ettik. Daha sonra komisyon lağvedildi ve o rapor da hiçbir zaman kamuoyuna sunulmadı.” çalıştığımız örgütler farklı’ D Yargıda hukuk zafiyeti a Yargıtay’ın zamanaşımını onaylaması?.. Alptekin, İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin son kararında ve mahkemenin bu kararını tereddütsüz onaylayan Yargıtay’ın kararında ciddi bir hukuk zafiyeti yaşandığına dikkat çekiyor: “Mahkeme son kararını verirken 16 yıllık bir yargılama sürecinde daha önce almış olduğu ara kararları ya görmedi ya da görmezden geldi. O ara kararlarda öncelikle davanın bir suç örgütünün yargılandığı davaya dönüşmüş olduğu gerçeği var. Bu ko Y nuda birçok benzeri dava dosyası mahkemece celp edilmiş ve aynı nedenle sanıklara da ek savunma hakkı verilmiştir. Nitekim, bizim bu davada zamanaşımı tezimiz de mahkemenin bu ara kararlarına dayanmaktadır. Hal böyle olunca mahkeme zamanaşımının dolmadığına ilişkin tezimizi reddetse bile, maddi olayı tarife yönelik önceki ara kararları gereğince ‘suç örgütü’ ihtimalinden vazgeçip geçmediğini, geçtiyse bunun gerekçesini ayrıntılı şekilde açıklamak zorundadır. (Aynen ilk 16 Mart yargılamasın da sıkıyönetim mahkemesinin yaptığı gibi) Yargıtay ise en azından bu gerekçenin ortaya konmamış olması nedeniyle kararı usulden bozmak zorunda idi. Oysa bunların hiçbiri yapılmamıştır. Ortada gerekçesiz bir mahkeme kararı ve yine gerekçesiz bir Yargıtay kararı var. Bu durum ise artık iç hukukumuza dahil olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesindeki ‘adil yargılanma’ ilkesine tamamen aykırıdır...” Yeniden yargılamanın iadesinin yolunu açmak için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuracaklarını, bunun için teknik çalışmalarının sürdüğünü belirten Alptekin, AİHM’ye bu taleple ilk kez gidileceğini söylüyor. Abdullah Öcalan’ın yargılanması sürecinde Avrupa’nın da baskısıyla uyum yasaları kapsamında sanık lehine ‘yargılamanın iadesi’ konusunda yapılan değişikliğe ve bu kararın çok yerinde bir karar olduğuna dikkat çekiyor. Ancak bu düzenlemenin eksik olduğunu, “ek bir yargılamanın iadesinin zarar gören müdahil lehine de yapılabileceğini, yapılması gerektiğini” vurguluyor. AİHM’nin kararları esasa girip tartıştığında, daha önceki ara kararların bile karar öncesi tartışılmadığını, bu nedenle de zamanaşımı kararının ‘hukuksuz verilmiş bir karar’ olduğunu göreceğini kaydediyor. A HM’ye başvuru Avrupa’nın göbeğinde Gladyo’yla hesaplaşacaklarını ileri süren Alptekin, “Apo davasında yeniden yargılanmanın hükümleri değişmişse bu olayda da müdahiller lehine aynı sürecin işlemesi gerekiyor. Bunun olmaması için hiçbir neden yok. Eğer olmuyorsa bunun sorumluluğu tamamıyla Avrupa Birliği, dolayısıyla AİHM’de olacak. İşte hesap sormaya, orda Gladyo’yu yargılamaya gidiyoruzdan kastımız budur” diyor. Eğer AİHM bu yolu engelleyecek bir tavır koyarsa yani ters bir karar alırsa, o zaman AİHM’nin “yargılama hukuku, güvenilirliğini” tartışmaya açacaklarını belirtiyor ve “sözleşme ihlallerinde devletleri zorlayacak kararlar alan AİHM, kontrgerillanın, yargılanmasının önünü açacak en önemli düzenlemeyi yapmakta zafiyetli davranıyor, diyebileceğiz” diye konuşuyor. Gazeteciler Balbay için buluşuyor ORDU (Cumhuriyet) Türkiye Gazeteciler Federasyonu ve Ordu Gazeteciler Derneği (OGD) Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazetemiz yazarı Mustafa Balbay için Ordu’da bir dizi etkinlik gerçekleştirecek. Yarın saat 13.30’da Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) yapılacak olan etkinlikte, Balbay’ın kitapları, konuk gazeteciler tarafından imzalanacak. Balbay’ın Türkiye ve dünya seyahatleri sırasında çektiği fotoğrafların sergileneceği etkinlik kapsamında ‘Türkiye’de Basın Özgürlüğü’ konulu bir panel de düzenlenecek. Panele, eski Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi, Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Atilla Serter ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Hukuk Müşaviri Fikret İlkiz katılacak. Ayrıca Mustafa Balbay’ın Ordululara gönderdiği mektubun da okunacağı etkinliğe İstanbul ve Ankara’dan çok sayıda gazetecinin katılması bekleniyor. lk adımlar Cem Alptekin, son zamanlarda siyasi katliamlarda ya da olaylarda “insanlık suçu” kavramının sık sık dile getirilmesine de tepkili... Bunu çok sakıncalı buluyor. Ona göre bu, “Gladyo’yla hesaplaşmamanın ilk adımları...” Son sözleri ise “Tüm ipuçları incelendiğinde Hrant Dink süreci de Gladyo’nun operasyonlarından biri bizim nazarımızda” oluyor... C MY B B C MY B T T
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear