10 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
7 ŞUBAT 2011 PAZARTESİ EKONOMİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] 13 Alkolü sık tüketen kesim alkol yasağına karşı tepkisini ‘içki tüketimini arttırarak’ gösterecek DORinsight’ın araştırmasına göre, alkol kullananların yüzde 69’u yasağa tepki gösterirken alkolü sık tüketenlerde yasağa tepki gösterenlerin oranı yüzde 82’ye çıkıyor. Yurttaş yasağa karşı Mücevher şov ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Kapitalizm, Hukuk ve AKP Torbası Kapitalizmin doğuşu ve gelişimiyle, çağdaş hukukun biçimlenişi arasında bir koşutluk ve iç içelik olduğu bilinir. Kapitalizmin ortaya çıkışında, diğer etkenlerin yanında özellikle özel mülkiyetin kutsanması, para karşılığı faiz almanın olanaklı kılınması ve iş yapmanın ya da çalışmanın öne çıkarılmasının Avrupa’daki Reform hareketleriyle dinsel sınırlamalardan kurtulması önemlidir. Bu gelişmeler, kaçınılmaz olarak, insan emeğinin ve aklının “özgürleşmesini” sağladı. Kadınerkek ayrımı yapılmadan, bireyin emek gücünü özgürce kullanması, yani ücret karşılığında çalışmasına olanak tanınması, bu sürecin temelidir. İnsan aklının özgürleşmesiyse, eğitimin kitleselleşmesini, doğaya egemenliği, bilimsel ve teknolojik yenilikleri ve bunların toplumsallaşmasını, sürekli olarak daha ileri aşamalara taşıdı. Kapitalizm, bütün bu gelişmelerin yasal ve yapısal bir düzleme yerleştirilmesi; kurumlaşması ve ulus devletin bu dayanaklarla işlevsel kılınmasıdır. Kurumlaşma, aynı zamanda sermaye ve emek kesimlerinin özgürce örgütlenmesi anlamına gelir. “Hukukun üstünlüğü” ilkesiyle de bireysel ve sınıfsal çıkar ilişkilerinin nesnel bir düzleme yerleştirilmesine çalışılır. Kapitalizmhukuk bağının başlıca halkaları bunlardır. Osmanlı’nın çağdaşlaşma girişimleriyle başlayan ve Cumhuriyet’in gerçekten “devrim niteliğindeki” hukuk düzenlemeleriyle tamamlanan süreç, özünde, henüz kapitalistleşme gerçekleşmeden kapitalist hukuk düzenini içselleştirme girişimleridir. Diğer siyasal partileri, “sizi gidi faizciler” diye yerigöğü inleterek suçlayanların ve “kadınerkek eşitliğini” hiçbir biçimde onaylamayanların yuvasından uçanlarca kurulan AKP, gerçekte, bir “büyük çelişki” içindedir. AKP, kapitalizmin ayrılmaz ya da yaşamsal bir parçası olan “hukukun üstünlüğü” kavramını, kendi düşünsel kaynağının yetersizliği nedeniyle, bir türlü kavrayamıyor. AKP’nin, hem düşünce, yani kuram, hem de eylem yönünden giderek her şeyi kesilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Ben kadınerkek eşitliğine inanmıyorum” diyor. Bu anlayış, insanın her bakımdan özgürleşmesini; buna ek olarak, örgütlenerek hak arama girişimlerinde bulunmasını özümseyebilir mi? Böyle bir düşünceden, yasama ve yargı erklerinin bağımsızlığı; sanatsal yaratıcılığa saygı ya da üniversite özerkliği üretilebilir mi? Bunlar olmayınca da uzun dönemde, sağlıklı bir sermaye birikim süreci yakalanamaz. Bu genel çerçeve, yakın günlerde iki olumsuz sonuca daha gebelik ediyor. Birincisi, halkoylaması süreciyle başlayan ve Torba Yasa ile iyice pekiştirilmekte olan hukukun siyasallaşmasıdır. AKP, A’dan Z’ye hukukun kurumsal yapısını kendi anlayışındaki kadrolarla dolduruyor. Özünde buna hukukun siyasallaşması demek, çok da doğru değildir. “Ilımlı İslamcı” bu süreç, her gün biraz daha su yüzüne çıkan AKP anlayışının, hukuku teslim almasıdır. Bundan sonra, hukukun üstünlüğü, nesnelliği ve pozitifliği gibi, insanlığın gelişmesinin ürünü olan evrensel ilkelerden söz edilmesinin de hiçbir anlamı kalmıyor. İkinci sonuç, Torba Yasa’nın diğer karanlık yüzüdür. AKP, kapitalizmin küresel aşamasının yarattığı ve emekçiyi sınıfsal bağlamda değil, yalnızca birey olarak algılayan yeni emek süreçlerini, ülkemizde de uygulamak istiyor. Emek örgütlerini hiçbir kapitalist ülkede görülmeyecek ölçüde baskı altına almaya uğraşan AKP, Torba Yasa ile, sürekli olarak işsizlik tehdidi altında tuttuğu emekçileri, sınıfsal bağlarından kopararak iyice yalnızlaştırmaya ve böylece daha yoğun bir biçimde sömürülmelerine yol açıyor. Bu amaçla, belediyeler başta olmak üzere kurumlar arasında işgücü aktarımı; işsizlik sigortası kaynağının kullanımı; esnek çalışma, staj süresi ve ödünç memurluk ya da geçici görevlendirme gibi düzenlemeleri, diğer pek çok düzenleme ile birlikte Torba Yasa’ya yerleştiriliyor. Hem bir Torba Yasa niteliği taşıyan ve 12 Eylül’de halkoylamasına sunulan anayasa değişiklikleri, hem de şimdiki Torba Yasa düzenlemesi, AKP’nin hukuk anlayışının “gerçek hukuktan” ne kadar uzak olduğunun çok somut kanıtlarıdır. Ekonomi Servisi Türkiye’nin ilk online pazar araştırma şirketi DORinsight’ın Resmi Gazete’de yayımlanan “Alkollü İçkilerin Satışına ve Sunumuna İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”in halk tarafından nasıl karşılandığına ilişkin yaptığı araştırmaya göre, alkol kullananların yüzde 69’u yasağa tepki gösterirken alkolü sık tüketenlerde yasağa tepki gösterenlerin oranı yüzde 82’ye çıkıyor. Napolyon.com veri tabanı kullanılarak yapılan araştırmaya göre, alkol kullanmayanlar arasında yasağa tepkililerin oranı yüzde 16, konuyla hiç ilgilenmeyenlerin oranı ise yüzde 20 düzeyinde tespit edilirken veriler ortalama olarak halkın yüzde 56’sının alkol yasağına olumsuz baktığını gösterdi. Araştırmaya göre alkollü içecek tüketenlerin yüzde 78’lik çoğunluğu, yeni düzenlemelerin içki satışına herhangi bir etkisinin olmayacağı görüşünde. İçki alımının artacağını söyleyenler, azalacağını söyleyenlerden daha fazla. Alkolü sık tüketen kesim ise tepkisini “içki tüketimini arttırarak” gösterme eğiliminde. Araştırmada, davet ve organizasyonlarda içki sunuş yaşının 24 olarak düzenlenmesi konusunda da sık içenlerin yüzde 77’si düzenlemeye olumsuz bakarken, alkol kullanmayanların yüzde 68’i düzenlemeyi olumlu buldu. Katılımcıların yüzde 69’u, alkol firmalarının festival, konser gibi kültür sanat etkinliklerine ya da spor takımlarına sponsor olmasında hiçbir sakınca görmüyor. Alkol tüketenlerde sponsorluk konusunda sakınca görmeyenlerin oranı yüzde 83’e çıkıyor. Ekonomi servisi Türk mücevher sektörünün son trendleri İzmir’de görücüye çıktı. ‘Alyans, Altın, Mücevher, Gümüş Takı ve Saat Fuarı’ JEWEX 2011 bugün sona eriyor. 115 firmanın katıldığı fuarı yaklaşık 10 bin profesyonel ziyaretçi gezmesi bekleniyor. JEWEX 2011 kapsamında JEWEX TREND 2011 takı defilesi de gerçekleştirildi. Kuyumculuk sektörünün önde gelen 5 firmasının ürünlerini Türkiye’nin ünlü mankenleri podyuma taşıdı. Standlarda birbirinden renkli etkinlikler de düzenlendi. Farklı standlarda mini defileler, bayi toplantıları, düğün ve nişan canlandırmaları, fasıllı sunumlar yapıldı. Bağdat anlaşmaları tanıdı Ekonomi Servisi Irak Başbakanı Nuri el Maliki, Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi’nin yaptığı petrol anlaşmalarının geçerliliğini tanıdı. El Maliki, petrol anlaşmalarının geçerliliğini bölgesel yönetimle aylardır yürüttükleri görüşmelerin ardından tanıma kararı aldıklarını belirterek güneydeki petrolün yüzeye daha yakın olduğunu, kuzeydeki petrolün çıkarılmasının özel çaba gerektireceğini söyledi. Petrol yataklarını işleten yabancı şirketlere ödemeyle ilgili Bağdat’la anlaşmazlık yüzünden Ekim 2009’dan beri petrol ihracını durduran kuzeydeki bölgesel yönetim, ihracata yönelik petrolü çarşamba günü pompalamaya başlamıştı. Uzmanlar, Maliki’nin açıklamalarının tarihi öneme sahip olduğunu, zira eski Petrol Bakanı ve şimdiki Başbakan Yardımcısı Hüseyin Şehristani’nin merkezci petrol politikalarının sona erdiği anlamına geldiğini belirttiler. Irak uzmanı Reidar Visser, “el Maliki’nin bu kararı gelecekte yeni petrol sahalarına da uygulanabilecek bir emsal oluşturur” dedi. [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA Önce Amerikan ordusu Irak’ta başlayarak kuracaktı. İsrail ordusu Lübnan’a saldırdığında Condoleezza Rice “bu yeni Ortadoğu”nun doğum sancılarıdır diyordu. Ama olmadı. Devasa orduların Irak’ta, Lübnan’da yapamadığını şimdi, Tunus’tan Mısır’a, Ürdün’den Suriye’ye halkların öfkesi yapmaya başladı. Ama bu “yeni Ortadoğu”, bu kavramı geliştirenlerin kastettiğinden farklı bir şey olacak gibi... ‘Yeni Ortadoğu’ Ama Başka Türlü... tüketimi körüklemeye çabalarken geliştirdiği, hazlara odaklanmış nihilist kültürünün görüntüleriyle karşılaşan bölge halkı, kimliği sarsıldıkça, korunmak için geleneksel dinci öğelere sarılmaya yöneliyor, Batı kültürüne karşı bir tiksinti geliştiriyordu. Kısaca, kabaca özetlemeye çalıştığım bu süreç içinde, ironi şuradaydı: Hegemonik güçlerin istediği olur, modernist (laik, yüzü Batı’ya dönük) Arap ulusalcılığı hızla geriler ve önemsizleşirken bir “Arap Dünyası” ruhu gelişiyor ve dinci duyarlılıklarla karışıyor, Batı karşıtı bir siyasi akım şekilleniyordu. Hemen hepsi emperyalizmle işbirliği içinde olan seçkinlerin idaresindeki otoriter rejimlerle yönetilen bölge ülkelerinin bir diğer ortak özelliği de eğitimli ama yoksul, gelecek beklentisini yitirmiş büyük bir gençlik nüfusunun varlığıydı. Tunus’ta gençlik isyanı olarak başladıktan sonra hızla tüm bölge gençliğinin ilgi odağı, hatta arzu nesnesi haline gelen devrimci refleks bu “Arap dünyası” olgusunun ulaştığı düzeyi de gösteriyor. “Yeni Ortadoğu”nun en önemli özelliği bence, Batı’ya, ABD hegemonyasına ve onun bölgedeki işbirlikçilerine karşı şekillenen bu “Arap dünyası” olgusudur. yönetimi, ilk aşamada olmasa bile, artık, Mısır’ın İsrail ile yaptığı barış anlaşmasına karşı olduğunu açıkça beyan etmiş olan Müslüman Kardeşler hareketinin eline geçmesi, bir askeri darbe olasılığının dışında kaçınılmaz görünüyor. Böylece, ABD ve İsrail bölgedeki en önemli güvenlik unsurunu kaybederken Gazze’de Hamas, Mübarek rejiminin uyguladığı ambargodan ve siyasi baskıdan kurtulmuş olacak. İsrail’in Mısır’da dost olmayan bir rejimle yaşamak durumunda kalması, Gazze’de Hamas’a, Lübnan’da Hizbullah’a karşı yeni bir operasyon düzenleme olasılığını neredeyse hiçe indirecektir. Bu ortamda Suriyeİran ekseninin manevra alanı, pazarlık gücü artacaktır. Dikkatler, ABD’nin bölge politikalarının ortağı Ürdün, Suudi Arabistan gibi rejimlerin geleceği üzerinde yoğunlaşacağından, İran’ın nükleer enerji ve belki de silah programının üzerindeki uluslararası baskı hafifleyecek; bu süreç İsrail’in “yaşamsal tehlike” algısını güçlendirerek İran’a müdahale etme eğilimini güçlendirecektir. Bu arada, ABD’nin İran’a karşı Sünni Arap Devletleri ile İsrail’i buluşturan bir eksen kurma projesinin de artık tümüyle buhar olduğunu söyleyebiliriz. Bu resmi tamamlamak açısından, AKP dış politikasının geleceği üzerinde düşünmeyi denemek ilginç olabilir. Ancak, AKP dış politikasına “stratejik derinlik”, “Yeni Osmanlı Barışı”, “sıfır sorun”, “dünyanın akil adamı olmak” gibi tuhaflıklar yön verdiğinden, böyle bir çabanın sağlıklı bir sonuca ulaşma şansı pek yok. Yine de AKP yönetiminin, Türkiye’nin bölgedeki tarihsel rakibi İran yükselirken yukarıda irdelemeye çalıştığım özellikleri taşıyan bir “Arap dünyası” şekillenirken bu karmaşıklık içinde kendine, özellikle İsrail ve ABD ile ilişkilerindeki “sorunları” ile birlikte yer bulma çabalarını izlemek ilginç olacak. Kimi yazarların ileri sürdüğü gibi, Türkiye’nin öneminin arttığı doğru ama bence bu AKP yönetimi açısından bir kazançtan daha çok bir ateşten gömlek olacaktır. [email protected] T.C. BAŞBAKANLIK Tunus’tan Suriye’ye ‘Arap Dünyası’ Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya, Osmanlı topraklarına kadar uzanan bölgede aynı dini ve dili (dolayısıyla kültürü) paylaşan bir halk, uluslaşma süreci yarıda kesilerek emperyalist devletler tarafından yapay sınırlarla bölünerek parçalandı ve sömürgeleştirildi. Yirminci yüzyıl boyunca önce İngiliz, sonra ABD hegemonyasının bu bölgedeki en büyük kaygısı Arap ulusalcılığının gelişerek bölgeyi bağımsızlaştırmasıydı. Çoğu zaman bu kaygı komünizm korkusunun bile önüne geçti. Ama her iki durumda da emperyalist güçler, gerek Marksistlere gerekse de laik ulusalcı hareketlere karşı köktendinci hareketlere dayanarak mücadele ettiler. Yirminci yüzyılın son çeyreğinde bir seri ekonomik, siyasi ve kültürel gelişmenin de etkisiyle neredeyse tarihin bir “ironisi” olarak niteleyebileceğimiz bir durum şekillenmeye başladı. Kapitalizm yaklaşık otuz yıllık bir aradan sonra 1970’lerde yeni bir yapısal krize girdi. Bu kriz içinde geliştirilen kriz yönetme modelleri (örneğin neoliberalizm) Ortadoğu’da, sömürgecilik sonrası kurulan kalkınmacı ama bağımlı devletleri destekleyen toplumsal mutabakatı ve devletleri yöneten seçkinlerin meşruiyetini giderek yıktı. Devletle halk arasında bir ideolojik boşluk oluştu. Bu boşluğu, İran devriminin ve Afganistan’da komünizme karşı dinci ideolojilerle, bir cihat ruhuyla savaşmış olmanın getirdiği özgüvenle güçlenen siyasal İslam hareketi doldurmaya başladı. Bu sırada dünya sisteminin egemen (emperyalist oryantalist) kültürü de “uygarlıklar çatışması” savı bağlamında bu bölgeye yönelik bütünleştirici bir söylemi benimsemeye başlamıştı. Burada bir ironiye daha işaret edebiliriz sanırım. Esas olarak emperyal, tanımlayıcı, tabi kılıcı amaca sahip bu söylem, bölgedeki İslamcı ve Batı karşıtı algıya teorik ve meşrulaştırıcı bir araç sundu. Bu sırada, kriz içinde gelişmeye başlayan yeni teknolojik devrim, Arapça konuşan bölgenin bu iletişim ağları üzerinde bütünleşmesine, yeni ve giderek homojenleşen bir kültürel düzlemin oluşmasına yol açıyordu. Diğer taraftan, egemen kapitalizmin, TOPLU KONUT İDARESİ BAŞKANLIĞI T O K İ KİRA ÖDEMEK YERİNE, KENDİ EVİNİZİN TAKSİTLERİNİ ÖDEYİN! ‘Kusursuz fırtına’ Cumartesi günü gazeteler, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın, Münih güvenlik zirvesinde “Ortadoğu bir ‘kusursuz fırtına’ ile yüz yüzedir” dediğini aktarıyordu. Clinton bölge liderlerinden “toplumsal karışıklıkları yatıştıracak reformları en kısa sürede uygulamaya koymalarını” istemiş. Clinton haklı. Bir taraftan “ABD karşıtı genç ve öfkeli bir Arap dünyası” şekilleniyor, diğer taraftan bölgenin jeopolitik dengeleri ABD ve İsrail aleyhine değişiyor. ABD’nin Irak fiyaskosu, bölgede İran’ın ağırlığını arttırdı. Radikal İslamı dengelemek için öne sürülen ve desteklenen “Ilımlı İslam” fantezisinin de genel olarak bölgede, özel olarak da Türkiye’de siyasal İslamın manevra alanını genişlettiğini, etkisinin artmasına neden olduğunu gördük. Buna İran’ı dengelemek amacıyla Türkiye’nin dış politika inisiyatiflerinin, “stratejik derinlik” hevesinin desteklenmesini de ekleyebiliriz. Türkiye dış politikası İran’ı dengelemenin ötesine geçerek “Müslüman Dünya”nın liderliğine oynama hayaline dönüşürken İsrail ile ilişkileri de bu hayalin gereği hızla bozuldu. Mısır’a gelince ABD ve İsrail’in Filistin konusunda, bölgedeki en yakın “adamı” ve rejimi, şu günlerde çöküyor. Mısır devletinin ŞANLIURFA – SİVEREK’TE 136 ADET KONUT SATIŞA SUNULUYOR En Düşük Konut Fiyatı 86.591,TL. En Yüksek Konut Fiyatı 100.836,TL. 6.000,TL. peşinat ve 240 ay vade 335,08 TL.’den başlayan aylık taksitlerle ÖN ŞARTSIZ, KURASIZ, BAŞVURU ÖNCELİĞİNE GÖRE KONUT SEÇME VE ALMA OLANAĞI 21/02/2011 – 31/03/2011 tarihleri arasında T.C. Ziraat Bankası A.Ş. Tüm Şubelerine başvuru yapmanız yeterlidir. İrtibat Telefonu : 0 (312) 565 20 65 Not: Proje, konut büyüklükleri ve mahal listelerinde bir çelişki olduğu takdirde, uygulama projesi ve sözleşmedeki bilgiler esastır. (BASIN: 7840) C MY B C MY B Detaylı Bilgi İçin : www.toki.gov.tr’yi ziyaret edebilirsiniz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear