22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 16 KÜLTÜR CUMHURİYET 10 ŞUBAT 2011 PERŞEMBE kultur@cumhuriyet.com.tr Eserlerinde megakentleşmenin aldatıcı güzelliğine vurgu yapan Mounir Fatmi, ilk sergisiyle Akbank Sanat’ta FECR FİLM FESTİVALİ aldatmacası... EVRİM ALTUĞ Kaplanoğlu İran’ın ödülü’ne hayır dedi Kültür Servisi Yönetmen Semih Kaplanoğlu, İran’da bu yıl 29’uncusu düzenlenen Uluslararası Fecr Film Festivali’nde son filmi “Bal”a verilen senaryo ödülünü reddetti. İranlı muhalif yönetmenler Cafer Penahi ve Muhammed Resulov’a verilen hapis cezalarını başından beri protesto eden Kaplanoğlu yaptığı açıklamada, “Uluslararası dağıtımcımız ‘The Match Factory’, Yusuf Üçlemesi’nin diğer iki filmi gibi Bal’ı da, geçen yıl İran’a satmıştı. Böyle durumlarda film festivallerine katılım konusunda kararı o ülkenin dağıtımcısı vermektedir. Nitekim Bal’ın Fecr Film Festivali’ne katıldığını, filme verilen senaryo ödülü vesilesiyle haber aldık. Ve ödülü reddettiğimizi ‘The Match Factory’ aracılığıyla uluslararası kamuoyuna ilettik. Türkiye kamuoyuyla da paylaşıyoruz” dedi. aslı güncel sanatçı Mounir Fatmi’nin “Megalopoller” sergisi, Beyoğlu’ndaki Akbank Sanat’ta. Sanatçının internet sitesinde, son günlerde Mağrip’te yaşananları acı bir tebessümle ‘okuyan’ veciz de bir söz var: “Babamın dişleri döküldü. Artık onu ısırabilirim.” Yaşamı ve sanatını Paris’te sürdüren Tanca doğumlu Fatmi, sergisiyle bilhassa küresel mimari tektipleşme ve onun da eleştirisi üzerinden neo liberalizme oldukça kuşkuyla baktığı gözlemlerini, kendi görsel diliyle anlatıyor. 19 Mart’a kadar açık olan sergi, Ali Akay’ın küratörlüğünde, adını verdiği “megalopoller” kavramını Akay’ın 25 yıl önce geliştirdiği bir sosyolojik bulgudan alıyor. Fatmi, sanat üretiminin dünya meseleleriyle dirsek temasını anlatırken özellikle sergideki “Modern Zaman” adlı video düzenlemesine dikkat çekiyor. Fatmi için, Arap kaligrafisini temel aldığı bu devasa ‘düzen’ zembereğinin en önemli tehlikesi, tam da onun güzelliğinde gizli. Türkiye ve Arap dünyası arasındaki ilişki, sürgit biçimde yapım ve (yapı) söküm arasında da gidip, geliyor. Biri diğerini inşa ediyor, öteki diğerini dönüştürüyor… Kesinlikle. Acayip bir süreçten geçiyoruz. Birtakım şeyler nihayete ererken, birtakım şeyler de zuhur ediyor. Körfez ülkelerinin mimarideki atılımının yanı sıra, Guggenheim veya Louvre gibi küresel müzelerin bölgeye transferi söz konusu. Öte yanda ise Tunus, Cezayir, Fas, Libya gibi Mağrip ülkeleri bunu izliyorlar. Bu anlamda buradaki sergim “Megalopoller”de yer verdiğim “Modern Zaman” adlı video düzenlemesinden söz etmeli. Bu iş, temelini Charlie Chaplin’in “Asri Zamanlar” adlı klasik filminden alıyor aslında. Bu işte, döngüsel Arap kaligrafisinin simgeselliğinden faydalandım. Döngüsellik, bana zaman ötesini, sonsuzluğu ve aynı zamanda da hareketi çağrıştırıyor. “Modern Zaman” vesilesiyle, tarih Marx’ı da yeniden sahneye çağırıyor. Ne diyordu? “Çok sayıda yararlı şeyin üretilmesi, çok sayıda yararsız insanın yaratılmasıyla sonuçlanır” değil mi? Evet. Bu işi üretirken kafamda F ‘harikulade’ bir makine ortaya çıkarmak vardı. Makine, güzel olmak mecburiyetindeydi. Çünkü bütün tuzak, onun güzelliğindeydi. Chaplin’i hatırlayın, bir defa çarkın içinden geçti mi, dengesiz, delice bir hale bürünüyordu o filmde. Şimdi bunların gölgesinde, Mağrip’te olanlara, Mısır, Cezayir, Tunus’a ve hatta Yemen’e bakın; ne oluyor? Makine ‘arıza’ yaptı. Makine durdu ve insanlar soru sormaya, haklarını aramaya başladılar. Makine çalışırken sanki tarih diye bir şey yoktu. Ama ne zaman ki makine durdu, tarih yazılmaya başladı. Tıpkı 11 Eylül’de yaşadığımız ‘olay’ gibi. Yalnız, Mağrip’te olanlarla, Ortadoğu’da olanlar birbirinden çok farklı bence. Tunus, Cezayir, Mısır… Önümüzdeki beş ayda Mağrip’te neler olacak? Bir sanatçı olarak okumanız nedir? Şu anda ilk defa, Arap halkları kendileri için, tek başlarına özgürlük talep ediyor. ABD ve Fransa gibi ülkelerin bunda hiç etkisi olmadan oluyor bunlar. Eğer Tunus bunu önümüzdeki 5 ayda becerebilirse, büyük bir değişimin önünü açmış olur. Böylece diğer ülkeleri de yüreklendirebilirler. Tunus’taki “Yasemin Devrimi”nden önce, diğer ülkelerdeki insanlar özgürlükten söz edebiliyor muydu? İnsanlar değişim istiyor. Yoksa ikinci bir Irak olmayı değil. Mağrip ülkelerinin insanlarının entelektüel mesaisi var. Bunun için savaşlar olması da gerekmiyor. Evet, her devrimde ölenler olacaktır. Ama umarım ki bu bizim, kimsenin yardımı ve etkisi olmadan kendimiz için yapmamız gereken bir şey olsun, yoksa Fransa veya ABD’nin değil. İstanbul’la başladık, onunla bitirelim. Gözlemleriniz? Günümüzde megalopollerin, dev kentlerin dev olmasının yolu gökdelenleşmekten geçiyor. Bir gökdelen manzarasını kapan, modernizmle özdeşleşmiş sayıyor kendini. Oysa gökdelen bir vitrinden öteye gitmez. New York’un karakteri gökdelenler olabilir. Ama birçok şehir de, gayet erkeksi, fallik biçimde gökdelenleri dikip duruyor her yere. İstanbul için de aynı şey söz konusu. (0 212 252 35 00 www.akbanksanat.com / www.mounirfatmi.com) “Şu anda ilk defa, Arap halkları kendileri için, tek başlarına özgürlük talep ediyor. Tunus bunu önümüzdeki 5 ayda becerebilirse, büyük bir değişimin önünü açmış olur. Böylece diğer ülkeleri de yüreklendirebilirler.” D&R’den BİR+BİR’e satış yasağı ‘hamlesi’ Fatmi’nin ‘Modern Zaman’ adlı video düzenlemesi. THE VEILS KONSERİ 12 ŞUBAT’TA lon’da melankolik bir gece Baby ZÜLAL KALKANDELEN eçenlerde bir grup müzik yazarı konuşuyorduk: “Bir konser öncesinde yazı yazmak reklama mı girer” sorusu üzerinde farklı görüşler vardı. Eleştiri yazısı elbette konser sonrasında yazılır ama bana göre, konser öncesinde bir grubu/sanatçıyı tanıtan ve reklam amaçlı olmayan yazı yazmak mümkündür. Tabii burada bir koşulun altını çizmek gerekir: Yazı, bir basın bülteninden alınan klişe bilgileri değil, o grubu, sanatçıyı yakından ta G tanbul’da çok sayıda önemli müzik etkinliği var. Bunların arasında The Veils’e dikkat çekmezsek olmaz. Neden? Çünkü alternatif rock’ın en başarılı gruplarından birisi. Ama aynı zamanda ilginç bir şekilde, bugüne kadar çok güzel üç albüm yapmalarına karşın, son on yılın değeri tam bilinememiş gruplarından birisi de. 2009’da yılın en iyi albümleri listelerine giren “Sun Gangs” gibi bir çalışmaya imza atsalar da hâlâ “underground” kalabilme özelliğine nıyan ve konusuna hâkim bir müzik yazarının yorumlarını içermelidir. Ben de ancak bu gibi durumlarda, çok beğendiğim ve bu nedenle müzikseverlerin kaçırmasını istemediğim grupların konserleri öncesinde yazmayı düşünüyorum. Bu ay da İs sahipler. The Veils’i geçen yıl yine Babylon’da dinleme olanağı bulmuştuk. 2007’de New York konserinin ardından ikinci kez sahnede görmüştüm grubu. Her iki konseri de unutulmaz kılan, vokalist Finn An drews’un salonu tamamen etkisi altına alan müthiş performansıydı. Öylesine etkileyiciydi ki, “Jesus for the Jugular”ı söylerken, bana Ian Curtis’i anımsatmıştı. Aslında sahnedeki bu duygusal yoğunluk, kaynağını grubun müziğe yaklaşımından alıyor. Konser öncesinde yaptığım röportajda Finn Andrews, “Müzik de aynı insanlar gibi duygusal karşıtlıkların karışımını sunmalı” demişti. Kanımca, kendisi, hem yazdığı çarpıcı şarkı sözleriyle, hem de en düşük perdeden falsettoya kadar yetkinlikle kullanabildiği sesiyle, bunu en iyi şekilde başarıyor. Grubun henüz bir yıl dolmadan tekrar Babylon’u ziyaret etmesinin nedeni, yedi şarkılık yeni bir EP yayımlamış olması. “Troubles of the Brain” adlı bu çalışma, geçen ayın son haftasında yeni kurdukları bağımsız plak şirketinden çıktı. Bu arada edebiyat meraklıları EP’nin adındaki Shakespeare göndermesini hemen algılamış olmalı; Macbeth’te 5. perde 3. sahnede geçer bu ifade. Finn Andrews, geçen yaz Londra’daki ev stüdyosunda gerçekleştirdikleri kaydın prodüktörlüğünü, Suede grubunun eski efsanevi gitaristi Bernard Butler ile birlikte üstlenmiş.Yedi şarkının içinde alıştığımız melankolik The Veils şarkılarına yakın olanlar da var, tarz değişikliği olarak yorumlanabilecek olanlar da. Ayın yoğun konser takvimi içinde 12 Şubat gecesi The Veils’in beyinde sorunlara neden olan duygu ve düşüncelerden esinlenen yeni şarkılarını kaçırmayın derim. (www.zulalkalkandelen.com) Kültür Servisi Kitap ve müzik ürünleri mağazası D&R’nin bazı şubelerince “müşteri tepkisi” öne sürülerek aylık kültür dergisi BİR+BİR’in satışa sunulmasının yasaklandığı açıklandı. Yasağın gerekçesi olarak da derginin yeni sayısında yer alan “İstikbal Marşı” gösterildi. “İstiklal Marşı ile dalga geçer şekilde yazılmasının müşterileri tarafından tepkiyle karşılandığı” vurgulanan açıklamanın ardından D&R’nin gazetemize yaptığı açıklamada ise satış yasağının D&R’nin kurumsal kararı olmadığı ve hangi mağaza şubelerinde bu kararın uygulandığının araştırılacağı belirtildi. Picasso’ya 40 milyon dolar Kültür Servisi Ünlü İspanyol ressam Pablo Picasso’nun “La Lecture” (Okuma) isimli tablosu Londra’daki Sotheby’s müzayede evinde yapılan açık arttırmada, 40.2 milyon dolara (yaklaşık 64 bin TL) satıldı. Picasso’nun Olga Khokhlova ile evliyken ilişki yaşadığı 17 yaşındaki yasak aşkı Marie Therese Walter’ı resmettiği bu portresi, ilk kez 1932 yılında sergilendi. Picasso’nun bir kızının da annesi olan ve tablonun ilham kaynağı Marie Therese 1977’de kendini asarak 68 yaşında yaşamına son vermişti. Tablonun müzayede öncesinde 29 milyon dolara alıcı bulması bekleniyordu. ‘Ah Aşk Sen Nelere Kadirsin?’ Kültür Servisi Yapı Kredi Sermet Çifter Salonu’nda bugün saat 18.30’da “Ah Aşk Sen Nelere Kadirsin?” adlı söyleşi düzenlenecek. Moderatörlüğünü Gökhan Akçura’nın üstlendiği söyleşinin konuşmacıları ise Aylin Aslım, Artun Ünsal, Cem Mumcu ve Orhan Alkaya. Konuşmacılar söyleşide bilim, psikoloji, edebiyat ve sanat açısından aşkı ironik bir yaklaşımla tarif etmeye çalışacaklar. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear