23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 ARALIK 2011 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Bedelli Mahkumiyeti de Düşünmeliyiz! eçen dönem Meclis’te yaşanan topluca gıyapta oy konusu unutuldu gitG ti... Arızalı fariza eçen hac mevsimi arifesinde, TBMM Başkanlığı’na dilekçe vererek... “Hac farizasını yerine getirmek üzere” izinli sayılmak isteyen... Ama her ihtimale karşı da sahte oy pusulaları hazırlayıp arkadaşlarına bırakan o iktidar milletvekilleri, hadi neden böyle bir suçu demeyelim, G ama neden bu türden bir günahı göze aldılar? Seçmen korkusundan desek pek doğru olmaz! Belki lider fırçası! Ama burada da oturup düşünmek gerek... “Allah korkusu”nun yerini lider fırçası endişesi almışsa o arkadaşlarla bu milletin işi var demektir! Gıyapta oy kibarcası... Samimi ifadeyi tercih edenler rahatça “sahte oy” diyebilirler. Anımsatalım... Geçen yıl bu mevsimde kimi iktidar milletvekilleri hacda iken TBMM’de görünüyorlar ve yasa çıkartıyorlar, uluslararası anlaşmaları onaylıyorlardı... O dönem naçizane çok yazıp çizmiştik... Bu tür bir yasama faaliyeti acaba dünya parlamento tarihinin ilgi alanına mı girer... Yoksa dinler tarihine mi? Paranın mutluluğu satın alamayacağını her kim söylediyse, belli ki alışverişini nereden yapacağını bilmiyor. Bo Derek ‘Ayıplı Demokrasi!’ Demokrasi adına insan olanı utandıracak bir cenderenin içinde sıkışıp kaldı ülkemiz. Hangi yana dönsek, hangi habere kulak versek, önce aklımız “olmaz” diyor, sonra yüreğimiz sızlıyor, vicdanlarımız kanıyor. Ayıplı demokrasiden utanıyoruz... Güven duyarak, geleceğe biraz olsun umutla bakarak yaşamak, çok büyük bir beklenti mi olacaktı 21. yüzyılda? İnsan haklarını savunmak, fikir özgürlüğü istemek, muhalif olmak, eleştirmek, protesto etmek, hak aramak bu devirde hâlâ böylesi bedeller ödemeyi mi gerektirecekti? ABD destekli, cemaatAKP ortaklığı bu denli büyük bir öfke ve rövanşist anlayışla, evrensel hak, hukuk ve adalet ilkelerini bir yana koyup zorbalık mı yapacaktı? Daha basılmamış kitaplar, parasız eğitim isteyen pankartlar, Marksist yayınlar, Deniz Gezmiş’leri anma toplantıları, protesto gösterileri, 2011’de bedeli yıllara varan tutukluluk mı olacaktı? Gencecik üniversiteliler tıpkı 12 Eylül’de olduğu gibi aylarca hapislerde süründürülüp gelecekleri karartılacak mıydı? Toplum karpuz gibi ortasından böylesine ikiye ayrılıp, bölünecek miydi? Toplumda yargıya güven böylesine mi sarsılacaktı? Demokrasi farklı sesler; herkese, her şeye dokunmak değil mi? Öyleyse niçin dokunanlar yanıyor? İnsanlar özel yetkili mahkemeler eliyle yıllardır hapiste çürütülüyor, hatta ölüyor... ??? Hemen her davada tutukluluk bir önlem olmaktan çıkmış, neredeyse peşin cezaya dönüşmüş. Herkes yargılansın, ama adil yargılansın, yıllarca zindanlarda tutsak bırakılarak değil. Mustafa Balbay’ın, Haberal’ın, Ahmet Şık’ın, Nedim Şener’in, Yalçın Küçük’ün, Perinçek’lerin, Doğan Yurdakul’un, Soner Yalçın’ın, Tuncay Özkan’ın, bu yazıya adları sığmayacak daha onlarlarca yazar, çizer, bilim adamının fikirlerine karşı olabilir, hatta onları sevmeyebilirsiniz. Ama yıllarca süreceği belli ucu açık yargılamalarla hapiste, hücrede tutarak peşinen cezalandırmanın neresi adalet, neresi akla ve vicdana sığıyor? Tutuklular kadar, onların yakınları, eşleri, çocukları ve dostları da acı çekiyor. Onları kim avutabilir, nasıl umut verebilir? Bu kansız savaş tablosundan, insan oldukları için utanç duyanlar var artık. ??? Yukarıdaki sorular, bir belirsizliği giderme ve anlama çabalarını içermiyor aslında, bir çeşit durum tespitidir. Aslında neyin, niçin yapıldığı, nasıl bir düzen kurulduğu apaçık ortada... Cumhurbaşkanı uzun tutukluluk sürelerinden yakınıyor, Başbakan, bazı bakan ve milletvekilleri, muhalefet, hatta iktidar yanlısı kimi yazar ve televizyoncular da. İktidarın bazı bakanları bile özel yetkili mahkemeleri eleştiriyor. O halde, herkes durumdan yakınıyorsa!.. Neden bu durumu değiştirmek için yasa değişikliğine gidilmiyor? Eski İzmir Barosu Başkanı Noyan Özkan uzun tutukluluk süreleri ve özel yetkili mahkemelerle ilgili sorunların giderilmesi için anayasa değişikliğine gerek olmadığını, yasal düzenlemelerle sorunun çözüleceğini söylüyor. Bu konuda muhalefete büyük sorumluluk düşüyor. ??? CHP geçen hafta, Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan ve arkadaşlarının imzasıyla CMK’de değişiklik yapılmasını isteyen yasa teklifi verdi. Geç kalmış bir teklif olsa da, buyurun bakalım! Şimdi, yönetimde en tepelerden milletvekillerine kadar test süreci başlamıştır. Kim samimi, kim değil? İzmir mitinginde, iktidara, yargıya ve medyaya karşı söylem düzeyinde de olsa vites büyüten ve çıtayı yükselten, sorunları alt alta sıralayıp “Ayıplı bir demokraside yaşıyoruz” diyen Kemal Kılıçdaroğlu’na da bu konuda büyük sorumluluk düşüyor. Yoksa CHP, Cumhurbaşkanı’nın geçen ayki Almanya gezisine istenen iki milletvekili ismini, Balbay ve Haberal olarak önermekle hangi ölçüde sonuç alabilir? Muharrem İnce’nin bu girişiminin Kılıçdaroğlu tarafından “Duralım bakalım, yakında iki milletvekilimizle ilgili gelişmeler olacak” diye geçiştirilmesi de ayrı bir konu... Yokluktaki varlık eclis’te, hatta TürkiM ye’de bile bulunmadıkları halde, önceden oy pusulası, yoklama pusulası doldurup arkadaşlarına bırakan milletvekileriyle ilgili hiçbir işlem yapılmadı. Bunlar oylamalarda, yoklamalarda kendilerini varmış gibi göstermişlerdi. Çıkarttıkları yasalar ve onayladıkları uluslararası anlaşmalar da iktidarın yanına kâr kalmıştı... “Ar yılı değil, kâr yılı” atasözümüz siyaset sözlüğümüze de böylece girmiş oldu! oş oy B pusulalarına ad, soyad ve seçim Yasalama bölgelerini yazıp imzalayan... Bunları kendi yokluklarında oylamalarda kullanmak üzere arkadaşlarına bırakanların bu eyleminin Türkçesi... Sahte oylarla yasa çıkartmaktır! Ki ne yasalarımız, ne anayasamız ne de Meclis İçtüzüğümüz böyle bir suçu ve cazayı tarif etmektedir. Tarifsiz suç olmayacağına göre konu kapanmıştır!.. Ama yine de sormak gerek: Bu biçimde çıkartılan yasalar ne kadar yasadır ve yasaldır? Hadi daha ilahi bir taraftan da soralım: Bu arkadaşların hac ibadetleri ne kadar geçerlidir? Ömre bedel bedelli ahte pusula bırakıp S Kâbe’yi tavafa giden kimi hazretlerin cezasını önce Tanrıdan önce seçmen verdi... Ve seçilemediler... Bunlar acaba şimdi nerelerdeler ve neler yapıyorlar?.. Sahte oy pusulası alışkanlıklarını inşallah karşılıksız çek yazarak sürdürmüyorlardır... Yoksa bu iktidarın bir başka kıyağı da “bedelli mahkumiyet yasası” çıkartmak olabilir... Ki cezaevlerinin dolup taştığı bu soğuk kış günlerinde bunu da düşünme zamanı gelmiştir. ??? Esasen infaz mevzuatımız da buna uygundur! Oy ile oymak!! Kasım 2010 günü 9 TBMM’de oylanan bütün kanun tasarılarında bu sahte oy pusulaları kullanıldığı ortaya çıktı da ne oldu? Hiç! AKP’li divan üyelerinin de imzaladığı oy sonuç tutanaklarında tam 78 üyenin “mükerrer oy kullandığı” saptandı. Saptandı da ne oldu? Hiç! Söz konusu yasa tasarısı kanunlaştı! Bu türden bir sahtekârlığa dünyanın hangi parlamentosunda rastlanabilir? Haklarındaki resmi evrakta sahtekârlık, kalpazanlık dosyalarına aldırmadan ülkeyi yönetmeye devam edenlerin ülkesinde rastlanır. Diye yazdık... Diye kürsüde konuştuk... Diye bu sözleri tutanaklara geçirdik… De ne oldu? Geçir geçir al yirmi beş!” diye... İkramiyeli bir şişeye halka geçirme oyunu oynanırdı... Oynatanlar da... “Geçir geçir al... Geçir geçir al!” diye âlâ kimi Anadolu H eğlence mekânlarında “Beş halka oynayanları gayrete getirirdi. Acaba o milletvekillerinin grup başkanvekilleri de bu arkadaşların kulaklarına o yasalar çıkartılırken... Böyle mi fısıldıyordu??? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com ‘Yeni’ CHP ve Dersim Tuzağı! Tarihi sürekli olarak 60100 yıl geri sarıp, temcit pilavı gibi güncel siyasete bulamaç yapmak, bu iktidarın ve onun psikolojik harp taktiklerini yöneten sapmış entel kadronun ana görevleri arasında. AKP halkın ekonomik sorunları ve ezilmişliğiyle uğraşacağına, yalnız 27 Mayıs, 28 Şubat, 12 Eylül ve şimdi Dersim diye, dur durak bilmeden geçmiş hakkında çoğu yalan yanlış yorumlara sarılıyor. Bir yandan Ermenilere “Tarihi tarihçilere bırakın, siyasete malzeme yapmayın” diyeceksin, diğer yandan kendi ülkende en bayağı şekilde tarih saptırmalarından medet umacaksın… İşte CHP, böylesine bu konulara meraklı bir iktidara, kendi vekili Hüseyin Aygün eliyle gümüş tepsiyle akıl almaz bir servis yaptı, içten vuruldu. Erdoğan herhangi bir lider değil: Stratejiden son derece anlayan, fırsatçı, en küçük zaaf veya duvardaki çatlaktan istediği konuda olay çıkarabilen, büyük bir taktisyen. Ona karşı bu gaflete imza atmak az başarı (!) değil... Bu olay CHP’ye yakışmadı. Yani en azından tarihten tanıdığımız gerçek CHP’ye hiç yakışmadı. Peki böyle düşünceler demokratik bir toplumda olamaz mı? Olabilir tabii ki. Ama yeri CHP olamaz. Toplumda ateistler olamaz mı? Tabii ki olur. Ama yeri AKP veya SP olamaz. Olursa komik olur! Bazı çelişkiler, kurumsal kimliklerle abartılı çatışmalara sokulamazlar. Ayrıca önemi kendinden menkul “resmi tarih” suçlamasıyla tüm Cumhuriyet tarihini yadsımanın malum takımın hastalığı olduğunu biliyoruz. Ama bir CHP’linin bu standart tuzağa düşmesi, içler acısıdır. Kılıçdaroğlu, CHP ve Cumhuriyet tarihine bu kadar “Fransız” kalamaz. Herkesin anlaması lazımdır ki, CHP, 90’lardan kalma “Yeni Demokrasi Hareketi” değildir. Hiç kimsenin sorumsuzca partinin adı önüne “yeni” kelimesini koyarak, CHP içinde Atatürk ve İnönü eleştirmenliğine soyunmaya hakkı yoktur. CHP, “Öz Varan” veya “Hakiki Koç” şeklinde firmalar gibi isim değiştiremez. Bunu mümkün sananlar, partide sıfatları ne olursa olsun, çok şaşıracakları sonuçlarla karşılaşabilirler. Bir gün parti disiplini işlerse, partinin kimliğini koruyanlara değil, saptıranlara işler. Siyaset, her şeyden önce 35 hamle sonrasını görebilmektir. CHP’yi Dersim tuzağının dibine çekenlerin ana hedefi, ne Sabiha Gökçen, ne Alevilerdir. Onların hedefi, Dersim üzerinden bir türlü başaramadıkları bir Mustafa Kemal cephesi açmak, büyük öndere saldırmaktır. Tabii ki Sabiha Gökçen, Atatürk’e uzanan bir köprüdür, bir günah keçisi yapılmaktadır. Herhalde Gökçen, durup dururken sefere gitmemiştir! Hükümet kararını uygulamıştır. Ayrıca kendini çürüğe çıkarıp askerlikten kaçanlardan farklı bir örnek sergilemiştir. Bu zavallı mantıklarla yakında Kubilay’ın anıtı kaldırılıp, “Menemen’de karşıdevrimi engellemiş olmaktan” dava açılabilir! Zaten AKP’nin bir güzide ismi, İstiklal Mahkemeleri’nin de yakında mercek altına alınacağını “müjdelemiştir!” İşte Hüseyin Aygün bu toprak kaymasını tetiklemiş olmakla övünebilir! CHP, Cumhuriyet düşmanlarına uydurma paslar verip, kendi kalesine gol atamaz: Artık hiç olmazsa bu kritik dönemde, partiye “Truva Atı” sokmaktan vazgeçilmelidir. Zaten yıllardır gözünü kan bürümüş Sevrciler, Cumhuriyet düşmanları, emperyalizm uşakları her yerde parti aleyhine çalışmakta, Cumhuriyet karşıtı psikolojik harekâtı, CHP üstünden yapmaktadırlar. Partinin bir de iç düşmanlara ihtiyacı yoktur. Dersim konusunda köşe yazısında tarih dersi vermeyeceğim. Çok merak edenler, mesela Mehmet Perinçek’in “Sovyet Devlet Kaynaklarında Kürt İsyanları” kitabını okuyabilirler. Herkesin nimetlerinden faydalandığı bu Cumhuriyet nasıl kurulup korunabilmiştir? Hangi dış destekli kışkırtılmış isyanlarla baş ederek ayakta kalabilmiştir? Geçmişte kalmış talihsizlikleri deforme ederek masumiyete çekip, geriye dönük suçlu aramak, son 88 yıl hakkında bu hükümetin refleksi olmuştur. Tabii özellikle kendilerini rahatsız eden ve yoruma açık olmayan Sivas gibi olaylara perde çekerek! Bu anakronik değerlendirmelerle geriye bakarak herkes her ülkeden ve herkesten özür dilemeye mecbur edilebilir! Bunun sonu yoktur. AKP, bu işe çok meraklı olduğuna göre, bir dahaki sene işe İstanbul’un fethi nedeniyle Bizanslıların torunlarına özürlerini sunmakla başlayabilir! Haluk Koç ve arkadaşları, tabii ki haklıdırlar. CHP’yi “AntiKemalist faaliyetlerin odağı” (!) sananlar varsa, acil olarak bu trenden inmeleri şarttır. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Futbolda, sırtı ka 1 leye dönük oyuncunun ayaklarını 2 yerden keserek vo 3 le vuruşu yapmak 4 için sıçraması. 2/ “Pancar pezik de 5 ğil mi / Yürek 6 değil mi / Ben sev7 dim eller aldı / Bana yazık değil mi” 8 (Türkü)... Dar ve 9 kalınca tahta. 3/ Kı1 2 3 4 5 6 7 8 9 sa kır şiiri... Kırgızistan’ın para birimi. 4/ Su taşkını... 1 E N D O R F İ N Hayat arkadaşı... Kuzu se 2 R E A Y A N U T si. 5/ Orta Anadolu’ya öz 3 S O M F L Ö R E gü çoban köpeği. 6/ Aşk 4 E N A M İ N İ Ş ateşi... İnce kabuklu bir 5 L L O Ş Ü Y E erik cinsi. 7/ Espri... Tica6 İ N H A L E K ret mallarını saklamak için 7 K A R A K O L K rıhtımda yapılan büyük P A Ç A GÜ N Ü depo. 8/ Teknelerle suyun 8 K O P İ L dibinde sürüklenerek çe 9 K A Y kilen balık ağı... Arjantin’in plaka imi. 9/ Deniz ticaretinde, masrafı çıktıktan sonra kazancın sermaye ve tayfa arasında bölüştürülmesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir bankanın elinde bulundurduğu, ödeme sırası henüz gelmemiş senetleri bir başka bankaya iskonto ettirmesi. 2/ “Kementle bağlasam kolum bağ tutmaz / Yârin zülfünden bağ mı olur” (Karacaoğlan)... Gelinin çeyizi. 3/ Yazlıkta ya da kent dışında bahçeli ve güzel ev... Damızlık erkek koyun. 4/ Yankı... Çekirdekli pamuk. 5/ Atı tımar etmekte kullanılan kıldan kese. 6/ Bir renk... Doğu Karadeniz’e özgü ipek başörtüsü... İlkel benlik. 7/ İçine sulu şeyler koymaya yarayan kap... Sevinçli, neşeli. 8/ “Aysberg” de denilen, lahana görünümlü bir tür marul... Yerleşmiş ilke ya da yasaya uygun durum. 9/ Franz Kafka’nın bir romanı. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear