23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27 ARALIK 2011 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 üçkâğıdı önlemek. Ama devlet ne yazık ki, bu görevini yerine getirmediği gibi... Kendisi de üçkâğıtçılık yapıyor. Kaçak elektrik kullananların milyonlarca liralık yükünü, her ay faturalarını düzenli ödeyenlerin üstüne yıkıyor. ??? Yeni yıl çok şükür bu işin de sonunu getirdi. Türkiye’ye dünyanın en pahalı benzinini kullandıran Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, adlı maskeli iktidar kuruluşu sonunda benzindeki kazıktan değil ama... “Kaçak Elektrik Kullanım Payı”ndan utandı. Bu arada her ay milletten çarpılan yüzde 2’lik “TRT payı”ndan da utanmış görüyor. Dua edelim de, sıra bir gün “Sayaç okuma bedeli” ile “Belediye payı” diye alınan yüzde 5’lik “Halkı resmen eşek yerine koyma rüsmu”na da gelsin! ??? Elektrik sözde özelleşti ise şirketler kaçak ve kaybın ceremesini niye vatandaşa yüklüyor. En ağırı ve ayıbı da “sayaç okuma bedeli” (!) Şirket kaç lira harcandığını saptamak için sayaç okuyacak. Bunun için de ayrıca para kesiyor… Bu milletin alnında, acaba yalnız bizim iktidarın görebildiği bir yazı ile “Kerizleyin bu enayileri” falan mı yazıyor? ??? Yine de sevinmek gerek. Karar açıklandı. Yılbaşından itibaren faturalarımızda… “Kaçak elektrik kullanım payı” ve “yüzde 2, TRT payı” görünmeyecekmiş! Hayır yanlış anlatmış olmayalım... Bu iki yağlı kazık girmeye devam edecek... Ama faturalarda görünmeyecekmiş. “Görünmez kaza” diyorduk... Bu devirde daha beteri bir de “görünmez kazıklar” çıktı. Enerji kurulumuz, kazıkları “vergi ve açak elektrik kullanmak büyük üçkâğıtçılık. K Devletin temel bir görevi de her tür ağır değil. 2 “Dayak olayı nedeniyle konu bağımsız yargıya intikal etti. Fevziye Hanım’a telefon edilmesi özür dilenmesi, yargıya müdahale sayılabilir!”.. ??? Yani bir kez daha ortaya çıktı ki, iktidarımız “aşüfte” sözcüğü kadar yargı bağımsızlığı konusunda da çok duyarlı. Şimdi dua edelim de... Polislerimiz, öğrenci kızlarımızı, kadınlarımızı döverken ağızlarından “aşüfte” türünden sözler kaçırsınlar. Ve bu dayak olayları adliyeye intikal etmesin... Ki, Başbakan düzeyinde cümleten, ilgi, şefkat ve özre mazhar ve müstahak olabilelim! ??? Bir özür noktası daha var. Keşke, TRT Genel Müdürü de, Sayın Başbakan’ın vekâleten özürlü nezaketinden etkilense... Ve o da hiç değilse... “Milletin yarısından” iktidara “vekâleten” özür dilese… Çünkü… Milletin tamamının elektrik faturalarından TRT payı kesiliyor. Ve TRT, milletin tamamı AKP’li imiş gibi iktidar yanlısı yayın yapıyor. Çok şükür (şimdilik) milletin yarısı iktidar yanlısı değil. İktidara karşı olanlardan kesilen para ile iktidardan yana yayın yapmak demek... Her haber bülteninde, her saniye, her dakika kul hakkı yemek demektir... Başbakanlar özür dilerler, affederler... Belki millet de affeder ve özür diler... Ama her Müslüman çok iyi bilir ki... “Kul hakkı yiyenleri Allah bile affetmiyor!” Özürlü Gündemden (Haram Üzerine) Helal Notlar fonlar” diye kılıflayarak millete sunmaya devam edecekmiş! ??? Bunlar olurken… Başbakan Erdoğan tarihte kendi çapında bir ilki daha gerçekleştirdi. Bir bürokratın densizliğine hedef olan değerli bir sanatçıdan özür diledi. (TRT Genel Müdürü, sanatçı Rojin’e “aşüfte!” dediği için!) Yani iktidar farklı biçimde tarih yazmaya devam ediyor. Başbakan’ın kendi adına asaleten, bir genel müdür adına vekâleten, hem de ailece özür dilemesi hadisesi gerçek bir ezber bozma hadisesidir!.. Kutlu olsun! Yani tarihimizle bir yandan yüzleşme yolları ararken... Bir yandan da… Millet olarak, iktidarımızın bu yüzüyle de yüzleşme yolundayız... Tarihle yüzleşmek bir anlamda talih ile de yüzleşmektir… Ve belki de gelecek ile de yüz göz olmaktır. Bir bürokratın densizliğine karşı sergilenen bu tavır... Yüksek seviyeli/seciyeli jest gerçek bir liberal jest devrimidir... Belli ki, TRT’den sorumlu Başbakan Yardımcısı Sayın Arınç da bu devrimden çok etkilendi... O da emrindeki genel müdürü için inceleme başlatmak yerine… Kendi adına asaleten müdür beyin adına da vekâleten, Rojin’den özür dilemeye yöneldi… ??? Şimdi sevgili bir CUMOK’un aklına haklı olarak şu gelebilir: Sanatçı Rojin’e “lisanen” ama “gıyaben” yapılan terbiyesizliği sindiremeyen Başbakan ve Yardımcısı benzer ilgi ve özrü, İzmir’de karakolda hem “vicahen” hem “fiziken” hem de “lisanen” tekme tokat muamele gören Fevziye Gümüş’ten neden esirgiyor? Evli ve 4 aylık torun sahibi de olan Fevziye Hanım’ı, polisler bir de “konsomatris” diye aşağılamışlardı da... Herhalde Başbakan ve Yardımcısı bu iki olaya farklı bakıyor. İki nedenle haklılar: 1 “Konsomatris” sözü “aşüfte” kadar Tırnak İçinde Demokrasi... Tutuklu gazetecilerin sayısı yüze dayandı. Üniversitelerin sahte olduklarını açıkladığı dijital delillerle yargılamalar sürüyor, insanlar yıllardır tutuklu cezaevlerinde. Başbakan hastalandı, işler durdu ülkede. İnsanlar peşin peşin yargısız infazlarla mahkum edildi terörist diye. Malatya’da, Çanakkale’de üniversite öğrencileri orantısız güce maruz kaldı. Başbakan’ın ilanıyla, Cumhurbaşkanı’nın görev süresini tek bir kişi belirlemiş oldu. Odatv davasında, mahkeme önünde “Faşizme geçit vermeyeceğiz” yazılı pankart açıldı. Muhalefet baskı altında. Medya hizada, tık yok. Oysa ne tek adam yönetimi, ne faşizm... Demokrasi var ülkede, hem de en ilerisinden! ??? 1980 öncesi de demokrasi vardı! 1 Mayıs, Maraş ve Çorum katliamlarının gerçekleştiği dönemlerde de. 33 yıl sonra Maraş katliamının anılmasına izin vermediler, gençler kente sokulmadı, gerekçe aynıydı. Dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş geçen hafta bir televizyon kanalında açıkladı; Maraş ve Çorum katliamları öncesinde CIA ajanlarının bölgede dolaştığını, görev aldığını, valilerle görüştüğünü... Ne olacak, demokrasi adına dolaşmışlardır canım, tıpkı Irak’a aynı gerekçeyle daldıkları gibi! Zaten Irak’ın on binlerin yaşamına mal olan işgalinin ardından ülkenin Şii, Sünni ve Kürt bölgesi olarak üçe ayrılması da demokrasi içindi! Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sünni Tarık El Haşimi, tutuklanmaktan Barzani’ye sığınarak kurtulabildi şimdilik... Ayrıca MİT’in konuyla ilgili istihbarat vermediğini ve Maraş katliamına bizzat katkı yaptığını söyledi eski Bakan Güneş. O dönem asker ve MİT’in birleşerek cumhuriyet hükümetine cephe aldığını da savundu... ??? Memleketimizde canını yitirmiş, işkence görmüş, yıllarını hapislerde geçirmiş, işsiz kalmış on binler var demokrasi dönemlerinde! Faili meçhul cinayetleri, sıkıyönetimleri, 12 Eylül darbesini de demokrasi için yapmışlardı! Türkiye bugün neredeyse açık cezaevi. Geldiğimiz nokta, basın özgürlüğünün olmadığı, adaletin mumla arandığı, dikensiz gül bahçesi ve suskun toplum yaratma çabasıdır; ABD, cemaat ve iktidar ortaklığı, bu konuda çok yol almıştır. Tabii bunların hepsi demokrasi adına! Bu yazıdaki tüm demokrasi sözcüklerini, tırnak içine alıp, okuyun en iyisi. Tırnak içinde demokrasi yaşıyoruz da. HELAL.. HELE SEN DE AL.. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Asya Notları (1) ve Anna Hazare Evvelsi hafta size Hindistan’da katıldığım Jaipur konuşmasından izlenimler aktarmıştım. Araya davetsiz misafir olarak Fransız Parlamentosu’nun münasebetsiz kararını aldık. Şimdi o seyahatin 15 güne yayılan HindistanNepal izlenimleriyle devam ediyorum. Delhi Havaalanı çok modern. Ama dikkat edin: Bir yere uçacaksanız, 1012 polis ve kimlik kontrolünden geçmeye hazır olun! Şaka değil; çoğu 15 metre mesafeyle gerçekleşen bu kontroller, mantık hücrelerinize meydan okuyacak düzeyde bir terör paranoyasına işaret ediyor. Bu güvenlik hastalığı sizi otelde de takip ediyor. İçeri giren yolcular, valizleri dahil aletten geçirilerek kontrol ediliyorlar. Ardından sigara içmek için otel dışına çıkarsanız, üç dakika sonra tekrar içeri girerken tarama aletinden geçiyorsunuz. Bitmedi: ardından otelde kat güvenliği, oda kapınızdan girerken sizi sorgulayan bakışlarla izlemeye devam ediyor. “Bahşiş” olayı, bu ülkede başka düzeylerde. Sürekli elinizde bozuk para bulundurarak yaşamalısınız: Odayı gösteren, valizi getiren, kahvaltıyı veren, kapıyı açan, arabaya bindiren, vs. vs… Hatta Nepal’de bu bir seviye daha ileri gidiyor, bahşiş alacak olan, yanı başınıza gelip sizi denetimde tutarak az verme hatasına düşmemenizi sağlamaya çalışıyor! Hintliler fotoğraflarının çekilmesine kızmıyorlar. Burası bu açıdan Kenya veya Çin’den çok farklı. Kentler arası yollarda giderken, kimi otobüsün içinde 80, üzerinde (!) 40 yolcu görüyorsunuz. Ama zaten bu da bir şey değil! Hindistan’da her sahne, mükemmel film karesi! Bir Hollywood yönetmeninin 510 günde hazırlatacağı dekorlar burada her noktada mevcut… Ama tabii Hindistan’ın bu konuda da kimseye ihtiyacı yok. Bolywood’da yılda 800 civarı film üretiliyor... Hindistan’da müthiş turistik ziyaret odakları var. Bunların tartışmasız bir numarası dünya şaheseri: Tac Mahal. Bu muhteşem tapınağı, Cihan Şah, deli gibi âşık olduğu eşi Mümtaz Mahal için yaptırmış. Yanlış anlamadınız ama “o” karısı dışında 3 eşi ve 3000 cariyelik haremi bulunan bir şah yapıyor bunu! (Yorumlarınızı beklerim beyefendiler!) Oraya ilk giriş yaparken duyduğunuz büyü tarif edilemez. Kendinizi etrafta görüntü alma yarışında olan turistlere rağmen 1001 gece masalında rüyada hissediyorsunuz. Hindistan’da siyaset her yerde olduğu gibi sorunlu gidiyor. İktidardaki Kongre Partisi’nin İletişim Bakanı Kapil Sibal, internete ciddi bir sansür getirme uğraşı verirken, medya bunun tepkilerini sayfalarına iletiyordu. Hatta benle röportaj yapan Rajasthan Patrika gazetesini ziyaretimde verdiğim demeçle ertesi gün baktım orada da birinci sayfadan muhalif haber olmuşum! Çok güldük eşimle. “Gördün mü, buralara ruhumuzu temizlemeye geldik, bak yine aynı girdabın ortasına düştük!” Gazeteyi gezerken sanki eski Karacan’ların Milliyeti’nde hissettim kendimi. Duvarda Ali Naci Karacan büstü. Davet eden Ali Karacan. Röportajı yöneten ise yayıncı babası Genel Yönetmen (rahmetli) Ercüment Karacan! Onun adı da Mr. Gulab Kothari. Böyle gerçek gazeteleri özlemişim! Biz oradayken Hint siyasetinde yaşanan en ilginç gelişme, eski bir askeri şoför emeklisi olan Anna Hazare’nin, bütçeyle ve ihalelerle ilgili her maddi gelişmeyi, vatandaşın “bilme hakkı” kapsamında öğrenmek ve rüşveti engellemek adına yaptığı hukuki girişimler ve bunun Hint siyaset ve hatta iktidar ortamına getirdiği zelzele etkisiydi. Bu bilgiye eriştikten sonra, demokrasi kelimesinin Hindistan’da bizdekinden daha yüklü anlamlar içerdiğini zaten hemen anlamıştım. ‘Çünkü bizde askeri bir şoför emeklisi buna benzer bir hamleyle yargıya gitmeye kalksa, önce tımarhanede kontrole alınır, ardından Ergenekon dosyasının neresine eklenebileceği araştırılır!’ Gerçekten her yerde Anna Hazare’nin açlık grevi gibi Gandivari hamleleri ve sonuçları vardı ve arkasında hatırı sayılır bir halk tabakası birikmeye başlamıştı. Gandi’ye de imaj olarak da benzeyen bu ilginç karakteri, rehberimizin anlattığına göre muhalefet partisi BCP kazanmaya çalışıyormuş. Şaşırdığımı gören rehber Sunil’e döndüm, “Bizde öyle şeyler yaşanmaz, muhalefet partisi, kendine oy kazandırabilecek güçlü isimlerden uzak durur, Parti içi rekabet olmasın diye” dedim. Ama Hazare zaten siyasete girmek istemiyormuş (CHP korkmasın). Hindistan’da kitlelerin büyük çoğunluğu Gandi’nin fikirlerine yakın duruyormuş. Yani onu yaşamlarından silme operasyonlarına girmeyi demokrasi sayacak “ileri demokrasi” hamleleri henüz bu ülkeye ulaşmamış. Bu bilgiyi de “Atatürk Bulvarı’nda bir evde büyüdüğünü” gururla anlatan bir başka rehberim Dilip anlattı. Benden naçizane aktarması… HARBİ SEMİH POROY BULMACA BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Divan şairlerinin kendi 1 lerini övdük 2 leri şiir ya da 3 şiir bölümü. 2/ Karışık ren 4 kli... Hayva 5 nın semerini 6 ya da eyerini bağlamak için 7 göğsünden 8 aşırılarak sıkı 9 lan yassı ke1 2 3 4 5 6 7 8 9 mer. 3/ Uyuşturucu ilaçlara hastalık de 1 G İ C İ M İ K O T A N K recesinde düşkün 2 U S U L lük. 4/ Üç katlı balık 3 L E B E N İ Y E F A ağı... İlaç. 5/ Bir za 4 A V A T A R İ H A N E T man birimi... Rad 5 M İ yum elementinin 6 Ç A Ş O Z R A simgesi... Bir tem 7 E R C İ Ş K İ R bih sözü. 6/ Kitap 8 N A M S O Y A getirmemiş pey 9 F A R S İ Y E Ç gamber... Sevgide üstün tutulan. 7/ Edebiyatla ilgili olan; yazınsal. 8/ Bir baskı tekniği... Çıplak vücut resmi. 9/ Bir müzik parçasının, dinleyicilerin isteği üzerine bir kez daha çalınması... Ormanlara büyük zarar veren bir böcek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gitar ve kastanyet eşliğinde oynanan bir İspanyol halk dansı. 2/ Alanya ilçesinin eski adı... Bir spor kulübümüzün kısa yazılışı. 3/ Dildeki bir sesi gösteren ve abeceyi oluşturan işaretlerden her biri... Yaşatmak ve geliştirmek için gereken besinleri yedirip içirme işi. 4/ Eti yenen kabuklu bir deniz hayvanı. 5/ Ortodokslarda tahta pano üzerine yapılan her türlü dinsel resme verilen ad... Mısır’ın plaka imi. 6/ Gemiyi bağlamaya yarayan kalın halat... Eski dilde su. 7/ “Yalnız bir gözü yazacak mısralarım” (F. N. Çamlıbel)... Çanakkale’nin, peyniriyle ünlü ilçesi. 8/ Kansızlık... Bir görevin yürütülebilmesi için merkez olarak seçilen yer. 9/ Olup bitenlerin ruhlar âleminin gizli güçlerince yönetildiğine inanan ilkel anlayış. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear