23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22 KASIM 2011 SALI 6 HABERLER Mahkeme Şık ve Şener’in başvurusunu kabul etti, Ankara’dan savunma istedi AİHM ifade özgürlüğünü sordu AİHM, Nedim Şener’in neden uykusuz ve yorularak sorgulandığını ve Ahmet Şık’ın ‘bomba’ olarak nitelenen kitabını da sordu ‘Doktora Bak Doktora!’ Eskiden meydanlarda cambazlar düzenlerini kurar, üçkâğıtçılar da meydanlarda kendilerinden geçerek heyecanla seyredenleri çarparlardı.. paralar, cüzdanlar, hatta çocuklar giderdi! Cambazlık sonra çok gelişti, hemen her alanda uygulama buldu; siyasetten tutun medya sayfalarında ve köşelerinde, kurnazlık diz boyu... “Bak bak baaaak..” deyip arkadan malı götürüyorlar... Mesela CHP’ye elli yıl öncesinden vurup, bugününü götürmek gibi... “Fatih Camii’ni bombalayacaklardı”, manşetleriyle bütün milleti aylarca, yıllarca konuşturup, bütün orduyu götürmek gibi... Daha özel konulara da girebiliriz: “İsrail’i bak İsrail’e... van minut” diyerek, bu ülkenin en büyük rakiplerinden Suriye’yi boğmaya, öldürmeye, vurup yıkmaya kalkışmak gibi!.. İktidar icraatlarının bütünü, neredeyse bu tür cambazlıklarla dolu... En büyük cambazlık öykülerinden biri de, aslında iki yıldır gündemde: “Doktorlara bakın, hem üniversitede çalışıp hem de muayenehanelerinden milyonlar götürüyor...” İktidarın ve medyadaki cambazlarının, topluma iki yıldır tartıştırdıkları, vayyy canına, dedirttikleri konu, muayenehanesi olan akademisyenler (topu topu da 500 taneler!)... Ama esas götürdükleri “mal”, bütün sağlık sistemidir; tıp fakülteleriyle, devlet ve özel hastahaneleriyle, sağlık çalışanlarıyla, bütün doktorları ve akademisyenleriyle... Ve aslında, tabii ki ve en önemlisi, sağlığın esas nesnesi olan bütün hastalarıyla... İktidar, bütün sağlık sistemini tek elde merkezileştiriyor! Sanırsınız ki, Türkiye tarihinde görülmemiş büyük bir sosyalizasyon yaşıyor, sağlıkta sosyal devlet gerçekleşiyor! Tıpkı komünist partilerin yönetimi gibi! Hayır, tam tersine! İktidar, her şeyi kendi elinde merkezileştiriyor; ki sağlık sistemini istediği gibi büyük şirketlere, sağlık kuruluşlarına merkezi olarak peşkeş çekebilsin! Cambazlar ise bize “doktorların paralarını” tartıştırıyor! ??? Bugün Cerrahpaşa ve Çapalı akademisyenlerle sağlık çalışanları ve sendikaları, bir günlük grev/boykota başladı! Önceki gün, iki profesör, Raşit Tükel ve Huri Özdoğan ve arkadaşları, tıp fakülteleri ve “sağlıkta dönüşüm” üzerine bilgilendirdiler. “Sağlıkta dönüşüm”, tıp fakültelerinin, bilimsel araştırmaların ve eğitim çalışmalarının canına okumuş durumda. Sağlık Bakanı’nı hiçbir şey memnun etmiyor. Akademisyenler “Tamam tamgün çalışıyoruz” diyor. Anayasa Mahkemesi, akademisyenlere 17.00’den sonra muayenehanelerinde çalışma hakkı tanıyor, ama Bakan Bey uygulama kurallarıyla ve yeni kanun hükmünde kararnamelerle, her şeyi imkânsız hale getiriyor. Her yasal hakkı, karşı bir yasa ile ortadan kaldırıyor: Ya benim kölem olacaksın ya da yok olacaksın! Hastaneleri ve tüm tıp fakültelerini, “performans ölçütleri” denen zımbırtıyla, birer büyük fabrikaya, “seri üretim hattı”na dönüştürdü! Fabrika işçileri bilir, bant önlerinden akar, üzerindeki “ürün”e bir vida, bir parça takarlar, bant sonunda ürün hazırdır. Hastane veya tıp fakülteleri fabrikalarında da hastalar akan bant üzerindeler... Profesörler, doçentler, yardımcı doçentler, hemşireler... de, “üretim hattı”ndaki işçiler. “Ürün”ün sağını solunu mıncıklıyor, vidalıyor, ağzına boru takıyor, röntgenini çekiyor, gözüne ve kıçına bakıyor, dizine tokmakla vuruyor... “Seri üretim bandı”na giren hastanın, yani ürünün, “muayene”den (banttan) beş dakikada çıkması gerek. Çünkü arkada beş dakikalık yüzlerce hasta daha bekliyor.. ne beklemesi bandın üzerinde akıyor. Maaşlar, “performans ölçütü”ne, yani bakılan hasta sayısına ve üzerinde yapılan işlem sayısına bağlı! Bugün bütün Türkiye’de yaklaşık 500 bin hasta muayene olacak. İstanbul Tabip Odası Başkanı diyor ki, hasta başına düşen zaman 5 dakikadır! Hasta, 5 dakika muayeneye isyan etmeli, standartlar 20 dakikadır! 1530 dakika arasında değişir hasta muayenesi! Bakanlık hastalara “beş dakikada Beşiktaş” (*) dayatıyor! ??? Tıp fakülteleri boşaldı. 40 yıllık tıpsağlıkhastalıkbilgi birikimi, fakültelerden uçup gidiyor! Kanada’ya bile göçenler var! Bakanlık, önce tıp fakültelerini batırıcı politikalar uyguladı, şimdi hepsini “satın alma”, yani devralma noktasına getirdi.. dayatılan koşullar kabul edilemez olduğu için, yüzlerce hoca izine ayrılıyor. İÜ Rektörü, Yunus Söylet Bey de seyrediyor! Bakanlık, durumu kurtarmak için “gel parça başı iş anlaşması yapalım” diye uyduruk ve aşağılayıcı yeni bir yol öneriyor! Akademisyenler, sağlık çalışanları direniyor. Kolay gelsin. Hurşit Tolon ‘İfadem yasak yöntemle alındı’ HATİCE TUNCER İkinci Ergenekon davasında eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hurşit Tolon, Emniyet ve savcılık ifadelerinde “yasak sorgu” yöntemleri uygulanarak ifadesinin alındığını savunarak “Yorma ve aldatma, yasak sorgulama yöntemlerinden olmaları nedeniyle yargılamaya ve hükme esas alınmaları mümkün değildir” dedi. Tolon’un avukatı Köksal Bayraktar da müvekkilinin 83 saat gözaltında tutulduğunu ve 11 saat boyunca ifadesinin alındığını anlattı. Bayraktar’ın, savcılık ve hâkim ifadelerinin de yormaya ve aldatmaya dayalı ifade sürecinde alındığını belirterek okunmamasını istemesine karşılık Başkan Özese Tolon’un itiraz ettiği yerleri açıklayabileceğini ve sanıkların da bu ifadeleri duyması gerektiğini söyledi. Tolon, Emniyet’teki ifadesinde “Doğu Perinçek’i üsteğmenliğimden beri tanırım” sözlerini düzelterek “İsmini bilirim. Perinçek’i şahsen 2008’deki Milli Egemenlik Hareketi toplantısında tanıdım” diye konuştu. Tolon, Akın Birdal’ın silahla vurulmasını azmettirmekten hükümlü, 1. Ergenekon davasından yargılanan Semih Tufan Gülaltay ile tanışıklığı konusunu şöyle açıkladı: “2006 yılında Başbakanlık eski müsteşarı Yaşar Yazıcıoğlu ile bir toplantıdan sonra Ankara’ya giderken siyasi parti kurma çalışmaları olan bir grubun davet ettiğini söyledi. Küçükyalı’da görkemli bir binaya girdik. Hepsi siyah takım elbiseli, siyah gözlüklü kişileri tuhaf buldum. Bir kişiye de sürekli ‘başkan’ diye hitap ediyorlardı. ‘Merkezde bir siyasi parti oluşturabilir miyiz’ konularında konuştular. Başkan dedikleri kişinin kim olduğunu Yaşar Yazıcıoğlu dahi bilmiyordu. Biri, Semih Tufan Gülaltay olduğunu, Akın Birdal’ı vurdurttuğunun iddia edildiğini anlattı. Bir daha hiç görüşmedim, karşılaşmadım.” Haber Merkezi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Odatv soruşturması kapsamında tutuklu gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık tarafından Ankara’ya karşı dava açmak için yapılan başvuruları incelenmeye değer bularak gündemine aldı. Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi temelinde Şık ve Şener’in ifade özgürlükleri ile özgürlük ve güvenlik haklarının ihlal edildiği iddiaları konusunda Ankara’dan savunma istedi. Şener ve Şık, suç işlediklerine dair elle tutulur kanıt bulunmadığı, tam olarak ne ile suçlandıklarının kendilerine iletilmediği ve ifade özgürlüklerinin ihlal edildiği gerekçesiyle AİHM’ye başvurmuşlardı. Şener, kanıtsız tutuklanmasının ve savcılık tarafından art arda ve uzun süre sorgulanmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kötü ve insanlık dışı muameleyle ilgili maddesine aykırı olduğunu belirtmişti. Şık ise uzun geçici tutukluluk süresinin ve bu sürenin duruşma yapılmaksızın ve kendisi dinlenmeksizin kararlaştırılmasının Sözleşme’ye aykırı olduğu tezini işlemişti. Uluslararası örgütler izleyecek 9 ay sonra ilk oturum İstanbul Haber Servisi Ergenekon soruşturmaları kapsamında açılan Odatv soruşturmasında tutuklu bulunan gazeteciler Ahmet Şık, Nedim Şener ve Soner Yalçın’ın da aralarında bulunduğu 11’i tutuklu 13 sanık 9 ayın ardından bugün ilk kez hâkim karşısına çıkacak. Çağlayan’daki Adliye Sarayı’nda görülecek davayı “Gazetecilere Özgürlük Platformu” ve uluslararası gazeteci örgütlerinin temsilcileri de destek ve gözlem amacıyla izleyecek. Odatv çalışanlarının avukatları, davaya bakacak İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Resul Çakır’ın, Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu’nun yargılandığı “Emniyet’in iftar yemeğinde hâkim ve savcılar konulu fotoğrafa” ilişkin davada “mağdur” sıfatıyla yer alması nedeniyle dün reddi hâkim talebinde bulundu. İddianamede Soner Yalçın’ın Ahmet Şık’a “İmamın Ordusu” isimli “örgütsel dokümanın” hazırlattığı, kitabın Ergenekon soruşturmasını yürüten kurumların güvenirliğini sarsmayı amaçladığı iddia ediliyor. Gazeteci Nedim Şener de “Nedim Şener’e ait Ergenekon belgelerinde ‘Fethullah Gülen ve Cemaat’ isimli kitabın taslak hali olduğunun anlaşıldığı” ifadeleriyle suçlanıyor. İddianamede Nedim Şener’in Soner Yalçın’ın talimatıyla Hanefi Avcı ve Ahmet Şık’ı yönlendirdiği öne sürülüyor. Soner Yalçın hakkında 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep ediliyor. Gazeteci Ahmet Şık, Nedim Şener ve Hanefi Avcı’nın 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması öngörülüyor. Ankara’dan açıklama istedi Davacıların bu tezleri üzerine AİHM, Türk hükümetine bu hafta içinde bir dizi soru yöneltti ve savunma istedi. Şık ve Şener’in tutuklanış ve gözaltı koşullarının Sözleşme ve AİHM içtihatları temelinde yapılıp yapılmadığını soran Strasbourg Mahkemesi, davacıların geçici tutukluluk koşulları konusunda da Anka ra’dan açıklama istedi. Mahkeme, “bazı hükümet politikalarını eleştiren ve piyasada serbestçe satılan bir kitabı yazmak veya yazımına katkıda bulunmak ile bir terör örgütü mensubu olmak arasındaki bağlantı” konusunda da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüyle ilgili maddesi temelinde Ankara’dan ayrıntılı açıklama istedi. Strasbourg Mahkemesi’nin Türk hükümetine yönelttiği sorular arasında davacılara tutuklanmaları esnasında hangi neden ve suçlamalarla tutuklandıklarının söylenip söylenmediği de var. Mahkeme Ankara’ya 14 hafta süre verdi. AİHM’nin gelecek yılın ortalarında kararını açıklaması bekleniyor. İnsan hakları için geri bir adım Odatv çalışanlarının avukatı Hüseyin Ersöz, odatv soruşturmasının başlangıç aşamasından itibaren gazetecilik faaliyetleri ile düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamına girecek konuların suç isnadına dayanak yapıldığına dikkat çekti. Ersöz “Bu Türkiye açısından insan hakları konusunda bir geri adımdır. Özellikle gazetecilerin yazdığı haberler, hazırlık aşamaları nedeniyle haklarında suç isnadında bulunulması evrensel hukuk kurallarına aykırılık teşkil etmektedir” dedi. Mahir Çayan ve arkadaşlarını anan gençlere terör örgütü suçlaması Anmaya 12 yıl hapis ALİCAN ULUDAĞ ‘Çok yakındık...’ ANKARA Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Kızıldere’de öldürülen THKP/C örgütü lideri Mahir Çayan ve arkadaşları ile DHKP/C üyeleri için düzenlenen anma törenlerine katılan gençlere “terör örgütü üyeliği ve propagandasını yapmaktan” 12 yıla kadar varan çeşitli hapis cezaları verdi. Sanıkların anmalar sırasında “tiyatro oyunu sahnelemesi, müzik dinletisi sunması ile pankart açması ve DevGenç Marşı” söylemesi delil olarak kullanıldı. Sanıkların arasında bulunduğu kalabalık bir grubun, Karşıya Mezarlığı’na giderek Mahir Çayan’ları anma etkinliği gerçekleştirdiği be lirtilen iddianamede, Mahir Çayan, Hüseyin Cevahir, Ulaş Bardakçı’nın fotoğraflarının bulunduğu ve “Kurtuluşa Kadar Savaş, Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Mücadelede, Şehit Düşenleri Anıyor ve Umudu Selamlıyoruz” şeklinde pankart açıldığı, slogan atıldığı belirtildi. İddianamede, 11 Nisan 2008’de Ankara Sanat Tiyatrosu’nda düzenlenen bir etkinliğin sonradan “DHKP/C terör örgütü üyesi olup daha önce meydana gelen olaylarda ölen kişileri anma etkinliğine” dönüştüğü savunulurken bu gösteri çıkışında üç şüphelinin gözaltına alındığı belirtildi. AST’ta düzenlenen etkinlikte sanık Celal Elmacı’nın “sözde, güvenlik güçlerinin düzenlediği bir operasyon sahnesini canlandıran kişiler arasında bulunduğu” iddia edildi. Terör örgütü ve propaganda 3 yıl süren yargılama sonunda mahkeme 11 sanığa TCY’nin örgüt üyeliğini düzenleyen 314/2 maddesi kapsamında ceza verdi. “Yasadışı silahlı DHKP/C terör örgütüne üye olmak” ve “örgüt propagandası yapmaktan” suçlu bulunan sanıklardan Celal Elmacı, Sadık Şenbaba 11 yıl 6 ay; Hasan Karapınar 10 yıl 6 ay, Onur Yıldız, Orkun Huylu 8 yıl 9 ay, Sayim Balkaya, İsmail Cengiz, Bahtiyar Doğruyol 7 yıl 11 ay, İsmail Özmen ve Ali Sinan Çağlar ise 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Bir sanığın dosyası ise etkin pişmanlıktan yararlandırılarak ayrıldı. Tolon, savcılık ifadesinin okunması sırasında eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek ile eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın “çok yakın dost” olduklarını anlattı. Tolon, Büyükanıt ile ilgili sorulara ilişkin şu açıklamada bulundu: “Biz Yaşar Büyükanıt ile çok yakındık., 2004’te bir gazetede ‘Büyükanıt’ın Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanmayacağı’na ilişkin haber üzerine telefon ettim. ‘Komutanım, size sadır olabilecek bir konu bana saadet bahşetmez. Benim böyle bir görevi kabul etmem mümkün değildir’ dedim.” Emniyet’te kendisine “siyasilere yönelik suikast planlanması iddiları olduğuna ilişkin” soru sorulmasını eleştiren Tolon şöyle konuştu: “Böyle bir sorunun tevci edilmesini, bunun muhatabı olmayı zül ederim. Bu yaşa gelmişim siyasilere suikast planlamakla mı suçlanacağım?” Kozinoğlu’nun sır mektubu savcıda İstanbul Haber Servisi Silivri Cezaevi’nde yaşamını yitiren odatv davasının tutuklu sanığı MİT mensubu Kaşif Kozinoğlu’nun ölmeden kısa bir süre önce avukatına mektup yazdığı ortaya çıktı. İçeriği bilinmeyen mektuba Silivri Cezaevi savcılığının el koyduğu öğrenildi. Kozinoğlu’nun ölmeden önce avukatı Hüseyin Derin Yarsuvat’a mektup yazdığı ortaya çıktı. DHA’nın haberine göre Kozinoğlu’, ziyarete gelen aynı hukuk bürosunun avukatlarına, “Hüseyin beye mektup yazdım. Onu vereceğim” dedi, avukatların “Biz götürelim” teklifini de geri çevirdi. Kozinoğlu’nun ölümünün ardından cezaevinden eşyaları alındı ancak mektup eşyaların arasında yoktu. Avukat Yarsuvat’ın, akıbetini sorduğu mektubun Silivri Cezaevi savcılığında olduğunu öğrendiği belirtiliyor. Yarsuvat, Kozinoğlu’nun kendisine yazdığı mektubu cezaevi savcılığından talep ettiğini belirterek “Cuma günü alacağız” diye konuştu. Öte yandan Kozinoğlu’nun ölümüne ilişkin soruşturma yürüten Silivri Cumhuriyet Savcılığı Kozinoğlu’ya müdahale eden Silivri Devlet Hastanesi’nde görevli doktorların ifadesini aldı. ‘İşkence grubunu Yazıcıoğlu kurdu’ ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Devrimci 78’liler Federasyonu Kurucu Başkanı Rüşan Sümbüloğlu, 12 Eylül soruşturmasında verdiği ifadede, eski Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu’nun Ankara Emniyeti’nde kendilerine yapılan işkencelerden sorumlu olduğunu söyledi. Sümbüloğlu, savcı Kemal Çetin’e verdiği ifadede, gözaltına alındıktan sonra Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün “DAL” denilen bölümüne getirildiğini ve işkence gördüğünü anlattı. Çetin, “Bazen göz bağımızı çıkarıyorlardı, bazen de göz bağının altından iş kence eden kişileri gördüm. Bunların fotoğraflarının bize gösterilmesini istiyorum” dedi. Satılmış Şahin Dokuyucu, Zeynel Abidin Ceyhan, Hasan Aksar Özmen, Behçet Dinlerer’in işkencede öldüklerini anlatan Çetin, Ankara Emniyeti’ndeki işkencecilerinden o zaman o zaman komiser olan Kemal Yazıcıoğlu ve Komiser Alper isimli kişilerin sorumlu olduğunu aktardı. Çetin, işkenceci grupların Yazıcıoğlu tarafından kurulduklarını söyledi. Çetin, o dönem cezaevlerini ziyaret ederek yöneticiler ve koşulları övdüğünü söylediği gazeteci Yavuz Donat’tan da şikâyetçi oldu. (*) Adı geçmişken: Beşiktaş’ın Çarşı grubuna hayranım! O ne büyük ve duyarlı bir eylemdi “Van ile birlikte üşüyoruz”!.. Bu çocuklar beni de Çarşılı Beşiktaşlı yapacak! Arınç medya patronlarıyla buluştu İstanbul Haber Servisi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, medya patronları ve yöneticileriyle bir araya geldi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında 20 Ekim’de Ankara’da düzenlenen toplantının ikincisi Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan’ın ev sahipliğinde Hilton Oteli’nde yapıldı. Toplantıda, medyanın terör konusundaki haberlerde daha duyarlı davranması, terör haberlerin medyada yer alış biçimi gibi konular ele alındı. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear