23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 4 HABERLER CUMHURİYET 25 EKİM 2011 SALI Haziran 2011’den bu yana tutuklu yargılanan öğrencilerin gülümsemesi ve selamlaşmaları bile suç oldu Kaddafi’nin Sonu Libya’nın kaderine 42 yıl süreyle hükmetmiş olan Muammer Kaddafi’nin, geçen hafta Sirte’de linç edilmesi, budala beklentileri olanların demokrasi çiçekleri açtıracağını sandıkları “Arap Baharı”nın zamirini ortaya çıkarmış bulunuyor. 20. yüzyılın ikinci yarısının en ilginç siyasi kişiliklerinden biri olan Kaddafi’den düş kırıklığına uğrayıp uğramamanız, kendisinden neler beklemiş olduğunuza bağlı. Eğer düş dünyasında yaşıyorsanız, emperyalizmin dolduruşunun kayığına binmişseniz, Kaddafi’yi, Batı tipi bir demokrat olmadığı için ayıplayabilirdiniz. Gerçekten de Kaddafi bir zamanlar kendisine gülücükler yağdıran, kendisini kucaklayıp öpen, sonra bombardımanlarla sonunu hazırlayan, Berlusconi gibi Sarkozy gibi “demokrat!” değildi. Hatta o George W. Bush gibi de değildi ki yoksul ve mazlumlara örnek gösterilsin. Eğer, Kaddafi gittikten sonra, demokrasinin geleceğine inananlar var ise onlar için bu dünya bunca yıl boşuna dönmüş demektir. Kendi halkını yalan söyleyip kandırarak, Bush’un yanında Irak katliamına katılmış olan, Tony Blair’in Saddam’ın yakalanması üzerine çıkıp, çok bilmiş edayla “artık Irak’ta demokrasi daha kolay kurulur” demesini eski İngiliz Başbakanı’nın saflığına bağlayanlar, bu yargılarıyla kendi dangalaklıklarının kanıtını sunmuşlardır. Tony Blair de bilirdi ki Saddam, Irak’ın sosyal yapısının nedeni değil sonucudur. Libya’da da Kaddafi olmadığı için demokrasi yok değildi ama demokrasiye elverişli bir ortam olmadığı için Kaddafi rejimi vardı. İlhan Selçuk’un çeyrek yüzyıl önce yazdığı gibi Kaddafi ısısı ve nemi ayarlanmış ortamda yetişen, nadide bir sera çiçeği değil, vahşi bir çöl çiçeğiydi. Çölde ancak o yetişirdi. Kaddafi diktatördü. Kaddafi zalimdi. Kaddafi gaddardı. Kaddafi dengesizdi. O, Berlusconi, Sarkozy, George W. Bush gibi demokrasinin ince dengelerinden nasibini almamıştı. Kaddafi ılımlı değildi. Bugün Kaddafi’nin bütün bu nitelikleri Batı basınında durmadan işlenip, duruyor. Oysa Kaddafi’nin bu özellikleri Batı’nın hiç umurunda değildi, başka benzerleri gibi çıkarlarıyla çelişmediği sürece de onları görmezden gelmeye amadeydiler. Eğer Kaddafi, Suudilerin egemenleri gibi olsaydı, dengesizliği de gaddarlığı da diktatörlüğü de görmezden gelinecekti. Kaddafi’nin ılımlı olmaması değildi. Batı’nın sorunu. Batı’nın sorunu, Kaddafi’nin emperyalizm ve onun çıkarlarıyla uyumlu olmamasıydı. Kaddafi de örnek aldığı Cemal Abdülnasır da emperyalizmin çıkarlarıyla çelişen kendi toplumlarının çıkarlarını savunmaya çalıştı. Bunun için çabalarken halklarına da baskı uyguladılar. Ama kendi toplumlarının öz kaynaklarına sahip çıktılar. Biri ülkesinin petrol kaynaklarını millileştirdi, öbürü Süveyş Kanalı’nı. Emperyalizm onların hükmünü daha o anda verdi ve uygun zamanı beklemeye koyuldu. Kaddafi emperyalizm ile uyumlu olmadığı için emperyalizm ve işbirlikçileri tarafından tasfiye edildi. O gittikten sonra Libya’ya demokrasi geleceğini sanmak saflıktan öte bir mertebedir. Bir an düşünün, Kaddafi ülkesinin bütün kaynaklarının emperyalizm tarafından sömürülmesine razı olsaydı, başına bunlar gelir miydi? Hele hele onlarla işbirliği yapsaydı baş tacı edilmez miydi? Kaddafi’nin linç edilmesinde demokrasinin zaferini arayanların budalalığı emperyalizmin topundan da tüfeğinden de daha etkili olan en büyük silahıdır. Evet sömürenin en büyük silahı sömürülenin budalalığıdır. Uyarı, sürgün, tecrit Basın açıklamasına katıldıkları ve konsere gittikleri için örgüt propagandası suçundan tutuklu yargılanan öğrenciler duruşma salonunda birbirlerine sarıldıkları ve gülümsedikleri için uyarıldı. Avukat Timtik, öğrencilerin koşulları protesto ettikleri için cezaevi yönetimince de sürgün ve tecritle cezalandırıldıklarını söyledi. İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN 5 KİŞİYE TAHLİYE HİLAL KÖSE İnönü Üniversitesi öğrencileri Ayça Kılınç, Uğur Pektaş, Yusuf Yılmaz, Erkin Kocaman ile eğitim fakültesinden yeni mezun Kubilay Uçucu, üniversite sınavına hazırlanan Sevcan Göktaş Haziran 2011’den bu yana tutuklu. Ölüm orucunda kaybettiği kızının fotoğrafını taşıdığı için yargılanan 57 yaşındaki anne Hatice Harman ise aynı davanın tutuksuz sanığı. Mahkemede, birbirlerine sarıldıkları, gülümsedikleri ve izleyicilere selam verdikleri için “uyarılan” öğrenciler, son oturumdan sonra sevk edildikleri Elbistan Kapalı Cezaevi’nde, tek kişilik hücrelere konuldu. Malatya özel yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, öğrencilerin, “Amerika Def ol. Bu vatan bizim / Halk Cephesi” pankartı etrafında basın açıklaması yaptıkları, 19 Aralık cezaevi operasyonlarıyla ilgili panele katıldıkları, bildiri dağıtma, afiş yapıştırma, pankart asma, slogan atma gibi eylemlerle propaganda yaptıkları ifade edildi. İddianamede, Güler Zere’nin Elazığ’daki cenaze törenine, Gazi olayları nedeniyle Malatya Haklar Derneği’nde düzenlenen etkinliğe katılmak, Mahir Çayan posterinin altında fotoğraf çektirmek, Grup Yorum konserine gitmek gibi eylemler suç deli li olarak gösterildi. Öğrenciler, örgüt üyesi oldukları iddiasıyla Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. Avukatlar, son oturumda, delillerin incelenmesini talep etti. Kısa bir aradan sonra, talebin reddedildiğini açıklayan heyet, sanıklardan Sevcan Göktaş’ın ara karar açıklanırken, duruşmayı izleyenlere dönüp, konuşmaya çalıştığını belirtti. “Sanıkların duruşmaya giriş ve çıkışlarında, duruşma salonuna geldiklerinde, birbirlerine sarılmaları ve duruşma salonundaki yargılama nizamına aykırı haraketleri hatırlatıldı. Ayrı ayrı uyarıldılar” ifadesini tutanağa yazdıran heyet, tahliye taleplerini de reddetti. Öğrencilerin avukatı Ebru Timtik, müvekkillerinin Malatya Cezaevi’ndeki uygulamaları protesto ettikleri için de cezalandırıldıklarını belirterek “Ayça Kılınç ve Sevcan Göktaş, son duruşmadan hemen sonra Elbistan’a sürgün edildi. Hem de tek tek hücrelere kapatıldı. Tutuklu erkek öğrenciler ise daha önce Adıyaman Kapalı Hapishanesi’ne sürgün edilmişlerdi. Beş hükümlünün yanmasıyla, ne kadar güvenliksiz olduğu bir kez daha görülen ring araçları şimdi öğrencileri Malatya’ya taşıyacak” diye konuştu. Hopa’da yine cop, yine gaz Erdoğan’ın mitinginde çıkan olaylar nedeniyle açılan davanın ilk duruşması da gergin başladı. Polis, adliye önüne yürümek isteyen tutuklu yakınları ve STK temsilcilerine biber gazı ve copla müdahale etti. ÖMER ŞAN Bir de hücre cezası namikzafer@yahoo.com İnsan hakları savunucularından siyasilere uyarı: ‘Devlet intikam almaz’ İstanbul Haber Servisi Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İnsan Hakları Derneği (İHD) ve MazlumDer İstanbul şubeleri, Hakkâri’de yaşanan terör saldırılarının ardından devlet yetkililerinin nefret ve intikam çağrıları yapmasını eleştirdi. Taksim’de bulunan İHD İstanbul Şubesi’nde açıklama yapan dernek yöneticileri, son dönemde yaşanan saldırılar sonucunda “duygusal ayrılıklar” yaşandığına dikkat çektiler. Dernekler adına açıklama yapan İHD İstanbul Şube Başkanı avukat Abdülbaki Boğa, son dönemde artan nefret söylemlerinin saldırıya dönüştüğünü belirterek demokratik hukuk devletlerinde “nefret söylemi, düşmanlık, intikam” gibi kavramlara yer olmadığını vurguladı. Boğa, “Devlet intikam almaz. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın söylemlerinden sonra birçok yerde BDP binalarına yapılan saldırılar kaygılarımızda ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor” dedi. ANAYASA ÇALIŞMALARI RİZE Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 31 Mayıs’taki Hopa mitinginde çıkan olaylar nedeniyle 5 aydır Erzurum’da tutuklu bulunan 5 kişi hakkında, “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet”, “polise mukavemet” ve “kamu malına zarar vermek” suçlarından Hopa Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davaya başlandı. Duruşma öncesi yine olaylar çıktı. Erdoğan’ın 31 Mayıs’taki Hopa mitingi öncesinde çıkan ve emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun da yaşamını yitirdiği olaylarla ilgili 5 aydır Erzurum’da tutuklu bulunan 15 kişiden Şafak Ustabaş, İdris Akbıyuk, Şinasi Gümüşkaya, Cengiz Akyüz ile Şaban Kotil hakkında “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet”, “polise mukavemet” ve “kamu malına zarar vermek” suçlarından 2 yıldan 12 yıla kadar hapis istemiyle açılan davaya başlandı. Komisyon başkanlıkta uzlaştı AYŞE SAYIN ddianame polis fezlekesinin kopyası’ Duruşmada iddianameye ilişkin söz alan Hopa tutuklularının avukatı Meriç Eyüpoğlu, soruşturmadaki gizlilik kararı nedeniyle savunma haklarının uzun süre engellendiğini belirtti. Eyüpoğlu, iddianamenin, polis fezlekesi aynen kopyalanarak hazırlandığını söyledi. Mahkeme 5 saat süren duruşmanın ardından söz konusu 5 kişinin tahliyesine karar verdi. Tutuklu avukatlarından Suna Coşkun, “Burada yasalarla izah edilemeyecek bir durum söz konusudur. Aynı suçlamalarla görevsizlik kararı verilerek Hopa Savcılığı’na gönderilen dosyada tutuklu müvekkillerimizle ilgili belirsizlik sürmektedir. Aslında tüm tutuklu müvekkillerimizin şu anda burada olması lazım, ama ne yazık ki belirsizlik devam ediyor” dedi. Bu arada duruşma öncesinde Hopa kent meydanında toplanan, aralarında Derelerin Kardeşliği Platformu, Hopa Derelerini Koruma Platformu ve çeşitli çevre örgütleri ile ÖDP, Halkevleri, ESP ve çeşitli siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ve tutuklu yakınlarının bulunduğu yaklaşık 350 kişi, “Çayına suyuna sahip çıkan Hopa tutukluları serbest bırakılsın” pankartı ile Hopa Adliyesi’ne doğru yürüyüşe geçti. Polis, yolu keserek grubun adliye binasına yaklaşmasına izin vermedi. Olaylara müdahale eden Artvin Emniyet Müdürü Hüsrev Salmaner ise grubu yolun karşı tarafına geçmeleri için uyardı. Ancak adliye yakınında beklemek isteyen grupla polis arasında bir süre tartışma yaşandı. Tutuklu yakınları, cezaevi aracı ile adliye binasına getirilen tutuklu sanıkları alkışlar ve sloganlarla karşıladı. Bu sırada adliye binasına yaklaşmaları engellenen grupla polis arasında başlayan tartışma arbedeye dönüştü. Polis gruba cop ve biber gazı ile müdahale etti. Bazı kadın ve çocuklar biber gazından etkilenirken bir kadın ambulansla hastaneye kaldırıldı. ‘İ ‘GÜN YARALARI SARMA GÜNÜ’ BDP Şahin için gensoruyu geri çekti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan ve Pervin Buldan, Meclis’te düzenledikleri basın toplantısında, Van’daki gensoru önergesini geri çektiklerini açıkladılar. BDP Grup Başkanvekili Kaplan, “Van depremi nedeniyle Türkiye böylesi büyük bir acı yaşarken Meclis gündemini gensoru ile meşgul etmek istemiyoruz. Yaraları sarma, dayanışma günüdür. Bugün Meclis Başkanlığı’na başvurarak önergemizi geri çektik” dedi. TBMM Başkanı Cemil Çiçek’i de arayarak böyle bir günde gensoru önergesinin görüşülmesinin doğru olmayacağını ilettiğini anlatan Kaplan, Çiçek’ten yarın yapılacak terör konulu genel görüşmenin de ertelenmesini önerdiklerini söyledi. Çiçek de BDP’nin gensoru önergesini çekerek gösterdiği duyarlılık nedeniyle memnuniyetini dile getirirken içtüzüğün genel görüşmenin ertelenmesine izin verip vermediğini araştıracaklarını söyledi. Çiçek, diğer partilerin de grup başkanvekillerini arayarak genel görüşmenin ertelenmesi eğilimini iletirken Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğü’ne de bu konuda çalışma yapması talimatı verdi. ANKARA Yeni anayasa yapımı için “yöntem belirlemek” üzere ikinci toplantısını yapan Meclis Uzlaşma Komisyonu’na, Cemil Çiçek’in olmadığı zamanlarda kimin başkanlık edeceği konusundaki kriz, “komisyon içinden Çiçek’in belirleyeceği üyenin başkanlık etmesi” formülüyle aşıldı. Muhalefet partili üyeler, büyük olasılıkla Çiçek’in AKP’li bir isme vekâleti bırakacağını belirtirken, bu konuda eski TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in adı ön plana çıktı. Hazırlanan taslağın “mutabakat” teklif metnine dönüştürülmesi genel ilke olarak benimsenmesine karşın, “uzlaşılamayan maddelerdeki oylama yöntemi” ve Uzlaşma Komisyonu’nun hazırladığı metnin Anayasa Komisyonu ya da TBMM Genel Kurulu’nda değiştirilemeyeceği konusunda muhalefetin istediği “hukuki güvence” sorunu aşılamayınca, yeniden ele alınması kararlaştırıldı. Toplantıda, BDP’liler, “yol temizliği” olarak nitelendirdikleri, tutukluluk süreleriyle ilgili düzenlemeler dahil, bir dizi “demokratikleşme” yasaları çıkarılmasını önerdi. CHP’li üyeler de buna destek verdi. Ancak TBMM Başkanı Çiçek, “bu komisyonun görevi değil” uyarısında bulundu. Komisyonda, AKP’liler, anayasa yapımı için “süre sınırı” konulmasında ısrar ederken, üyelerde genel olarak en geç 16 ay içinde yeni anayasa yapılabileceği konusunda genel eğilim oluştu. Çiçek, toplantıda komisyonun bir anlamda yeni anayasa çalışmalarına dönük “içtüzük” oluşturduğunu belirterek özetle şu bilgileri verdi: “Komisyonun başkanı, Meclis Başkanı olacak. Onun yokluğunda komisyon üyelerinden birisi başkanlık yapacak. Komisyon Ankara dışında da toplantı yapabilecek. Komisyonun toplanabilmesi için her gruptan 1 tek kişinin olması yetecek.” Polis vazgeçmiyor C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear