22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 6 HABERLER Haber Merkezi Öldürülen dinci terör örgütü Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu adına internette açılan, “Hüseynisevda” adlı sitede Mehmet Emin Çelik imzası ile yayımlanan yazıda, Hizbullah sanıklarının tahliyesine laik çevrelerin karşı çıktığı görüşü savunuldu. Çelik , “Hizbullah cemaati, doğduğu topraklarda geniş halk kitlesinden aldığı destekle varlığını sürdürmektedir. Bu süreçten sonra herkes, bu ülkenin bir gerçeği olan Hizbullah’ı kabul etmeli, Hizbullah ile yaşamayı öğrenmelidir” diyerek kamuoyuna yönelik tehdit edici üslup kullandı. Yazıdan bölümler özetle şöyle: “...Hizbullah’ın, baskınlar, işkenceler, infazlar ve ağır koşullardaki zindanlarla yok edilemeyeceğini, bu aşkı sökmeye güçlerinin yetmeyeceğini anlamamışlardı. Hizbullah mensuplarının aynı yasalardan istifade edip dışarı çıkması özellikle laik çevrelerde büyük şok etkisine yol açtı. İki yıldır cezaevinde tutulan Ergenekoncu dostlarının serbest bırakılmasını isterken, 11 yıldır cezaevinde tutulan Hizbullah mensuplarının tahliyesine tahammül edemiyorlardı. Bütün bunlar, bazı çevrelerin ümit bağladığı polis baskınlarının, işkencelerin ve zindanların Hizbullahi hareketi bitirmeye muktedir olmadığı göstermektedir. Gazetelerden ve televizyon ekranlarından kin kusanlar ise, her zamanki gibi İslama tepki gösteren Laik/Kemalist çevrelerden başkası değildir.” CUMHURİYET 8 OCAK 2011 CUMARTESİ Hizbullah’tan internette gözdağı CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Hukuk ve Vicdan Üzerine Okuru sıkmamaya çalışarak arada bir yaptığım gibi kavramlar üzerinde bir gezintiye çıkmak istiyorum. Günlük dilde sıklıkla kullandığımız “hukuk” sözcüğü dilimize Arapçadan gelmiş. Mustafa Nihat Özön’ün hazırladığı OsmanlıcaTürkçe sözlükte kavramın üç anlamını buluyoruz: 1) Haklar. 2) Gerçekler. 3) Kanunların verdiği haklar. Bu karşılıklar zihinde şu soruları doğuruyor: Haklar ve gerçekler arasında ne gibi bir ilişki bulunmaktadır? Kanunların verdiği haklar ne demek? Kanunlar ve gerçekler nasıl bir karşılıklı ilişki içindedir? Bir kanun her zaman gerçeklerle, haklarla, hukukla uygunluk içinde midir? Aynı sözlükte “hak” sözcüğüne baktım. Şöyle deniyor: 1) Doğruluk. 2) Doğru, gerçek şey. 3) Adalet, insaf. Böylece “hukuk” kavramının açıklanışı ve yukarıdaki soruların yanıtı bir ölçüde kolaylaşmış oluyor. Buna göre, hukuk birtakım soyut yasa maddelerinin toplamı değil; doğruluk, gerçeklik, adalet ve insaf kavramlarının oluşturduğu bir bütündür. Yasalar, hukukun temelini oluşturan bu değerler bütününe karşı olamaz, olmamalıdır. Bunların ardından, zihnimi kurcalayan “vicdan” kavramına yöneldim. O sözcük de dilimize Arapçadan gelmiş. Özetle, “İnsanın içinde olan ve iyi ile kötüyü ayırt eden duygu…” deniyor. İçimizde iyi ile kötüyü ayırt eden duygu nasıl oluşmuş? İnsanlığımızın yüzlerce, binlerce, milyonlarca yıllık deneyimlerinin, birikimlerinin, yaşanmış nice acıların, gelmiş geçmiş bütün öğretilerin, dinlerin, savaşların, devrimlerin, insan hakları bildirilerinin, özet olarak da onurla ve güvenle “insanız” diyebileceğimiz bir düzeye ulaşmış olmamızın sonucunda… Bütün bunları niçin yazdığımın tahmin edilmesi güç değil. Bir mahkeme kararı, canileri, katilleri, uyuşturucu çetelerini, tecavüzcüleri, her türden suç erbabını serbest bırakıyor; aynı karar çerçevesinde, işledikleri varsayılan suçlarının adı bile konmamış aydınlar, yazarlar, düşünürler, karınca bile incitmemiş yurtseverler, insan severler sonsuzca tutukluluk cehenneminde kalmak tehdidiyle karşı karşıya bırakılıyorsa; böyle bir karar yürürlükteki herhangi bir yasaya uygun bile görünse, hukuk kavramının içeriğini oluşturan doğruluk, gerçeklik, adalet, insaf, vicdan kavramlarına aykırıdır. Günümüz Türkiye’si, hukuk kavramını ayaklar altına alan yasa maddelerini şeklen uygulamayı reddedip onları doğruluğun, gerçekliğin, adaletin, insafın, vicdanın terazisinde tartacak yargıçlarını, savcılarını, hukuk insanlarını belki bütün yakın tarihinde olduğundan çok daha büyük bir gereksinimle bekliyor. Bunun olabilmesi bu kadar mı güç? “İnsanız” diyebilme onuruna sahip olmak bu kadar mı korkulacak bir şey? Hukukun vicdan değil vicdansızlık anlamını taşımaya başladığı; doğruluk, gerçeklik, adalet, insaf ve vicdan duygularının güvencesi olmak yerine onların yozlaşıp bozulmasına yol açtığı bir toplumda, buna alet olan hiçbir hukuk sistemi ve bundan güç alan hiçbir siyasal iktidar uzun süre var olmaya devam edebileceğini hayal etmemelidir… ataolb@cumhuriyet.com.tr Faks: (0212) 343 72 64 Yazarımız Mustafa Balbay’a daktilo verilmezken, Hizbullahçılara internet erişimli bilgisayar sağlanmış MSN ile örgütü yönetmişler ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ergenekon davasından yargılanan gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ın da aralarında bulunduğu tutuklu sanıklara, savunmalarını yazmak için “daktilo” yerine kullanmak için bile bilgisayar olanağı tanınmazken, Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde Hizbullahçılara “internet erişimli” bilgisayar sağlandığının ortaya çıkması ortalığı karıştırdı. Hizbullahçıların cezaevinden örgüt üyeleriyle MSN, Skype gibi programları kullanarak, görüntülü ve sesli görüştükleri de belirlendi. Adalet Bakanlığı bilgisayarların “eğitim amaçlı kullanıldığını, farklı amaçla kullanılamayacağını” açıkladı. Cezaevinde Hizbullahçılara “internet bağlantılı bilgisayar” tahsis edildiği iddiası, önceki gün “Gazeteyurt” adlı internet sitesinde yer aldı. Sitenin haberine göre cezaevinde yatan Hizbullahçı hükümlüler İskender Tutar, Şahin Yapıcı ve Naşit Tutar, “üniversitede bilgisayar üzerinden eğitim almak” için cezaevi yönetiminden bilgisayar istedi. İnternet erişiminin kötü niyetli kullanıldığının saptanması üzerine cezaevi yönetimi, sanıkların bilgisayarında inceleme yaptı. Söz konusu internet sitesinde yayımlanan inceleme raporuna göre 7 Haziran 2010’da Hizbullah hükümlülerinin bilgisayarlarında şu bulgulara rastlandı: “... Üniversitede eğitim amacıyla girmeleri gereken sitelerin haricinde eğitimin amacı dışında birçok değişik sitelere girildiği; kurumda bulunan bilgisayarlara girilerek kurumun bazı evraklarının ele geçirildiği; kripto cihazlarının özelliklerinin belirtildiği bir belgenin bulunduğu; değişik resmi kurumlara ait evrakların internet aracılığı ile kendi bilgisayarlarına arşivlendiği, bu belgelerin bilgisayarın hard diskinde bulunduğu; birtakım üzeri işaretli krokilerin olduğu görülmüştür. İskender Tutar ve Şahin Yapıcı’nın bilgisayarlarında MSN ve Skype gibi programlar kullanılarak internet üzerinden görüntülü ve sesli görüşmelerin yapıldığına dair bulgular elde edilmiştir.” ‘İbretlik ceza verilsin’ CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin “Sözüm ona eğitimleri devam ettirilsin diye internet imkânı sağlanmış. Bunun sorumlularının ortaya çıkarılması ve ibret olacak şekilde cezalandırılması gerekir” dedi. Komisyon raporuna da girmiş “İnternet erişimli bilgisayar isteklerinin” Ocak 2009’da cezaevinde inceleme yapan TBMM İnsan Haklarını İnceleme Alt Komisyonu tarafından hazırlanan rapora da girdiği belirlendi. Cezaevi yöneticilerinin, komisyon üyelerine verdiği brifingde, “İskender Tutar’ın eğitim teknolojileri bölümünde okuduğunu, bu şekilde eğitim gören 9 mahkumun olduğunu, bunlara bilgisayar odasının tahsis edildiğini...” ifadeleri raporda yer aldı. Cezaevinden açıklama AA’ya konuşan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı yetkilileri ise “Cezaevinde internet odasının bulunduğu doğrudur. Bilgisayarda filtreleme yöntemi uygulandığından kişi sadece eğitim gördüğü üniversitenin ilgili bölümüne girebiliyor” açıklamasını yaptı. CHP’liler tepkili CHP’li komisyon üyesi Malik Ecder Özdemir, cezaevi müdürünün kendilerine verdiği brifingde, 4 kişiye eğitim amaçlı internet erişimli bilgisayar tahsisinden söz ettiğini, ancak “kötü niyetli kullanım”ın kendilerinin ziyaretinden sonra olduğunun anlaşıldığını söyledi. Özdemir, savunmasını elle yazdığı için sağ elini kullanamayan gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ı örnek gösterdi. Özdemir, “Bu tam bir skandal. Başka cezaevlerinden de bilgisayar talebi var. Bırakın internet bağlantısını, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan’a savunmalarını yazmak için daktilo olarak kullanmak için istediği bilgisayarı bile yasaklıyorlar. Şimdi cezaevi yöneticilerini arıyorum, telefonlarıma çıkmıyorlar. Tam bir çifte standart” dedi. ‘Vicdanınız rahat mı?’ Tarabya’da 7 kişilik bir aileyi 2005’te yok eden cinayet zanlılarının 102. maddeden tahliye edilmesine büyük öfke HİLAL KÖSE Tarabya’da Cumhuriyet Mahallesi’nde yaşayan 7 kişilik bir aileyi, 3 Ocak 2005’te yok eden cinayet zanlıları CMK’nin 102. maddesindeki değişiklik nedeniyle dün tahliye edildiler. Hem öfkeli hem de üzgün olan şikâyetçi Haydar Yılanlıdağ, “Ateş düştüğü yeri yakar. Yaşamayan bu acıyı bilemez. Bu yasayı çıkaranların, hazırlayanların vicdanları rahat mı” diye soruyor. Haydar Yılanlıdağ, üç yaşındaki oğlu Eren Yılanlıdağ’ı, ablasını, eniştesini ve dört yeğenini dün ikinci kez kaybetti. Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren cinayet davasında, “taammüden adam öldürmek”, “silahlı gasp”, “adam öldürmeye yardım etmek” suçlarından 7’şer kez müebbet hapis cezasına mahkum edilen tutuklu sanıklar Metin Tanış, Ertekin Tanış ile 10 yıl hapse mahkum edilen Mehmet Salih Erdem dün serbest bırakıldı. Yılanlıdağ, tahliye kararına itiraz ediyor. “Oğlum yaşasaydı 9 yaşında olacaktı. Okula gidecekti... İnsan yaşamına devam ediyor ama asla bir an unutulmuyor. Ben sorunların şiddetle çözülmesine taraf bir insan değilim. Bu durumda ne yapacağım? Nereye başvuracağım? İnanılmaz üzgünüz” diyor. Hiçbir suçu günahı olmayan insanların, para yüzünden kahpe bir planla öldürüldüğünü dile getirerek, şöyle devam ediyor: “Küçük çocuk, kadın fark etmez masum insanları öldür. Sonra da çık elini kolunu salla. Böyle bir şey olabilir mi? Bu yasayı hazırlayanların vicdanı rahat mıdır? Bu çıkan insanların hepsi kaçar gider. Hangisini takip edecekler?” Yılanlıdağ, davanın gide gele uzamasını, Yargıtay’ın dosyadaki usül hatası nedeniyle kararı bozmasını eleştiriyor. Mahkemenin, gelmeyen bir evrak yüzünden aylar sonraya duruşma günü verdiğini belirterek, “Evrak gelmiyor beş ay sonraya, sanıklar gelmedi bir beş ay daha... Hapisten tutuklu nasıl getirilmez? Bir evrak bir yılda mahkemeye ulaşmaz mı? İki laf ediyorsun, yine erteleniyor. Oysa ki her şey ortada. Git gel, sanıkları her gördüğünde kahrol, sonra yeniden git... Bir duruşmaya bakan hâkim diğer duruşmaya çıkmıyordu” diyor. YAZAR FAİK BULUT: HİZBULLAH TAHLİYELERİ SİYASİ ‘AKP’nin seçim yatırımı’ SİBEL BAHÇETEPE Araştırmacıyazar Faik Bulut, Ceza Muhakemeleri Yasası’nın (CMK) 102. maddesinde yapılan değişiklikle şeriatçı terör örgütü Hizbullah’ın askeri kanat sorumlusunun da bulunduğu liderlerinin tahliyelerini, “AKP’nin seçim yatırımı” olarak değerlendirdi. Bulut, tahliyelerin birçok yanlışlığa yol açacağını ifade ederek “Tahliyelere siyasetin karıştığını ve seçime de bir anlamda hazırlık yapıldığını düşünüyorum. AKP hükümeti BDP’nin önünü kesme açısından Hizbullah’ı bir denge unsuru olarak görüyor. Referandumda Hizbullah tabanının çoğu ‘yetmez ama evet’ dedi. AKP, belki de bu oyları kendilerine tahsis etme amacında” dedi. Hükümetin şimdiye dek BDP’nin karşısına çeşitli sivil toplum örgütlerini çıkarttığını, Kürtleri karşı karşıya getirme, birbirine düşürme taktiğinin uygulandığını ifade eden Bulut, Hizbullah’ın bu amaca hizmet edebileceğini düşündüğünü anlattı. Dünya genelindeki bu tür İslamcı örgütlerin zamanla barışçı bir strateji izlediğini belirten Bulut, “Hizbullah’ın faaliyet alanı olarak bildiğimiz, genellikle Kürtlerin yoğun olduğu bölgeyi de göz önüne alırsak burada şiddet halen var, çatışmalar var, şiddet unsuru için zemin var. Hizbullah’ın silahları gömdüğü yönünde bir tez bana göre gerçeklikle pek bağdaşmıyor” diye konuştu. ‘Çatışma olabilir’ Hizbullah’ın silahlı çatışmanının şartlar uygun olduğu takdirde devam edebileceğini dile getiren Bulut, şöyle devam etti: “Şartlar oluştuğunda silah lı çatışma olabilir. Bunu iki nedene dayandırıyorum: Birincisi, geçmişte Hizbullah ile bağlantılı olan ya da Hizbullah’ın içinde olan 20 ilde, 19 ilçede şimdiye dek yasal 83 dernek kuran belli örgütler var. Onların bazı yöneticilerinin zaman içindeki demeçlerine baktığınız zaman şöyle bir ibare dikkatimi çekiyor: ‘Bizim elimize silahı veriyorlar, bizi çatışmaya itiyorlar, sabrımızı deniyorlar’. Bu ileride böyle bir çatışmanın olabileceğini gösterir. İkincisi ise yeni tahliye edilen Edip Gümüş, kendilerine yakın, dolaylı olarak kurulan bir sitede ilk demecinde ‘Rabbim bizi mahcup etmesin’ ifadesini kullanmıştır. Bu ‘Bundan sonra davamıza devam edeceğiz, kararlıyız’ demektir. Bu demek ki bir dava var, onun peşinden gidecekler, bunun peşinden silah kullanarak mı giderler yoksa pasif siyasi yollarla mı giderler tam açıklık yok.” Cemaate ve devlete çok yakın ya da güvenlik güçlerine çok yakın bir yorumcunun gelecekte Hizbullah ile PKK arasında bir çatışmayı öngördüğünü anımsatan Bulut, “Bu yorum bence bir görüş belirtme ve tespitten ziyade bir çeşit temenni ve niyet” değerlendirmesini yaptı. Bulut, özetle şunları kaydetti: “Bu da o bölgede genellikle Kürt sorununu çözmekten ziyade Kürtleri temsil eden bir parti alternatif bir güç çıkarmak. Bundan sonraki politikaları ‘Kürtlerin gerçek temsilcileri Müslümanlardır yani tarikatlardır, cemaatlerdir, Hizbullah gibi örgütlerdir’ demek istiyorlar. Bu ister istemez çatışmanın zemininin, resmi ve dolaylı yoldan hazırlanması demektir.” CEZAEVİNDEN YAZDIĞI MEKTUBU YILDIZ KENTER OKUYACAK BALYOZ PLANI DAVASI Mustafa Balbay yazdı meslektaşları imzalıyor İstanbul Haber Servisi Ergenekon soruşturması kapsamında 6 Mart 2009 tarihinden bu yana tutuklu yargılanan gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ın Silivri Cezaevi’nde yazdığı “Silivri Toplama Kampı; Zulümhane” adlı kitabının imza günü etkinliği bugün Kadıköy’de gerçekleştirilecek. Etkinlikte, Balbay’ın kitabı meslektaşları tarafından imzalanacak. Gazetemiz ve Kadıköy Belediyesi’nce ortaklaşa düzenlenen etkinlik, bugün 13.0016.30 saatlerinde “Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi Büyük Salon Haldun Taner Sk. No: 11 Caddebostan Kadıköy” adresinde yapılacak. Etkinlikte, Balbay’ın cezaevinden yazdığı mektubunu tiyatro sanatçısı Yıldız Kenter’in okumasıyla başlayacak. Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, gazetemiz yazarları Bekir Coşkun, Ataol Behramoğlu ile gazeteciyazar Yazgülü Aldoğan birer konuşma yapacaklar. “Meslekte 30. Yıla Saygı” başlığı altında Balbay Fotoğraf Sergisi yer alacak. Balbay’ın imza günü etkinliğine destek veren yazarlar şöyle: “Ataol Behramoğlu, Atilla Sertel, Bekir Coşkun, Can Ataklı, Erdal Atabek, Enver Aysever, Ferai Tınç, İdris Akyüz, Melih Aşık, Mehmet Tezkan, Mustafa Mutlu, Oray Eğin, Orhan Bursalı, Orhan Erinç, Ümit Zileli, Yalçın Bayer, Yazgülü Aldoğan, Zeynep Oral.” İddianame okunuyor HATİCE TUNCER DÖRTYOL OLAYI 2 sanığa 18 yıl İSKENDERUN (Cumhuriyet) Hatay’ın Dörtyol ilçesinde, 26 Temmuz’da terör örgütü PKK mensupları tarafından 4 polis memurunun şehit edilmesinin ardından çıkan olaylar sırasında konut ve işyerlerine zarar verdikleri, yağmaladıkları gerekçesiyle yargılanan zanlılardan 2’si toplam 18 yıl 10 ay hapse çarptırıldı. Dörtyol 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülün davada mahkeme kuyumcu dükkânını kundakladıkları ve altınlardan bir kısmını çaldıkları iddiasıyla tutuklu yargılanan Gökhan Tezcan ’ı (22) 11 yıl 4 ay ve A.E’yi (17) 7 yıl 6 ay 10 gün hapse mahkum etti. Zanlı Serdar T’nin (21) ise beraatına karar verildi. Eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek’in “hükümeti karşı darbeye teşebbüs” suçlamasıyla 20 yıl hapis cezası istemiyle tutuksuz yargılandığı “Balyoz Planı” davasına iddianamenin okunmasıyla devam edildi. Silivri’de görülen davanın dördüncü oturumuna “irtica ile mücadele” davasından tutuklu sanık Kurmay Albay Dursun Çiçek ve 2. Ergenekon davasından tutuklu Albay Cengiz Köylü de salona getirildi. 174 emekli ve muvazzaf asker sanığın duruşmaya geldiği tespit edilirken sağlık raporu bulunan eski İstanbul 1. Ordu Komutanı Emekli Orgeneral Ergin Saygun, 4. oturuma da katılmadı. Emekli Orgeneral Çetin Doğan, öğleden sonra fıtık rahatsızlığı nedeniyle avukatı aracılığıyla başkandan izin alarak duruşmadan ayrıldı. Duruşmada TRT tarafından görevlendirilen iki spiker 968 safyalık iddianameyi 249. sayfanın sonuna kadar okudu. Astsubay Recep Yavuz’un kimlik bilgilerinin başka bir sanığı ait olduğunun ortaya çıkması üzerine Başkan Diken hakkında bir kamu davası olmayacağını açıklamıştı. Mahkeme kimlik bilgileri konusundaki karışıklığı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirdi ancak Yavuz’un durumu henüz netlik kazanmadı. Duruşma pazartesi gününe ertelendi. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear