23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 6 KÜLTÜR SÖYLEŞİLERİ rin moda on günle i in, s Ayşe Kul iyle “endişel n ticari deyim ürkiye’ni lu m lerden. T modern” a büyümesini olu laki anlamd enin ah en büyüm r getirdiğini karşılark da berabe r bir yı yozlaşma Kulin, “Katilseve . söylüyor. line geldik” diyor ülke ha Kulin yazarlığın , yayıncılar yüzün den ın kanısında ilk 20 yılını kaybe , diyor ve k . “Artık acelem v ttiği ar” ay çıkarmak bettiği yılların acı komik ola istiyor. Hayatında sını düşünüyo yları derleyip yaz ki r. “Ko mayı duyulduğ mik” olana ihtiya unu düşü ç nüyor. Sene” nümde 40 at” ve ürbü Kulin, “D yımlanan “Hay ya ın, başlığıyla n” adlı kitapların kendi çok, “Hüzü olmaktan iye’nin afik otobiyogr zerinden Türk hayatı ü , ailesi ve kendisi ını hayatını ın tarihi anlattığ yak üzerinden söylüyor. CUMHURİYET 31 OCAK 2011 PAZARTESİ BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Beden Dili, Erdoğan, Hukuk Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Erdoğan’ın “beden ve düşünce dili” ile uyum içinde kimselerden oluşturuldu. Seçilenlerin hemen hepsi, adı “Ali Dibo”ya çıkan Adalet Bakanı’nın (Sadullah Ergin) listesindendi! Adalet Bakanı da en kilit mevkide, en büyük hizmeti sunan, (Hüseyin Çelik gibi) ilginç bir “Erdoğan beyni”dir. Nitekim HSYK, Silivri’de tahliyelerde bulunan, iktidar değil de hukuk adına hareket eden yargıçları çil yavrusu gibi dağıtmıştır... Bu icraat, iktidarın, Silivri’deki hukuki tutuklu görünümlü siyasi tutsakları mümkün olduğunca salıvermeme iradesinin dışa vurumuydu. Anayasa Mahkemesi, yapılan ve yapılacak atamalarla, AKP’nin düşünce ve beden diliyle konuşan bir yapıya kavuşturuldu. “Dışarıda” Yargıtay ve Danıştay kalmıştı, henüz Erdoğan’ın beden ve düşünce kimyasıyla uyuşmayan! Onların defterlerini, Anayasa Mahkemesi’ne tabi kılarak (süper mahkeme!), dürmeye kalkışıyorlar; Yargıtay ve Danıştay’ın yapısını değiştiriyorlar. AKP’nin acelesi var! Yüksek yargıdaki bütün değişikliklerin çok ayrıntılı olarak tartışılması gerekirken yangından mal kaçırıyor, dayatıyor da dayatıyor! CHP milletvekilleri yürekli bir çıkış yaptı, bu değişiklikleri “Nazi dönemi yargı yapılanmasına” benzetti, yurttaşları “baskıya ve faşizme” karşı direnmeye çağırdı! Sonra da Anayasa Komisyonu’nun CHP’li üyeleri görevlerinden istifa etti. Bu, yargının tümünün Erdoğan’ın beden ve düşünce diline uygun hale getirilmesi çabalarına karşı ciddi bir uyarıdır! Koyun gibi başını uzatmaktansa, halkı yapılmak istenenler konusunda aydınlatmak bir yoldur! CHP’nin, oy aldığı milli iradeye başvurmasının neresi eşkıyalık! Fotoğrafı bütün görmek gerekir... Erdoğan’ın yeni anayasa ile ilgili kendi düşleri, iki partili başkanlık sistemi ile birlikte.. Erdoğan, 8 yıldır herkese “beden ve düşünce dilini” benimsetmeye çalışıyor. Bazen “bertaraf olma” tehditleriyle bazen de yasa değişiklikleriyle... Sivil itaatsizlik ve direnmek, demokratik, hukuki ve meşru bir haktır... HÜSEYİN ÇELİK KÖŞESİ: AKP’nin propaganda başı Çelik, “Hizbullah’ta çuvalladılar, legal olan tüm derneklere herkes gidebilir” demişti. Korumaya aldığı Başbakan da, “‘AK Parti’yi Hizbullah’la, herhangi bir terör örgütüyle ilişkilendirme gayreti içerisine girmek bir densizliktir, namertliktir” demişti, daha sonra da “Terör örgütü ayrı, yasal dernek ayrı” diyerek, iki AKP milletvekilinin Hizbullah ile ilişkili MustazafDer Derneği’ne gitmelerini mazur göstermeye çalışmıştı. Çelik ve Başbakan “çuvalladı”: Meğer Diyarbakır mahkemesi, Hizbullah ile organik bağı olduğu gerekçesiyle derneğin kapatılmasını kararlaştırmış! Ayrıca bu derneğin, yasal olsa bile, Hizbullah’la ilişkisini bütün dünya biliyor! Şimdi seçim işbirliği görüşmeleri belki de yeraltına inecek! LİBERALLER KÖŞESİ: Erdoğan liberalleri sırtından atmaya başlayınca, onlar da yeni bir kapı buldu: Cumhurbaşkanı... Gül, Hrant Dink davası için Devlet Denetleme Kurulu’na talimat vereceğini açıkladı. Tabii, güzel bir karar! Bu kararda etkili olan siyasal bir durum da var: Erdoğan ile Gül arasında siyasal rekabet. Gül, atamalarda ve siyasi anlayışta farklı olmamasına rağmen, Erdoğan’ın sertliğine karşın yumuşak. Liberalleri yanına çekti! Liberaller de kendilerine yeni bir üst kapı bulmuş oldu! http://orhanbursali.blogspot.com obursali@cumhuriyet.com.tr ‘Dürbünümde 40 Sene’ adlı yapıtı yayımlanan Ayşe Kulin’le Türkiye’nin ve kendi hayatı üstüne ‘İlk yirmi yılım kayıp’ MELTEM YILMAZ ürkiye’nin en çok okunan, en keyifle okunan yazarlarından biri Ayşe Kulin. Geçen günlerde “Dürbünümde 40 Sene” üstbaşlığıyla, “Hayat” ve “Hüzün” adlı iki kitabı aynı anda okuyucuyla buluştu. Kitaplar raflardaki yerini alır almaz, Ayşe Kulin nefes nefese, röportajdan röportaja koşmaya başladı, buluştuğumuzda da bir röportajdan çıkmış, diğerine yetişecekti. “Hayat” ve “Hüzün” üzerine o kadar kısa zamanda, o kadar çok yazıldı ki. Biz de, kendimizi sohbetin akışına bırakarak, yazarlığının bu en olgun döneminde onun edebiyata, hayata ve Türkiye’ye bakışını konuştuk. Ayşe Kulin, son günlerin moda deyimiyle, “endişeli modern”lerden. Parçaları birleştirdiğinde elde ettiği sonuçlar onu korkutuyor. Örneğin, Türkiye’nin ticari anlamda büyümesini olumlu karşılarken bu büyümenin ahlaki yozlaşmayı da beraberinde getirdiğini söyleyip; “Katilsever bir ülke haline geldik” diyor. Türkiye’de yayıncılık alanında yapılması gerekenlerden söz ederken, “Bu yayıncılar yüzünden yazarlıktaki 20 yılım kayıp” diyor. Ama “iyi şeyler” de olmalı. Türkiye’nin dizilere olan tutkusunun, beraberinde kitap okuma alışkanlığını getirdiğini söylemeden geçemiyor. Yeni projelere değinirken heyecanlı: “O kadar çok yıl kaybettim ve o kadar az zamanım kaldı ki, artık acelem var... Kaybettiğim yılların acısını çıkarmak istiyorum. Bir de hayatımdaki komik olayları derleyip yazmak istiyorum. Komik olana ihtiyaç duyulduğunu hissediyorum.” Geçen günlerde “Dürbünümde 40 Sene” üstbaşlığıyla, “Hayat” ve “Hüzün” adlı iki kitabınız aynı anda okuyucuyla buluştu. Söz konusu kitaplarda kendinizi anlatmanıza karşın röportajlarınızda “bu kitapların otobiyografik olmadığının” özellikle altını çizdiniz. Neden? Her şeyden önce, beni bu kitapları kaleme almaya iten temel neden “Veda” ve “Umut”u tamamlamaktı. Çünkü bu kitaplarda, Osmanlı’nın çöküşü ve ardından Cumhuriyet’in ilk 20 yılını, kendi ailem üzerinden anlatmıştım. “Hayat” ve “Hüzün” kitaplarımda ise, benim hayatımdan çok ya da en azından benimki kadar, Türkiye’nin hayatı da var. Bir tür saç örgüsü gibi örülmüşüz. Ben bu kitaplarda, tarihi kendim ve ailem üzerinden anlattım. Otobiyografi olsalardı, bir 30 sene daha yazmalıydım ve kendimle ilgili her şeyi anlatmalıydım. Oysa ben burada, bende en çok iz bırakanları kaleme aldım. Geriye dönüp bakınca, neydi sizde en çok iz bırakan olaylar? Evet, aslında bu olayları yaşarken ya da bu kitapları yazarken değil de, sonradan okurken bende en çok nelerin iz bıraktığını ‘ bir ülk e’ T Hırsızlık gibi klasik anlamdaki ahlak anlayışına ters düşen olguların Türkiye’de giderek normalleştiğini mi söylüyorsunuz? Türkiye’nin son yıllarda ticaret alanında bir hayli gelişmesini, kendi sınırlarını aşarak bölgesine yayılmasını oldukça olumlu kabul ediyorum. Ancak bu sürecin sonunda biz bugün “katilsever” bir ülke haline geldik. Benim tüylerim diken diken oluyor. İnsanları doğramış adamlar alkışlarla omuzlarda karşılanıyor. Türkiye, solcu, sağcı, milliyetçi ya da adi katil hiç fark etmez, her türlü katili sever bir ülke haline geldi. anlama olanağı buldakikalık bir dizi, adeta bir film dum. Babamı kaybetyapılıyor, bu nedenle uyarlanan mem hayatımın en büeserler illa ki sulanacaktır. Diğer yük trajedilerinden biriydi, yandan edebiyat eserlerinden “Babamı neden kurtaramatelevizyon dizisi yapılmasının da dım” diye çok düşündüm. Bir iki önemli getirisi var. Birincisi, diğer trajedi ise çocuklarımdan daha önce kitap okumamış inayrı bırakılmamdı elbette. Besanlar, dizi sayesinde kitap okunim olduğu kadar ülkenin de yor. Benim eski kitaplarım örneen hüzünlü dönemleriydi tabii ğin, dizi haline getirildikten sono dönemler. ra ortalama 20 kere daha basıldı. Gerek kendinize gerek Yıllardır tartışılır durur, Türkiye’ye dair anlatmak isTürkiye’de kitap okunmuyor tediklerinizin tamamını andiye. Türkiye’ye kitap okulatabildiniz mi peki? mayı sevdirmenin yolu “Türkan” 67 Eylül’ü, darbeleri dizilerden geçiyormuş dizisi aynı adlı ve darbelere giden günöyleyse? leri anlatmak istiyorEvet, öyle görünükitabından dum siyasi açıdan, o yor. Dizi seyircisi, uyarlanan Kulin, olayları yeterince dizinin sonunu bir anlatabildim mi bilan önce öğrenmek “Türkan Saylan miyorum. Türkiuğruna kitabı alıp gerçeğini anlatmaya ye’de adalet mekaokuyor ve bir de nizmasının hiç işbakıyor ki aslında çalıştım” diyor. “Ama bir lemediğini, hukukitap kesim var ki kafalarındaki kadar okumak obir kun olmadığı bir da sıkıcı önyargılardan ülkede yaşamanın şey değilmiş, hatbana çektirdiği acıta eğlenceliymiş vazgeçmiyorlar. Böyle ları anlatmayı çok bile. Diziler aracıdurumlarda korkunç istedim. Kitapta halığıyla da olsa, kitap yatımın kimse tarafınokumanın keyfini bir isyan duygusu dan bilinmeyen yönlekeşfetti insanlar, kenyaşıyorum.” rini yazdım ama yazmadilerine hiçbir görsellik dığım çok daha çirkin şeydayatılmadan, hayal güçler de vardı aslında. Onları leri ile kendi karakterlerini, yazmadım çünkü ucu başka inkendi hikâyelerini yaratmanın sanlara dokunuyordu ve o başka keyfini... insanlar halen yaşıyor. Çocukla Peki bu dizilerin önyargırım çok hırpalandılar, o ilişkide de lara etkisi ne yönde oluyor? anlatmadığım çok şey var mesela. Örneğin, ‘Türkan’ dizisinin, Bir de yazar olma sürecimi yazTürkan Saylan hakkında son mayı unutmuşum, bunu sonradan dönemde yaratılan olumsuz fark ettim. atmosferi olumlu yönde değiştirmede başarılı olduğunu düşünüyor musunuz? İTABI Gerek kitapta gerek dizide SEVDİRMENİN YOLU’ Türkan Saylan hakkındaki ger Daha önce kaleme aldığınız, çekler, daha doğrusu Türkan Saylan gerçeği Türkan Saylan’ı anlatan “Türkan” adlı kitabınız dizi haline getirildi. Son dönem anlatılmaya çalışılıyor ancak bir kesim var ki onlar bazı şeylerin yalan olduğunu bilselerde pek çok edebiyat eseri de dizi olaler dahi kafalarına koydukları önyargılardan rak uyarlanıyor. Bu uyarlamalara yaklaasla vazgeçmiyorlar. Ne kitabı okuyor ne de şımınız ne yönde? diziyi izliyorlar. Siz istediğiniz kadar onlara Bir edebiyat eseri dizi haline getirildiğinTürkan Saylan’ın misyoner olmadığını, hade illa ki eserden kopmalar, farklılıklar olayatını Doğu’da, tamamen kapalı kadınlara caktır; bunu göze almak lazım. Her hafta 90 adadığını anlatın. Böyle durumlarda korkunç bir isyan duygusu yaşıyorum. Bugün teknoloji, edebiyat alanında da bir hayli ilerlemiş durumda. Artık ekitap konusu üzerinden sıcak tartışmalar yapılıyor. Siz de “dokunmadan olmaz” diyenlerden misiniz? Tabii, benim yaşımda bir insanın ekitabı benimsemesi kolay değil çünkü ben kitapla büyüdüm. Kitabın kokusunu ve dokusunu seviyorum ve referans kitap olarak kütüphanemde duruyor. Diğer yandan hayır da diyemem çünkü dönem de değişiyor ve ekitaba da adapte olmam gerekiyor. Korsan kitaba karşı verdiğiniz mücadele ile de tanınan bir yazarsınız. Korsana son verme amacıyla mavi mürekkeple basılmış kitaplarınız yayımlandı. Bu yöntem etkili oldu mu? Hayır, etkili olmadı. Korsana darbe vuracak olan, korsanı cezalandırmaktır! Halen korsana kesilen cezalar çok yetersiz. Bir de unutulmaması gereken, korsan yalnızca kitabı kaleme alan yazarı değil, içerisinde yazar adayları da olmak üzere pek çok kesimi etkiliyor. Örneğin, son yıllarda yayınevleri, korsanın kendilerine vurduğu darbe nedeniyle yeni yazarların kitaplarını basmak istemiyorlar. Dolayısıyla daha fazla geç kalmadan, korsana gerekli cezayı vererek bu hırsızlığa bir son vermek gerekiyor. Beni en çok üzen, korsan örneğinden de anlaşılabileceği gibi, Türkiye’nin ahlak anlayışındaki değişim. Yazarlık süreciniz nasıl gelişti? Ben çok uzun zaman, hiçbir yayıncıya hiçbir kitabımı okutamadım. Laf olsun diye söylemiyorum, ciddi anlamda okumadılar. Örneğin, bir öykümü ciddi bir yayıncıya götürdüğümde bana “Bunlardan bir şey olmaz” deyip geri gönderdi. İki gün sonra da, söz konusu öykümün Haldun Taner Ödülü’nü kazandığı haberi geldi. Ertesi yıl da Sait Faik Ödülü’nü kazandı aynı öykü. Dolayısıyla Türkiye’de, benim 20 yılımı yemiş bir yayıncı zihniyeti var. Bazıları, “İsabet olmuş, zaman içinde olgunlaşıyorsun” diyorlar ama diğer yandan da yazarın ilk dönemlerdeki coşkusu ve heyecanı var! Benim kitaplarım duyulduğunda, ben tanındığımda, 50 yaşımı geçmiştim. O yılların acısını çıkarma duygusu var mı? Yeni fikirleriniz, projeleriniz hazır mı? Benim her zaman bir sonraki projem hazır olmuştur. Evet, o kadar çok yıl kaybettim ve o kadar az zamanım kaldı ki artık acelem var ve o yılların acısını çıkarmak istiyorum. ‘Veda’nın devamını getirmek istiyorum. Oradaki karakterlerin akıbeti merak ediliyor, bu yüzden yazmak istiyorum. Bir de hayatımdaki komik olayları derleyip yazmak istiyorum. ‘Komik’ olana ihtiyaç duyulduğunu hissediyorum. Ama bir de şöyle bir şey var: Ben biraz Ayşe Kulin’den sıkıldım. Belki insanlar da sıkılmıştır. Fotoğraflar: UĞUR DEMİR Çocuklar dehşete düşürdü ANTALYA (Cumhuriyet) Antalya’nın Manavgat ilçesinde bulunan İMKB Yatılı Bölge İlköğretim Okulu’nda geçen cuma günü meydana gelen olayda, karne almak için okula giden 6. sınıf öğrencisi G.K, okulda birkaç gün önce sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta ‘Kim daha zeki’ tartışması yaptığı iki kız öğrenci tarafından darp edildi. Okul yönetimi küçük kızın ailesini arayarak kızlarının fenalaştığını söyledi. Hastaneye kaldırılan küçük kızın beyin kanaması geçirdiği belirlendi. Soruşturma başlatıldı. ‘VEDA’NIN DEVAMI GELİYOR Donmak üzereyken kurtarıldılar YALOVA (AA) Yalova’nın Çınarcık ilçesine bağlı Teşvikiye beldesindeki Delmece Yaylası’na, hafta sonu doğa yürüyüşüne gelen TRT Haber Yönetmeni Ahmet Melih Oflaz ve iklim bilimci yazar Hasan Filinte, cumartesi gecesini ahşap bir barakada geçirdi. Kar yağışı nedeniyle sabah yürüyerek belde merkezine yürüyüşe geçen iki arkadaş, yağışın etkisini arttırması üzerine 112 cil servisten yardım istedi. Jandarma, 2 arkadaşı donmak üzereyken buldu. Hüseyin Köycü anıldı İstanbul Haber Servisi Milli mücadele kahramanlarından şair Hüseyin Köycü, ölümünün 53. yılında dün anıldı. Törene, Köycü’nün torunu Kubilay İlgün (79) ile diğer aile üyeleri katıldı. Köycü Eğitim Kültür ve Araştırma Derneği tarafından Çiftehavuzlar Büyük Kulüp’te düzenlenen anma töreninde konuşan Dernek Başkanı Tokay Köycü, “O, halkı cehaletten kurtarmak için mücadele eden birkaç Türk büyüğünden biridir” dedi. ‘K Kano sevdası canına mal oldu İstanbul Haber Servisi İki Fransız öğretmenle kano gezisine çıkan Burak Eryılmaz (17) geçirdiği sara nöbeti sonrası ters dönen kanodan denize düşerek boğuldu. Yüzme bilmeyen Eryılmaz’ın cesedi 8 saat süren aramadan sonra bulundu. Olayla ilgili geniş çaplı soruşturma başlatıldı. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear