14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 6 EYLÜL 2009 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU CMYB C M Y B Washington’daki Stratejik ve Uluslararasõ Araştõrmalar Merkezi’nin Türkiye uzmanõ Dr. Alirõza’dan çarpõcõ saptamalar: ‘İlişkiler evrimden geçiyor’ Washington’daki Stratejik ve Uluslararasõ Araştõrmalar Merkezi’nin (CSIS) Türkiye uzmanõ Dr. Bülent Alirıza, geçen günlerde İstanbul’day- dõ. Onunla bir araya gelerek son Türk-ABD ilişki- lerinin durumunu, dünya ve Türkiye’deki enerji güvenliği konusunu konuşuyoruz. Dr. Alirõza, Türk-ABD ilişkilerinin bir evrimden geçtiğini söyledikten sonra şu tespiti yapõyor: “Karşılıklı beklentiler var. Birtakım yanlış anlamalar hâ- lâ devam ediyor.” Ankara’nõn Rusya’yla yakõn ilişkilerinin ABD’yle olan ilişkileri bozup bozma- yacağõ konusunda ise Dr. Alirõza, artõk Soğuk Sa- vaş döneminin çok gerilerde kaldõğõnõ ve bugün ABD ile Türkiye’nin çõkarlarõnõn birbirleriyle ör- tüşmeyebileceğinin iki tarafça da iyi anlaşõlmasõ gerektiğini vurguluyor. - Barack Obama’nın ABD Başkanı olarak görevi devralmasının üzerinden neredeyse sekiz ay geçti. Türk-ABD ilişkilerinde hâlâ belirsizlik sürüyor. Washington’dan baktığınızda ne görü- yorsunuz? B.A.- Belirsizlik sürüyor diyemeyiz. Başkan Obama’nõn, görevi devraldõktan birkaç hafta son- ra Türkiye’ye gelmesi önemli bir olaydõr. Fakat ben o dönemde yazmõş olduğum bir analizde bu- nun çok erken olduğunu, çok zor geçen Bush dö- neminden sonra Obama’nõn, devraldõğõ yõkõmõ ta- mir etme sürecine daha yeni başladõğõnõ, özellikle dünya kamuoyu ve Müslüman dünyasõnda kaybe- dilen prestiji toparlama çabasõnõn vakit alacağõnõ, bunun kolay olmayacağõnõ ve Türkiye’yle ilişki- lerde de bir çõrpõda düzelme beklenemeyeceğini yazmõştõm. Ayrõca Obama yönetiminin öncelikle- rinin tam anlamõyla belirlenmeden yapõlmõş bir zi- yaretin etkisinin olumlu etkilerinin kõsõtlõ olacağõ- nõ savunmuştum. Cidden de böyle oldu. Obama Türkiye’den döndükten sonra diğer konulara eğil- di. Devam eden ekonomik kriz, Amerikan siste- mini değiştirmek için yapmaya çalõştõğõ sağlõk re- formu ve öbür önemli reformlara odaklandõ. Bu- nun yanõ sõra dünyanõn diğer bölgeleriyle de ilgi- lenmeye mecbur kaldõ. Türk-ABD ilişkileriyle il- gili özellikle nisanda söylenen olumlu şeyler ger- çekleşmedi diyemeyeceğim. Ama bunlarõn Türk- ABD ilişkileri için yeni bir çerçeve çizdiği ve bu zor dönemde bunun farklõ bir çerçeve olduğunu, Soğuk Savaş döneminde kurulan stratejik ortaklõ- ğõn yeni dönemde nasõl olabileceğine dair bir şe- ma çõkarttõğõnõ söylemek mümkün değil. - Yani Türk-ABD ilişkileri hâlâ bir evrimden mi geçiyor? - Evet. Önümüzdeki dönemde nasõl olacağõna dair de kesin bir şema yok. Karşõlõklõ beklentiler var. Birtakõm yanlõş anlamalar hâlâ devam ediyor. Fakat bundan sonraki dönem böyle olacak diye elimizde Obama’nõn gezisine rağmen bir şema bulunmuyor. ABD’nin Kürt açılımından beklentisi - AKP Hükümeti’nin 1 Mart tezkeresinin TBMM’den geçmemesi yüzünden kendini ABD’ye affettirmek için şimdi bu Kürt açılımına sarıldığı, Amerikan askerlerinin Irak’tan çekil- me sürecinde Obama Yönetimi’nin elini rahat- latma amacı güttüğü yaygın olarak konuşulu- yor. Siz bu görüşe katılıyor musunuz? - Bir defa iktidarõn kendini affettirme çabasõnda olduğunu söylemek bence yanlõş. 1 Mart 2003’te olanlar Türk-ABD ilişkilerini cidden sarsmõştõ. Bu da Bush Yönetimi’nde çok olumsuz bir etki yap- mõştõ. Ama ondan sonra hem Ankara’nõn stratejik ortak olarak tanõmladõğõ ülkeyle ilişkilerinin bo- zuk kalmasõnõ istemediği, hem de ABD’nin Tür- kiye’yle ilişkilerinin önemini kavradõğõ bir tarih süreci yaşanmõştõ. O sõrada Bush Yönetimi, Bü- yük Ortadoğu Projesi (BOP) diye tanõmlanan pro- jeye Türkiye’nin de destek vermesini istemişti. Ama sonunda kendisi bile BOP’tan vazgeçti. Türkiye sonuna kadar BOP’u desteklemeye de- vam etmiş ve orada hem Batõ’ya hem İslam dün- yasõna bağlõ hem de demokrasiyi sürdürebilen bir ülke olarak model değilse bile bir örnek olmuş ve ABD’nin müttefiki olarak çaba göstermişti. Ama Bush Yönetimi artõk geride kaldõ. 1 Mart 2003’teki gelişmelerden rahatsõz olan Bush Yönetimi’ydi. Obama ise baştan beri Irak Savaşõ’na karşõ çõkmõştõ. Obama Yönetimi’nin 2003’teki karar dolayõsõyla Türkiye’yi suçlayaca- ğõ yok. Şimdi yeni bir döneme girdik. Öte yandan Kürt açõlõmõyla ilgili olarak işin ABD boyutuna bakarsak orada bir beklenti var. O da şu: ABD Irak’tan çekilme kararõnõ aldõ. Geçenlerde Genel- kurmay Başkanõ Mullen özellikle Iraklõ Kürtlerle merkezi hükümet arasõnda çatõşma ihtimalinin belki de en büyük sorun olduğunu söyledi. Ona rağmen Barack Obama ne olursa olsun Irak’tan çekilme kararõnda olduğunu teyit etti. Çünkü Obama Yönetimi Irak savaşõnõ yanlõş, ama Afga- nistan Savaşõ’nõ doğru savaş olarak görüyor ve Afganistan’a ek asker gönderiyor. Irak’tan çekilme kararõnõ uyguluyor ve bunun herhangi bir biçimde tökezlemesini istemiyor. Irak’tan çekilirken Iraklõ Kürtlerle merkezi hü- kümet arasõndaki ilişkilerin iyi olmasõnõ istiyor. Dolayõsõyla geniş çerçevede Türkiye’nin hem Iraklõ Kürtlerle yakõn ilişki içinde olmasõnõ he- defliyor, hem de Türkiye’deki Kürt sorununun mümkünse çözülmesini, çözülemezse daha dü- şük boyuta indirgenmesini, en azõndan çözüm yoluna girilmesini istiyor. Türk kamuoyunda ABD’ye karşı güvensizlik artıyor - Peki, Iraklı Kürtler ve Kürt açılımı konusu ABD’nin önceliklerinin başında mı? - Değil. Çünkü ABD’nin önceliklerinin başõnda ekonomik kriz, ABD’deki sağlõk reformu ve Af- ganistan var. Burada Türkiye kendi nedenlerinden dolayõ adõm atõyorsa açõlõm doğrudur. Öyle değil- se yanlõş olur. Başarõ şansõ da o açõdan daha dü- şük olur. Obama Yönetimi Kürt açõlõmõnõ destek- ler. Ama “Washington’da bir düğmeye basıldı. Açılım bu nedenle gerçekleşiyor” gibi bir kanõ varsa Washington’da çalõşan ve bu konularõ ya- kõndan takip eden birisi olarak bunun böyle olma- dõğõnõ, Obama Yönetimi’nin öncelikleri arasõnda bulunmadõğõnõ ve Obama ve takõmõnõn bunun için devreye girmediğini söyleyebilirim. - Kürt açılımı ortaya çıkınca Türkiye’de çoğu kişi, “Bu bir ABD projesidir” dedi. ABD’nin An- kara Büyükelçisi Jim Jeffrey bunu kesin bir dil- le yalanladı. Zamanında Türkiye’nin vazgeçil- mez dostu ve müttefiki olarak kabul edilen ABD hakkında nasıl oldu da son yıllarda böylesine şüpheler ve kaygılar duyulmaya başlandı? - Elimizde yeni, ilginç bir bilgi var. PEW adlõ kamuoyu araştõrma merkezinin yaptõğõ bir araştõr- maya göre Türkiye’de ABD’yi dost görenlerin oranõ yüzde 15. Bush’un son aylarõndaki oran ise yüzde 13’tü. Obama’nõn Türkiye ziyareti ve bura- da söylemiş olduğu bütün olumlu sözlere rağmen Türk kamuoyunda ABD’yle ilgili belli ki kalõp- laşmõş şüpheler var. Tarihe bakarsak 1960’larda ünlü Johnson mektubu sonrasõnda da ABD’ye çok sert tepki- ler olmuştu. ’70’li yõllarda da bunun devam etti- ğini görüyoruz. 2000’li yõllara girdiğimizde de özellikle Bush Yönetimi’nin tek taraflõ yaklaşõ- mõ ve Irak’a saldõrõsõ, Kürt sorunu ve ABD’nin PKK’nin arkasõnda olduğuna dair imajõn üzerin- de, Türkiye’nin PKK’yle savaşõnda Türkiye’ye yeterince destek vermemesinin getirdiği olum- suz etkiler var. Artõk ABD’ye karşõ yapõsal soru- na dönüşmüş, kalõplaşmõş bir şüphe var. ABD; yeni başkanõnõn isminin Barack Hüseyin Oba- ma olmasõna rağmen bu sorunu gideremeyeceği gerçeğiyle karşõ karşõya. ABD Irak’tan çõkma kararõna rağmen Afganistan’da savaşa devam ediyor. Buna paralel olarak Pakistan’daki savaşõ da körüklüyor. Bu Türk halkõnõn benimsediği ve desteklediği bir yaklaşõm değil. Barack Obama Yönetimi’nin yaklaşõmõnõ yeniden gözden geçir- mesi gerekiyor. ‘Her konuda görüş birliği yok’ - Bunu yapmazsa ne olur? - Hem savaşa devam edip hem Müslüman dün- yasõnõn kendisini desteklemesini beklerse bu ol- mayacak. Türk-ABD ilişkileri zor bir dönemden geçiyor. İki taraf da ilişkiyi idare etmeye çalõşõ- yor. Soğuk Savaş döneminde başlayan bir ilişki bu. Soğuk Savaş döneminin doğurduğu karşõlõklõ ihtiyaçlardan kaynaklandõ. Soğuk Savaş dönemin- ABD’nin gücü abartõlõyor - İyi de, ABD bunu kabul eder mi? - ABD her şeye muktedir bir ülke değil. Bunu Washington’daki bir analist olarak rahatlõkla söyleyebilirim. - Oysa Türkiye’de de şöyle bir algı var. Türkiye’deki bütün hükümetleri ABD belirler, bütün ülke politikalarını da o saptar. Bu algılamayı nasıl değerlendiriyorsunuz? - Yanlõş. ABD her şeye muktedir olmuş olsaydõ Vietnam Savaşõ’nõ kaybetmezdi. Küba’da Castro rejimini çoktan devirmişti. İran’daki İslam Devrimi’ni otuz yõldõr istemiyor ama hâlâ yerinde. Irak Savaşõ hiç istediği gibi gitmedi. Afganistan’da da hesaplarõnõn altüst olduğunu görüyoruz. Hatta Washington’da Afganistan’õn Obama’nõn Vietnam’õ olacağõna dair spekülasyon var. Güç, kullanmaya mecbur olmadõğõnõz süre içinde ve muhataplarõnõzõn beyninde olduğu zaman gerçek güçtür. Eğer Türkiye’de ya da diğer ülkelerde “ABD muktedirdir, ABD bunu yapabilir” kanõsõ yerleşmişse, o zaman ABD hiç güç kullanmadan bazõ şeyleri dolaylõ olarak ama etkili bir biçimde gerçekleştirebilir. Orada sorun aslõnda ABD’nin hesaplarõ ya da gücü değil.. başkalarõnõn beynindeki ABD’nin gücüyle ilgili imajdõr. Aslõnda ABD, çok sorunlarõ olan ve dünyada istediği çoğu şeyi yapamayan bir ülkedir. - Siz böyle söylüyorsunuz ama ABD dünyadaki tek süper güç değil mi? - Klasik anlamda evet. Ama Obama’nõn kendisinin de söylediği gibi finansal açõdan uçurumun kenarõndan dönen bir ülkenin tüm dünyada istediğini yapan bir süper güç olduğunu söylemek mümkün değildir. Yine de muazzam bir güçtür. Savunmaya trilyonlarca dolar harcar. Tüm dünyada, her ülkede şu ya da bu şekilde ilgisi ve etkisi vardõr.. Fakat önümüzdeki 20 yõl ABD için daha da zor bir dönem olacak. Soğuk Savaş sonrasõ dönemin karõşõklõğõ artarak devam edecek. ABD bu ekonomik ve finansal krizi atlatamazsa doğal olarak askeri ve siyasi gücü azalacak. - Türkiye AB’nin enerji güvenliğini sağlayacak Nabucco anlaşmasını imzaladı. Üç hafta sonra bu kez Rusya’yla, içlerinde Nabucco’nun alternatifi olduğu sıklıkla söylenen Güney Akım da bulunan sekiz enerji anlaşması imzaladı. Güney Akım gerçekten Nabucco’ya alternatif mi, yoksa bu iki proje birbirlerini tamamlayıcı projeler midir? - Türkiye 1990’lõ yõllarda ABD’yle birlikte doğu-batõ koridorunu Bakû- Tiflis-Ceyhan hattõ olarak gerçekleştirmişti. O zaman Rusya çok zayõf bir konumdaydõ. Bunu durduracak durumda değildi. Fakat gözden kaçan bir şey var. Türkiye buna paralel olarak Mavi Akõm’la kuzey-güney koridorunu da genişletti. ABD’nin yapmak istediği şu: Clinton döneminden sonra Bush Yönetimi, şimdi de Obama Yönetimi doğu-batõ koridorunun petrol taşõyan hattõna paralel olarak bir gaz hattõnõn inşa edilmesi ve Hazar bölgesinden çõkacak, Kafkasya’dan geçecek bu boru hattõnõ Türkiye’den geçirip Avrupa’ya Rus gazõna alternatif gaz getirmek istiyor. Bu konunun ABD tarafõndan yanlõş değerlendirildiğini sanõyorum. - Ergenekon davasında birtakım insanlar Avrasya coğrafyası hatta Rusya’ya yakın olmakla suçlandılar. O zaman hükümet bir yandan Rusya’yla çok yakın ilişkiler sürdürürken, başkalarının Rusya’ya yakınlık nedeniyle suçlanmaları garip bir çelişki olmuyor mu? - Dõş politika açõsõndan Rusya’yla daha yakõn ilişki- lerin gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu, Soğuk Savaş sonrasõ iki ülke arasõnda gelişen normal bir ilişki olarak görülmelidir. ABD, Bush hatta Clinton döneminde başlattõğõ ve Obama döneminde de hâlâ vazgeçmediği Rusya’ya birtakõm şeyleri empoze etme yaklaşõmõnõ Türkiye’nin benimsemediğini görüyor. Batõ Avrupa’da da aynõ yaklaşõm var. Özellikle Fransa ve Almanya’nõn Rusya’yla çok yakõn ilişkileri bulunuyor. İtalya Başba- kanõ Berlusconi’nin, Rusya’yla son enerji anlaşmalarõ imzalanõrken buraya gelmesi de bunun teyidi. Buradaki asõl problem ABD’de. - Nedir o sorun? - ABD’de de hâlâ Rusya’ya karşõ sertlik politikasõ- nõn devam ettirilmesini isteyen bir grup var. Bunlar sadece Cumhuriyetçiler’den oluşmuyor. Clinton dö- neminde de Rusya’yõ çok iyi bilen ve Rusça konuşan, buna rağmen, “Biz Ruslarla istediğimizi yapabili- riz” yaklaşõmõnõ güden insanlar tekrar yönetime gir- diler. Örnek vereyim. Obama Moskova’ya gitti ve sõ- cak mesajlar verdi. İki hafta sonra Başkan Yardõmcõsõ Biden Ukrayna ve Gürcistan’a gidip NATO’ya gir- melerini desteklediğini tekrar söyledi. Rusya’ya bir nevi “Müdahale etmeyin. Biz bu ülkelerin arkasın- dayız” mesajõnõ vermeye çalõştõ. Hem Rusya’yla iyi ilişkiler kurmak istiyor, özellikle İran konusunda Rusya’nõn desteğini almaya çalõşõyor; hem de aynõ zamanda Clinton döneminde başlatõlan Ukrayna ve Gürcistan ile yakõn ilişkilerden vazgeçmek iste- miyor. ABD’nin ikisini de yapmasõ mümkün değil. P O R T R E Dr. BÜLENT ALİRIZA Lefkoşa, 1952 doğumlu. Kõbrõs’ta 1963’teki kanlõ olaylarõn ardõndan pek çok Kõbrõslõ Türk gibi Alirõza ailesi de Londra’ya göç etti. Yükseköğrenimini Londra Üniversitesi İktisat ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamladõ. Doktorasõnõ Türkiye’nin NATO’ya girişi dönemiyle ilgili olarak Oxford Üniversitesi’nde yaptõ. 1983’ten sonra KKTC’nin Washington Temsilciliği’ni kurdu ve ilk temsilci olarak görev aldõ. Daha sonra Washington’da dünyaca tanõnmõş düşünce kuruluşlarõndan (think tank) Carnegie Endowment’ta Türkiye konusunda çalõştõ. Şimdi yine Washington’daki Stratejik ve Uluslararasõ Araştõrmalar Merkezi’nde (CSIS) Türkiye’yle ilgili çalõşmalar yürütüyor. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU - Neden? - Türkiye Nabucco Projesi’ne Rus gazõnõn da alõnabileceğini açõkça söylüyordu. Nabucco Rus gazõna alternatif olacak idiyse buna Rus gazõnõn alõnmasõ söz konusu olmamalõ. Nabucco Avrupa’ya alternatif gaz getirtecekti ama Berlusconi’nin Türk-Rus anlaşmalarõna destek vermesi Avrupa’nõn bu konuda tek görüşte olmadõğõnõ gösterdi. Burada Türkiye’nin eskiye kõyasla çok boyutlu bir enerji politikasõ izlediğini görüyoruz. ABD buna karşõ çõkabilir. Türkiye- Rusya ilişkilerinin gelişmesinin Türk-ABD ilişkilerini zedeleyebileceğini savunabilir. Ama Obama Yönetimi’nin Bush’un tek taraflõ yaklaşõmlarõ yerine daha farklõ biçimde konuya yaklaşacağõnõ, Türkiye’nin Rusya’yla ilişkilerini geliştirmesinin ABD’nin çõkarlarõna karşõ olmadõğõnõ, aslõnda ABD’nin Rusya’yla ilişkilerini tamir etmesi yönünde bunun faydasõ olabileceğini düşünmesini bekliyorum. Ama konu sadece Rusya değil. İran da var. Türkiye İran’la da yakõn ilişki içinde. İran’dan gaz alõyor. İran gazõnõn da Nabucco’ya girebileceğini söylüyor. ABD buna da karşõ çõkõyor. Yakõnda ABD’nin İran’a daha sert ambargo için BM Güvenlik Konseyi’ne gitmesi Türk-ABD ilişkilerini çok ciddi biçimde zorlayacaktõr. Rusya’yla ve İran’la ilişkiler konusunda artõk Türkiye’nin çõkarlarõ ABD’yle örtüşmüyor. ABD bunu kabul ederse yeni dönemde Türk-ABD ilişkileri daha az sorunlu olur. Kabul etmezse o zaman önümüzdeki dönemde Türkiye’yle ABD arasõnda ciddi sorunlar çõkacaktõr. Çünkü Türkiye Afganistan’a asker gönderip oradaki bataklõğa gömülmek istemiyor. Ben Afganistan’daki savaşõ ABD’nin kazanabileceğine inanmõyorum. Obama hayatõnõn hatasõnõ yapõyor. Başta ABD’nin Afganistan-Pakistan Temsilcisi Richard Holbrooke olmak üzere kendisini bu yönde teşvik edenler de hata yapõyorlar. Türkiye’nin o bataklõktan kendisini uzak tutmasõ akõllõca bir yaklaşõmdõr. Sanõyorum ABD eninde sonunda gerçekleri görecektir. Afganistan’da yolsuzluk ve uyuşturucu kaçakçõlõğõna batmõş bir hükümeti destekleyip bu savaşõ kazanmaya çalõşõyor ki bu mümkün değil. ABD geniş çerçevede Türkiye’nin hem Iraklõ Kürtlerle yakõn ilişkide olmasõnõ istiyor hem de Türkiye’deki Kürt sorununun çözülmesini, çözülemezse daha düşük boyuta indirgenmesini, en azõndan çözüm yoluna girilmesini hedefliyor. Türkiye Afganistan’a asker gönderip oradaki bataklõğa gömülmek istemiyor. Ben ABD’nin Afganistan’daki savaşõ kazanabileceğine inanmõyorum. Obama hayatõnõn hatasõnõ yapõyor. Başta Holbrooke olmak üzere kendini teşvik edenler de hata yapõyorlar. Ankara’nın çıkarları artık Washington’ınkiyle örtüşmüyor leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr den sonra birtakõm sorunlar ortaya çõktõ. Artõk So- ğuk Savaş döneminin aksine her konuda görüş birliği yok. Önümüzdeki döneme de damgasõnõ vurabilecek gelişme, iki ülkenin de ortak düşmanõ olan Sovyetler Birliği’nin artõk olmamasõ. Onun yerinde Rusya Federasyonu var. Türkiye, Rusya Federasyonu’na çok yakõnlaştõ. Bu ülkeyle ticaret ve enerji konusundaki ilişkilerini çok geliştirdi. ‘Rusya Ukrayna ve Gürcistan’a yeniden hâkim olmak istiyor’ - Orada önemli bir nokta var. Sovyetler Birliği dağılıp Varşova Paktı lağvedilirken NATO’nun genişlememesi sözü alınmıştı. Ancak bu söz yeri- ne getirilmedi. Güçlenen Rusya’nın dünyada önemli bir aktör haline gelmesi Türkiye’nin de Rusya’yla bu kadar yakın ilişkileri olması ABD’yle ilişkileri nasıl etkileyecek o zaman? - Dediğiniz gibi o sözler tutulmadõ. ABD ise o dönemde böyle bir anlaşma olmadõğõnõ söylüyor. Washington’da Sovyetler Birliği’nin dağõlmasõn- dan sonra Soğuk Savaşõ ABD’nin kazandõğõ inan- cõ vardõ. Dolayõsõyla sõrayla bütün eski Varşova Paktõ üyelerini NATO’ya aldõ ve NATO, Rusya sõnõrõna kadar genişledi. Buna paralel olarak Uk- rayna ve Gürcistan’õn da Turuncu ve Gül devrim- lerden sonra NATO’nun bünyesine alõnmasõ için süreç başlatõldõ. Rusya bundan çok rahatsõz oldu. Oralarda gerçekleşen devrimlerin günün bi- rinde ABD’nin desteğiyle Rusya’da da yapõlabi- leceği kaygõlarõ arttõ. Öte yandan ABD, Rus- ya’da ABD’dekine benzer kapitalist bir sistemin kurulmasõnõ destekledi. Bu durum özellikle Bo- ris Yeltsin döneminde Rusya’da çok büyük so- runlara yol açtõ. Bu tepkilerle birlikte Rusya’yõ eskisi değilse bile ona yakõn güçlü bir konuma getirmek isteyen bir adam ortaya çõktõ. Vladi- mir Putin Sovyetler Birliği’nin hâkimiyeti al- tõndaki bölgelere yeniden hâkim olmak istiyor. Bunlarõn başõnda Ukrayna ve Gürcistan var. ABD geçmişte buna karşõ oluşturacağõ politika- lar için Türkiye’nin desteğini alabilirdi. Ama ar- tõk o dönem bitti. Gürcistan savaşõ başladõğõnda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan çok önemli bir demeç verdi. “Bir tarafta bizim müttefikimiz ABD, öbür tarafta da güçlü ekonomik ortağı- mız Rusya var. Ne birini ne de öbür tarafı seçmemiz beklenmemeli” dedi. RUSYA İLE YAKIN İLİŞKİLER KURULMASI GEREK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear