Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
<
_J
U J
»
Vi
net ediyorum" içerik ve anlamında bir yetkilendirme
yapmaz. Bu nedcnle, olası tehlikelerin getirdiği risk-
lere ilişkin kararlar tamamlayıct mekanizmalar ge-
rcktirir.
ISDR bu amaçla katılımlı bir karar ortammın ge-
liştirilmesini özendirmek üzere, yönetim temsilcileri
yanı sıra üniversiteler, meslck kuruluşlan, diger
STKlar, iş ve sanayi çevreleri, medya ve diğer ilgili ke-
simlcrin temsil edildiği 'platformlar' oluşturulmasını
öngörüyor. Bu bir anlamda sorumluluğun paylaşıl-
masıdır. İki yılda bir toplanan uluslararası bir plaıform
yanı sıra, ISDR, ulusal/kentsel/yerel düzeylerde plat-
fonnların kurulmasına destek veriyor. Günümüzde
50'den fazla iilke platfonnlarını oluşturdu.
Türkiye'ye ilişkin gözlem, sunuş ve tespitler bu top-
lantıda ne yazık ki bir başarı tablosu oluşturmadı.
Merkezi yönetim, bu alanda 'kolaylaştırıcı' bir yakla-
şım geliştiremediği gibi, gerek Istanbul Büyükşehir
Belediyesi, gerekse ilçe belediyelerinin, 'risk azaltma
yaklaşımı' uygulamalanndan uzak kaldıkları görüldü.
1999'da "artık hiçbirşey eskisi gibi olmayacak" savıy-
la yola çnkıhp da, 1999 + 10'da bunun neden başarı-
lamadığı irdelenmelidir.
TÜRKİYE'NİN YANLIŞLARI
Türkiye kentleri derin risk havuzlarıdır. Bu durum,
tarihsel bir miras olan yerleşimlerin tehlikeli coğraf-
yalarda yer alması nedeniyle ve hızlı kentleşme ve üs-
tünkörü betonarme yapılaşmanın bir ürünüdür.
Kentlerimizde
riskleri artıran
etkenler say-
makla tüken-
mez.
Bu yalnız-
ca kaçak ve
dayanıksız ya-
pılaşmadan
kaynaklanmaz.
Yetersiz açık
alanlar, gelişi-
güzel altyapı
şebekeleri,
yüksek yoğun-
luklar, tehlikeli komşuluklar, acil durumlarda başvu-
rulacak tesislerin dayanıkstzlığı ve yanlış konumlan-
maları, denetimsiz sanayi gibi doğrudan fiziki düzen-
lemeleri ilgilendirir.
Yönetsel yetersizlikler ve toplumsal edilgenlik, ka-
lıtsal hastalıklardır. Çevre kirletme, çöpü ve suyu dön-
üştürememe; ekosisteme duyarsızlıkların getirdiği sel-
ler; ormanlann, sulak alanlartn ve kıyıların doğal ya-
pılarının kaybedilmesi, gelecek nesillere karşı işlenen
suçlardır.
Rant güdülnündeki süreçlere teslim olmuş geliş-
meleri kalkınma olarak tanımlama dar görüşlülüğü ile
Türkiye, tek seferlik kazanımlar uğrunda ve bir mi-
rasyedi düşüncesizliği ile ekosistemlerini hızla kay-
betmekte, bir kez daha yoksullaşmakta. Bu durumu ile
Türkiye, risk azaltma çalışmalarına en fazla gerek'
sinme duyan bir ülkedir.
Kentlerimizde neredeyse bir asır önceden kalma
bir imar sistemi anlayışı sürüyor. Kent planlamasının
ekonomik/sosyal/fiziki boyutların entegre edildiği bir
güncel yönetim biçimi ile bağdaştırılması gerektiği, afet-
lere ilişkin girişimlerde ise toplum kesimlerinin katı-
lımı gündeme bile gelmiyor. Kentlerimizin çirkinliğini
konsolide etmek pahasına, yapı güçlendirmeyi yay-
gınlaştırmak isteyen 'lobi'ler, alınan önlemlere karşın
zorluklarla karşılaşmakta. Oysa 'toplu yenilemeler', çev-
re düzensizliklerini gideımek yanında, yerel katılım ve
ölçek ekonomilerinin üstünlüğüne sahiptir.
YANLIŞLARIN TEMELİNDE
YATAN
Risk azaltma konularında yol gösteren Ulusal
Deprem Konseyi hiçbir neden gösterilmeksizin kapa-
tıldı (2007). Bu nedenle yeni politikanm sahibi bu-
lunmuyor. Afet sonrası etkinliklerde görevli ve ayrı
Bakanlıklara bağh üç Genel Müdürlük (Afetler,
TAY, Sivil Savunma), yasa ile birleştirildi (29.5.2009).
Yıllardır dile getirilen bir gereksinme olmasına karşın,
uluslararast taahhütler gözetilmeksizin yapılan bu gi-
rişimde amacın siyasi kadrolaşma olduğu endişesi
doğmaktadır.
Üçyanlışın toplamı bir doğru etmediği gibi, üç afet
sonrası uzmanı kurumun birleşiminden de bir risk uz-
manı doğmaz.
Türkiye'nin yanhşlarının temelinde, afet sonra-
sı etkinliklerde uzmanlaşmış kurum ve kadroların, risk
azaltma çalışmalannı da yerine getirebilecekleri var-
sayımı yatmaktadır. Afet sonrası etkinliklere kilitlenEN
Türkiye, arama-kurtarma, çadır-battaniye politikala-
rı ile ISDR raporunun belirttiği yönde yol alamaz.
Evrensel bilimin gereği, kentsel risklerin azaltılması ko-
nusunun sahibi geleneksel afetçiler değil, Türkiye'de
olsa olsa yine Baymdırlık ve îskan Bakanlığı'nın
Teknik Araştırma ve Uygulama (BİB-TAU) Genel
Müdürlü'ğü'dür.
TAU, mevcut düzenlemelere göre kent planlaması
çalışmalarının bir üst yetkilisi ve afetlere ilişkin ön-
lemler almakla yükümlü bir yönetim birimidir. Planlara
bağh olarak platformlann örgütlenmesinin yürütülmesi
de bu birimde olmalı. Platformlann amacı, kent
planlarının hazırlanmasında, risk taşıyan kesimlerin söz
sahibi kılınmasıdır. Yoksa, geleneksel anlayışla plat-
formlar ancak yönetim temsilcilerinden oluşturulur.
YENİ UZMANLIKLAR GEREKLİ
Bir başka saplantı, afetlerin yalnızca yapılarla il-
gili olduğu anlayışıdır. Oysa kentsel risk azaltma ça-
lışmalarının kapsamı, kentte çok yönlü ve etkileşim-
li fiziki/sosyal/ekonomik sistemleri ilgilendirir. Bu
nedenle 'yapı denetimi' afet önlemede yetersiz kalır.
Sürdürülen uygulamalar kendi güçlü 'lobi'lerini ge-
liştirmiştir. Yeni bir politika ve uygulamaya geçilme-
si ya direnişje, ya da "o işi de biz yaparız" Kişotluğu ile
karşılaşmakta.
Oysa yeni yaklaşım, başka nitelikte bilgi ve uz-
manlıklar gerektiriyor. Kentsel risk azaltma ve çok yön-
lü kent yönetimi konularında yetkinlik kent plancı-
larındadır. Plancıların, gerek katılımlı süreçleri yön-
lendirmede, gerekse karmaşık kentsel sistemlerin iş-
leyişlerindeki olasılıkları görmede profesyonel bece-
rileri vardır. BİB tarafından 2009 başlarında gerçek-
leştirilen 'Kentleşme Şurası'nda bu yetkinlik konusunun
dile getirilmesi üzerine kimi afetçiler, plancıları mes-
lek ayrımcılığı yapmak ve hatta 'şövenlik' ile karala-
dı.
Oysa 'şövenlik', özgün anlamıyla, raf ömrünü
doldunnuş söylem ve görüşleri savunma saplantısıdır.
Türkiye'nin bir başka yanlışı, risk azaltma uygulama-
larında öz kaynaklarmı harekete geçirme ve geliştir-
me çabaları yerine, yabancı kuruluşlara teslim ol-
masıdır. İstanbul'da yürütülmekte olan kimi büyük büt-
çeli uygulamalar da bu niteliktedir. Bütçelerinin bü-
yüklüğüne karşın elde edilen sonuçlar, yapılması ge-
rekenlcr yanında hemen hiç düzeyindedir.
Risk azaltınada bu kaynaklarla 'başka hangi kay-
naklar harekete geçirilebilir' konusunu araştırmak ye-
rine, eldeki kaynağın en kısa sürede tüketilmesi
amaçlanıyor. Türkiye bu yöntemle borçlandırılıyor, ön-
celiklerin belirlenmesi platformlara değil, yabancı uz-
manlara ya da ehliyetsiz kimselere bırakılıyor, sonuç-
lar saydamhktan ve denetimden uzak tutuluyor.
Ne mi yapılmalıydı? İstanbul Deprem Master
Planı'nda (2003) açıklanan 'risk sektörleri' temelin-
de toplumu harekete geçirecek bir seferberlik yaratıl-
malı, tanımlı projelerin önemli bir bölümü tamam-
lanmış olmalıydı.
1999 + 20'de, büyük yıkımı görmeden yaşarsak, yi-
ne aynı yakınmaları mı yapacağız?
000F OFF LINE
Tanoi Türkoğlu
(tanolturkogiu@Gmai 1.com)
Devlet, özel şirketler teknolojik imkânlan vatandaşa sıfır
maliyetle sunabileceklermi? Bunun için başka ülkelerin
ARGEbütçelerine dolaylı katkı sağlama rolünden iilke ola-
rak bizi kurtarabilecekler mi?
3GYetmez4G0lsun!
Ûçüncü Nesilmobililetişim teknolojisi3G nihayet ülkemizde de dev-
reye girdi. 36 dediğimizde aklımıza ilk ne geliyor? Birbirimizle görüntü-
lü görüşme yapabiliriz. OlağanOstü gereksinim duyduğumuz (!) bu ek-
siklik de böylece giderilmiş oldu. Ülke olarak bilgi toplumu yolunda
önemli bir aşamayı daha geçmiş olduk... Gerçekte ise durum nedir?
Daha önce çok yavaş yapmakta olduğumuz ve hayatımıza değer katan
hangi süreci hızlandırdık ve böylece ne gibi avantajları yakaladık?
Teknoloji tüketimindeki önemli bir olgu da fayda maliyet analizini
gerçekçi bir şekilde yapabilmektir. Evet3G'nin devlete, GSM opera-
îörlerine ya da 3G uyumlu telefon markalarına, reklam-alanlara önem-
li katkıları oldu. Devlet daha bir yıl öncesinde lisans bedellerini peşin
tahsil ederek alacağını aldı. Operatörler bunun bedelini son kullanıcı
olan müşterilerine yeni 3G fiyat tarifeleh olarak yansıttı. Daha ilk gün-
den. Keza telefon şirketleri de 3G'yi yeni model cep telefonlarını sata-
bilmek için kullanmaya başladı. Reklam-alanların durumunu anlatma-
ya gerek yok. Hergün gazete, radyo ve televizyonlarda bunu somut
olarak görûyoruz.
Son kullanıcı olarak bize kalan ise, bu işe para yatırmış olanların
yatınm ve işletim maliyetlerini karşılamak. Bol bol 36 kullanalım.
Birbirimizle sadece görüntülü görüşmeler yapalım... Bu bakış, tekno-
loji döşmanlığı olarak yorumlanabilir. Ancak altı çizilmek istenen şu: Bu
maliyetin gerisinde son kullanıcılara ne gibi faydalar sunulmakta?
Elimizdeki teknolojinin sunduğu imkânlann tümünö olmasa bile önem-
li bir kısmını kullanma gereği duymuyorsak o teknolojiyi ihtiyacımız da
yok demektir. Evlerimizde yüksek çözünürlüklü (HD) televizyonlar var.
Peki kaçımız bu imkândan istifade edecek HD kalitesinde yayın yapan
kanallan ya da kanal paketlerini almış durumdayız? Belki de evinde HD
televizyon olan pek çok kişi normal kalitede izlediği yayınları HD kali-
tesinde izlediğini sanıyor hâlâ. Dekoder cihazlarının da HD ile uyumlu
olması gerektiğinin farkında bile değil.
Bankalarımız son modelATM cihazı alma konusunda birbiriile ya-
nşta. Bu cihazları üreten fabrikalardan birine en yakın kasabada daha
hâlâ yirmi otuz yıl önce çıkan ve iki satır ekranı olan ATM cihazlarının
kullanıldığını görseler tepkilerine olurdu?
Başbakanımız 4G'nin de müjdesini verdi. Inşallah zamanı geldiğin-
de 46'ye de geçmek bu hükümete nasip olacakmış. Hayırlısı olsun.
36'de 14 -15 Mb düzeyinde olan bir hız kapasitesinin 100 Mb seviye-
sine çıkaran dördüncü kuşak altyapısı sayesinde tüm cep telefonu kul-
lanıcılan (Hayır, sadece 4G ile uyumlu cihazı olanlar} inşallah bu saye-
de cep telefonlarının kocaman (!) ekranlarından maç yayınlarını canlı
ve üstelik HD kalitesinde alacak. Bu önemli eksiğimizin bir an önce ka-
patılması gerekir!
Peki tüm bunlar marjina! fayda ise, 3G ya da 4G'nin asılfaydasıne?
Neden 36'ye ya da 4G'ye gegmeliyiz? Bu soru sorulduğu zaman bize
özgürce internete girme imkânlan sağlayan devlet, operatörler, tele-
fon şirketleri, reklam-alanlar sessizce birbirine bakıp ötekinin cevap
vermesini bekleyecektir. Gerçekten nedir asıl faydası bu işin? Özgör
intemet! Haniyoutube.com'a, wordpress.com'a ve daha yüzlerce web
sitesine erişimin yasalmarifetlerle engellendiğişu internete... Kimikan-
dırıyoruz? Bugün ülkemizde 3G uyumlu telefona sahip olan ya da ola-
cak olan kullanıcılann en çok yüzde 10'u 3G'nin sunduğu hızlı internet
erişimini gündelik hayatında eğlence dışındaki konularda bir fark ya-
ratabilmek için kullanıyor olacak.
Devlet, teknoloji şirketleri eğer taş üstüne taş keymak istiyorlarsa
bu imkânlan vatandaşa vergi, tarife ya da başka bir marifet olmadan
doğrudan ya da dolaylı sıfır maliyetle sunabilecekler mi? Bunun için
başka ülkelerin ARGE bütçelerine dolaylı katkı sağlama rolünden ülke
olarak bizikurtarabilecekler mi? Efendim; cevabınızı duyamadım?...