26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
ekonomi@cumhuriyet.com.tr 17 AĞUSTOS 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Ortak Nokta Kürt sorununa barışçı bir çözüm bulunması ka- çınılmaz bir zorunluluktur. Bu amaçla atılan ve atı- lacak adımlar, doğal olarak, kamuoyunu yakından ilgilendiriyor. Başbakan, geçen salı günü AKP Grubu’nda yaptığı konuşma ile Kürt sorununun çözümü için bir ortak dayanak noktası arıyor ve “İki tarafın ölen genç- lerinin anneleri, oğullarının başında aynı duayı edi- yorsa, burada çok ciddi bir yanlış olduğu ortadadır. Anneler buluşabiliyor ama birileri buna karşı çıkıyor” diyor. Daha sonra Doğu Karadeniz gezisinde de “Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı Allah için seveceğiz” sözleriyle, gö- rüşlerini pekiştiriyor. Çözümün asıl dayanağı ya da ortak noktası ola- rak duygusallıkla dolu bir “aynı dua” kavramının alın- ması doğru değildir. Bu büyük ve karmaşık sorunun çözümünde “nesnellik” öne çıkmalıdır. Nedeni açık. “Aynı duayı edenlerin”, gerek tarihte gerekse günümüzde birbirlerini, üstelik “Allah adı- na” boğazladıkları biliniyor. Aynı dinden olanların çok sayıda ayrı ulus olduğu da bir gerçektir. Başbakan’ın büyük yanlışı, sorunun çözümünü “tek başına” dine dayandırması; çözüm için dini re- ferans alması, kaynak görmesidir. Kuşkusuz dinin birleştirici bir yönü var. Ancak Baş- bakan’ın Kürt sorununun çözümünde hiçbir biçim- de göz ardı etmemesi gereken gerçek anahtarlar var. Bunlar, insanlığın ortak malı olan ve bu nedenle açı- lım için asıl kaynak olarak alması gereken “insan- lık değerleridir”. İnsanlık değerleri, insanlığın binlerce yıl süren ge- lişmesinin ürünleridir. Bu nedenle de ana kaynak ola- rak alınmaları, Kürt sorunu gibi çok yönlü sorunla- rın çözümünde, eğer isteniyorsa, kalıcı başarının da yoludur. Bu değerlerin başında “eşitlik ve özgürlük” gelir. Bu ülkede herkesi birleştirecek olan temel değer- ler, eşitlik ve özgürlüktür. Eşitlik, yalnız yasalar önünde eşitlik anlamına gel- mez. Bununla birlikte; eğitimde fırsat eşitliği ve bu- nun eğitimin her basamağı için gerçekleştirilmesi; yaşamın her alanında ve özellikle de iş bulmada ka- dın erkek eşitliği; yönetim basamaklarında yüksel- mede yalnızca bilgi, beceri ve yeteneğin esas alın- ması eşitlik ilkesinin belirleyici yönleridir. İkinci, ancak hiç de ikincil olmayan insanlık de- ğeri, özgürlüktür. Özgürlük, değişik kollarıyla fark- lı gibi görünse de bir bütünlük gösterir. Düşünce ve anlatım; siyasal katılım; örgütlenme ve örgüt içi de- mokratik süreçlerin işlerliği; kültür ve sanat ve bi- limsel çalışma özgürlüklerinin tam olarak gerçek- leştirilmesi Kürt sorununun çözümünde kilit işlevi görür. Eşitliğin ve özgürlüğün varlığı için hak kavramı, vaz- geçilmezdir. Yaşama hakkı; barınma, beslenme hak- ları; bunlarla birlikte, eğitim, işbulma, çalışma ve sos- yal güvenlik hakları; adalet duygusunun yerleşikli- ği; doğruluk, dürüstlük ve erdem, toplumsal doku- nun sağlamlığının dayanaklarıdır. Bunların tamamı, eşitliğin ve özgürlüğün altyapısı olarak toplumsal ba- rışı ve dayanışmayı sağlarlar. Ülkenin yurttaşlarını, oğullarını terör nedeniyle yi- tiren anneler dahil, bir arada tutacak olan en sağ- lam bağ, günümüzde insanı insan yapan, bu ortak değerlerdir. İlke ve ortak nokta olarak, “eşitlik ve özgürlüğü” öne çıkaran bir yaklaşım, Kürt sorununa kalıcı çö- zümün asıl kaynağı olmalıdır. Çözüm, başka nok- talarda aranmamalı, buradan türetilmelidir. Sorunun eşitliğe ve özgürlüğe dayalı çözümüne “öncülük” et- mesi için geçmişte CHP Genel Başkanı’na yaptığımız öneriler bugün de geçerliliğini, üstelik güçlenerek, koruyor. Ülke siyasetinin bu çok ama çok önemli yönü ek- siktir ve bu eksiklik açılım sürecini de tam anlamıyla topal bırakıyor. Yanlış dayanaklarla sağlam yapılar kurulamıyor. Başbakan’ın çözüm dayanağı aldığı ortak nokta, Kürt sorununun çözümünün yolunu açmaz; tam tersine bu açılımın kendisini yeni sorunların kaynağı yapar; umutlara da, beklentilere de, topluma da bir kez da- ha yazık olur. Oysa sorunun çözümü kesin bir zo- runluluktur. yakupkepenek06@hotmail.com Geçen haftanın haberlerine göre, İngiltere ekonomisinin durumu daha önce sanılandan daha kötüydü, buna karşılık Almanya ve Fransa, reses- yondan beklenenden daha önce çık- maya başlamışlardı. Wall Street Jour- nal yorumunda, “Avrupa toparlanırken ABD geride kalıyor” diyordu. The Eco- nomist de Asya ekonomilerinin şaşırtı- cı bir hızla toparlanmaya başladığını bil- diriyordu. Demek ki, dünya ekonomi- sinde resesyondan çıkış süreci belir- ginleşiyor. Bu sırada 1980’lerden bu ya- na kafamıza kakılan yalanlar artık göz- ler önüne seriliyor. Anglosakson modeli ‘nal topluyor’ İngiltere Merkez Bankası, piyasala- ra 50 milyar sterlin daha pompalaya- cağını açıklayarak piyasaları şaşırt- mıştı. Enflasyon raporuysa toplumda şok etkisi yaptı: “İngiltere’de faizleri in- dirdik, sterlin devalüe oldu, bütçe açı- ğı büyüyor, piyasaya likidite basmaya devam ediyoruz”…“Hani biz esnek bir ekonomiydik, Almanya ve Fransa re- sesyondan çıkarken biz neden hâlâ çı- kamıyoruz?” (BBC 14/08) İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mervyn King raporu açıklarken yaptı- ğı konuşmada, toparlanmanın daha ön- ce öngörülenden daha yavaş geliştiği- ni, geleceğinin belirsiz olduğunu vur- guladı. İngiltere’de, GSMH, tepe nok- tasına göre yüzde 6, imalat sanayi üretimi bir önceki yıla göre yüzde 10 düşmüştü. İşsizlik özellikle genç kuşağı etkileyerek artıyor, 1995’ten bu yana en yüksek düzeye ulaşıyordu. The Guar- dian’dan David Blancflower’a göre “bu, insani bir krizi gözler önüne seri- yordu”, “Genç ve işsiz olmak için ne ka- dar kötü bir zamandı” (12/08). “III. Yol” eğilimli Prospect dergisinin 23 Temmuz sayısındaki “İngiltere iflas mı etti?” başlıklı denemeye, belki de şimdi “evet” diye cevap vermek gerekiyordu. Atlantik’in öbür tarafında, Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke, ye- niden atanması tartışılırken, resesyon bitti, çıkıyoruz gibisinden yorumlara öncelik verir, Wall Street ekonomistle- ri Bernanke’yi destekleyen mektuplar yayımlarken, geçen hafta ekonomi ani- den ters yönde işaretler vermeye baş- ladı. ABD GSMH’sindeki gerileme de- vam ederken veriler, perakende satış- larda, “tüketici güven indeksinde” “bek- lenmedik” bir düşüşe işaret ediyordu. Dahası birçok ekonomistin ve CEO’nun saptadığı gibi, perakende satışları to- parlanmadan reses- yondan çıkmak söz konusu olamayacaktı. Geçtiğimiz 30 yıl boyunca Anglosak- son modeli (serbest piyasa), en verimli, en esnek ve en di- namik, hatta küre- selleşmeye en uy- gun ekonomik mo- del olarak göklere çı- karılmıştı. Bu “halk düşmanı, soyguncu model” (veriler bu mo- delin en önemli özelliğinin toplumun tü- münden, en üst yüzde1’lik kesimine muazzam bir gelir transferi olduğunu gösteriyor), gelişmekte olan ülkelere, mali şantajların yanı sıra, bu propa- ganda yalanlarıyla da kabul ettirildi. Şim- di bu modeli dünyaya dayatan ülkele- rin ekonomileri, serbest piyasa Aye- tullahlarının kötülemekten asla bıkma- dıkları Avrupa, ama özellikle Almanya ve Fransa ekonomilerinin arkasından nal topluyorlar. Avro bölgesinde ekonomik daralma ikinci dört aylık dönemde yüzde 0.1’de kalırken, Almanya ve Fransa’da aynı dönemde yüzde 0.3’lük bir büyümeyle resesyonun sona erdi- ğini, yıllık yüzde 1.3’e ulaşan büyüme oranlarının, bu iki ülkenin Çin ve Asya’da başlayan toparlanma eğilimine katıldı- ğını gösteriyordu (WSJ, 13/08). Neo li- beral dogmaları kabullenmeye direnmiş ülkelerin, krize ve küreselleşme eği- limlerine çok daha uyumlu olduğuna iliş- kin belirtiler de serbest piyasa Ayetul- lahlarını şaşırtıyordu. İki farklı kapitalizm Geçmişte birçok kez, Anglosakson modelinin üstünlüğüne ilişkin iddiaların hegemonya propagandalarının ürünü olduğunu vurgulamaya, örneğin Avro güçlenirken Almanya ve Fransa’da ih- racatın artmaya devam etmesine dik- kat çekmeye çalışmıştık. Geçen hafta, Anglosakson basınında “Neden Al- manya ve Fransa toparlanırken biz geride kalıyoruz” sorusuna cevap arayan tartışmalar, birçok nedenin ya- nı sıra, bu ihracat kapasitesinin gös- terdiği yüksek verimlilik olgusuna da dikkat çekiyorlardı: Almanya ve Fran- sa’da ekonomik toparlanma, özellikle ihracat artışı üzerinden yaşanıyor, hem de Avro’nun tarihsel olarak güçlü bir dö- neminde… Bu yüksek üretkenlik, güçlü ihracat potansiyelinin arkasındaysa, Anglo- sakson modeli ile Avrupa modeli ara- sındaki önemli farklardan biri yatıyor. Al- manya ve Fransa’nın ekonomilerinde büyüme esas olarak imalat sanayii performansına dayanıyor. Buna karşı- lık ABD ve İngiltere ekonomilerinde bü- yüme esas olarak, finansal hareketle- re, tüketimi borçlanmayla destekle- meye dayanıyordu. Şimdi Financial Times da bu nokta- ya dikkat çekiyor (13/08). Halbuki, Thatcher döneminde, FT başekono- misti Samuel Brittan, “Sanayi illa gerekli mi, neden finansal hizmetler yoluyla bir ekonomi bü- yümeye devam edeme- sin” diye soruyordu. Belli ki, bu “her şeyi bi- len” mali yayınlar, kapi- talizmin en önemli özel- liğinden habersizdiler ya da bilmezden gelmele- ri gerekiyordu: Mali sek- tör artı değer üretimi ol- madan yaşayamaz. Ar- tı değer ise esas olarak sanayide üretilir. Bu açıdan bakınca An- glosakson modeliyle, Alman-Fransız modelleri arasındaki en önemi fark da ortaya çıkıyor. Aglosakson modelinde ekonomik büyüme esas olarak başka yerlerde üretilen artı değere el koyma- ya (finansallaşma) dayanırken, Alman- ya-Fransa modelinde ekonomik büyü- me esas olarak artı değer üretimine da- yanıyor. Bu noktadan hareketle diğer farklar da daha bir görünür hale geliyor. Ör- neğin Anglosakson modeli mali spe- külasyonlara, sürekli köpük şişirip dün- yanın geri kalanını soymaya, toplumsal istikrarını dış kaynaklarla (başkalarının tasarruflarıyla) finanse etmeye dayanı- yor. Bu modelde, çalışanların, tüketi- cinin hemen hiçbir pazarlık gücü, ge- lir garantisi olamıyor. Buna karşılık Al- manya-Fransa gibi artı değer üretimi- ne dayalı ekonomilerde toplumsal dü- zen sanayinin performansına, emekçi kesimlerin ücretlerinden kaynaklanan harcama gücüne dayanıyor, mali spe- külasyonların getirilerine, kredi köpük- lerine değil. Anglosakson modellerinde kapasite fazlası /aşırı üretim sorunu kapıya da- yanınca, tüketimi arttırmak isteyen devlet, elinde para dağıtmaktan başka araç olmadığını fark ediyor. Buna kar- şılık, sanayiye dayandığı için, ücret ilişkisinin düzenlenmesine önem ver- mek, sosyal destek sistemlerini koru- mak zorunda kalmış Almanya ve Fran- sa’da devletin, tüketimi desteklemek için piyasaya para dökmek yerine sa- nayiye destek vermesi, altyapı yatı- rımlarına yönelmesi söz konusu olabi- liyor. “Otomatik düzenleyiciler” de de- nen işsizlik ödenekleri, sağlık, konut yar- dımları, eğitim destekleri hem işsizliğin artışını yavaşlatıyor hem de işsiz de kal- sa tüketicinin tüketim gücünü, en önemlisi moralini, umudunu korumasına olanak sağlıyor. Diğer taraftan, Fransa ve Alman- ya’nın, ekonomilerini zehirli varlıklardan, ev piyasası köpüğünden göreli olarak koruyabilmiş, dünya ekonomisi topar- lanmaya başlar başlamaz ihracatlarını arttırmaya başlamış olmaları, ekonomik modellerinin küreselleşmeye (kavra- mın cilasını kazıyıp aslında bunun ser- mayenin çelişkilerinin mal ve sermaye ihracatı yoluyla dışlaştırılması olarak düşünürsek) Anglosakson modelinden daha uygun olduğunu göstermiyor mu? İlhan Ağabey’e yürekten geçmiş ol- sun diyorum. Mücadele azmine, “jo- ie de vivre”ine güveniyor, bu sağlık sorununu da üstesinden geleceğine inanıyorum. ‘Sanılandan Daha Kötü’, ‘Beklenenden Daha Önce’ erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.comDÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA MEDLİNE BAŞLATACAK Tõpta mobil ‘check-up’ dönemi MURAT GÜLDEREN Esas Holding bünyesinde faaliyet gösteren ve acil sağlõk hizmeti veren Medline, sabit ya da cep te- lefonuna bağlanacak tek bir aparat ile hastaneye git- meye gerek kalmadan telefonla kan, şeker, nabõz ve kalp basõnçlarõnõ ölçmeye hazõrlanõyor. Tele- monitörizasyon denen bu yöntemle merkezdeki çağrõ merkezi ile tek bir tuşla irtibat kurulup kontrol yaptõrõlabilecek. Yaklaşõk 300 Avro de- ğerinde olan telemonitörizasyon aletine Türkiye’de 15 milyon kişinin ihtiyacõ olduğu belirtiliyor. Medline Genel Müdür Yardõmcõsõ Uğur Keskin, şu anda çalõşmalarõnõ sürdürdükleri telemonitörizas- yon sistemiyle sağlõk bilgilerinin anõnda uzman per- sonele ulaştõrõlabileceğini belirterek “Bunun için bir aparat bulunuyor. Bunu sabit hat ya da cep telefonuna bağlayanlar tansiyon, şeker, kan ba- sıncı, kalp ritmi gibi sonuçlarını anında medi- kal ekibe geçebilecek. Bu uygulama özellikle kronik hastalığı olanlar için önemli. Sonuçlar- la ilgili de sağlık personelimiz hızlı bir şekilde geri dönüş yapacak” dedi. Bu sistem için özellikle taşra bölgelerinde hastane- lere uzak yaşayan insanlarõn düşünüldüğünü anlatan Keskin, aparatlarõn yaklaşõk 300 Avro civarõnda ol- duğunu kaydetti. Türkiye’de 15 milyon kişinin kro- nik hasta olduğunu belirten Keskin, en az 2 mil- yon kişiyi telemonitörizasyon cihazõyla tanõştõrmayõ planladõklarõnõ söyledi. Medline’da toplam 220 ki- şinin çalõştõğõnõ dile getiren Keskin, “400’ü aşkın noktada hizmet veriyoruz. 2008 yılı sonu iti- barıyla son 4 yılda yüzde 100 büyüyerek ciro- muzu 20 milyon TL’ ye çıkardık” dedi. Ekonomik maliyeti 17- 24 milyar lira arasõnda hesaplanan felaket için toplanan vergi 24.1 milyar lira Depremvergisidevletinaçõğõna Ekonomi Servisi - İstanbul Ser- best Muhasebeci Mali Müşavirler Odasõ’nõn (İSMMMO) yaptõğõ he- saplamaya göre, 2000 yõlõnda “ya- raları sarmak” gerekçesiyle geti- rilen “deprem vergilerinden” bu yõl sonuna kadar elde edilecek ge- lir 27.2 milyar lira olacak. İSMMMO’nun “Deprem Ver- gileri Bütçeye Yama Oldu” baş- lõklõ derlemesine göre, ek gelir, ek kurumlar, ek emlak, ek motorlu ta- şõtlar vergilerinden sağlanan gelir hariç sadece, özel işlem ve özel ile- tişim vergileriyle 16 milyon hane- nin yaşadõğõ Türkiye’de devletin deprem için her aileden tahsil etti- ği tutar aile başõna 1.7 bin liraya ulaştõ. Kişi başõna ödenen deprem vergisinin miktarõ da 375 lirayõ bulacak. Maliye Bakanlõğõ Muha- sebat Genel Müdürlüğü’nün veri- leri, yetkililerin açõklamalarõ, DPT, TÜSİAD ve Dünya Bankasõ‘nõn maliyet hesaplamalarõndan yarar- lanõlarak hazõrlanan İSMMMO’nun araştõrmasõna göre, toplanan ver- gilerin miktarõ, depremin öngörü- len maliyeti aşmasõna karşõn fela- ketin açtõğõ yaralar bir türlü sarõla- madõ. Depremin hemen ardõndan ek gelir ve kurumlar vergisi, ek emlak vergisi, ek motorlu taşõtlar vergisi, özel iletişim vergisi, özel işlem vergisi ihdas eden 4481 sayõlõ Ka- nunla zararlarõn karşõlanmasõ amaç- landõ. Vergiler bu çerçevede top- lanmaya başlandõ. 4481 sayõlõ Ka- nun 31.12.2003 tarihi itibarõyla yürürlükten kaldõrõlsa da özel ile- tişim vergisi “Gider Vergileri Kanunu” kapsamõna alõndõ. İlk olarak cep telefonundan bankacõlõk işlemleri ve vergi be- yannamelerine, Spor Toto ku- ponlarõndan Milli Piyango bilet- lerine, uçak biletlerinden gümrük ve pasaport işlemlerine kadar bir- çok hizmete “depreme özel ver- gi” getirilmişti. Bunlarõn adõna “Özel İşlem Vergisi” ve Özel İle- tişim Vergisi” denilmişti. Özel İş- lem Vergisi 2004 yõlõ başõnda kaldõrõlsa da dört yõlda bu yolla yaklaşõk 1.8 milyar lira bütçeye ak- tarõldõ. Kalõcõ hale gelen ve en önemli gelir kaynağõ bugün sayõ- larõ 65 milyonu aşan telefon abo- nelerinden alõnan Özel İletişim Vergisi ise 10 yõlda halkõn cebin- den 22.3 milyar lira çõkmasõna ne- den oldu. Böylece, 1999 ile 2009 yõlõnõn haziran ayõna kadar “dep- rem vergileri” adõ altõnda halktan 24.1 milyar lira, eski ifadeyle 24.1 katrilyon lira toplanmõş oldu. Özel İletişim Vergisi’nde yõl so- nu hedefi olan 5 milyar 198 mil- yon 913 bin lira dikkate alõndõ- ğõnda yani 3 milyar 62 milyon 192 bin liranõn daha tahsil edileceği he- saba katõldõğõnda depremin halka yüklenen faturasõ yõl sonunda 27.2 milyar liraya ulaşmõş olacak. YAHYA ARIKAN: Harcamalar açıklanmalı İSMMMO Başkanõ Yahya Arıkan, halktan toplanarak bütçe gelirleri içine yerleşti- rilen ortalama 25 milyar liranõn hangi “yı- kıntıyı” imar ettiğini kimsenin sorgula- madõğõnõ belirtti. Bugüne kadar deprem vergileriyle gerçekleştirilen hiz- metlere ilişkin net bir bilgi- ye ulaşmanõn pek mümkün olmadõğõnõ ifade eden Arõkan, verilere ilişkin değerlendirmesinde “Çeşitli bürokrat ve uzmanlar tarafından yapılan açıklamalar he- men hemen tüm proje- lerin yurtdışından sağla- nan kredilerle gerçekleşti- rildiğini ortaya koydu. Bu durumda deprem vergilerinden toplanan para, adresine ulaşmamıştır” dedi. İSMMMO Başkanõ şöyle konuştu: “TÜSİAD’ın 17 milyar dolarlık (bugünkü 1.45 liralık dolar kuru üzerinden 24.6 milyar lira) tahmini kadar para toplanmıştır. Bu- na karşın deprem bölgelerindeki ya- raların tam olarak sarılamaması ve güçlendirme çalışmalarının bitirilme- mesi, devletin depremzedeye borçlu ol- duğunu göstermektedir.” İncirde3.5lira fiyat beklentisi TEVFİK AKBAŞ AYDIN - Aydõn’da incir hasadõ başlarken, gözler fiyat için TA- RİŞ İncir Birliği’ne çevrildi. Üre- ticinin 3.5 lira alõm fiyatõ bek- lentisi olduğu kaydedildi. Ger- mencik Ziraat Odasõ Başkanõ Ali Arslan, kuru incirden yak- laşõk 35 bin ailenin geçimini sağladõğõnõ kaydetti. Arslan, “2007 ve 2008 yılında yaşa- nan kuraklık nedeniyle rekol- tede beklenti dibe vurmuştu. Üretici borç batağına sürük- lenmişti. Bu yıl rekoltenin iyi olacağına inanıyoruz. Yükleme eylül ortasına çekilmeli. Şayet incirimizi bir an önce ihraç edersek, özellikle Müslüman ülkelerde ramazan nedeniyle iyi pazar bulacaktır” dedi. Kuruçeşme’de bulunan Hotel Les Otto- mans, İstanbul’dan sonra ikinci oteli Fran- sa’nõn Limoges şehrinde açacak. 16. yüzyõlda 12 dönüm arazi üzerine inşa edilen Chateau (Şa- to) Beaupre 2011 sonundan itibaren Les Otto- mans markasõ ile işletilecek. İstanbul’da Hotel Les Ottomans’ta kalan ve oteli çok beğenen İn- giliz asõllõ mimar James Tseliki, Fransa’nõn Li- moges şehrinde sahip olduğu ve 8 yõl eşiyle bir- likte yaşadõğõ Beupre Şatosu’nu Les Otto- mans adõyla işletme kararõ aldõ. Tseliki’nin, Les Ottomans’õn sahibi Ahu Aysal’a ulaşmasõnõn ardõndan ise geçen hafta iki yatõrõmcõ arasõnda franchise (isim hakkõ) anlaşmasõ imzalandõ. 110 odadan oluşacak ve 30 milyon dolar yatõrõm- la otele dönüştürülecek olan Chateau Beaupre, 2011 sonunda tamamlanarak Les Ottomans ola- rak işletilmeye başlanacak. Sadece, özel işlem ve özel iletişim vergilerinden bu yõl sonuna kadar 27.2 milyar (katrilyon) toplanmõş olacak. Buna karşõlõk yapõlan çalõşmalar ve harcamalara ilişkin bir veri ise yok. Les Ottomans Fransız şatoya ismini verdiAhu Aysal James Tseliki
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear