26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 29 MART 2009 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bir Seçim Günü Notları... PENCERE Saksağan?.. ‘Cumhuriyet - Hafta Sonu’ndaki köşesinde ka- rikatüristimiz Kamil Masaracı yazıyor: “Saksağan - Mart bitse de damdaki yerimizi al- sak... Kedi - Terazi var tartı var, 2010’un da Mart’ı var... Muhabbet Kuşu - Kesin ulan!..” Peki, Kamil’e hangi ilham perisi bu tekerlemeyi aşılamış?.. Soruya yanıt verebilmek için saksağan üzeri- ne halk özdeyişini anımsamak gerek: “Dam üstünde saksağan Beline vurdum kazmaylan...” Herkesin bildiği, anladığı, benimsediği bu ha- rika söyleşi, saçmalıkların egemenleştiği günü- müzde “dinci demokrasi” adına özellikle tez- gâhlanan yeni toplumsal gidişatımızın temel mantığını vurguluyor... Herkes dinleniyor... “Dinleniyorum” sözcüğünün bildiğiniz gibi iki an- lamı var: Bir: Dinlenmek, dinlence, yan gelip yatmak.. İki: Konuşurken birilerinin seni dinlemesi... Biz Türkler ikisinde de şampiyon olduk... Ülkedeki dinleme merkezi yetkilisini saptayan ve atayan Başbakan RTE diyor ki: “- Beni de dinliyorlar...” Peki, akla ne geliyor?.. Dam üstünde saksağan.. Beline vurdum kazmaylan... Ergenekon davasını gören mahkemenin baş- kanı da diyor ki: “- Bizi de dinleyebilirler...” Ve Ergenekon tertibinde ortaya çıkan binlerce sayfalık iddianamelere ve binlerce sayfalık ekle- rine bakarsanız dinlenmeyen kişi yok gibi... Türkiye’de toplum düzeni dinlenmekten kork- tuğu için konuşamayan F tipi bir cemaate dö- nüşüyor... Cemaat nedir?.. Cemaat veya tarikat, dinsel emrü kumanda zin- cirinde müritlerden oluşur... Cemaatte ve cemaatle demokrasi olamaz... Olur, diyene verilecek yanıt: “Dam üstünde saksağan Beline vurdum kazmaylan...” Ergenekon’da ikinci iddianamenin ilginç suç- lamaları, iftiraları, uydurmaları medyada pazar- lanıyor. Peki, ne oluyor?.. Ergenekon tertibinin amacı açık seçik ortada... Ama, tertipçilerin hesap edemedikleri bir şey var... Kimi zaman tertipçiler varmak istedikleri ama- cın tam tersi bir tuzağın içine düşebilirler... Ve bu tuzağı farkına varmadan kendi elleriyle kazabilirler... İkinci iddianame, maşallah, bu yolda ilginç bir aşama... Allah üçüncü, dördüncü iddianameler için ko- laylıklar versin... Peki, ne demek mi istiyorum?.. Yanıt: “Dam üstünde saksağan Beline vurdum kazmaylan...” A tatürk’ün en güzel söz- lerinden biri olan bu söylemin, Türkiye’nin jeopolitik konumunun yarattõğõ durum dikkate alõndõğõnda içeriğinden çok ileri, kõr- mõzõ çizgilerimizin belirlenmesi anla- mõnda büyük bir politik sır taşõdõğõ- nõ düşünüyorum. Basit ama büyük anlamlõ görünü- şünün yanõnda, Atatürk’ün bu sözün açõlõmõnõ yaptõğõna dair belleğimde bir bilgi yok. Belki de dikkatimden kaç- mõş olabilecek konuyu, bugünün dün- yasõnõn politika batağõnda ulusa yol gösterecek bir rehber olacağõ kanõ- sõndayõm. İlerleyen satõrlardaki iza- hõmla bunun vazgeçilmez bir devlet politikası olarak kullanõldõğõnda, gü- nümüzde ülkemize yönelen bitmez tü- kenmez ve baş ağrõlõ problemlerinden bizleri; önemli ölçüde uzak tutacağõ ke- sindir. Türkiye coğrafi konumu dolayõsõy- la, Boğazlarla birlikte Karadeniz, Ege ve Akdeniz gibi üç denizle çevrili ol- duğu gibi yirminci asrõn başõndan başlayan, bu asõrda doruk noktasõna eren dünya enerji kaynaklarõnõ büyük ölçüde bulunduran Ortadoğu’nun stra- tejik, politik ve askeri bir bölgesinde- dir. Bu nedenle menfaatler peşinde ol- duğu kadar dünya liderliğine, hatta hâ- kimiyetine göz dikmiş ülkeler de- vamlõ tacizle, kendi yararlarõna olan politikalarõ Türkiye’ye empoze etme yarõşõndadõrlar. Böyle bir durum Türkiye aleyhine eksi bir durum yaratmakla birlikte anlamlõ bir politika ile elimizdeki güç silahõnõ kullanõp, irili ufaklõ bu ülke- lere hadlerini bildirme ve bizimle iyi geçinme gerekliliğini “zor oyunu bozar” deyimiyle lehimize çevirme- miz gerekir. Türkiye bir tahterevallinin tam ortasında ayakta duran adam gibi dünya dengelerini sağlayacak veya bozacak bir konumdadır. Ağõrlõğõ- nõ bir tarafa koyduğunda o tarafõn avantajõ artarken diğer ülke veya ül- keler zararõ hissedeceklerdir. O halde Türkiye bağõmsõz bir politika izleme- li, ancak menfaatleri gerektirdiği za- man uzun vadeli olmamak üzere taraf olmalõdõr. Rusya-Türkiye yakınlaşması Atatürk’ün 1938 yõlõnda vefatõnõn hemen ertesi yõlõ başlayan İkinci Dün- ya Harbi’nde adeta “Yurtta Sulh Ci- handa Sulh” anlayõşõyla hareket eden yakõn silah arkadaşõ İsmet İnönü, dünyayõ kana bulayan insanlõğõn bu ye- ni vahşetinden Türkiye’yi uzak tut- muştur. Savaşan taraflar da karşõlarõ- na almamak için Türkiye’ye saldõr- mamõşlardõr. Birinci Dünya Harbi’nde ise Tür- kiye’yi paylaşmakta anlaşamayan ül- kelerden Rusya’nõn önerilen paydan vazgeçerek bize silah vermesi, Kur- tuluş Savaşõ’nõ kazanmamõzda yar- dõmcõ olmuştur. Batõlõ ülkelerin kom- şu olacak kadar yakõna gelmeleriyle bozulacak dengenin Rusya aleyhine olacağõ hesabõyla bu yönde karar al- mõşlardõr. ABD yayılıyor Bugün ABD, Ortadoğu’ya hâkim- dir. Balkanlar da gene kontrolü altõn- dadõr. Eğer Kafkaslar’õn da işi biterse, Türkiye’nin tam ortasõnda olduğu bir şeytan üçgeni ortaya çõkacaktõr; Kür- distan da kurulursa İsrail-Kürdistan (büyük)-Ermenistan- Gürcistan bağ- lantõlõ ve Çin seddi benzeri uzun bir as- keri hat oluşacaktõr. Rusya bunu açõk- ça görmekte ve testi kõrõlmadan tokat atmayõ yeğlemektedir. ABD’nin iflas etmiş bir küreselleşme ekonomisiyle bitiremeyeceği bir dünyayõ, politik ve askeri hamlelerle takviye etmeye ça- lõşmasõnõ Rusya yakõndan izlemekte, haklõ olarak da endişe etmektedir. Tekrar üzerinde durup dikkatinizi çe- keyim. Türkiye dünya dengelerinin ve barõşõnõn sağlanmasõnda en önemli ülke durumundadõr. Yurtta sulh olmasõ için bu dengele- ri gözetmemiz gerekir. Aksi halde bugünkü durumda, terörün cirit attõğõ; ekonomik dengemizin, ABD ve Yurtta Sulh Cihanda Sulh Erol BAŞARIK (Ekonomist) Reform 2000 Partisi Gen. Başk. İngiltere Bize saygõlarõ olduğu sürece her ülkenin bizden bir mavi boncuk alma hakkõ vardõr. Aksine, tekrar hatõrlayalõm ki dünya dengeleri sağlanmadõkça yerine oturmamõş faylarõn yaratacağõ sarsõntõlarõ en çok Türkiye hissetmekte devam edecektir. Günlerdir evden çıkmıyorum. İşim gücüm bilgisayarda gündelik bası- nın ünlü-ünsüz köşe yazarlarını okumak... Kimini birkaç satırla, ki- mini de orasını burasını defterime not alarak... Bir TV’den sordular: “Günlük tut- mak konusunda bir toplantı yapa- cağız, gelir misiniz?” Öyle ya, bu alanda oldukça ün sahibiyim! Ta 1940’tan bu yana cep defterlerim gün gün kısacık notlarla doludur. Şöyle böyle altmış defter!.. Sevgi- ler, özlemler, yaşantılar, anımsa- malar, günün politikası, politikacılar üstüne düşünceler, siviller, askerler, yazarlar, şairler, olaylar, mahkeme önleri, kimi zaman da hapislikler, hücreler, koğuşlar... Sıradan bir insan yaşamı işte!.. Annem de böyleydi, dedem de!.. Eski yazılarla nice defterler, dosya- lar dolusu notlar biriktirmişler. Açıp okuyamıyorum, hem o harfleri bil- mem, öğrenmedim. Bizler yaşımız seksenleri de bulsa Cumhuriyet çocuklarıyız, Araplarla, Farslarla işi- miz olmadı... Zaman zaman açarım bir defteri, örneğin 1960’ları, yetmişleri, sek- senleri... Hep de askeri yönetim günleri... Neler neler yazmışım! Kendi kendime, ona buna, şuna, ötekine kızgınlığımı, öfkemi, üzün- tümü... Yıllardır hemen her gün ga- zetelere, dergilere yazmanın ağır bir sorumluluk, kimi zaman da bir ya- şam zevki olduğunu duya duya... Ben günlüklerimi eski yıllarda Varlık dergisinde yayımlıyordum. ‘Günlerde’ adıyla. Sonra bunlar bir- kaç kez basıldı, ‘Anılarda Görmek’ ve ‘Geçmişin Kuşları’ adıyla... Geri kalanları da bir gün toplasam diyo- rum, sonra değer mi diye vazgeçi- yorum. Hem artık eskisi gibi günlük de tutmuyorum. Oysa bu tür günlükler bir çeşit ta- rih gibidir. Hem senin, hem toplu- mun serüvenleridir. Bir çeşit yaşam belgeselidir. Hepimiz geçip gidiyo- ruz, kimimiz arkamızda bir ses, bir iz bırakmak ister. Ama bilmez ki bir gün bir nedenle başının derde gi- receğini, bu notların, defterlerin suç kanıtı sayılacağını!.. Bir çekmece dolusu defteri ne ya- pacağımı düşünmenin sırası, dedim. Anneminkiler, dedeminkiler, be- nimkiler, hepsini sobaya atıp yakmalı mı? İstediğin kadar sil karala ol- muyor, bir uzmanı gelip bir bir or- talığa döküyor, bilir bilmez... Sözü uzattıkça uzattım. Bugün önemli bir gün oysa... Gidip san- dıklara oy vereceğiz. Hem kentimi- zin başkanına hem ilçemizinkine, hatta mahallemizin muhtarına!.. Artık güncem yok, ama notlar almayı yine de sürdürüyorum. Haf- tada üç gün “Cumhuriyet” gibi bir gazetede yazıları çıkan bir yazar gündelik notlar almasın da ne yap- sın? Haydi sandıklara!.. Yarın sabaha kalmadan ülkenin nelerle karşı kar- şıya kalabileceğini de düşünerek... AB’nin sözlerini dinledi- ğimiz müddetce sağlan- dõğõ, milyonlarca insan aç uyurken ülkenin yeraltõ ve yerüstü zenginliklerinin yabancõlara peşkeş çekil- diği, varlõk içinde yokluk- la yaşayan bir millet ha- linde kalõrõz. Hatta en za- yõf halka olarak bizi bek- leyen daha da vahim bir gelecek mümkündür. Türkiye’de ulusal çõ- karlarõ savunan, sömürüye karşõ Atatürk’ün yolunu tutan bir zihniyetin ön pla- na çõktõğõ gün sadece ken- dimize değil, silah komp- radorlarõna karşõ harpleri rafa kaldõrmayõ canõ gö- nülden isteyen, insan sõfa- tõnõ taşõyan herkese yar- dõmcõ olabiliriz. Bize say- gõlarõ olduğu sürece her ül- kenin bizden bir mavi bon- cuk alma hakkõ vardõr. Aksine, tekrar hatõrlayalõm ki dünya dengeleri sağ- lanmadõkça yerine otur- mamõş faylarõn yaratacağõ sarsõntõlarõ en çok Türkiye hissetmekte devam ede- cektir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear