28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B Bizde âdettir, “el”de görünce alkõşlarõz, “kendi” yaptõğõmõzõ ise görmeyiz. Örneğin Paris’te başlatõlan “bisikletle ulaşım” kampanyasõ herkesin dilindey- ken, Konya’daki uygulamayõ du- yan bile yok. Oysa Paris Belediyesi 2007 Temmuz’undaki büyük törenle “haydi bisikletlere” dediğinde, Konya’da bu gelenek 85 yõlõnõ ge- ride bõrakõyordu... Cumhuriyetin ilk bisiklet yarõşlarõnõn bile 1923’te yapõldõğõ Konya’da, bu- gün 70 km’den fazla “özel bi- siklet yolu”nun bulunduğunu kim biliyor? İzmir’de de körfezin çevre- sinde yaratõlan bisiklet yollarõyla kentin çağdaş ve insancõl kimli- ğine eşsiz katkõlar sağlanõyor. Trafikte homurdanarak bekleyen otomobil sürücüleri sahildeki bi- sikletlilere heveslendikçe, aynõ kimlik daha da güçlenecek... İstanbul’da ise “topoğrafya” bahanesiyle bisiklet hâlâ gün- demde değil. Örneğin, Kadõköy Belediye Başkanõ Selami Öz- türk, bir söyleşide “Hiç değilse Bağdat Caddesi’ne neden bi- siklet yolu yapılmıyor; hem uy- gun hem toplum istiyor...” di- yenlere kendisini şöyle savun- muştu: “Büyükşehirden onay çıkmıyor, ana arterlere onlar karar veriyor...” Büyükşehirin “bisiklet kültü- rü” ise son zamanlarda doruğa çõ- kan “sadaka politikası”yla sõnõrlõ. Öğrencilere bisiklet hediye eden Kadir Topbaş’õn 9 bin bisikleti “ihale yasasına aykırı” alma- sõndan ötürü Kamu İhale Kurumu tarafõndan uyarõldõğõ haberleri bi- le gazetelerde yer aldõ... Ne var ki Topbaş’õn yalnõz ol- madõğõnõ, hemen her partiden be- lediye başkanlarõmõz arasõnda bi- siklete hep “çocuk oyuncağı” ya da “karne hediyesi” olarak ba- kanlarõn çoğunlukta olduğunu, yaz tatilleri öncesindeki hediye kampanyalarõndan anlõyoruz... Oylar bisikletli çözüme Peki, bisikleti kent içi ulaşõmõn temel araçlarõndan biri yapmayõ ne zaman önemseyeceğiz? Asõl önemlisi, “belediye bisikletle- ri”nin kentteki özel parklardan çok ucuza kiralanarak, bu en sağ- lõklõ ve rahat ulaşõm uygarlõğõna ne zaman kavuşacağõz? Hemen her kentte çözüm bek- lenen ulaşõm konusunda bisikle- ti de anõmsamak için yerel se- çimler eşsiz bir fõrsat. Sadece adaylarõn oy beklentileri için de- ğil, halkõn da trafik çilesi çekme- den ulaşõmõnõ sağlamak için “çö- züm” üzerine kafa yorduğu şu günlerde, örneğin parti liderleri birbirlerine hakaret edeceklerine “bisiklet”i ülke gündemine geti- remezler mi? Seçimi en fazla kükreyen, en fazla gõrtlak patlatan, en samimi- yetsiz bağõran liderin değil de “belediye bisikletleriyle bedava ulaşım” sözü veren liderin aday- larõ kazansa, kentler için daha ha- yõrlõ olmaz mõ? Sözü, işte bu özlemi belki de 24 saat yaşayanlardan “Bisikletli- ler Derneği” Başkanõ Murat Suyabatmaz’a bõrakõyorum. Ge- çenlerdeki ulaşõm konulu bir top- lantõda bisikleti ihmal etmemiz üzerine gönderdiği zarif uyarõla- rõnda özetle diyor ki: “Kentte yaşayan 100 kişiden 50’sinin günlük ulaşım ihtiyacı 5 km. mesafedir; bunun en ideal aracı ise bisiklettir. İstanbul’da bile bu mesa- fenin düz olduğu pek çok alanlar mevcuttur. Örneğin Bakõrköy’de İDO’ya, met- robüse ve raylı sistemlere hatta ilçedeki tüm okullara, çarşılara, kültür ve spor merkezlerine bisikletle ulaş- mak kadar kolay ne olabi- lir?” Bu anõmsatma, “inişi, yo- kuşu çok” denilen İstan- bul’un Beylikdüzü, Avcõlar, Ümraniye, Yeşilköy, Zeytinbur- nu, Sultanbeyli, Fenerbahçe, Mal- tepe ve daha birçok semti için ge- çerli. Diğer kentlerimizin de bir- çoğunda “toplu taşımla bağlan- tılı” bisiklet güzergâhlarõnõ ya- ratmak; AB’de işine bisikletle gidip gelenlere km. başõna 0.50 Avro ulaşõm iadesi ödendiğini; New- York gibi dünyanõn en yoğun kentinde bile 450 km. bisiklet yo- lu bulunduğunu; birçok ülkede be- lediye otobüslerinin arkasõnda ve hatta metro vagonlarõnda bisiklet taşõma bölümlerinin yer aldõğõnõ anõmsatan Suyabatmaz, sözlerine şunu da ekliyor: “Halka oy için beyaz eşya bile dağıtmak elbette onur kırıcı ama hiç değilse bisiklet dağıtıl- sa sineye bile çekebilirim. Çün- kü ulaşımda bisiklet kullanan toplumların kent bilinci ve ya- şama kültürleri de daha bir çağdaş oluyor...” Evet... Adaylardan ulaşõmõ çöz- mek için “bisiklet” sözü verme- lerini bekliyoruz. Ancak, “hedi- ye” değil, “belediye bisikletleri” olarak... ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com15 Mart HARBİ SEMİH POROY 15 MART 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 TÜBİTAK dergisi, Darwin’i kapak yapacak. Başyazıyı da Adnan Hoca yazacak! Arapça Sedat Özdemircik: “Almanya’dan gelen Deniz Feneri davası dosyası Türkçeye değil Arapçaya çevrilsin; b.. yemedin Arapçasını daha kolay anlaşılır!” Soğan Engin Balım: “Patates, soğan; işte başbakan.” Maşa Erdal Yücel: “İran, Türkiye’nin ABD ile arabuluculuk önerisini reddetmiş. Ateşi eliyle tutmayı maşaya yeğlemiş!” YağmurDeniz Şahin, İlker Başbuğ’un arkadaşıymış! HÜKÜMETİN Adalet Bakanı ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Genelkurmay Başkanı bir görüşme yapıyor. Eski köy imamı olan Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, gazetecilerin sorusu üzerine Genelkurmay Başkanı orgeneral İlker Başbuğ’la yaptığı görüşmeyi şöyle anlatıyor: “Futboldan tutun da değişik alanlara kadar iki kurul üyesi arkadaş olarak konuştuk.” Önceki Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın futbol merakını biliyorduk, bu vesileyle Başbuğ’un da meşin yuvarlağa olan ilgisini Mehmet Ali Şahin sayesinde öğrendik. Ama bir şey daha öğrendik; Mehmet Ali Şahin’in İlker Başbuğ’un arkadaşı olduğunu! Arkadaşlıkları “kurul”dan yani Milli Güvenlik Kurulu’ndan geliyormuş. Arkadaşlık tabii ki güzel duygudur. Anımsarsanız, daha önceki Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e de İslam âleminin son halife adayı Fatih Sultan Recep “hocam” demişti. Bu arada Genelkurmay, arkadaşlık konusuna ne diyor diye merak ediyorsanız, internet sayfasında tek cümle yazıyor: “Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, 9 Mart 2009 saat 14.00’te, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’a ziyarette bulunmuşlardır.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” YALAKA medyada görevli Ergenekon müneccimleri, özel yetkili savcıların yargıçlara verdiği iddianamenin ikinci cildini parçalar halinde açıklamaya başladı. Türkiye’deki müneccimler gerçekten tarihteki en parlak dönemlerini yaşıyorlar; ne diyorlarsa aynen çıkıyor. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli oramiral Özden Örnek’in büyük Ergenekon araştırmacısı gazeteci Alper Görmüş tarafından yayımlanan “Darbe Günlükleri”nin de en sonunda iddianamenin ikinci cildinde yer aldığı bildiriliyor. İyi de “darbe girişimi hatıratı”nı yazan Özden Örnek’in bırakın tutuklanmasını niye ifadesi bile alınmadı kimse bilmiyor. Varsayalım ki, Özden Örnek’i birkaç gün sonra gözaltına aldılar ve ardından tutukladılar; Özden Örnek’in biliyorsunuz belgesel filmler çeken sinema yönetmeni bir oğlu var. Oğlanın belgesellerine İslam âleminin son halife adayı Fatih Sultan Recep’in yakın çevresindeki holding patronları ve büyükşehir belediye başkanları “sponsor”luk yapıyor. İster misiniz, Özden Örnek’in oğlu Ergenekon’un para kaynağı olarak karşımıza çıksın! Sultanın buyurduğu gibi sürprizlere hazırız! Bu arada duyuyoruz ki gazeteci arkadaşımız Mustafa Balbay, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni cebir ve şiddet yoluyla devirmeye kalkışmış. Meclis’i ve hükümeti devirmek için kullanılacak cebir ve şiddeti TRT 2’nin naklen yayını ile Ergenekon kazılarından çıkartılan ve kaynağı henüz bilinmeyen el bombaları, sis bombaları, işaret fişekleri, tüfek mermileri gibi mühimmatla yaratılamayacağını herkes biliyor. Meclis’i ve hükümeti devirici bir cebir ve şiddet için tanklar, toplar, füzeler, savaş uçakları, savaş helikopterleri, destroyerler gerekiyor. Mustafa Balbay’ın tank kullanmayı bilip bilmediğini bilmiyorum ama darbe sırasında ortaya çıkartacağı tankları nerede sakladığını tahmin edebiliyorum: Bir kısmını sekiz yaşındaki kızı Yağmur’un bilgisayar çantasının içinde, bir kısmını da dokuz aylık oğlu Deniz’in beşiğinin altında! İnanmıyorsanız polislere sorabilirsiniz; sekiz ay önce evini bastığınız Mustafa Balbay’ın kızının bilgisayarını niye “delil” olarak alıp götürdünüz? Sürpriz SESSİZ SEDASIZ (!) Hangileri daha mutlu? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Adaylar, ‘Bisiklet’i Unutmayõn! PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU ‘Balbay Çıkacak, Yine Yazacak!’ Böyle sesleniyorlardı gazetemizin avlusunda toplanan, sayıları giderek artarak sokağa taşan okurlar. Ellerinde pankartlar, Cumhuriyet’ler, Mus- tafa Balbay’ın fotoğrafları vardı. Orada bulunma- larının nedeni yalnızca protesto değildi; avlunun için- de sonu gelmeyen uzun bir kuyruk oluşturmuşlar, yapının içindeki dayanışma eyleminin bir parçası olmak, alacakları Balbay kitaplarını imzalatabilmek için sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı. 12 Mart 2009, Türkiye’nin demokrasi tarihinde önemli bir gündü. Yıllar sonra bile insanlar geriye dönüp baktıklarında o günü anımsayacaklar, “Müthiş bir gündü” diyeceklerdi. Gerçekten de yakın tarihimizde benzeri görül- meyen bir demokratik dayanışma eylemiydi o gün ortaya konan. Yazılı basınımızın onlarca usta kalemi birer iki- şer geliyorlar, avludaki Cumhuriyet okurlarının coşkulu alkışlarının eşliğinde binaya giriyorlardı. İçe- ride ancak on altı kişinin sığabileceği bir imza ma- sası hazırlanmıştı, dönüşümlü olarak masaya ge- çiyorlar, önlerinde birikmiş okurların uzattıkları ki- tapları imzalıyorlardı. Mustafa Balbay adına 10-15 yazar tarafından im- zalanan kitapların içerdiği manevi değer okurları bir- iki kitap yerine 4-5 alıp imzalatmaya yöneltmişti; Cumhuriyet Kitapları’nın çalışkan yöneticisi Fazi- let Kuza ve arkadaşları okurlara kitap yetiştirmek için sürekli koşuşturuyorlardı. Bu dayanışma şö- leni de Fazilet Kuza’nın fikriydi. 12 Mart 2009 Perşembe unutulmayacak bir gün- dü. Meslektaşlar arası bir dayanışma etkinliği olmanın yanı sıra bu imza günü demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere olan inancın somut bir güç birliğine dönüşmesiyle ayrı bir anlam kazanmıştı. Çeşitli ga- zete ve televizyon kanallarından köşe yazarları ve yorumcular, günlük mesleki uğraşlarında birbirle- rine karşı sürdürdükleri polemikleri, birbirlerine yö- nelttikleri eleştirileri bir yana bırakmışlar, yazıları- na yansıyan düşüncelerini paylaşmasalar da bir haksızlığa uğradığına inandıkları tutuklu bir mes- lektaşlarıyla dayanışmak için bir araya gelmişler- di. Bu, aydınlar arasında son yıllarda yok olmaya yüz tutan “uzlaşı kültürünün” yeniden canlandırılabi- leceğini göstermesi açısından önem taşıyordu. Farklı siyasal görüşlerden altmışın üzerinde kö- şe yazarı ve televizyon yorumcusunun sergilediği dayanışma, aydınlık bir Türkiye özlemi çeken her- kesin içini aydınlatan, geleceğe ilişkin bir umut ışı- ğıydı. Türkiye’nin üzerine çöken karabulutlar dağıtıla- bilirdi. Cumhuriyet okurları, var güçleriyle “Balbay çı- kacak, yine yazacak!” diye seslenirlerken karabu- lutların “mutlaka” dağıtılacağına ilişkin umutlarını dile getiriyorlardı. Dünyanın hiçbir demokratik hukuk devletinde bir gazetecinin, bir yazarın kendisinin bilgisayar bel- leğinden sildiği notlarının uzmanlar eliyle yeniden görüntülenmesi sonucu elde edilen verilerin bir id- dianamede delil olarak değerlendirilmesi gibi “tu- haf” bir duruma rastlamak olası değildir. Böyle bir durum bir polisiye yazarının notların- dan yola çıkarak onun bir cinayet planlayan “katil adayı” ya da Ortadoğu üzerine bir roman hazırlı- ğında olan bir yazarın notlarına bakarak onun bir “terörist” olduğu gibi akıllara seza sonuçlar do- ğurmaz mı? Eğer Türkiye bir hukuk devleti ise Mustafa Bal- bay da kısa zamanda özgürlüğüne kavuşacaktır. Cumhuriyet okurları doğruyu sesleniyorlar. Mustafa Balbay çıkacaktır, yine yazacaktır. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Elazõğ ilinde, MÖ V. bin yõla tarihlenen bir höyük. 2/ Ken- disine inanõlan, sõr verilen kim- se... Aşõrõ şiş- man. 3/ Temeli taklide dayanan sözsüz oyun... Gemide yelken- lerin açõlmasõ. 4/ Köpek... Her- hangi bir alanda baş- kalarõndan üstün olan kimse. 5/ Hititlerin Anadolu’da yerleştik- leri ilk kent olan ve gü- nümüzde “Kültepe” olarak adlandõrõlan yer... Judo ve karatede, hareketleri çabuklaş- tõrmak için yapõlan bir dizi egzersize verilen ad. 6/ Batõ Samoa’nõn başkenti... Siper, hendek. 7/ Tar- la, bağ, bahçe gibi yerlerden toplanan üründen arta ka- lanlar... Işõk kaynağõnõn 1 saniyede çevresine yaydõğõ õşõk enerjisi. 8/ Bir kimseyi olduğundan büyük gös- terme... Avusturya’nõn ikinci büyük kenti. 9/ Yurdu- muzun, “güzel atlar ülkesi” anlamõna gelen turistik yöresi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yirmi ya da yirmi dört kiloluk tahõl ölçeği... Sõcak bölgelerde yetişen çok sert bir ağaç. 2/ Bir çokluğu oluş- turan varlõklarõn her biri... Üye. 3/ Mikroskop camõ... “Sevda bir yana çeker körolasõ / --- bir yana” (B. R. Eyü- boğlu). 4/ Vilayet... Üzeri taze soğan ve marulla ka- patõlarak pişirilmiş kuzu eti yemeği. 5/ Güzel sanat... Meslek. 6/ Kadõn baş süslemesinde kullanõlan, genel- likle gümüşten yapõlmõş takõ... Çin ve Japonya’dan tüm dünyaya yayõlmõş bir strateji oyunu. 7/ Afrika köken- li öldürücü bir virüs... Küçük su kanalõ. 8/ Poker, kon- ken gibi iskambil oyunlarõnda aynõ cins iki karta ve- rilen ad... Macaristan’da üretilen ünlü bir şarap. 9/ “En sinsi bir ---- gibidir geçmeyen zaman” (Y. K. Beyat- lõ)... Aksaklõk, bozukluk. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K U S K U S S A U C A Ş E L E K S A L T A A S İ K T O K A T S U Ş A K B A T S E A B A O T L A T A A M A S E S T O M A K A K İ S T A K A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear