25 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B GÖRÜŞ DENİZ BANOĞLU ‘Korkudan Korkmak’ Üzerine Aziz Nesin, “Korkudan korkmak”* adlı kita- bına adını veren yazısını, Alman yazar Dieter Duhm’un, “Kapitalizmde Korku” adlı yapıtını “in- ceden inceye” okuduktan sonra, “zengin çağ- rışımlar” yaptığı için kaleme aldığını söylüyor. Ka- muya açık bir kitaplıkta rastlantıyla elime geçen, ilgimi çekince de, acele TÜYAP’tan satın aldığım kitap, doğrusu bu ya, bende de “zengin çağrı- şımlar” yaptığı için, içindekileri okurlarla pay- laşmak istedim. Çünkü, günümüzde hızla değişen çarpık top- lumsal koşulların görsel medyaya kazandırdığı (!), “şok haber”, “günün sıcak gelişmesi”, “çar- pıcı haber”, “tarih yazdı”, “flaş, flaş, flaş” ve benzeri kavramlara, şimdilerde eklenen “korku tüneli”, “korku imparatorluğu” benzetmeleri, Nesin’in “korkudan korkmak” yazısındaki dü- şünce diyalektiğiyle pek bir örtüşüyor. Nesin kitabında, Alman yazar Duhm’dan bir noktada ayrılıp, korkunun sadece kapitalist de- ğil, ama kölelik dönemlerinin, ama feodal top- lumların da ürünü olduğuna değiniyorsa da, ana kavram olarak yine de “kapitalist düzende” kor- kuyu irdeliyor. Ve diyor ki, “Kapitalizm öncesin- de var olan insanın korkudan korkusuna, kapita- lizm, kendisinin doğası gereği olan korkudan kor- kuyu da eklemiştir.” …. “Kapitalizm, her yerde ve her zaman korku üretecektir. Çünkü serma- ye korkaktır ve korkan hep korkutmak zo- rundadır… Kendisi korkak olan sermaye yaşa- yabilmesi için, korkutmak, korkudan korkuyu üretmek, kendisi için korkudan bir ortam yarat- mak zorundadır.” Ve çünkü.. “sermaye ancak korkudan kor- ku duyulan bir ortamda varlığını sürdürebilir”... Varlığını sürdürmenin ötesinde, ikinci aşama- da, kapitalizm, sermayesini de sürekli arttırmak durumundadır. “Artmayan, büyümeyen, olduğu gibi kalan sermaye ölüme yargılıdır.” Peki sermayenin büyümesi için ne gerekiyor: “İstikrar, barış ve huzur”… Ne güzel, demek ki ka- pitalist sistem bunları sağlıyor (mu acaba) ken- di büyümesini, artmasını, çoğalmasını garanti al- tına almak için? Ne gezer.. çünkü onun istikrardan anladığı, hal- kın, biteviye artan fiyatların istikrarsızlığına, en- flasyon istikrarsızlığına baş eğmesi, ses çıkar- mamasıdır… Sermayenin kendi örgütlenmesine karşın, emekçilerin örgütlenmesinin engellen- mesidir. Çünkü sermaye, (kitaptaki önermelerden) sermayenin arkasına gizlenip, sömürüsünü gü- venlik içinde yürüteceği ortamın, halkın buna ses çıkarmadığı güvenli bir ortamın peşindedir. Ser- maye, girdiği güvenli ortamdan kaçmamalıdır. Kaçmaması için ona istediği güven her ne olur- sa olsun sağlanmalıdır. 22 Temmuz öncesi “eylemsel toplumsal baş- kaldırıdan” korkan iktidar, hem kendi hem de iş- birliği içinde olduğu kapitalist Amerika’nın ülke- mizdeki çıkarlarını, güvenli huzurunu sağlamak için, “toplumsal korkudan korkuyu” ne yazık ki yaymayı başarmıştır. Peki, bundan kurtulmanın yolu yok mudur? Nesin şöyle diyor, - Ya korkuyu: üreten güçle uyum sağlayacak, ona boyun eğecek, onunla özdeşleşeceksin (yani işbirliği yapacaksın, aynen şimdi olduğu gi- bi); ya da - susacak, karışmayacak, hiçbir şey yapma- yacaksın... Ve Nesin, ülkemizde ve genellikle doğuda uy- gulanan en baş savunma yönteminin (ne yazık- tır ki) üç maymun yöntemi olduğuna değiniyor. Çünkü bir Anadolu insanının deyişiyle, “Ben et- mediğimden değil, ettiğimden korkarım” sö- zü, üç maymun yöntemini doğrulamaktadır. Bir şey etmeyesin ki korkmayasın. Korkmamak için hiçbir şey etmeyeceksin; yani bir canlı insan gi- bi değil, bir eşya gibi olacaksın. Çünkü eşyanın korkusu olmaz, ama bir şeyler eden insanın olur. Alıntılar: Korkudan Korkmak (Aziz Nesin, Adam Yayınları 7. Basım 1998) MERİÇ VELİDEDEOĞLU Davos olayının ertesi gü- nü, olup bitenin ‘boyut’unu görenlerce Başbakan eleş- tirilmeye başlandı. Eleştirilerde, Erdoğan’ın “devlet adamı terbiyesi” gör- memiş olmasının da bu olay- da büyük “payı” olduğu di- le getirildi. (Hürriyet, 31 Ocak) Kuşkusuz, “devlet adamı” kimliğinin niteliklerini taşı- ması, inceliklerini bilmesi, genelde bu alanda geçerli olması gereken bir “üstdil”le konuşması Başbakan Erdo- ğan’dan beklenemezdi. Çünkü “imam”lık öğrenimi görmüş, bu “düzey”de bir eğitim almış, bu “alan”ın kültürüyle yoğrulmuş, ya- şam biçemi (üslup) bu alanın “çerçeve”siyle belirlenmiş “birinin” kısaca belirtilen çağdaş “devlet adamı” ni- teliklerine sahip olmasının olanağı yoktur. Buna karşılık, bu kişilerce bu kavramın “dalga” geçile- cek bir “öğe” olarak algı- lanması çok daha olanaklı- dır. Nitekim Erdoğan, bunu “monşer” söylemiyle ortaya koyuverdi... Ne var ki, bütün bunları, yani Erdoğan’ın bir “imam” olarak yetiştirildiğini bile bi- le kendisini “laik” Türkiye Cumhuriyeti’nin başına “başbakan” yaptık. O da haklı olarak bu “ko- num”u o eğitimin kendisine öğrettikleri “doğrultu” da ve “düzey”de değerlendirip bi- çimlendirdi. Bu “doğrultu”nun “din” yolunda olduğunu her adım- da, her “yapılanma”da açık- ça ortaya koydu Erdoğan. Ama “düzey”i sanırım daha da “aşağı”ya çekti. Ne diyordu Başbakan, kendinden “yardım” isteyen işçi yurttaşa: “Ananı al da git!..” Bunun “açık” söyle- mini, anlamını herkes bilir. İşte bu çizgideki Erdoğan, Davos’taki açık oturumun sandalyesine oturduğunda kafasında yalnızca -içini ke- miren- 29 Mart seçimi vardı, dense pek de yanlış sayıl- maz. Bu durumda Erdoğan’ın oradaki varlığının amacı -hep yaptığı gibi- tabanına “se- lam” göndermekti. Bunu “can” dostları ABD’nin, AB’nin ve İsrail’in de “kestirdiği” söylenebilir. Ama ne Türkiye ne de “on- lar”, Başbakan’ın az önce verilen örnekteki “düzey”i, dünya önünde bu “kerte- de” sergileyeceğini düşü- nemezdiler sanırım. Anlaşı- lan, hep birlikte yanıldık. Ne ki, “Türkiye kaybetti, Erdoğan kazandı!” diyen gö- rüşler ağırlıkta. Ne denli Tür- kiye’ye uygun bir değerlen- dirme... Ülke kaybediyor, kaybeden ülkenin “başba- kan”ı kazanıyor. Bu “kazanç”ın içeriği “se- çimi almak” da olsa, Baş- bakan’ın bu “ölçüsüz” öfke- lenmesine, bu kertede “dü- zey”i düşürmesine neden olabilecek başka bir “etken” den de söz edilmekteymiş. ABD’nin el altından yeni bir “Erdoğan”, yani yeni bir “aday” ayarlamakta olduğu söylentisi yaygınmış. Bunun doğru olup olma- dığını zaman gösterecek kuşkusuz. Bilindiği gibi “em- peryalizm”in bu klasikleş- miş oyununu uygulayan ABD’nin, yeni bir “kurban” vermesi her zaman için ka- çınılmazdır. Ama gerek ABD, gerekse AB, Davos’ta olanları “si- neye çekip” durumu Erdo- ğan’la yürütmek istiyormuş gibiler. Yansıttıkları bu “gö- rüntü” şimdilik de olsa Baş- bakan’ın kimi önerileri dik- kate alması “gerekir” diye düşünülüyor. Özellikle “dış” ilişkilerde. Öneri sahiplerinden biri de Prof. Dr. Hüseyin Bağcı. Başbakan’a “Lozan müza- kerelerini, İsmet Paşa’nın Lord Curzon ile girdiği di- yalogları okumasını” öneri- yor. Son derece yerinde bir öneri. Yalnız Lozan tuta- nakları belgeleriyle birlikte binlerce sayfadır. Yoğun bir dikkatle, sindire sindire okunması gerekir. Yani “il- mihal”, “kısacası enbiya” okumaya benzemez. Değerli bilim insanımızın hoşgörüsüne sığınarak, Er- doğan’ın birinci ciltte yer alan İnönü’nün önsözünü hiç olmazsa okumasını öne- riyorum. Dahası, görüşme- lerin başlayışını anlatan “bir” sayfayı. 39 yaşında bir asker olan İnönü’nün, çağın en saygın, kendisine karşı çıkılamayan, adeta korkulan ünlü diplo- mat ve siyasetçisi Lord Cur- zon’u, deneyimli, “üstün” bir diplomat gibi davranarak nasıl “hiza”ya getirdiğini, tafrasını nasıl söndürdüğü- nü, Başbakan kesin oku- malı. Ve ayrıca, oturumlar bo- yunca Batılılara verdiği o tarihsel dersleri, İnönü’nün katıldığı hiçbir “seçim” için “yatırım” olarak kullanmadı- ğını da görmeli. Ama ne yazık ki Erdo- ğan’ın, İsmet Paşa örneğinin “özü”nü algılamasının ola- nağı yok gibi. Çünkü salı ak- şamı TV’de şöyle diyordu: Davos’ta yönetici elini om- zuma koyduğunda çok “dip- lomatik” davrandım. Yoksa ben ona “hak” ettiği cevabı vermeyi bilirdim; hem de çok iyi... Acaba ne yapacaktı? “İr- kilmemek” elde değil... Lozan ve Başbakan m.velidedeoglu@hotmail.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com6 Şubat OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com SAYFA CUMHURİYET 6 ŞUBAT 2009 CUMA 14 Nasip Necati Cebe: “RTE gibi göğsünde aynı anda hem İran hem de İsrail madalyası taşımak, her kula nasip olmaz!” Öf Ahmet Önen: “Ben öfkelenirsem hitabet sanatıdır, sen öfkelenirsen suçluluk duygusunun dışa vurumudur!” Mantar Soner Oral: “Aman ‘Nasır’ları karıştırmayın, yoksa ayakta mantar yapar!” Lider Nezahat Özbek: “Davos’tan sonra Hamas yeni liderini buldu!” YağmurDeniz Barış Nobel’i Fetoş’a mı Recep’e mi? NOBEL Edebiyat Ödülü’nünOrhan Pamuk’a verilmesinden sonra Türkiye bu kez gözünü Nobel Barış Ödülü’ne dikti. Erbil Tuşalp dostumuz kem gözlere elemterefiş diyerek yorumluyor: “Nobel Barış Ödülü kime gidecek? İkisi de ilkeli inançlı, imanlı Müslüman zevattan. İkisinin de bir dediğini iki etmeyen müritleri var İran’da ve Türkiye’de. Kim bilir belki de yakın dostturlar. Oysa şimdi karşı karşıyalar. Büyük Ayetullah Nasir Mekarim Şirazi ile büyük Türkiyeli gazeteci Fehmi Taha Kıvanç Koru karşılıklı mevzilenmiş durumdalar. Şirazi, Recep Tayyip Erdoğan’dan yana, Koru Fethullah Gülen’den. Şirazi, Erdoğan’ın Davos’ta ‘yeni bir savaşı önlediğini ve barışa büyük katkı yaptığını’ belirterek, kendisine Nobel Barış Ödülü verilmesini öneriyor. Koru, az buz değil tam dört yıl önce 18 Ekim 2005’te aynı ödülün Nijerya’dan Pakistan’a, Rusya’dan Kırgızistan’a, Tataristan’dan Bosna-Hersek’e, Kamboçya’dan Kenya’ya, kısaca Amerikan çıkar bölgelerinde ‘ülkemiz adına dünyayı manen fethe çıkan’ Fethullah Gülen’e verilmesini isteyen acıklı bir yazı kaleme almış, ‘Barış ödülü için bu yıl da hatırlanmadı bu büyük barış projesi. Ancak bunun gelecek yılı da var, o da olmazsa bir sonraki yıl’ demişti. Sorun ‘önce’ isteyen mi ‘sonra’ isteyen mi ikilemiyle mi yoksa yazı turayla mı çözülecek göreceğiz.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” LAİKLİK karşıtı eylemlerin odağı haline gelmiş bir siyasi partinin genel başkanı, emperyalizmin tezgâhladığı Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı, İslam âleminin halife adayı, yurtdışında İslamcı terör örgütü Hamas’ın avukatı, yurtiçinde Ergenekon dalgasının savcısı, anayasasında “laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti” olduğu yazan Türkiye’nin başbakanı RTE’nin Davos’taki “fatih”liği için İngiliz The Ecomonist dergisi bir tanım getirmiş: Erdoğanlık yapma! Hem emperyalizmin Ortadoğu’daki eşbaşkanı olmak... Hem emperyalizmin Ortadoğu’daki asbaşkanı ve İsrail Başbakanı Ehut Olmert’le uyum içinde çalışmak... Hem İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e bağırıp çağırmak... Hem “Ben aslında panelin yöneticisine kızmıştım” demek... Hem de milyonların gönlünde taht kurup “fatih” unvanını kazanmak her politikacıya nasip olmaz! İngilizler, “Erdoğanlık yapma” tanımının açılımını da şöyle nitelemiş: Öfke nöbeti geçirmenin Davosçası! Tiyatro sanatçısı Levent Kırca, geçenlerde konuk olduğu bir televizyon programında öteki konuk “milli sünnetçi” Kemal Özkan’ın kolunu tutup “Van minüt Kemal Özkan van nimüt! Bana el hareketi yapma” diyerek seyircileri kahkahaya boğmuştu. İngilizler keşke “Erdoğanlık yapma” tanımını bizdeki televizyon programından önce piyasaya sürseydi; Kemal Özkan’ın Levent Kırca’ya yanıtı hazır olurdu: “Erdoğanlık yapma, lan!” Bu arada İngilizlerin “Doing an Erdoğan” sözünün “Erdoğanlık yapma” şeklinde Türkçeye çevrilmesine acı-tatlı bütün duyguların tercümanı Reha Muhtar kardeşimiz itiraz etmiş. Doğru çevirinin “Erdoğanlaşma” olduğunu yazıyor. Cumhuriyet’in eski genel yayın yönetmeni, sevgili ağabeyimiz, ustamız merhum Oktay Kurtböke’nin kızdığı zaman da sevdiği zaman da ettiği bir laf vardı; “Daltabanlık yapma” derdi. Belki de bu nedenle Reha’ya katılamıyorum. Benim kulağıma “Erdoğanlık yapma” çevirisi Türkçeye daha cuk oturmuş geliyor. Şu uyuma bakın hele: “Erdoğanlık yapma lan!” Erdoğanlık yapma! SESSİZ SEDASIZ (!) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Çok bağnaz bir Musevi top- luluğu. 2/ Ağõz- da güç eriyen bir cins şeker... Ül- kemiz sularõnda yaşayan ve “biz” de denilen mersinbalõğõ tü- rü. 3/ “Eğil bir - -- öpeyim / Ay karanlõk gör- mezler” (Tür- kü)... Sütün yüzünde toplanan yağlõ katman. 4/ Eskiden haberleş- me işlerinde kullanõlan hõzlõ ve hafif gemi... Uygun, tõpatõp gelen. 5/ Toplu olarak yapõlan yabanõl hayvan avõ... Sodyum elementinin simgesi. 6/ İlgi eki... Manisa ilinde, “ulusal park” kapsamõna alõnmõş dağ. 7/ Osmanlõ devletinde bir vilayetten diğerine geçen mallardan alõnan vergi. 8/ “Doktor ---”: İlk James Bond filmi... Esas olarak, ger- çekte, aslõnda. 9/ Tavlada “iki” sayõsõ... Ekvator böl- gelerinde yetişen bir meyve ağacõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ermenistan’õn kendi dilindeki adõ. 2/ Adapazarõ Ova- sõ’na verilen bir başka ad... İstatistikte, bir grup veri için- de en sõk görülen değer. 3/ Mersin’in bir ilçesi. 4/ İl- kel benlik... Mozart’õn Türk müziğinden esinlenerek bestelediği ilk operasõ. 5/ Tiyatro ve sinemada, olayõn geçtiği yeri canlandõrmada kullanõlan eşyalarõn tümü... Bir peygamber. 6/ Başkaldõrma. 7/ Merkep... Küba’nõn para birimi. 8/ İtalya’da bir kent... Hayvanlara vurulan damga. 9/ “Acıçaça” da denilen bir balõk. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M İ D İ L L İ Ö İ D İ L E M İ R D İ N A V A R E İ L U Z A M N L A Z N E F L E V A N T A Ç İ M A M E A S İ İ R F A S I L Ö R E N Ç İ L E “mailto:denizban@superonline.com” denizban@superonline.com Enflasyon düşmüş... Neremize?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear