25 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr SAYFA CUMHURİYET 22 ŞUBAT 2009 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU CMYB C M Y B ABD’ninöndegelendüşüncekuruluşuCSIS’inTürkiyeuzmanõDr.BülentAlirõza’dançarpõcõdeğerlendirmeler: Washington’daki Stratejik ve Uluslararasõ Araştõrmalar Merkezi’nin (CSIS) K Street üzerindeki görkemli binasõndayõm. CSIS’in Türkiye program direktörü Dr. Bülent Alirıza’yla konuşuyoruz. Dr. Alirõza yõllardõr Türkiye işleri uzmanõ ve Türk-ABD ilişkileri konusunda iyi bir gözlemci olarak çarpõcõ analizlerde bulunuyor. 2002 Temmuz’unda kendisiyle yaptõğõm bir söyleşide “ABD’nin Yeşil Kuşak Projesi geri tepti” tespitinde bulunmuştu ki son derece haklõ olduğu sonradan ortaya çõktõ. Bu sefer ise daha da çarpõcõ bir tespitte bulunuyor ve diyor ki: “Yeşil Kuşak Projesi’nin Obama dönemiyle birlikte noktalandığını söyleyebiliriz.” - Sizinle son yaptığımız mülakatta bana, “ABD’nin Yeşil Kuşak Projesi geri tepti” demiştiniz. Bugün hâlâ aynı görüşte misiniz? B.A. - Evet, aynõ görüşteyim. Hatta Yeşil Kuşak Projesi’nin Obama dönemiyle birlikte artõk noktalandõğõnõ bile söyleyebiliriz. - Bu nasıl olacak, peki? - Bush yönetimi, akõl hocalarõ Neo-con’larõn görüşlerini benimseyerek tüm Ortadoğu’yu değiştirmek için bir projeye girişti. Bunu 11 Eylül’den sonra uygulamaya çalõştõ. Güya Ortadoğu’ya demokrasi götürüp 11 Eylül’ü yaratan bataklõğõ kurutacaktõ. Önce Afganistan’a operasyon düzenledi. Ardõndan Irak’õ işgal etti. Bunlar o projenin ilk adõmlarõydõ. Arkasõndan başka adõmlar olacaktõ. Gündemde Suriye ve İran’õn da olacağõ spekülasyonu yapõlõyordu ama olmadõ. Aynõ zamanda “Ilımlı İslam” teorisini daha değişik bir açõdan uygulamaya çalõştõ. Bu da Bush’tan çok önce, ’70’li yõllarõn sonunda başlayan Yeşil Kuşak Projesi’nin farklõ bir versiyonuydu. Yani El Kaide’ye ve Bush’un deyimiyle “İslami teröristlere” karşõ “Ilımlı İslam” arayõşõ Bush yönetiminde de devam etti. - Peki, Obama döneminde ne olur? - Obama, Irak’õn işgalinin bir hata olduğunu belirtti. İran ile konuşabileceğini de belirtiyor. Bunlarõn õşõğõnda yeni ABD yönetiminin, ‘Ilımlı İslam’ projesinden -en azõndan Yeşil Kuşak teorisinden- vazgeçmek üzere olduğunu söyleyebiliriz. - İleride bunu yeniden canlandırabilirler mi? - Belki. Ama bu aşamada Yeşil Kuşak teorisinin artõk güncel olmadõğõnõ söyleyebiliriz. - İyi de, Başbakan Erdoğan sıklıkla BOP’un eşbaşkanı olmakla övünüyordu. Yeşil Kuşak rafa kalkarsa eşbaşkanlık ne olacak? - BOP diye bir şey kalmadõ ki. BOP’la ilgili son toplantõya Bush’un Dõşişleri Bakanõ Condoleezza Rice katõlmayõp yardõmcõsõnõ göndermişti. Yani Bush yönetimi de bu projeden umudu kesmişti. Zaten ben bir süre önce, “BOP’a tek inanan ülke Türkiye kaldı” diye bir yorum yapmõştõm. - BOP’tan vazgeçildiyse Türkiye’de AKP’nin durumu ne olur? - Projenin amacõ Ortadoğu’ya daha değişik bir yöntem getirmek ve ABD’ye daha sõkõ bir şekilde bağlamaktõ. ABD’nin Irak’taki projesinin başarõsõz olduğunu sadece Iraklõlar ve Ortadoğu’daki diğer insanlar değil, aynõ zamanda Amerikan halkõ da kabul etti. Bunu da son seçimlerde Bush’un devamõ olacağõ bilinen Cumhuriyetçi Parti adayõna (John McCain) değil Obama’ya oy vererek gösterdiler. Eylül 2001’deki saldõrõdan sonra ortaya atõlan bir plandan söz ediyoruz. AKP Kasõm 2002 seçimlerini kazandõ. Mart 2003’te tezkereyi TBMM’den geçirememesine rağmen ABD’yle iyi ilişkiler sürdürmeye özen göstermiş, çõkan sorunlarõ ortadan kaldõramasa bile en azõndan asgariye indirmeye çalõşmõş, bu şekilde de Bush yönetimiyle altõ yõl boyunca yakõn bir ilişki sürdürebilmiştir. Artõk yeni bir döneme giriliyor. Eğer Obama yönetimiyle Washington farklõ bir strateji uygulayacaksa, bu yönetimin Ortadoğu politikasõ da değişik olacaksa, o zaman Obama’nõn Türkiye ile ilişkileri denklemine iktidardaki partinin nasõl gireceği ABD’nin başkentinde tartõşma konusu olacaktõr. - Son yıllarda gittikçe güçlenen ‘Gülen Hareketi’nin ABD’de de yaygınlaştığı, gruplar kurduğu, televizyon sahibi olduğu, iş dünyasına girdiği biliniyor. BOP bittiğine göre bu cemaatin yakın gelecekteki durumunu nasıl görüyorsunuz? Obama yönetiminden de destek görür mü? - Fethullah Gülen ABD’de yaşõyor. ABD’de yaşamasõ doğal olarak birtakõm spekülasyonlara yol açõyor. ABD yönetiminin bu konuda açõk bir pozisyonu yok. Ne desteklediğini söylüyor ne de karşõ çõkõyor. Ancak, ABD yönetimlerinin geçmişte bu cemaatin temsil ettiği “Ilımlı İslam” yaklaşõmõna sõcak baktõğõnõ söyleyebiliriz. Obama’nõn bölgeye yönelik siyasetini gözden geçirirken ‘Gülen Hareketi’ne karşõ tutumunu yeniden belirlemesi beklenebilir. Ancak, henüz yeni bir görüş ya da yaklaşõmla ilgili bir gösterge yok. - Erdoğan’ın Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e yaptığı çıkışın ertesi günü Obama’nın Ortadoğu Danışmanı George Mitchell’in Türkiye ziyareti “teknik nedenler” gerekçe gösterilerek iptal oldu. Siz bunu nasıl karşıladınız? - Ziyaret programõ ilk açõklandõğõnda gidilecek ülkeler arasõnda Türkiye yoktu. Sonra Türkiye’yi ziyaret programõna eklemek için girişimde bulunuldu ama olmadõ. Obama göreve başladõktan hemen sonra Filistin Yönetimi Başkanõ Mahmud Abbas’õ, iktidardaki son günlerini yaşayan İsrail Başbakanõ Ehud Olmert’i, Mõsõr Cumhurbaşkanõ Hüsnü Mübarek’i ve Suudi Arabistan Kralõ Abdullah’õ aradõ. Obama’nõn ilk önce kimleri aradõğõ ABD’nin bu dönemdeki stratejisinin ve Mitchell’in misyonunun ipuçlarõnõ verdi. Mitchell Ortadoğu turuna Mõsõr’dan başladõ. Sonra İsrail’e ve Suudi Arabistan’a gitti. Ayrõca Abbas’la görüştü. Obama görevi devralmadan az önce İsrail askeri operasyonunu durdurmuştu. Ateşkes konusunda Mõsõr kilit bir rol oynuyor ve ABD ateşkesin sağlanmasõ için Mõsõr’a bakõyor. Ayrõca Mõsõr’õn önderliğindeki õlõmlõ Arap ülkelerinin de katkõsõyla Mahmud Abbas ile Hamas arasõnda uzlaşõ sağlayarak Ortadoğu barõş sürecinin başlamasõnõ istiyor. - Mitchell’in misyonuyla ilgili Obama’nın söylediklerine ne diyorsunuz? - Çok ilginç. Obama ilk demecini Al Arabiyya televizyonuna verdi ve şunlarõ söyledi: “Mitchell her şeyden önce dinleyecektir. Biz ABD olarak genellikle görüşlerimizi empoze ederiz ama Mitchell dinleyecektir ve duyduklarını bana aktaracaktır.” Obama’nõn istediği şunlar: Gazze sorununun yeniden alevlenmemesi, tõkanmõş olan İsrail-Filistin görüşmelerinin daha ileri bir noktaya gitmesi ve uzun vadede bir İsrail-Filistin anlaşmasõ için çaba gösterilmesi. Ama bunun gerçekleşmesi için İsrail tarafõna yeterince baskõ yapabilecek mi? Arap tarafõ, yani Mõsõr, Suudi Arabistan ve Ürdün, Filistinlileri bir araya getirebilecek mi? Türkiye bu sürece girecek mi girmeyecek mi? Pek belli değil. Türk-ABD ilişkilerinin yakõn gelecekteki önemli sorunlarõndan biri de bu. Geçmişte Başbakan Erdoğan, Başkan Bush’la hem İran hem de Suriye’yle diyalog konusunda çatõşmõştõ. Bush, Başbakan Erdoğan’õn telkinlerini kabul etmemiş, aksine tepki de göstermişti. Şimdi Türkiye terör ve terorizmin yeniden tanõmlanmasõnõ isteyerek Hamas’õn da denkleme alõnmasõnda õsrarlõ. Bu konuda Başbakan Erdoğan’õn Davos’tan Obama’ya gönderdiği Youtube mesaji dikkate şayan. - Peki, ABD Hamas’ı denklemin içine alır mı? - Şu anda buna istekli değil. ABD görev süresi 9 Ocak’ta resmen biten Filistin Yönetimi Başkanõ Mahmud Abbas’la ilişkiye devam etmek istiyor. Arap ülkelerinin ona destek vermesini de istiyor. Türkiye ABD’yi Hamas konusunda ikna etmiş değil. Özellikle Davos’tan sonra Washington’da Türkiye’nin arabuluculuğu konusunda ciddi kuşkular var. - Hamas, haklı ya da haksız bütün Batı dünyasının terör örgütü olarak tanıdığı bir oluşum. Öte yandan Türkiye 1984’ten beri PKK’ye karşı savaş veriyor. Bu konuda Batı dünyasından da destek istiyor. Bu durum Türkiye açısından bir paradoks değil mi? - Zaten İsrail’den bu yönde eleştiriler gelmeye başladõ. Bunun Washington’da da İsrail’in dostlarõ tarafõndan dile getirildiğini görüyoruz. Şimdilik bu durum ABD’nin PKK’yle mücadele için Türkiye’ye verdiği desteği herhangi bir biçimde etkilemiş değil. Fakat ABD’deki Musevi lobisinin ne kadar güçlü olduğunu göz önünde tutarsak bu olasõ çelişkinin dile getirilip o desteği etkileyebileceğini göz ardõ edemeyiz. Ankara’da hangi parti iktidarda olursa olsun Washington’la iyi ilişkiler içinde olmak ister. Bush yönetimi açõsõndan bakarsak durum şöyleydi... Her ne kadar 2003 yõlõnda ABD askerlerini Türkiye üzerinden Kuzey Irak’a sevk edememekten son derece rahatsõz olmuşsa bile yine de bölgede izole olmasõ ve Ankara’da kökleri İslami harekete uzanan bir hükümetin iktidarda olmasõnõn Ortadoğu’da diplomatik avantaj sağlamasõnõ göz önünde tutarak gerginliğin uzun süre devam etmesini istememişti. Obama’nõn gelmesiyle Washington’õn öncelikleri değişecektir. Bu yeni öncelikler içinde Türkiye nerede olacaktõr? Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunun ABD’nin dõş politikasõnda ne derece yardõmcõ bir unsur olabileceği değerlendirilecektir. Ama Obama’nõn tam göreve başladõğõ günlerde Türkiye’nin Hamas yüzünden İsrail’le bu kadar açõk biçimde gerginlik içine girmesinin Obama yönetiminin öncelikler belirleme sürecinde bir faktör olacağõnõ sanõyorum. TürkiyeRusyaeksenineancakBatõ’ylayaşanacakciddikrizlerdensonrakayar - Bundan yaklaşık iki yıl önce burada kimi çevrelerden kaynaklanan bir görüş ortaya atıldı. Buna göre Türkiye yakın gelecekte aynen Fransa’da 1968’de De Gaulle’ün yaptığı gibi NATO’nun askeri kanadından çıkacak ve daha çok Rusya eksenine kayacaktı. Hatta bu görüş Ergenekon davası iddianamesinde de sıklıkla yer aldı. Sizce bu görüş nereden kaynaklandı? Bu tür kaygıların doğması için bir temel var mı? - Türkiye’nin ABD’yle ilgili olarak uzun bir süreden beri rahatsõzlõğõ var. Bu en son PKK ile mücadelede ABD’nin etkili desteğinin gecikmesinden kaynaklandõ. Bu durum 1964’teki Johnson mektubundan beri sürüyor ama Sovyetler Birliği dağõlõp Soğuk Savaş bitene kadar ikili ittifak bütün sorunlara rağmen sağlamdõ. Hem NATO içinde, hem de ikili bazda yakõn işbirliği vardõ. O dönemdeki ilişkiye tam anlamõyla stratejik ortaklõk denilebilir, çünkü iki tarafõn da değişik nedenlerden hasõm olarak gördükleri Sovyetler Birliği ve Varşova Paktõ vardõ. Sovyetler Birliği’nin 1992’de dağõlmasõndan sonra Türkiye’nin ABD’yle sorunlarõ daha ciddi biçimde tartõşõlmaya başlandõ. Türkiye’nin Rusya, İran ve genel olarak Ortadoğu’yla daha yakõn ilişkiye girmesi ve bunu ABD’den bağõmsõz olarak sürdürmesi gerektiği Türkiye’de dile getirildi. Bunlara rağmen Türkiye’nin NATO ile ilişkisi devam etti ve tüm pürüzlere rağmen ABD ile de yakõn ilişkisi sürdü. 2003’te ilişkiler ciddi yara almasõna rağmen kõsa zamanda onarõldõ. Buna paralel olarak Türkiye, Batõ ittifakõnõn diğer önemli aktörü olan AB’ye girme çabasõnõ da daha ileri bir noktaya getirdi. Aslõnda Türkiye Ortadoğu’da ve diğer bölgelerde güçlenen konumunu her zaman Batõ dünyasõyla ilişkilerini güçlendirecek bir kart olarak gördü. Bunu AB’ye devamlõ olarak verdiği şu mesajda görebiliriz: “AB jeopolitik bir aktör olmak istiyorsa Türkiye’yi üyeliğe alması lazımdır. Çünkü Türkiye’nin Ortadoğu’da, Kafkaslar’da ve diğer yerlerde nüfuzu var.” Kõsacasõ, Türkiye, dõş ilişkilerini Cumhuriyetin kurulmasõndan beri katõlmak istediği Batõ dünyasõna öncelik vererek sürdürüyor. Söylediğinizin ciddi bir alternatif olarak sunulmasõ bence ancak Batõ dünyasõyla yaşanacak ciddi krizler sonrasõ gerçekleşebilir. Soykõrõmtasarõsõnõn Kongre’dengeçme olasõlõğõyüksek - Erdoğan’ın ünlü Davos çıkışından sonra ABD’deki Musevi kuruluşları ciddi tepkiler gösterdiler. Hatta ABD’deki Musevi lobisinin sözde Ermeni soykırımı tasarısının Kongre gündemine gelmesi üzerine Türkiye’nin tezlerini savunmayacağı ve olaya hiç karışmayacağı anlaşılıyor. Bu durumda tasarı Kongre’den geçerse ne olur? - Geçen yõl tasarõ ABD Temsilciler Meclisi Dõş İlişkiler Komitesi’ne geldiğinde biri dõşõnda tüm Musevi üyeler tasarõyõ destekledi. Bunun ardõndan tasarõ Temsilciler Meclisi Genel Kurulu’nda görüşülecekti. Genel kurula inmesini engelleyen faktör Beyaz Saray’õn, “Bu tasarının geçmesi ulusal çıkarlarımıza aykırıdır” demesi olmuştu. Tasarõyõ imzalayõp daha sonra imzalarõnõ geri çekenlerden hiçbiri “Ermeni soykırımı olmamıştır” dememişti. Dedikleri, “Bu bizim ulusal güvenliğimize aykırıdır” olmuştu. Bush o sõrada Savunma Bakanõ Gates ve Dõşişleri Bakanõ Rice’õ devreye sokup Kongre üyelerine şu mesajõ iletmişti: “Irak’ta bir savaş içindeyiz. O savaşın malzemeleri askerlerimize İncirlik’ten gidiyor. Bu tasarıyı geçirmek çıkarlarımıza aykırı davranmak olur.” Ama ABD Irak’tan çekilmeye başlayacak. Bu durumda da o ulusal güvenlik argümanõnõ kullanmasõ pek olasõ değil. Ayrõca Obama, kendisinden önceki hiçbir başkan adayõnõn kendini bağlamadõğõ bir şekilde seçim kampanyasõnda bu tasarõyõ geçirteceği sözünü verdi. - Obama bu verdiği sözü geri çekebilir mi? - Zor olur. Bu olumsuz gidişatõ dengeleyebilecek olan Washington’da en güçlü lobi olan Musevi lobisidir. Geçen sefer Musevi lobisi perde arkasõnda Kongre üyelerine, “Bu yapılmazsa iyi olur” mesajõnõ vermişlerdi. Bu defa olmazsa tasarõnõn Kongre’den geçme ihtimali yüksektir. Geçerse de Türk-Amerikan ilişkileri bir süre buzdolabõna girecektir. Soykõrõm tasarõsõ konusu sonuçlanõncaya kadar da Obama döneminde Türk-Amerikan ilişkilerinin seyrinin ne olacağõnõ söylemek mümkün değildir. P O R T R E Dr. BÜLENT ALİRIZA 1952, Lefkoşa doğumlu. Kõbrõs’ta 1963’teki kanlõ olaylarõn ardõndan pek çok Kõbrõslõ Türk gibi Alirõza ailesi de Londra’ya göç etti. Yükseköğrenimini Londra Üniversitesi İktisat ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamladõ. Doktorasõnõ, Türkiye’nin NATO’ya girişi dönemiyle ilgili olarak Oxford Üniversitesi’nde yaptõ. 1983’ten sonra KKTC’nin Washington temsilciliğini kurdu ve ilk temsilci olarak görev aldõ. Daha sonra Washington’da dünyaca tanõnmõş düşünce üretim kuruluşlarõndan (think tank) Carnegie Endowment’da Türkiye konusunda çalõştõ. Şimdi, yine Washington’daki Stratejik ve Uluslararasõ Araştõrmalar Merkezi’nde (CSIS) Türkiye ile ilgili çalõşmalar yürütüyor. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU - Demin Batı dünyasıyla ciddi krizler yaşanabileceğini söylediniz. Ne gibi krizler? - AB Türkiye’ye tamamen kapõlarõ kapatõrsa, ABD’yle çok zor bir döneme girilirse o zaman Türkiye kendine yeni bir yer belirleme arayõşõna girebilir. Ama Batõ dünyasõyla kapõlar kapanõrsa aslõnda Türkiye’nin gideceği yer yok. Kaynayan Ortadoğu’ya dönmek gerçekçi bir alternatif değildir. Araplar kendi aralarõnda çok ciddi sorunlar yaşarken Arap olmayan Türkiye’nin dõşardan gelip de lider konumunu üstlenmesi söz konusu olamaz. Aynõ şey Türkiye’nin Müslüman dünyasõnõn liderliğini üstlenmesi için de söylenebilir. İran’õn bölgedeki nüfuzunun da göz ardõ edilmemesi gerekir. Daha açõk söylemek gerekirse Ortadoğu’da ve Müslüman dünyasõnda Türkiye’nin dolduracağõ bir boşluk yoktur. Türkiye, son gelişmelerle Arap halklarõ nezdinde popüler olmuştur ama Türkiye’nin oynamak istediği daha etkin rol Arap ülkelerindeki hükümetleri memnun etmemektedir. Sonuçta o ülkelerde söz sahibi olanlar Batõ dünyasõnõn desteklediği oradaki hükümetlerdir. Ortadoğu’nun geleceğini belirleyenler de bugünlerde sokaklarda Türk bayraklarõnõ taşõyan halklar değil, sevsek de sevmesek de, istesek de istemesek de o ülkelerin hükümetleridir. Otokratik yönetimler, gelir dağõlõmlarõndaki eşitsizlikler ve yolsuzluklar Ortadoğu’daki halklarõ rahatsõz etmiştir ama bütün bunlara rağmen Batõ’nõn da desteğiyle o hükümetler iktidarda kalmõştõr. Önümüzdeki dönemde bu durumun değişmesini beklemiyorum. BOP diye bir şey kalmadõ. Bush yönetimi de bu projeden umudunu kesmişti. Zaten ben bir süre önce “BOP’a tek inanan ülke Türkiye kaldõ” diye bir yorum yapmõştõm. Obama’nõn tam göreve başladõğõ günlerde Türkiye’nin Hamas yüzünden İsrail’le açõk biçimde gerginlik içine girmesinin Obama yönetiminin öncelikler belirleme sürecinde bir faktör olacağõnõ sanõyorum. KİMSE TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU LİDERLİĞİNİ KABUL ETMEZ BOP da Yeşil Kuşak da bitti
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear