26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 26 ARALIK 2009 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER HİÇ geçmeyecek bir pazar varsa, o da borun pazarıdır. Metalden söz etmek ve adını küçük harfle yazmak koşuluyla, tabii. Bor elementinin özellikle son yıllarda kazandığı önem, öyle görünüyor ki, aynı adla anılan o küçük ilçeye Türkçenin yaptığı haksızlığı kısa zamanda onaracak ve Bor kasabası, madencilikle pek ilgisi olmadığı halde, zamanla belki de yine Türk metalürji sanayisinin simgesel merkezi olacak. Niçin olmasın? Dünya, şimdiye kadar, Sırbistan’daki Bor kentini eski Yugoslavya’nın metalürji merkezi olarak biliyordu. Oysa, aslında madenler cenneti olan Anadolu bu sözcükle anılan bir kentinin de bulunduğunu vurgulayarak şu reklamlar çağında iyi bir fırsat yakalamış sayılmaz mı? Bor türevleri bakımından dünyanın en büyük rezervlerine sahip olan ülke olarak? Edirne’den gelen müthiş haberi okuyunca bu çeşit fantezilere kapılmadan edemiyor insan. NNT Nanoteknoloji Bor Ürünleri Ar-Ge Sanayi Ticaret AŞ’nin uzun çalışmalar sonucu eriştiği aşama birçok açıdan heyecan verici: Bor zenginliğini bilimsel çalışmalarla uç ürünlere dönüştürmekle ekonomiye ne gibi ufuklar açılabileceği artık somut örneklerle görülmeye başladı. Ustaca işlenmiş bor çeşitlerinin sıcağa dayanıklı cam ve kapkacak imalatıyla başlayıp uzay aracı yapımından geçerek temiz yakıt elde etmeye kadar varan çok geniş sanayi alanlarında bu ülkeye kazandırabileceklerini düşünmek bile baş döndürücü. Bunca olanak saklayan topraklar üzerine kurulmuş bir cumhuriyetteki insanların tarikat ve etnik kimlik safsatalarıyla uğraşıp durması kadar büyük enayilik olabilir mi? Çağdaşlık böyle mi olur? Bunları düşününce, sapıklığa varmayacak “sınırlı bir paranoya”nın yararlı olacağı bile akla gelebilir. Abartılmamak koşuluyla, bir yerlerde şeytan kafalı ve kötü niyetli insanlarca kurulmuş “habislik merkezleri”nin bulunduğunu ve oralarda Türkiye ahalisini birbirine düşürmek, yeryüzünün en güzel arsasını saçma kavgalar arenasına dönüştürmek, nice güzellikler ve zenginlikler yaratabileceklerini unutturarak onlara “Sür eşeğini Niğde’ye” diyebilmek için formüller üretildiğini varsaymak, acaba böyle bir varsayımın korkusuyla aklımızı başımıza toplamak açısından hiç mi yararsızdır? mumtazsoysal@gmail.com AÇI MÜMTAZ SOYSAL Borun Pazarı PENCERE Ölüler Bile Eşit Değil... Saldırıya karşı direniş, şu ya da bu biçimde, yolunu, yordamını, yöntemini arayıp sonunda bulur... Gazetelerin yazdıklarına göre Irak’ta ekim ayı Amerikalılar için pek kötü geçmiş... Neden?.. Amerikalılar bir ayda yaklaşık seksen ‘kayıp’ vermişler... Biz Türkler bu konuda nasıl düşünürüz?.. - Püf!.. deriz, bizde yalnız Şeker Bayramı’nda tatile çıkanlar 100’den fazla ölü verdiler. Her ölünün değeri bir değildir.. Türk ölüsü.. Iraklının ölüsü.. Amerikan ölüsü.. Vesaire.. Ölü var, ölü var.. Irak savaşında Amerikan ölüsü beş, on, yirmi, otuz; çoğalmaya başlayınca dünya çapında habere dönüşüyor, Amerikan kamuoyu ayaklanıyor... Üstelik Irak’ta ölen Amerikalılar çerden çöpten, fasafisodan, cebi deliklerden oluşuyor... Yine de Amerikalı değil mi!.. Ölme de yanında yat!.. Peki, Irak’ta Amerikan ölüleri neden artıyor?.. Çünkü işgal altındaki ülkede bir dizi keskin nişancı Müslüman Arap türemiş... Attığını vuran keskin nişancı neredeyse bir kilometre öteden hedefe yöneliyor... Göz.. Gez.. Arpacık.. Nişancılığın raconu değişti mi bilemiyorum, ama, eski moda Kırıkkale mavzerleriyle böyle nişan alınırdı... Sağ gözün bebeği.. Gezin üst kenarı ortası.. Arpacığın tepesi.. Tüfek omuzda.. Sağ elin şahadetparmağı tetikte.. Soluğunu keseceksin.. Sonra?.. Teknoloji ilerliyor, çoktandır dürbünlü tüfekler üretildi; ama, iş yine insanda... Irak’ta El Arabiya TV’sinin yansıttığı video görüntülerinde Arap direnişçilerin Amerikan askerlerini nasıl avladıkları sergileniyormuş... Olacak iş mi?.. Bir yanda teknoloji devi Amerika... Öte yanda Arap’ın keskin nişancısı... Dengesizliğin bu derinlemesine çarpıcılığı düşündürücüdür. Irak’ta Amerikan işgali 650 bin kişinin kaybına yol açtı, insan hayatı üç kuruş otuz para bile değil... Ama iş dönüp dolaşıp Amerikan askerinin hayatına dayanırsa ne olacak?.. Irak işgalini kayıtsız gözlerle seyreden, üstelik utanmadan destekleyen Batı uygarlığının ajanslarında Arap keskin nişancıları çarpıcı bir haber gibi kamuoyuna duyuruluyor... Yukarıda söylediğim gibi Amerikan ölüsü değerlidir... “İnsanlar eşittir” kuralına ya da ilkesine sakın inanmayın, yaşayan insanlar bir yana, ölülerin bile eşit olmadığı bir ilkel dünyada yaşıyoruz. (2 Kasım 2006 tarihli yazısı) Ü niversite seçme sõnavlarõnda öğ- rencilerin ortaöğretim birikimi- ni belirleyen “katsayı” düzen- lemesini bozan YÖK’e karşõ Danõştay’õn kararõ günün konu- su oldu. Eğitimde, değerlendirme ve seç- me konusunda önüne gelenin görüş bil- dirmesi doğru değildir. Sayõn Başbakanõ- mõz da ‘konu, eğitimin ya da hukukun teknik bir yanıdır, uzmanların işidir’ de- meliydi. Binlerce kez denenip ölçülerek saptanan benzer eğitim teknikleri üstüne başka ülkelerde böyle bir tartõşma yaşan- maz. Temeldeki yanlışlar Sorunlarõn çoğu, eğitim düzenimizin da- yandõğõ ilkelerin hükümetlerce kendi gö- rüşleri doğrultusunda bozulmasõndan, sis- temin uzmanlõk isteyen yanlarõna politik amaçla el atõlmasõndan kaynaklanõyor. Batõ’da, “Akademik Liseler - Meslek Li- seleri” olarak düzenlenen ortaöğretim aşamasõ, toplumsal ve ekonomik geliş- menin, demokrasinin belkemiğini oluştu- rurken, bizdeki ortaöğretim gerek yapõ- lanma gerekse nicelik ve nitelik yönüyle sağlam temellere dayanmõyor. Bu karga- şa sona ermeden üniversiteye öğrenci seçmede hakça sonuçlar almak olasõ de- ğildir. Genç nüfusun çoğunlukta olduğu ülke- mizde, gençlerimizin yeterince yüksek- öğrenim görmesini kim istemez... Ne var ki üniversitelerimizin sayõsõ çoğaldõğõ hal- de yükseköğretimde yüzde 15 oranla dün- ya sõralamasõnda 82. geliyoruz. Bu du- rumda, bir araç olan seçme sistemlerini ora- sõndan burasõndan bozarak kimi öğrenci- lere ayrõcalõklar getirmeye çalõşmak ne ya- rar sağlayabilir? Diyelim ki bu yönlemle birkaç imam hatipli ya da meslek liseli üni- versiteye girdi, geride kalan yõğõnlar ne ola- cak? Ortaöğretimin en büyük kitlesi olan ama sadece yüzde ikisi üniversiteye giren ve hiçbir beceri kazanmadan hayata atõlan düz liseliler ne olacak? Önemli olan bu ger- çekleri değiştirmek, ilk, orta ve yüksek- öğretimi, uyum içinde işletebilmek; eko- nominin nitelikli insan gücünü yetiştirmeyi amaçlayan meslek liselerini gerektiği gi- bi donatõp işlevsel duruma geçirebilmek, yükseköğretimin önündeki yõğõlmayõ azal- tabilmektir. Yõllardan beri, sanki herkes üniversiteye girebilecekmiş gibi bir yol iz- lenmesi sorunlarõn çoğalmasma neden olmaktadõr. Günümüzdeki tartõşmalarda, imam ha- tipler bağlamõnda gözden kaçan bir nok- ta da şudur: Bir zamanlar lise düzeyinde kamu görevlisi yetiştiren meslek okullarõ ve onlarõn yüksek bölümleri vardõ, imam hatip okullarõ da bunlardan biriydi. Çağ- daş gelişmelerin gereği olarak, benzer meslek elemanlarõnõn lisans düzeyinde yetiştirilmesine karar verilince, çoğu Mil- li Eğitim Bakanlõğõ’na bağlõ bu okullar, 1978’den sonra kapatõldõ. Dönemin, CHP hükümetinin Bakanõ Necdet Uğur, kara- rõ açõklarken: “Artık kamu hizmeti ve- recek beyaz yakalı elemanların (öğret- men, din adamı, hemşire, vb,) üniversite çatısı altında yetişeceğini, Bakanlığı’nın asli görevinin ilk ve ortaöğretimin ço- ğalan sorunlarıyla uğraşmak” olduğu- nu söyledi. Bu dönüşüm 12 Eylül sonra- sõnda tamamlandõ, ilköğretim sekiz yõla çõ- kacak, ortaöğretim Batõ’da olduğu gibi, biz- de de üniversiteye hazõrlayan akademik li- selerle, ekonominin nitelikli insan gücü- nü hazõrlayan meslek liseleri üstüne te- mellenecek, düz lise diye bir kurum kal- mayacak, öğrencilerin akademik başarõ ve yetenekleri yönünden mağdur olmalarõ ya- tay ve dikey geçiş olanaklarõyla önlene- cekti. Ancak bu dönüşüm sõrasõnda mesleksel işlevleri sona erdiği halde iki okul kapa- tõlmadõ. Bunlardan biri imam hatip okul- larõydõ. Din adamlarõ üniversite düzeyin- de yetişecekti ama dönemin ANAP’lõ Milli Eğitim Bakanõ Avni Akyol, politik baskõlarla imam hatip okullarõnõ kapata- mamõştõ. Sistem dõşõ kalan bu okulun gö- ze batmamasõ için ilköğretmen okullarõnõ da öğretmen liselerine dönüştürerek imam hatip lisesine yandaş bir okul yarattõ. Ne “beyaz yakalı”, ne de teknik sanatlara, ta- rõma, ticarete yönelik meslek elemanõ ye- tiştirmeyecek olan bu iki lisenin prog- ramlarõndan dolayõ kendi öğrencilerini mağdur edeceği daha o zaman anlaşõlmõş, rahmetli Akyol’un tutumu çok eleştiril- mişti. Üstelik imam hatip programõ daha önce meslek elemanõ yetiştirirken yasal ol- duğu halde, günümüzdeki amaçsõz duru- muyla Öğretim Birliği Yasasõ’na aykõrõy- dõ. Öğretmen liseliler de sõnavla alõndõk- larõ halde öteki akademik liselerin hakla- rõndan tam yararlanamadõklarõnõ söylü- yorlardõ. Eğitimde demokratik tutum Meslek liselerinin sorunu ayrõ bir ko- nudur. Ama imam hatiplilerin mağduriyeti gerçekten önlenmek isteniyorsa, yapõlacak olan katsayõlarõ değiştirerek birkaçõnõn üniversiteye girmesine olanak sağlamak değildir. Gerçek çözüm, yasal çözüm, demokratik çözüm hiçbir işlevi kalmayan, meslek vermeyen, genel lise de olmayan, sadece politik nedenle kapatõlmamõş olan bu okullarõ programlarõ değiştirilerek, sõ- navla öğrenci alan akademik liseye dö- nüştürmektir. Örneğin öğretmen liseleri ko- layca fen ya da sosyal bilim lisesine dö- nüştürülebilir. Anadolu imam hatip lise- lerine de benzer bir işlem uygulanabilir. Bu liselerin birinci sõnõflarõna sõnavla yeni öğ- ‘Katsayõ’ Tartõşmasõ... Pakize TÜRKOĞLU Eğitimci Demokratikleşmede de öncelikle ele alõnan konu, öğrencilerin hiçbirini dõşa atmayan, her birini başarõlarõna, yeteneklerine, yönelimlerine göre değerlendiren bir “ölçme tekniği” oluyor. renci alõnõrken, mevcut öğrencilerden ikinci, üçüncü sõnõfa kadar olan- lar, yeni okulun aynõ sõ- nõflardaki öğrencileri ola- bilirler. Öteki imam ha- tiplerden notlarõ yüksek olan kimilerine geçiş yap- tõrõlõp, yetiştirme kurslarõ ya da bir yarõyõl fazla eği- timle yeni programa uyumlarõ sağlanabilir. Ka- lan öğrenciler isteklerine göre ortaöğretimde öteki programlara kaydõrõlabi- lirler. Böylece işlevleri kalmayan bu programlar sistemden çõkmõş olur. Daha önce alõnmõş karar olduğu için Sayõn Milli Eğitim Bakanõ bu “asli” görevini kolayca yerine getirebilir. Eğer bu programlardan vazgeçilmek istenmiyorsa, öğretmen liseleri eğitim fakültelerinin, imam hatip liseleri ilahiyat fakültele- rinin, sõnõrlõ sayõda ve sõ- navla öğrenci alan uygu- lama okulu ya da hazõrlõk liseleri olur, oralarõ biti- renler bu fakültelere alõ- nõrlar. Değilse imam ha- tipler için yapõlan zorla- malar görüldüğü gibi her seferinde, onca emek ve- rilerek yapõlan düzenle- meleri bozduğu gibi yasa ve yönetmelikleri de sar- sõyor. İkinci Dünya Sava- şõ’nda Avrupa’yõ yerle bir eden yõkõmlarõ, toplum- daki ve ekonomideki bo- zulmayõ kõsa sürede onar- mak, kayõplarõ kazanmak için alõnan önlemlerin ba- şõnda “eğitimde demok- ratikleşme” geliyor? De- mokratikleşmede de ön- celikle ele alõnan konu, öğrencilerin hiçbirini dõşa atmayan, her birini başa- rõlarõna, yeteneklerine, yö- nelimlerine göre değer- lendiren bir “ölçme tek- niği” oluyor. Ama bu yön- temde, isteyenin istediği bölüme girmesi ya da ana baba isteği gibi bir öz- gürlük yok. Seçme ve yer- leştirmede okul progra- mõ, öğrencinin yõllar için- deki başarõsõ ve öğret- menlerin gözlem ve gö- rüşleri geçerli oluyor. Li- se sõrasõnda ve yüksek- öğretimde başarõyõ yük- selterek yapacaklarõ ya- tay ve dikey geçişler öğ- rencilere verilen önemli bir fõrsat oluyor. Hangi hükümet başa gelirse gel- sin, benzer düzenlemele- ri kolay bozamõyor. Savaş sonrasõ Avru- pa’sõnõn kõsa sürede, ye- niden bayõndõrlaşõp uy- garlaşmasõnõ sağlayan pa- yandalardan biri eğitim- deki bu tutarlõlõktõr.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear