24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Hukuk mu Kazandı? Siyaset mi Kaybetti? Anayasa Mahkemesi’nin Demokratik Toplum Partisi’nin kapatılması kararına ilişkin olarak basında yer alan yorumlar çoğunlukla “kararın hukuk açısından doğru, fakat siyasal açıdan yanlış” olduğu yönünde. Ben de kararın hukuk açısından doğru olduğu görüşündeyim; çünkü yürürlükteki yasalarla elleri kolları bağlanmış Anayasa Mahkemesi üyelerinin aksi yönde bir karar vereceklerini düşünmüyordum. Haklarını vermek gerek, DTP’liler de partilerinin kapatılmasına kanıt/delil oluşturmak için ellerinden geleni yaparak Anayasa Mahkemesi’ne yardımcı oldular. Öyle ki partinin en üst düzey yöneticilerinden Emine Ayna bu “yardımı”, “Tabanımız dağa çıkmamızı istiyor!” diyecek ölçüde abarttı. Beklediği koşullar oluştuğuna göre Emine Hanım dağa çıkar mı, çıkmaz mı, bekleyip göreceğiz; fakat bugün için bildiğimiz, Anayasa Mahkemesi’ne bizzat DTP’liler tarafından dayatılan kararın sonuçlarının ülkemiz için pek hayırlı olmadığıdır. Karar Güneydoğu’da yeni gerilimlere yol açacaktır. Bu gerilimlerin güvenlik sorunlarına dönüşmeleri durumunda muhatabı devletin güvenlik güçleridir. Güvenlik güçlerinin doğru yönlendirilip yönetilmesi ise iktidarın sorumluluğundadır. Bu açıdan, AKP hükümetini önümüzdeki dönemde yeni görevler bekliyor demek kehanet değildir. Bu şer’deki tek hayır kurulacak yeni partidir. Kürt sorununda kurulacak her yeni parti yeni bir umut, yeni bir şanstır. Ne yazık ki bugüne kadar kurulan partiler bu şansı doğru kullanamamışlar, dolayısıyla başta Güneydoğu olmak üzere Türkiye için umut olamamışlardır. Tam tersine, kapatılanın yerine kurulan yeni partilerin yöneticileri söylem ve davranışlarıyla kendilerinden öncekilerden daha hırçın, daha keskin, daha uzlaşmasız bir görünüm sergilemişlerdir. DTP’nin yerine kurulacak yeni partiyi de bekleyen en büyük tehlike budur. Yeni parti; Kürt yurttaşlarımızın salt etnik farklılıklarından kaynaklanan sorunlara değil, bölgenin ve ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel sorunlarına da sahip çıkan; bu ülkede ezilen, horlanan, yoksullaştırılan ve yoksunlaştırılan tüm kesimlerin sözcülüğünü yapan bir Türkiye partisi olmalıdır. TBMM’de temsil edilip edilmediklerinden bağımsız olarak daha önce kurulmuş fakat kapatılmış partilerin deneyimleri “dağ”a endeksli hiçbir partinin bu ülkede varlık şansının olmadığını, olamayacağını göstermektedir. Bu, salt Türkiye’ye özgü bir durum değildir; dünyanın hiçbir ülkesinde devlet şiddete, teröre, silahlı kalkışmaya hoşgörüyle bakmaz. Yoksa bizzat kendi varlığıyla çelişir duruma düşer. Dolayısıyla kendi potansiyel tabanının PKK’nin tabanıyla belli ölçüde örtüştüğü gerçeğine karşın yeni parti PKK ile arasına gözle görülür bir mesafe koymak zorundadır. Miting alanlarında, geniş katılımlı salon toplantılarında kırmızı-sarı-yeşil renkler, yıldızlı flamalar, posterler, keskin sloganlar, İmralı’ya dayanışma mesajları belki alanlara, toplantılara farklı “renkler” katar, fakat bu renklerin son çözümlemede renk körlüğüne yol açtığı gerçeği de unutulmamalıdır. Sınır ötesinden gelen 34 kişilik kafileye Habur’dan başlayarak birçok Güneydoğu ilimizde düzenlenen karşılama törenleri Kürt sorununun en azından tartışılma bağlamında gösterdiği gelişmede kırılma noktasını oluşturmuştur. Bu noktada AKP iktidarının gösterdiği basiretsizliğin daha fazlasını DTP’li yöneticiler göstermişlerdir. O güne kadar Kürt sorununun çözüme kavuşturulması yönünde DTP’yi destekleyen Türk kesimi, tanık olduğu görüntüler karşısında kendisini geri çekmek durumunda hissetmiştir. Kürtler, sorunlarının çözümünün “Türk’süz” olamayacağının bilincine varmalıdırlar. Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla kaybeden siyaset olmuştur. Bu kararla birlikte birçok şey için “Sil, yeni baştan!” durumu söz konusudur. Ne var ki siyaset kaybettikçe asıl kaybeden Türkiye olmaktadır. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Mimarlar Odasõ’nõn Antalya ve Mersin şubelerince düzen- lenen “Kent Kültürü ve Cum- huriyet” paneli 14 Kasõm’da Mersin’de yapõldõ... Türki- ye’deki “imar talanı” ile “cum- huriyet karşıtı” politikalarõn “eşzamanlı” tõrmanõşõna dikkat çekilen panele yoğun ilgiyi gö- rünce dedim ki; “İşte çağdaşlı- ğın kalesi Mersin… Cumhu- riyetin planlı kentleşme ilke- sini savunmamızda da bizim- le beraber...” Dilim varmõyor ama yoksa yanõldõm mõ? Meğer “mimarların cum- huriyet açılımı”na duyulan me- rakõn bir nedeni de Mersin’de “cumhuriyet bilinci”ne yakõş- mayan imar kararlarõymõş!.. Ör- neğin “Tulumba Köprüsü”... “Kaçak” kavşak Kõsaca “bilim dışı keyfiliğin doruğu” olan ve yargõ kararla- rõyla hukuken “kaçak” duruma düşen dev bir “kent içi köprü- lü kavşak”... Trafiği “rahatlatmak” adõna tüm planlama ilkeleri çiğnene- rek 98’de inşa edilen kavşağõn “imar” izinleri(!) “kente za- rarları” nedeniyle iptal edil- mişti; çünkü sözde “kazaları önleme” gerekçesi bile, yõllõk kaza sayõsõnõn 2’den 60’a yük- selmesiyle boşa çõkmõştõ… Bu nedenle hâlâ kenti ezmesinin ayõbõ ve günahõ ise geçen 10 yõl- da “mahkeme kararını uygu- lamayan” tüm yerel yöneticilere ait. Mersinliler Mustafa Kemal Bulvarı’nõn bu “devasa işgal- ci”den kurtulmasõnõ beklerken, yargõnõn geçersiz kõldõğõ köprü planõ geçen yõl belediye mecli- since yeniden onaylanmasõn mõ? Yerel yönetimin “Mersin’e yakışmayan” bu inadõnõn yar- gõya götürülmesi üzerine İdare Mahkemesi, “kente abanan” kaçak kavşağõn “af planı”nõ da iptal etti. Mimarlar Odasõ Şu- be Başkanõ Sabri Konak diyor ki; “Ruhsatsız köprü, yılla- rın özlemi olan raylı sistem projesini de engelliyor. Yöne- ticiler hukuka uymalı, artık 10 yılın ayıbını temizlemeli...” ‘Metropol” korunmalı...’ Mersin’in diğer bir “imar gerilimi” ise “Metropol Miting Alanı”nda “belediye”, “MES- Kİ” ve “adliye” yapõlarõnõn ta- sarlanmasõ… Halkõn toplumsal gereksinimleri için “yaşamsal” değer taşõyan 52 dönümlük alan, kent belleği açõsõndan da yapõ- larla değil, kentlilerle buluşma- sõ gereken bir “tarihsel” me- kân... Alana sadece “arsa” gözüy- le bakõlmasõna karşõ çõkan sivil toplum kuruluşlarõ, tüm “yet- kili”lere başvurarak “Geçmişi- mizi silmeyin; nefes alma ala- nımızı yok etmeyin” diyorlar ama sanki duvara konuşuyor- lar... Temiz Toplum Hareketi Der- neği Başkanõ Mustafa Müde- rerrisoğlu şunlarõ anõmsatõyor: “Burası, 1906’da kurulan sa- nayi mirasımız Çukurova İp- lik Fabrikası’nın yeri; bir kıs- mı da tarihi kent mezarlığı... Sit ilanıyla korunması gere- kirken yapılarla doldurulma- sı Mersin adına talihsizlik...” Konuştuğum mimarlar, ken- tin “kalbi” konumundaki böl- gede zaten “trafik sorunu” ol- duğunu; tasarlanan binalarla ar- tõk tõkanacağõnõ; bunaltõcõ sõ- caklar için de eşsiz bir “hava- landırma” ortamõnõn yitirile- ceğini; zaten yetersiz olan yeşil alanlarõ çoğaltmak için eldeki en önemli kamu arazisinin de be- tonlaşacağõnõ söylediler... Bunlarõ duyunca insan ister is- temez düşünüyor. Böylesi bir alanda belediye, MESKİ ve ad- liye binalarõnõ yapmak isteyen “sorumlu”lar aynõ kaygõlarõ nasõl taşõmazlar; aynõ özlemle- ri neden duymazlar? Üstelik onca “demokratik” uyarõlara rağmen “hafriyat”a başlaya- cak kadar da “demokrasi yok- sunu” tutumlarõyla Mersin’e hiç mi hiç yakõşmõyorlar... Kanal 1’de İhsan Varol’un yönettiği “Kelime Oyunu”nda yarõşmacõnõn “sit alanı”nõ bil- mesi için soru şöyleydi: “İnsa- noğlunun kendisinden koru- maya çalıştığı toprak parça- sı”… Mersin’de kentlerimizi koru- mak için mimarlarõn öngördük- leri “cumhuriyet açılımı” ise dün gece Kanal B’deki İmar Dosyasõ’ndaydõ; kaçõranlar için tekrarõ salõ günü 21.30’da... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Mersin’e Yakõşmayanlar 13 ARALIK 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Gül: Ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun. Önce sen, kulak doktoruna git! Rakı Yaşar Şengel: “Birlikte reklamı yasaklanan rakı ile balık yeniden buluşmuş. Ah bir de cep ile para buluşsa!” Göçük Tayfun Temoçin: “AKP’lilerin komplo teorileri de çöktü, devlet anlayışları da. Bütün ulus göçük altında!” Rızık Ertan Somunkıran: “Recep, kızı için işadamından para istemiş. Rızkını başkaları verdikten sonra üç çocuk değil, yap yapabildiğin kadar!” YağmurDeniz Vatana ihanet ciddi bir olasılıktır ANA muhalefet lideri Deniz Baykal’ın hükümetin izlediği “Kürt açılımı” politikasının hıyanete dönüşmekte olduğunu söylemesini dikkate almak gerekirken İçişleri Bakanı Hacı Beşir kasaba esnafı edasıyla “Asıl hainlik Baykal’ın yaptığı” dedi, çıktı işin içinden. Başbakan Yardımcısı gözü yaşlı serbülent Bülent Arınç da gazetecilerin ihanet suçlamasını sorması üzerine “Şaka yapıyorsunuz” diyerek kendince işi şakaya vurdu. Umursamaz görünmeye çalışıyorlar! Evet, ihanet her zaman gördüğümüz bir suçlama değil. Ama olmayacak bir suçlama da değil! Mustafa Kemal Atatürk “Gençliğe Sesleniş”te, iktidarda bulunanların ihanet içinde olabileceğini öngörüyor. İktidardakilerin ihaneti tabii ki vatan hainliği. Vatana ihanet olasılığı Anayasa’da da dikkate alınmış. Anayasanın 105. maddesi cumhurbaşkanının vatana ihanetten dolayı nasıl suçlanabileceğini hükme bağlıyor. Bir şüphelinin ve sanığın cumhurbaşkanı seçilme olasılığına karşı ne yapılması gerektiği akla gelmemiş ama cumhurbaşkanının vatan haini olabilme olasılığı dikkate alınmış. Bugüne dek bir başbakan veya bir cumhurbaşkanı vatana ihanetten yargılanmadı fakat bundan sonra hiçbir başbakanın veya cumhurbaşkanın vatana ihanetten yargılanmayacağı anlamı çıkmıyor. Bekleyelim, görelim! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” CEHENNEME çevrilmiş yurdumuzda hafta sonu gülümsemesi için İlker Çamkır’dan bir fıkra: Yaşlı bir Anadolu köylüsü tek başına yaşadığı ve eskisi gibi tarlasında çalışamadığı için çok dertliymiş. Susuz geçen bir yılın ardından, toprak taş gibi olmuş. Alnının teri ve büyük fedakârlıklarla okuttuğu tek oğlu tüm beklentilerini aşarak üniversiteye rektör olmuş ama Ergenekon’un 41’inci dalgasından tutuklanıp, toplama kampına konmuş. Karısı birkaç yıl önce ölen yaşlı adam hem dertli hem mutsuzmuş. Yaşlı adam sonunda dayanamamış ve altı aydır suçunun ne olduğu bilinmemesine ve açıklanmamasına rağmen cezaevinde yatan oğluna çaresizlik içinde mektup yazmış: “Sevgili oğlum, “Mektubumla seni rahatsız ettiğim için çok üzgünüm. Annen vefat ettiğinden beri onsuz hayatımın bir tadı yok. Alıp götürdüklerinden beri seni daha çok arıyorum. Üniversitede olduğun zamanlar hiç olmazsa telefonda sesini duyuyordum. Bu yıl galiba felaket geçecek. Toprak o kadar sert ki, kazamıyorum. Bu yıl ekin ekmem mümkün görünmüyor. Gerçekten artık baban çok yaşlandı. Biliyorum ki elinde olsa yanıma gelip tarlayı kazmama yardımcı olurdun. Tıpkı eski günlerdeki gibi. Sakın dert etme oğlum, yaşlı bir adam sadece boş boş şeyler yazıyor o kadar. Sen kendine iyi bak. Sevgilerimle, baban” Bir kaç gün sonra oğlundan bir mektup gelmiş: “Sevgili babacığım, Sakın tarlayı kazma. Bütün cesetleri oraya gömdük. Sevgiler, biricik oğlun.” Ertesi gün sabaha karşı saat 04.00’te polis uzun namlulu silahlarla köyü çembere almış. Yaşlı çiftçiyi yatağından yaka paça kaldırıp apar topar tarlaya götürmüşler. Bütün tarlayı kazmışlar. Hiç bir şey bulamayınca bir kazdıklarını bir kez daha kazmışlar. Kazdıkça kazmışlar, kızdıkça kızmışlar ama ve lakin yine hiçbir şey bulamamışlar. Polisler geldikleri gibi gitmişler. Aynı gün akşama doğru yaşlı adam cezaevinde yatan oğlundan bir telgraf almış: “Sevgili babacığım, Şimdi tüm ekinlerini ekebilirsin. Yanında olup eski günlerdeki gibi tarlayı kazmayı çok isterdim. Ama bugünkü ortamda elimden ancak bu kadarı geldi. Kusuruma bakma.” Tarla SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ ekinci@cumhuriyet.com.tr “Cumhuriyetçiyiz..” ama?.. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Cõva ile klorun bileşimi olan çok zehirli beyaz bir toz. 2/ Bazõ Arap ülkelerinde faaliyet gösteren sol eği- limli bir parti... Ku- ran’õn bölünmüş olduğu 114 bölüm- den her biri. 3/ İs- lam inancõnda, bir çocuğun doğumun- dan yedi gün sonra kesilen kurban... Asker- likte en küçük silahlõ bir- lik. 4/ Batõ Karadeniz Bölgesi’nde, “ulusal park” kapsamõna alõnan bir dağ sõrasõ... Hollan- da’nõn plaka imi. 5/ Kira- ya verilerek gelir getiren mülk... “Çinkirazı” da denilen bir meyve. 6/ Çi- çeği, böreği ve terazisi vardõr... İzmir’in Selçuk ilçesindeki ünlü antik kent. 7/ Eski dilde bulut... Briçte, bir löveyi üstün bir kâğõtla al- mayõp daha aşağõ bir kâğõtla alma. 8/ Budun ön kõsmõn- dan elde edilen ve kõzartmaya elverişli olan dana eti par- çasõ... Pasta, çörek. 9/ Ağaç ve çalõlarõn yetiştirildiği bo- tanik bahçesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kalõn ve kaba bir kumaş... Ergenekon’dan çõkõşlarõnda Göktürklere yol gösteren dişi kurt. 2/ Meyve kurusu... Ayakyolu deliğinden lağõma inen boru. 3/ Eski dilde yõl- dõrõm... Tanrõ. 4/ Ağõz kõsmõ yayvan bakõr tas... Roman- ya’nõn plaka imi. 5/ Utanç duyma... Demir elementinin simgesi. 6/ Bir görevin yürütülebilmesi için merkez ola- rak seçilen yer... Çile durumundaki ipliği yumak yapmak ya da masuraya sarmak için kullanõlan aygõt. 7/ Elli şi- niklik tahõl ölçeği... Kanõtlama. 8/ Huzur... İskambilde koz. 9/ Rutubetli... Kõrgõzistan’õn para birimi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 A S İ T A N E İ S E D İ R M A L İ D K A V A R A T İ K K İ N H A R A K Z E K İ N V İ Z İ T E E M A N E T L A A R K E L E K İ L A H İ A K I 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear