26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 11 OCAK 2009 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr ‘Adios Amigos’ Küba’nõn Havana ve Santiago’dan sonra en büyük 3. şehri olan Holguin’deyiz. Otelimiz, Holguin’in son yõllarda birçok turistik tesisin yapõldõğõ Guardalavaca bölgesinde. Otel çalõşanlarõndan Karayipler’deki son kasõrgalarõn Küba’yõ çok ciddi bir şekilde vurduğunu öğreniyoruz. Tarõmsal üretimin büyük darbe yediği ve gözle görülür ölçüde bir yiyecek sõkõntõsõ olduğundan söz ediliyor. Otelimizden şehir merkezine giderken taksi şoförüne Holguin’in güvenli olup olmadõğõnõ soruyorum. Büyük bir gururla “Yüzde yüz güvenli” diyor ve ekliyor: “Silah yok, uyuşturucu yok, çeteler yok. Güvenli olmaması için hiçbir neden yok. İsterseniz Holguin sokaklarında sabaha kadar dolaşın, başınıza tatsız bir şey gelmeyeceğinden emin olabilirsiniz.” (Gerçekten de Küba, uluslarararasõ bütün istatistiklerde, dünyanõn en güvenli ülkelerinden biri olarak gösteriliyor.) Sohbetimize devam ediyoruz şoförümüzle. “En büyük derdiniz nedir?” diye sorduğumda söylediği şey şu: “Kendimi bildim bileli yaşadığımız bu Amerikan ambargosu ekonomimizi çok etkiledi, etkiliyor. Ekonomimiz biraz daha güçlü olsa, hiçbir derdimiz olmayacak. Eğitimli bir nüfusa sahibiz. Sağlık hizmetleri, bazı teknik cihazların eksikliğine ve yıpranmışlığına rağmen, genel olarak iyi çalışıyor. Kübalı doktorlar sadece Küba’da değil dünyanın başka ülkelerinde de -örneğin Venezüella’da- hizmet veriyor. Kısa bir süre önce kuzey karasularımızda bulunan petrol rezervlerini gerektiği gibi değerlendirebilirsek, önümüzdeki yıllarda her türlü ekonomik derdin üstesinden gelebiliriz.” Bu yõl devrimin 50. yõlõnõ kutlayan Küba, 1962 yõlõndan bu yana Amerikan ambargosuyla yaşõyor. ABD’ye sadece 150 km. kadar uzak olan bu tropikal cennet, dünyanõn en güçlü ülkesi ABD’ye rağmen ayakta kalmayõ başarmõş durumda. Sovyetler Birliği’nin 1991 yõlõnda dağõlmasõndan sonra, Sovyetler’den düşük fiyatla alõnan petrol dönemi sona erince, Küba’da çok ciddi bir kriz dönemi yaşanmõş. O döneme “Special Period”, yani özel dönem deniyor. “Special Period”u aşmak için Küba’nõn bulduğu önlemlerden biri de turizm olmuş. Küba hükümeti önce Havana’ya 2 saat uzaklõktaki Varedero, ardõndan da adanõn doğusundaki Guardalavaca bölgesinde çok sayõda yeni turistik tesis açmõş. “Special Period”un 1999’da sona ermesine rağmen, Küba o zamandan beri, turizm yatõrõmlarõna büyük önem veriyor. Bazõ turizmcilere göre, önümüzdeki yõllarda Küba’nõn turizm gelirleri katlanarak artacak. Turizmin gelişmesine paralel olarak, İngilizce Küba’da ikinci dil haline gelmiş. Bazõ otel çalõşanlarõnõn İngilizcesi akõcõ. “Hiç yurtdışına gittiniz mi” diye soruyorum, aldõğõm cevap “hayır” oluyor. Sadece Küba’daki kurslara giderek İngilizce öğrenmişler. 45 dakikalõk bir yolculuk sonrasõ, şehrin en büyük meydanõnda taksiden iniyoruz. Cumartesi akşamõ olduğu için herkes kendini dõşarõ atmõş. Meydanda müthiş bir kalabalõk var. Taksicimiz iyi eğlenceler diliyor bizlere o güzel İngilizcesiyle. Biz de ona “Adios Amigos” diyoruz, biraz sonra yõldõzlarõn altõnda içeceğimiz “Cristal” birayõ düşünerek. ugur@gundogmus.com Doğayõ tahrip etmenin sonucu “Temiz kaldırımları, uyumlu mimarisi, kanalları ve köprüleriyle gözalıcı bir kent. İnsanlar huzurlu ve mutlu. Üstelik fare kolonileri de kentte özgürce cirit atabiliyor. Burası İsveç’ten başka bir yer olamaz”. Sokaklarda, istasyonlarda, parklarda insanlarla iç içe yaşamaya başlayan fare sürülerini görünce şaşkõnlõğa uğrayan İngiliz gazeteci gözlemlerini böyle aktarõyor. İngiliz gazeteciyi şaşkõnlõğa uğratan, hepimizin isyan duygularõnõ kabartan ama belediye yöneticilerinin üç maymunu oynamayõ tercih ettikleri, gazetelerin arada sõrada iki satõrla yer verdikleri fare sorunu bu gidişle kedi büyüklüğünde bir farenin başbakanõn ya da belediye başkanõnõn koltuğunu kemirinceye kadar sürecek. Temizliğiyle, düzeniyle, her gelenin hayran kalõp döndüğü Stockholm artõk ağzõndan alevler saçõlan, yedi başlõ canavar masallarõ gibi “üç kedi büyüklüğündeydi” diye başlayan fare masallarõyla ün kazanmaya başladõ. 300-400 yõllõk binalarõn korunduğu, iki kişinin yan yana zar zor geçebildiği sokaklarõyla ünlü kentin merkezindeki turistik eski mahalle de kedi iriliğindeki farelerin işgali altõnda. Eski mahallenin tarihi dokusuna uyumlu figürleri olarak görüldüklerinden olsa gerek dekoru tamamlayan bu azman mahlûklara kimsenin “höt” dediği yok. Başkentin merkezindeki Old Town yani eski mahallenin fareleri Amerika’dan Japonya’ya kadar ün salmaya başladõ. Üç kedi büyüklüğündeki fareyi görünce küçük dilini yuttuğunu anlatan Amerikalõ turiste Japon turist “Benim gördüğüm dört kedi büyüklüğündeydi” diyerek, daha önemli bir tarihi eser görmüşçesine kendine bundan böbürlenme payõ çõkarabiliyor. Fare diye anlatõlan aslõnda kara sõçan ya da Norveç sõçanõ. Gövdeleri ortalama 30 santimetre ve kuyruklarõ da gövdelerinden çok uzun. Yani sevimli Micky Mouse’a benzer taraflarõ yok. Görüntüleri ürkütücü, tiksindirici. Eskiden yazlar kõsa, kõşlar uzun ve dondurucu olduğundan sõçan denen mahlûkat kõşlarõ kõrõma uğruyormuş. Küresel õsõnma ile birlikte mevsimlerin dengesi bozulup da kõş mevsimi kõş olmaktan çõkalõ beri farelere gün doğdu. Artõk çok daha uzun yaşayõp çok daha fazla üreyebiliyorlar. Geçmiş yõllarda farelerle mücadeleyi Allah’a emanet etmiş olan belediyeciler hayatõn değiştiğini kabullenmekte zorlanõyorlar. Ne yapsõnlar felaket bir değil ki... Fare sorunu doğanõn tahribatõndan dolayõ başgösteren sorunlardan sadece biri. Stockholm’un içme sularõna kimyasal atõk karõşõyormuş. Baltõk’tan çõkan balõklar zehirliymiş. Betonarme binalarda radon varmõş. Var oğlu var anlayacağõnõz. Doğayõ tahrip edersen sonu böyle olur. Bindiğin dalõ kesince nasõl küt diye düşüp kafayõ gözü yarar hatta öteki dünyayõ boylarsan, çevreyi kirletince de felaketler çorap söküğü gibi gelip başõna dolanõr. Sõçanlardan kurtuluş için tek umudumuz artõk turistler. Ayaklarõ arasõnda dolaşan sõçanlardan “Üç kedi büyüklüğündeydi, dört kedi büyüklüğündeydi” diye masal gibi anlatmalarõ belki yöneticileri “Turistler kaçabilir” diye ürkütür de biz de kurtuluruz. Ama bundan da emin olmamak gerekiyor. Çünkü, zararlõ haşeratla mücadele kurumunun müdürüne göre Stockholm’deki fare sayõsõnõ saptamak mümkün değil. En az bir milyon belki on milyon. Tek bir kentte mücadeleyle bunlarõn kökünü kazõmak da mümkün değil. Çünkü sorun bütün Avrupa’da büyümekte. Veba kõrõmõ tarihte kaldõ ama uzmanlara göre taşõdõklarõ bakteri ve virüsler nedeniyle fareler ilerde birçok hastalõğõn yayõlmasõna neden olabilir. Gene uzmanlara göre, Avrupa’da çocuklar arasõnda çok yaygõnlaşan astõm rahatsõzlõğõnõn nedenlerinden biri de büyük bir olasõlõkla fareler. Final belli. İnsan denen yaratõk bu açgözlülüğüyle, hõrsõyla, vurdumduymazlõğõyla sonunda kendi soyunu da kurutacak. Büyü bozulur, kõsmet açõlõr... 2005 yõlõnda Belçika’da oynanan ve Avrupalõ Türklerin trajikomik hallerini sergileyen “Akıntıya Yürek Çekmek – Üçüncü Viyana Kuşatması” adlõ oyunumda “Gentli Kör Hoca”lõ bir bölüm vardõ. Gerçek yaşamdan gözlemlerden yola çõkarak kaleme aldõğõm Gentli Kör Hoca işi ilerletmiş. (Bazen de yazdõğõ muskalar yüzünden işler karõşõyor tabii.) Oyundan kõsa bir bölüm alacağõm yazõma: “... Fadik Garı: Vah vah… Kesin bu Flamanca muska yüzündendir. Yüce Allah’a kâfirin diliyle muska yazılır mı hiç? Oğlum n’oldu, hoca efendi gelmedi? Bi ara istersen... Adam 2: (telefon eder) Aa, müşteri hizmetleri çıkıyor. Fondaki ses: Gentli Kör Hoca müşteri hizmetlerine hoş geldiniz. Türkçe olarak devam etmek istiyorsanız 1’e basınız, voor Nederlands druk op 2, poor Français pressez 3, for English dial 4. Fadik Garı: Ne duruyon oğlum, Türkçe için 1’e bassana... Adam 2: Hemen abla (1’e basar) Fondaki ses: Büyü yaptırmak için 1’e, büyü bozdurmak için 2’ye, vize ve oturum sorunları için 3’e, ruhsal sorunlar için 4’e, mali sorunlar için 5’e, kısmet açtırmak için 6’ya, cin kovdurmak için 7’ye, cinsel sorunlar için SEKS... şey yani 8’e, iş için 9’a...” Kendimce gerçekleri biraz abartõp mizah yaptõğõmõ sanõyordum ama hayat yine mizahõ sollamõş. Durum çok daha vahim olmasaydõ, Diyanet Vakfõ, Belçika’da “İslam inancı ve dini yaşamımıza giren hurafeler” başlõğõ altõnda bir dizi panel düzenleme gereği duyar mõydõ? Bunlardan birini ben de izledim. Din Hizmetleri Müşaviri ve Belçika Diyanet Vakfõ Başkanõ Prof. Dr. Halife Keskin, “İnsanlar bazen korkularından dolayı dinin sağına soluna bir şeyler eklediler” diye özetledi durumu. Çukurova Üniversitesi’nden Prof. Dr. Alper Güvel, “Belçika’ya geldiğimiz 4 gündür Belçika’da mıyız yoksa Anadolu’nun bir kasabasında mıyız fark edemedim. Henüz Belçika’yı doğru dürüst göremedik” diyerek Belçika’daki Türklerin kültürlerine bağlõlõğõnõ ve tutkunluğunu övdü. Kültürlerine bağlõ olan Türkler, Anadolu’da yayõlan hurafeleri de Anadolu’dan Avrupa’ya kadar taşõmõşlar. Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanõ ve Hadis Anabilim Dalõ Başkanõ Ali Osman Ateş konuşmasõna Türkçe gazetelerin Avrupa baskõlarõndaki medyum ve falcõ ilanlarõnõ okuyarak başladõ ve “Allah’la arana herhangi bir şeyi koymayacaksın. Cahiliye döneminde sihir, büyü, muskacılık, kehanet, yıldızlardan yardım istemek, uğursuzluk inancı yaygındı. Bunlar Anadolu’ya da yayılmış. Bu kişiler din istismarcıları, din sömürücüleridir. Dine aykırı işleri yaparak insanları soyuyorlar. Bir de utanmadan ben hocayım diyorlar. Bunlar şarlatan ve sahtekârlar” dedi. Prof. Ateş, Anadolu’da yayõlan hurafelerin Anadolu’dan Avro’larõ uğruna Avrupalõ Türklere kadar taşõndõğõnõ söyledi. Prof. Ateş’in bahsettiği ilanlarõ bir de ben kontrol ettim. Hoca’nõn anlattõklarõ az bile! Hele bir bakõn şu şarlatanlarõn, din sömürücülerinin verdiklerinin ilanlara! “Dikkat!! Fal bakmıyorum. Yıldızname Bakılır. Müneccimbaşı Ali Hoca Stuttgart’ta. Doktorların aciz kaldığı hastalıklarda; her türlü muska, büyü, sinir, bağ, nazar; evham, vesvese, ruhi bunalım; şiddetli aile geçimsizlikleri, cinsel sorunlarınız; çocukların hastalıkları (korku, ıslatma, kekeleme); yaptığım işin arkasındayım.” “Dünyaca Ünlü Medyum Şehzade Hoca – Politika, ekonomi, spor ve iş dünyasının vazgeçilmez ismi Şehzade Hoca. Sevgi, aşk, para, iş, kısmet açma, nazar, büyü bozma ve ailece her türlü soru ve sorunlarınıza, sırlarınıza, çözüm ve çareler bulmada tecrübem ile yardımcı olurum. Yıldızname, astroloji ve dünyada ilk kez fotoğraftan bakım”. “Esma Bacı – Tarot, su falı, kahve falı, yıldızname, evlilik, aşk ve her türlü sorunlarınıza çare.” “Fadime Hoca – Fıldız falınıza bakılır.” “Medyumunuz Yıldız – Tarot, su falı ve yıldıznameye bakılır. Astrolojik harita çıkartılıp, burç yorumları yapılır. Rüya yorumlanır. Büyü bozulur.” “Fallardan istikbalinizi dinlemek sizin elinizde. Geçmişte yaşanmış açık cevapsız olayları tüm samimiyetimizle ve yeteneğimizle izah edelim. – Cabrail” Saatlerce anlatõmdan sonra Belçikalõ Türklerden gelen sorular insanõ daha da karamsarlõğa iten türdendi: “Zemzem suyu içmek faydalı mıdır?”, “Gümüş nazara iyi gelir mi?” Bu işte iyi para var. Yoksa biz de yazmayõ çizmeyi bõrakõp şarlatanlõğa ve din sömürücülüğüne mi başlasak? Üstelik krizde müşteri sayõsõ da artar! erdincutku@binfikir.be Münih’teki öteki Türkler Almanya’da başarõlõ olmuş Türklerin, özellikle bilim adamlarõyla sanatçõlarõn Alman medyasõnda öyle ön plana çõkma şanslarõ, Fazıl Say gibi örneklerin dõşõnda bildim bileli pek yok. Bir tür kõskançlõk mõ, yoksa çekememezlik ya da görmezden gelme duygusu mu bu ön plana çõkan? Neden bilinmez. Ancak bilinen yine bir başka acõ gerçek varsa, o da bu ülkede öğrenim gören Türk çocuklarõnõn eğitimde başarõsõz olduklarõ yolundaki yanlõş, çarpõtõcõ ve küçültücü değerlendirmelerdir. Türk eğitimci ve pedagoglarõn tespit ettiği gibi son derecede zeki bizim çocuklarõn birtakõm önyargõlarla -dil öğrenme sorununu öne çõkartõp- başarõsõz gibi gösterilmeleri (!) binlerce ebeveynin en büyük derdi burada. Aslõnda akõl almaz bir bilgi kirliliği var buralarda yaşanan... Son birkaç sene içinde bir de Almanya’da yaşayan vatandaşlarõmõzõn yarattõğõ “farklı Türk” imajõnõn da bunda payõ büyük. Türbanlõ, tesettürlü cami toplumu olarak algõlanan ve göze batan, daha doğrusu öyle görünüm veren 50 bine yakõn cahil bõraktõrõlmõş insanõmõz yüzünden burada doğan son kuşaklar da yanlõş damgalanmalarõn kurbanlarõ... Münih gibi harikulade bir kentte põtrak gibi çoğalan camilerin yanõ sõra hâlâ daha bir kültür merkezimiz yoksa ya da bõrakõn bu tür yapõlaşmalarõ daha doğru dürüst bir kitapçõ dükkânõnõ bile açamamõşsak, varõn gerisini siz düşünün. Ve onca yaşananlarõ... Yalnõzlõklarõ... Öte yandan bütün bu olumsuzluklara karşõn yine de kentte yaşayan bir avuç da olsa okumuş yazmõş, aydõn, ilerici, Atatürkçü Türk de yok değil hani. Onlar da daha çok ya Türk sinema günlerinde görünürler ya da konserlerde boy gösterirler!.. Tabii bu arada Türkiye’den öğrenim için gelmiş, gencecik akõllõ gençler, bu “Öteki Türk”lerin sayõsõnõ azar azar da olsa arttõrõyorlar. Şimdi yeri gelmişken çõtlatayõm: Sadece Almanya’nõn değil, Avrupa’nõn sayõlõ üniversitelerinin başõnda gelen Münih Teknik Üniversitesi’nden yeni geride bõraktõğõmõz 2008 yõlõnda 4 Türk bilgisayar yüksek mühendisimiz mezun oldu. Genelinde 12 fakültesi ve 20 kürsüsünün yanõ sõra 34 profesörüyle eğitim veren ve Ekim 2006 tarihinden itibaren de seçkin üniversiteler arasõnda yer alan bu fakültenin bilgisayar mühendisliği bölümü en çok ilgi çekiyor... Halen okulun bulunduğu “Garching-forchug” semtindeki yerleşkede, her yõlõn son günlerinde yapõlan mezuniyet törenlerinden sonuncusuna geçen haftalarda koşa koşa yetiştim... Zira põrõl põrõl 4 mühendisimizi kutlamak ve onlarõn sevincini paylaşmaktõ düşüncem. Bu dördünün de “cool” takõlõp sõradan bir olay gibi kameralara gülümsemeleri çok hoştu... Ayrõca fakültenin sempatik dekanõ, Prof. Dr. Kemper’in, açõlõş konuşmasõnda söyledikleri de ilginç... Zira bu üniversitenin tarihinde ilk kez bu sene rekor sayõda (500 kişi) mezun verildiği ve başarõ oranõnõn yüzde 60’õnõn yabancõlarda ve yüzde 40’õnõn da Almanlarda olduğunu açõkladõ ünlü hoca... Nasõl sevindim bu sonuca aklõnõz durur. Almanya’da eğitim gören yabancõ ülke çocuklarõnõn başarõlarõ böylece kanõtlanmõş oldu. Ve sahneye sõrayla gelen 4 öğrencimiz yüzlerce öğrenci arasõndan sõyrõlmõş olmanõn keyfini yaşõyordu. Kolay değil onca ayrõmcõlõğa karşõn başarõyõ göğüsleyen bu 4 öğrenci, Neslihan Kalay, Fatma İmamoğlu, Sevgi Fırat ve Bora Ekmekçi’yi kutlarken yeni öğrenci kardeşlerimizi de buraya bekliyoruz... Yaşam insana neler gösteriyor neler... Bir tarafta böyle gençlerimizin başarõlarõnõn sevinci, öte yanda Münih’in göbeğindeki Goethe Caddesi’nde buluşmuş ortaçağõ yaşayan ve içki satmayan tarikat marketlerinin yarattõğõ görüntü kirlilikleri... Ve de bu tarikat marketlerinin önünden geçen ciplerde hotozlu saçlarõnõ “Gucci” marka türbanlarla sõmsõkõ örtüp kasõlan şeriat reklamcõsõ kõzlarla, dönekler, liboşlar sahte kimlikliler, üçkâğõtçõlar görünürdeki Türk kimliğimiz pek çok Almana göre. İşte bu insan tipolojisinin dõşõnda bir kenarda son derecede mütevazõ yaşamlarõndan ödün vermeyen aydõnlarõmõz da var. Az da olsa varlar! Türkiye’nin ilk kadõn karikatüristi olarak bilinen ünlü soprano ve opera sanatçõsõ Selma Emiroğlu Aykan “Öteki Türk”lerin en meşhurudur. Kentin banliyösündeki evinde ona 2007’de gazetemiz çizeri Behiç Ak’la birlikte gidip sürpriz ziyaret yapmõştõk. Keza onun kõzõ Aylin Aykan da Münih’te gurur duyduğumuz konser piyanistlerinden birisidir. Bitmedi. Öte yandan hayli yetenekli bir başka genç piyanistimiz Yudum Çetiner’dir, ki oda geleceğin yõldõzõ olmaya aday bir kõzõmõz... Özetle bankacõ, radyo yapõmcõsõ, mühendis ve kültür dairesindeki bir arkadaşõmõzõn yanõ sõra ünlü bir çevreci hanõmefendiyle birkaç dost daha “Öteki Türk”lerin Münih’teki kadrosunu oluştururlar... İşte azõnlõğa düşmüş “ötekileştirilmiş” insanõmõz bunlar... Kõsacasõ “alıştırıla alıştırıla değiştiriliyor” insanõmõz artõk. erolozkan66@hotmail.com BRÜKSEL ERDİNÇ UTKU HOLGUIN UĞUR GÜNDOĞMUŞ MÜNİH EROL ÖZKAN STOCKHOLM OSMAN İKİZ Kuzey Avustralya’da kendilerini “Chooky” dansçıları olarak adlandıran yerliler, ülkenin en kalabalık kenti olan Sydney’deki geleneksel festivalde gösteri sergiledi. “Aborijin” diye adlandırılan yerliler, daha önce geleneksel Yunan dansı sirtakiyi kendilerince yorumlamışlar, ünlü aktör Anthony Quin’in dans sahnesiyle ölümsüzleşen “Zorba” filminin müziği eşliğindeki gösterileri internette yayımlandıktan sonra uluslararası ün kazanmışlardı. (Fotoğraf: AFP) Aborijinler sahnede
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear