Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 10 EYLÜL 2008 ÇARŞAMBA
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Karışıklar Karşıtlığı
ERDOĞAN-DOĞAN düellosu sabır, dikkat ve
ibretle izlenmelidir. Ardında çok şey saklı; ülke-
nin toplumsal yapısından güçler dengesine, po-
litika-medya ilişkisinden yakın gelecekteki olası ge-
lişmelere kadar.
Her şeyden önce, düellonun iki yanındaki ka-
rışık niteliğe dikkat etmek gerekiyor.
Erdoğan cephesinde siyasetle din birbirine
karıştırılmış, anayasa kurallarına aykırı düşen bu
karmaşık tutumdan siyasal yarar sağlamakla ka-
lınmamış, Deniz Feneri olayında olduğu gibi ticaret
alanının yolsuzluklarına da kayılmıştır.
Doğan cephesinde ise ticaretle medyacılık iç içe.
Medyacılığın da elbet kazanç işi olduğu, basın ve
televizyondan para kazanmanın yadırganacak bir
yanı olmadığı kesin; ancak bu iç içe oluş haber-
cilik alanı başta olmak üzere medyacılık kuralla-
rı ile ticari hesapların birbirine karıştırılmasına mı
yol açmalıydı?
O zaman şöyle bir sonuca varmadan edemiyor
insan: Etik ya da siyasal ve değerlerin ve kural-
ların çatışmasından öteye büyük bir rant paylaşımı
kavgasıyla mı karşı karşıyayız acaba?
Böyle düşünmeye başladığınız zaman, bu dü-
elloya uzaktan tanıklık eden milyonlarca saf
ve sıradan insana acımadan, içiniz cızz etmeden
durabilir misiniz? Yazık değil mi onlara? Sabah-
tan akşama çalışarak çoluk çocuğun rızkını çı-
karmak için didinecekler ve öte yanda, onların bu
uğraşa batmış olmasından yararlanarak büyük rant
kavgasını sürdürenlerin tutumu büsbütün tiksin-
ti verici olmuyor mu?
Siyaset ülkeyi dürüstçe yönetmek, yalana do-
lana sapmadan milyonların mutluluğu için ya-
rışmak değil miydi? O insancıkların ahret korku-
sunu kullanarak nemalanmak ve din sömürüsü-
nü düpedüz toplum sömürüsüne dönüştürmek en
ağır günah sayılmaz mı?
Öte yandan, toplumu eğlendirirken aydınlatmak,
her şeyden haberli kılarken bilinçlendirmek gibi
amaçlarla yola çıkıp refah sahibi olmak varken, ele
geçen bu silahı haksız kazanç sağlayıcı siyasal
amaçlar için kullanmak, alın teriyle, emek temiz-
liğiyle, ticaretin dürüstlük kurallarıyla çalışıp ka-
zananlara haksızlık etmek değil midir?
Gelinen nokta toplumun geleceği bakımından
endişe vericidir.
Bu “Tencere dibin kara, seninki benden kara!”
düellosuna bakıp “Al birini, vur öbürüne!” ya da
“Tencere yuvarlandı kapağını buldu” türünden ay-
nı ölçüde bayağı tekerlemelerle, işinize gelen so-
nucu bekleyerek olan bitene seyirci kalamazsınız.
Gün, gelecek kuşaklara doğru dürüst bir Tür-
kiye bırakmak için seferber olma, gidişi durdu-
rabilecek ağırlıkta ortak bir siyasal güç oluşturma
günüdür.
mumtazsoysal@gmail.com
PENCERE
Pakistan ve Türkiye...
Pakistan dünya ahret kardeşimiz bir ülke...
Partileri var..
Meclisleri var..
Tepesinde Pervez Müşerref adında bir darbe-
ci vardı...
Pakistan’ın nesi yoktu?..
‘Laiklik’ dendi mi Pakistan’ın o tarakta bezi
yoktu...
Pakistan’da seçim yapıldı...
Adı üstünde ‘Bay Yüzde 10’ diye anılan üçkâğıtçı
Ali Zerdari devlet başkanı seçildi...
Çalıp çırpması, ülkesini dolandırması, saçı bit-
medik yetimin hakkını şavullamasıyla meşhur bir
üçkâğıtçıdan başka seçilecek kişi yok muydu
Pakistan’da?..
Pakistan halkı dinciliğin körleştirdiği bir eğitim dü-
zeninde ve İslamcılığın batağında çırpındığı için ne
kendisini biliyor, ne de demokrasiyi...
Gazeteler yazıyorlar, son bir seçim anketi ya-
pılmış, AKP yüzde 51’e yükselmiş, CHP yüzde
10’un altına düşmüş...
Doğru mu?..
Gerçek mi?..
Neden olmasın?..
Tarikatlar, cemaatler, Kuran ve hafız kursları,
imam-hatip okulları, dinci belediyeler, üçkâğıtçılar,
köşe dönmeciler, rüşvetçiler, sadakacılar, Yim-
paşçılar, Deniz Fenercileri, dolandırıcılar, yüzsüz-
ler ve din-iman sahtecileriyle donanmış bir top-
lumda, halkı dört bir yandan kuşatıp seçim san-
dığında yönlendirmek isteyenler neden başarı
kazanmasınlar?..
Türkiye’de seçimi kim kazanır?..
Amerika’nın tuttuğu parti!..
Çok partili rejimde sandıktan şimdiye dek yüz-
de 90 Amerika’nın tuttuğu partiler çıktılar...
Eskiden ülkede merkez sağ diye bir şey vardı...
Şimdi o da kalmadı...
Dincilik ağır basıyor, halkı aldatmak için İslam-
cılık siyaseti kullanılıyor... Toplum yapısı siyaset ba-
taklığında laiklikten uzak bir çürümüşlüğün ör-
gütlenmesine yamanıyor...
Bu durumda sandıktan kim çıkar?..
İktidar partisinin yolsuzluk, hırsızlık, dolandırıcı-
lıkla damgalanması neyi değiştirdi?..
Göreceğiz...
Türkiye’de seçim mekanizmaları, koşullar ne olur-
sa olsun, Amerikancı dinciliğe prim tanıyacaksa bu
demokrasimizin sonu demektir...
Demokrasi Batı’da toplum laikleştikçe gelişen ve
hayata geçirilen bir rejim olarak anlamını buldu...
Gün geçtikçe Pakistanlaşan bir Türkiye’de tez-
gâhlanan demokrasicilik oyunu sandıktan ne öz-
gürlük çıkarır, ne de sosyal hukuk devleti...
Herkes ayağını bu gidişata göre denk almalı...
İslam dünyasında bir tek demokratik ülke var:
Türkiye...
Neden?..
Laiklik nedeniyle...
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetle laiklik ilkesi-
ni sorunlaştıran bir parti, demokrasinin kuyusunu
kazıyor demektir...
Hele bu parti bir de dolandırıcılık, yolsuzluk, hır-
sızlık şaibesi altında kararıyorsa seçimleri kazan-
ması onu aklamaya yetemez...
Yineleyelim:
Pakistan dünya ahret kardeşimiz...
Siyasal partileri var...
Meclisleri var...
Seçim de yapıyor...
Ama, demokrasiden çok uzakta...
Neden?..
Y
akõn siyasal tarihimizin ulusal
kişilik ve bağõmsõzlõk arayõşla-
rõna damga vuran uluslararasõ
belgeler bilindiği gibi Lozan’da
ve Montreux’de imzalanmõştõr.
İsviçre Alpleri’nin Leman Gölü’ne olağanüstü
bir doğa etkileyiciliği ile sarp biçimde sap-
landõğõ kõyõlarda sevimli ve bakõmlõ yerleşme
merkezleri yer alõr. Lozan ve Montreux bu se-
vimli ve uygar kentlerden ikisidir. Otuz kõrk
kilometre mesafede bulunmalarõna karşõn
kõş aylarõnda sert eserek kõyõlarõ yalayan do-
ğu rüzgârlarõ her ikisinde de sularõ kõrpõştõrõr
hatta bazen dalgalandõrõr. İsviçre’nin bir za-
manlar sergilediği uygar tarafsõz ülke olma
özelliği çeşitli uluslararasõ antlaşmalarõn el-
de edileceği toplantõlara bu ülkenin mekân ol-
masõna yol açmõştõ.
Karakterli bir yamaç kenti olan Lozan’da
kõyõ kesimi Ouchy adõyla anõlõr ve buradaki
heybetli şato binasõ ulusumuz ve ülkemiz için
çok önemli, özel anlam taşõyan Lozan An-
tlaşmasõ çalõşmalarõnõn yapõldõğõ yerdir. Gü-
nümüzde de, hâlâ, bu antlaşmayõ saygõlõ bir
dille hatõrlatan bir plaket şatonun giriş kapõ-
sõnõn duvarlarõnda yer alõr.
Lozan ve Montrö antlaşma belgeleri Cum-
huriyet Türkiyesi’nin güçlü ulusal kişilik ve
bağõmsõzlõk arayõşõnõn simgeleridir. Nere-
deyse yüzyõla yaklaşan bir dönem için ge-
çerliliklerini korumuşlardõr da. Ancak, bu ya-
kõnlarda yüce anlam taşõyan bu belgelere cid-
di müdahaleler yapõlacağõnõ gösteren işaret-
ler ortaya çõkar gibidir. Hem ulusal bağõm-
sõzlõğõn hem de komşu coğrafyalardaki dirlik
ve düzenin korunmasõ yolunda Türkiye’nin
Karadeniz’e geçit veren Boğazlarõ’ndan de-
niz araçlarõnõn geçişi Montrö belgesiyle cid-
di bir tanõma ve düzene kavuşturulmuştu. Ka-
radeniz’den komşuluk yaptõğõmõz çeşitli ül-
kelerin tek bir güçlü politik sistem içinde ha-
mur olduğu dönemlerden başlayarak Boğaz
geçişlerine çeşitli müdahaleler yapõlmak is-
tendiği hatõrlardadõr.
Seyirci kalındı
Ancak, o dönemlerin Türkiye Cumhuriye-
ti devleti ve iktidarlarõ Atatürk sonrasõ gev-
şemelerden biraz nasiplerini almõş olsalar bi-
le bu konuda işi sõkõ tutmayõ becermişlerdi.
Çok uzun yõllar geçti. Karadeniz’in kuze-
yindeki politik sistem dağõldõ. Küçük parça-
lar ve birimler halinde varlõğõnõ sürdürür ol-
du. Oralardan Montrö Antlaşmasõ’nõn belir-
lediği Boğazlar’dan deniz aracõ geçişi düze-
nine artõk yeni, ciddi baskõlar gelmez oldu. Ye-
ni baskõlar komşuluk ilişkimiz falan bulun-
mayan, Irak’taki işgalci varlõklarõ dolayõsõy-
la belki dolaylõ yarõ komşumuz olduğu dü-
şünebilecek uzaktaki başka ülkelerden gel-
meye başladõ.
Montrö belgesinin lafsi tanõmlarõ, virgül-
ler arasõnda belki kõsmen muhafaza edilmek
kaydõyla ama ruhundan ve esprisinden büyük
ödünler verilerek deliklerin açõlmasõ dönemine
girildi. Doğu Karadeniz’deki mazlum ve
mağdur ülkelerin toplumlarõna tentürdiyot, sar-
gõ bezi, Aspirin taşõmak gibi çok masum ve
görünüşte insancõl bahanelerle koca koca
savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçişine se-
yirci kalõndõ. İlk günlerde İstanbul Boğazõ’nõn
çeşitli kõyõ semtlerinde toplanmõş yurtsever ba-
zõ küçük kitleler havada pankartlar sallayarak,
õslõklar ve yuhalarla biraz gürültü çõkararak
belli bir protesto gösterisi sergiledi.
Ancak, ne idüğü belirsiz bir yõğõn deniz va-
sõtasõ arka arkaya ve yoğunca biçimde ora-
lardan geçmeye başlayõnca hoşnutsuzluk ve
ulusal bağõmsõzlõk arayõşõ tepkileri de azaldõ.
Böylece, Marmara Boğazlarõ’nõn yol geçen ha-
nõna dönmüşlüğü sessiz biçimde kabul edil-
miş gibi oldu. Ulusal onur kavramõnõn, onu ko-
rumak için verilmiş tarihsel çatõşmalarõn
izinden zerrece nasibini almamõş günümüz ik-
tidarõ bu tepkisizlik ve sessizliğin müthiş se-
vincini yaşõyor. Basõnõn bir bölümünde, gör-
sel medyanõn bir iki ekranõnda “Bir Montrö
belgesi vardı. Bu unutuldu mu? Neler olu-
yor?” türünden çok küçük tepkiler dile geti-
rildi. Bu kadarcõğõna bile razõ olmayan siya-
sal iktidar Ergenekon heyhülasõnõ acele tara-
fõndan bir kere daha canlandõrõp sosyopolitik
gündemi kontrol etme yoluna gitti. Ve başardõ
da...
Hiç kimse kendini kandõrmasõn. Mon-
trö’nün ruhu parça parça edilmiştir. Onun tem-
sil ettiği ulusal onur ve dünya barõşõ denge-
lerini kollamacalõk titizliği yerle bir edilmiş-
tir. Günümüz iktidarõnõn ulusal çõkarlarõ top-
rak bütünlüğünü, doğa ve çevre dengelerini,
kentsel gelişme alanõndaki günümüzde her za-
mankinden daha fazla önem taşõyan akõlcõlõ-
ğõ tamamen göz ardõ eden ve burnunun doğ-
rultusunda hõzla koşan yapõsõ Montrö ruhunun
delinmesinden elbette hiç rahatsõz değil.
“Ilımlı İslam modeli” ve “Ateşli Ortadoğu
coğrafyasının koruyucu kalkanı” yakõştõr-
malarõnõ kucaklar dolusu sevgi mesajlarõ gi-
bi kabul eden bir hükümet ve devlet yöneti-
mi anlayõşõyla birlikte yaşõyoruz. Dõş ilişki-
lerde ve iç dengelerde Osmanlõ’nõn son dö-
nemleri dahil hiçbir zaman hiçbir şekilde rast-
lanmamõş bir ödüncülüğe ve dengesizliğe ta-
nõklõk ediliyor. Laiklik, türban ve cumhuriyet
değerleri gibi insancõl uygar konularda du-
yarlõlõk gösterilmesi yetmiyor. Ülke çõkarla-
rõnõn tam bir talanla altüst edildiği bir dönemde
üzerine gidilmesi gereken, hiç de masum ol-
mayan bir yõğõn edilgenlik daha ortada. Mev-
cut hükümete ve devletin üst kademelerine yö-
nelik tepkiler ve eliştiriler çok daha geniş alan-
lara yayõlarak yoğunlaştõrõlmak zorunda. He-
le bunlarõn arkasõndan bir de Lozan’õn ruhu-
nun teslim alõnmasõ operasyonu kendini gös-
terebilecek gibiyse.
Kuşkuya yol açıyor
Lozan belgesinin yõrtõk yõrtõk edilmesi
Montrö dokümanõnõn yer yer delinmesinden
epeyce daha vahim ve elbette daha zor bir iş-
lemdir. Ona cesaret edebilmenin çok zor ol-
duğunu hep düşünmüşüzdür. Ancak, Erge-
nekonlarõn trajikomik hamasi hamleleri ile
kuvvetle beslenmiş bir iktidar ve devlet etme
anlayõşõ açõkçasõ Lozan ruhu teslim olmadan
varlõğõnõ sürdürmesi konusunda bile kuşkulara
yol açõyor.
Atlantik’in öte taraflarõndaki stratejik dost-
larõmõzõn sert ve kaba sömürgeci, bizim bu-
raya daha yakõn yakasõndaki eski Avrupa uy-
garlõğõnõn sürdürücüsü olduğunu vehmetti-
ğimiz ülkelerin belki biraz daha yumuşak ama
yine sömürgeci yaklaşõmlarõn Türkiye se-
malarõnda dolaşan ve gittikçe aşağõlara doğ-
ru inen kara bulutlarõ andõrõyor. Avrupa Bir-
liği denen mekanizma bu ülkenin içe dönük
dengelerinden Cumhuriyet değerlerinden,
ulusal bağõmsõzlõk sevgisinden hiç haberdar
değilmişçesine yakõn tarihlerin en ilkel sos-
yopsikolojik ve politik yönlendiricilik yapan
iktidarõna kucak açõyor.
Tepki gösterilmeli
Uzaklardaki dostlara gelince sosyal coğrafya
bilgisi son derece zayõf bir toplumun iktida-
rõ ve yönlendiricisi olan kadrolar Türkiye ile
sadece güvenilir bir ileri karakol ve Montrö
bağõmsõzlõk belgelerini falan hemen unuttu-
rabilecekleri bir ödüncü uzak eyalet olarak il-
gileniyorlar.
Montrö sularõndaki dalgalanmalar Lozan sa-
hillerinde Ouchy şatosunun bahçesine doğru
fazla su taşmasõna, umarõz, yol açmaz ama du-
rum o ki dahili ve harici bedbahtlar tam bir ta-
kõm çalõşmasõyla Montrö’nün üzerine konan
kõrmõzõ çarpõyõ Lozan’a taşõmayõ da denemek
isteyecek gibiler. Kavurucu bir yaz ve olim-
piyat oyalamasõnõn getirdiği rehavet içinde
uyuşmuş ve hepten tepkisizleşmiş gibi gö-
züken toplumun aslõnda şu dönemde her za-
mankinden fazla tepki göstermesi gerektiği
apaçõk. Bir şeyler elden gitmeden silkinmek
bir takõm şeyleri yeniden ciddi biçimde dü-
şünmek ve kendimize gelmek zorundayõz.
Türkiye insanõnõn aklõ, vicdanõ, yurt sevgisi
bu anlamda özel bir harekete geçilmesini sağ-
layacak unsurlardõr. Kendimize ve birbirimize
güvenelim ve ayağa dikilelim.
Lozan’õn Yõrtõlõşõna Doğru mu?
Erhan KARAESMEN
Lozan belgesinin yõrtõk yõrtõk edilmesi Montrö dokümanõnõn yer yer
delinmesinden epeyce daha vahim ve elbette daha zor bir işlemdir. Ona
cesaret edebilmenin çok zor olduğunu hep düşünmüşüzdür.
Okullar Açõlõrken Eğitimin Durumu...
H
er yõl okullar açõlõrken
eğitim sisteminin için-
de bulunduğu sorunlar,
birkaç gün, belki birkaç hafta
konuşulur, sonra unutulur gi-
der; aileler, okullar kendi dert-
leriyle baş başa kalõr.
Bu yõl da yine kalabalõk sõ-
nõflar, ikili eğitim, birleştirilmiş
sõnõflar, öğretmen, derslik ek-
sikliği, okullarõn fiziki yeter-
sizliği, eğitim süresinin azlõğõ,
okullaşma oranõnõn düşüklüğü
gibi sorunlarla giriyoruz yeni
öğretim yõlõna. Son yõllarda
bu sorunlara özellikle kent-
lerde okuyan çocuklar için ta-
şõma, şiddete uğrama, uyuştu-
rucu kullanma gibi yeni so-
runlar eklendi.
Doğrusu bu sorunlarõn bir-
çoğu AKP iktidar olmadan
önce de vardõ. Tek tek eğitimin
niteliğini düşüren bu sorunlar
çözüme kavuşmadõğõ gibi, bü-
tün bunlardan daha da önem-
li ve kalõcõ olan AKP iktidarõ-
nõn eğitimin, içeriğini değiş-
tirmesidir.
6 yõldõr tek başõna iktidar
olan AKP, eğitimle ilgili ya-
salarõ, yönetmelikleri, kadro-
larõ, ders kitaplarõnõ değiştire-
rek eğitimi dinselleştirdi, özel-
leştirdi.
Eğitim dökülüyor
Ne yazõk ki eğitimde varõlan
sonucun tam bir çöküş oldu-
ğunu, Sayõn Başbakan’õn, Mil-
li Eğitim Bakanõ’nõn “Eğitim
alanında devrim yaptık!”
sözlerinin ne kadar aldatõcõ
olduğunu şu iki araştõrma bü-
tün açõklõğõyla ortaya koy-
maktadõr:
Birincisi, Türkiye’deki 923
ilçenin ilk ve ortaöğretim ola-
naklarõnõn incelendiği bir araş-
tõrmada çõkan acõ sonuçtur:
“İlköğretim olanakları in-
celendiğinde, bu ilçelerin
yüzde 7.58 ‘iyi’, yüzde 45,
29’u ‘orta’, yüzde 47.13’ü
‘kötü’ durumda.
Ortaöğretim olanakları ise
ilçelerin yüzde 19.64’ü ‘iyi’,
yüzde 48.67’si ‘orta’, yüzde
31.13’ü ‘kötü’. (1)
İkincisi de, Milli Eğitim Ba-
kanlõğõ’nõn kendi yayõmladõğõ
“Ulusal Ön Rapor”... Öğ-
rencilerin nasõl eğitildiğini bü-
tün çõplaklõğõyla gösteriyor:
“PISA – 2006 ‘Uluslarara-
sõ Öğrenci Değerlendirme
Programõ’ 15 yaşındaki öğ-
renciler için üç yılda bir ya-
pılan sınavları kapsar. Bu
programa 30 OECD ülkesi
ile birlikte 57 ülkeden 400 bi-
nin üstünde öğrenci katıldı.
Ülkemiz Mayıs 2006’da 7
coğrafi bölgemizden rastge-
le seçilen 160 okuldan 4 bin
942 öğrenciyle bu sınavlara
katıldı. Türkiye, tüm katılan
ülkeler sıralamasında fen bi-
limlerinde 44., matematikte
43., okuma becerileri sına-
vında 37. sırada bulunuyor.
Otuz OECD ülkesi arasında
ise her üç konuda Meksi-
ka’nın önünde 29. durum-
da.” (2)
1973 yõlõnda kabul edilen
1739 sayõlõ Milli Eğitim Temel
Kanunu’nun (METK) 2. mad-
desinde Türk Milli Eğitimi’nin
genel amacõ kõsaca:
“Türk milletinin bütün
fertlerini,
Atatürk devrim ve ilkele-
rine bağlı, …hür ve bilimsel
düşünme gücüne sahip, …il-
gi, istidat ve kabiliyetlerini
geliştirerek bir meslek sahi-
bi olmalarını sağlamak” ola-
rak belirlenmiştir.
AKP Milli Eğitim Temel
Kanunu’nun amaçlarõnõ, ilke-
lerini uygulayacağõ yerde bu
temel yasayõ sõk sõk kendi dün-
ya görüşü doğrultusunda de-
ğiştirerek eğitimin laik, bilim-
sel, kamusal niteliğini yok et-
mektedir. Öğretim birliğini
bozan onlarca uygulamasõ var-
dõr. Bu yazõda onlar üzerinde
durmadan başka bir tehlikeden
söz etmek istiyoruz. O da okul-
larõn satõlmaya başlanmasõ.
Paralı eğitim
Bilindiği gibi yasalarõmõza
göre parasõz olmasõ gereken
ilköğretim dahil bütün okul-
larda çeşitli adlar altõnda öğ-
rencilerden para toplanmakta-
dõr. Eskiden okul ve öğrenci
başarõsõ ile ilgilenen okul-aile
birlikleri AKP döneminde pa-
ra toplayan, kantini, okul bah-
çesini kiraya veren kuruluşla-
ra dönüşmüştür.
Eğitimi paralõ yapmak ve
okullarõ satmakla ilgili Milli
Eğitim Temel Kanunu’nda da-
ha önce yaptõklarõ değişiklik-
ler yetmemiş olacak ki, 6
Ağustos 2008 tarihli resmi ga-
zetede yayõmlanan 5973 sayõ-
lõ “Bazı Kanun ve Kanun
Hükmündeki Kararname-
lerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun” ile okul yapõ-
mõyla ilgili 51. madde bir kez
daha değiştirildi. Bu değişik-
liğe göre okullar Milli Eğitim
Bakanlõğõ, Özelleştirme İdaresi
ve Maliye Bakanlõğõ iş bitiri-
ciliğiyle satõlacak.
10 Ağustos 2008 tarihinde
Sayõn Orhan Bursalı Cum-
huriyet’teki pazar köşesinde
“Okullar Satılırken…” adlõ
yazõsõnda:
“Bu ne ayıp! Kendi insa-
nına, milyonlarca gence bu
güzelliği çok gören nasıl bir
anlayış bu! Geçmişe karşı
ne saygısızlık! Geleceğe kar-
şı ne vurdumduymazlık!
Kent(ler)in mimari yapısıy-
la bütünleşmiş bu tarihi do-
kuları yok etme anlayışı, na-
sıl bir düşüncenin ürünü!”
diyerek haklõ isyanõnõ dile ge-
tirdi.
Okulları satıyorlar
Her okulun bir tarih, kimlik
olduğu unutuluyor. Birçok kö-
yü, taşõma sistemini yanlõş uy-
gulayarak okulsuz bõraktõkla-
rõ gibi, kent merkezlerindeki
okullarõ da satarak kentlerin içi-
ni boşaltmak, bu arada kimi
çevrelere de rant aktarmak is-
tiyorlar.
Eğer karşõ çõkõlmazsa, kent
merkezlerindeki okullar bir
bir satõlabilir. Çocuklar, o oku-
lu bitiren büyükler, gittikle-
rinde, okullarõnõ yerinde bula-
mayabilirler.
Zaman geçmeden hukuksal
ve toplumsal mücadele veril-
melidir. Okullarõ satõlma teh-
likesi yaşanlar bir araya gel-
melidir. Okullarõmõzõ sattõr-
mayõz kampanyasõ başlatõl-
malõdõr. Yoksa iş işten geçmiş
olur.
1) Türkiye Genelinde İlk ve Or-
taöğretim Olanaklarõnõn İn-
celenmesi ve Belirlenen Ak-
saklõklara Çözüm Önerilerinin
Getirilmesi. Prof. Hülya Çõn-
gõ, Doç. Cem Kadõlar, Dr.
Güler Koçberber.
2) Cumhuriyet Bilim Teknolo-
ji, sayõ:1119, Prof. Dr. Ba-
hattin Baysal, Fen Eğitiminde
Başarõsõz Sõnavlar.
Yasalarõmõza göre parasõz olmasõ gereken ilköğretim dahil bütün okullarda çeşitli
adlar altõnda öğrencilerden para toplanmaktadõr. Eskiden okul ve öğrenci başarõsõ ile
ilgilenen okul-aile birlikleri AKP döneminde para toplayan, kantini, okul bahçesini
kiraya veren kuruluşlara dönüşmüştür.
Mustafa GAZALCI Eski CHP Denizli Mv.