23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 7 AĞUSTOS 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 23 Aralõk 1982 günü büyük bir mutlulukla terk ettiğim, Sağ- malcõlar C – 16 koğuşuna büyük bir sevinç ile geri döneceğime, be- ni kimse inandõramazdõ. Sanõrõm dava arkadaşlarõm için de du- rum aynõydõ. Çõktõktan bir yõl sonra döndüğümüz- de, başta geçen defa bizden önce tahli- ye olan ve sonra icrayõ sanat eylerken bir kez daha enselenip buraya düşen “Tek Kart İsmail” ve “Eşape Burhan” ol- mak üzere bütün eski tanõdõklarla ku- caklaştõk ve hani neredeyse “Evim... evim... güzel evim!..” diyerek yatakla- rõmõza dağõldõk. Yatağõma yerleştikten sonra aşağõya çay içmeye indiğimde, Tek Kart İs- mail’i gördüm. Onunla tahliyesinden sonra ilk kez görüşmüyorduk. Dõşarõ- dayken, iki kez Çiçek Pasajõ’nda karşõ- laşmõştõk. Dişleri dökük pejmurde kõlõklõ hapishane arkadaşõma bir takõlayõm dedim kendi kendime... - Yahu Tek Kart seni de tek başõna bõ- rakmaya gelmiyor, ne zaman arkamõzõ dönsek, dönüp dolaşõp yine buraya dü- şüyor... Tam o noktaya gelince zõnk diye dur- dum. Ne diyordum ben?! Evet Tek Kart önce çõkõyor sonra dö- nüp dolaşõp yine buraya geliyordu, ama ben de aynõ durumda değil miydim? Da- ha on ay önce çõkõp yeniden hem de bü- yük bir sevinçle buraya dönmemiş miy- dim? Hani benim durumum da “Dinime tan eyleyen bari Müslüman olsa” ka- bilinden onunkine benzemiyor muydu? Günün keyfini bozmaya niyetim yok- tu, sustum. 14 Kasõm 1983 günü Barõş Derneği da- vasõ sona erdi. Mahkeme sanõklar için ço- ğu benim gibi sekiz yõl olmak üzere ha- pis cezasõ verdi ve hepimiz hemen ora- cõkta Metris Askeri Cezaevi’ne gönde- rildik. Hazõrlõklõydõm, bavulumu arabanõn bagajõna koymuştum zaten gelirken. Ancak, konumuzun dõşõnda kalan Metris’te koşullar o kadar kötüydü ki, otuz küsur gün sonra yeniden Sağmal- cõlar’a gelmekten mutlu olmuştuk. Met- ris bizim için ilk girişimizde görmedi- ğimiz “tecrit” bölümünün işlevini gör- müştü. Y A R I N : H A P İ S H A N E D E M E K Â N V E Z A M A N Ali Sirmen 1982’de büyük mutlulukla terk ettiği Sağmalcõlar C-16 koğuşuna bir yõl sonra sevinçle döndü ‘Evim... evim... güzel evim...’ ‘Ali Abi yaşam her yerde hapishanede bile güzel’ K açakçõlar hoş çocuklar, neşeli, şakacõ, terbiyeli ve bize karşõ saygõlõ, içlerinden ikisi Sezai ile Adnan daha konuşkan ve girişkenler, iki kafadardan birinin ayağõ aksõyor, ama Adnan bunu hiç dert edinmiyor. Koğuştaki- lerin çoğunluğu gibi bunlar da, araba kaçakçõlõ- ğõndan girmişler içeri, öyle büyük işler çeviren ta- kõmõndan değiller. Kendilerine göre, bir dünyalarõ, değer yargõla- rõ var, her şeyi onlarõn çevresinde tanõmlõyorlar. Bir gün Sezai sordu: - Ali Abi, nerede oturuyorsun? - Etiler Çamlõk’ta oturuyorum değil de oturu- yordum, diye düzelttim. - Bizim Hamdi’yi tanõr mõsõn abi? - Tanõmam, kim Hamdi?.. - Hani abi 1983 model spor kõrmõzõ BMW’si var. Hoş çocuklardõ velhasõl ve her şeye kendi dünyalarõnõn ölçülerinde bakõyorlardõ. Bir gün yine bu uyanõk Sezai profesör arka- daşlardan biriyle konuşuyor. Ben de arkasõ bana dönük Sezai’nin sõrtõnõn üstünden konuşmayõ dinliyorum. Sezai bizim arkadaşa sordu: - Abi sen hiç Karides restorana gittin mi? Ora- da güzel müzik de var, servis de kõyak. Bizimki hayõrladõ: - Gitmedim, hem orada bir yemek kaç para? Ben konuşmanõn nereye varacağõnõ anladõm, ön- ce işmar ile sonra ellerimi sallayarak, konuşma- nõn mecrasõnõ engellemeye çalõşõyor, “Kes artık konuşma!” demeye getiriyorum. Bizimki oralõ değil, Sezai oradaki fiyatlarõ söyleyince, bizimki hemen yapõştõrdõ: - Hayõr gitmedim. Gidemem de, sen benim maa- şõm ne kadar biliyor musun? İşaretle bağõrõyorum. - Söylemeeee! Ama bizimki söylüyor. Sezai kendisine gülünç gelen bu paraya çok şaşõrõyor. O anda hissediyorum, kaçakçõ arkadaşlar nez- dindeki saygõmõz biraz kaybolmaya başlõyor. Eee.. ne de olsa, Özal dönemi gelmiş, ne kadar paran varsa artõk o kadar adamsõn. ARABA KAÇAKÇISININ VERDİĞİ DERS Koğuşa yeni dönüşümüzün, yani ikinci döne- mimizin ikinci günü, kendi kaygõlarõmdan sõy- rõldõğõmda fark ediyorum ki, gümrükçü Osman Bey yok. Bizim aksak Adnan’a soruyorum: - Yahu Adnan bizim gümrükçü Osman Bey ne oldu? Sevke mi gitti? - Haberin yok mu Abi, diyor şaşkõnlõkla... - Yooo... - Onu üç ay önce tahliye ettiler, üç hafta önce de öldü. Kansere yakalanmõştõ da... - Hay Allah gerçekten çok üzüldüm yahu! Keş- ke iki sene önce ölseymiş? Adnan şaşkõnlõkla soruyor: - O neden ki, Abi?.. - Nedenkisi var mõ yahu! Hiç değilse hayatõn- da şu hapishane rezaletini çekmemiş olurdu. Adnan birden dikeliyor, hem öfkeyle hem de bu tavrõma şaşkõnlõkla yanõtlõyor beni: - Öyle deme Ali Abi, yaşam her yerde güzel- dir, hapishanede bile... Bu genç, araba kaçakçõsõ arkadaştan aldõğõm ders üzerine donup kalõyorum. ‘KARAYILAN’IN ÖYKÜSÜ’ Birden aklõma Nâzım Hikmet’in Kurtuluş Sa- vaşõ Destanõ’ndan “Karayılan’ın Öyküsü” ge- liyor. Antep savunmasõnõn kahramanlarõndan Ka- rayılan kendi halinde ürkek bir gençtir; parasõ, atõ, silahõ yok ki yiğit olsun. Bir gün tutuştururlar eli- ne silahõ, o da gider siner bir çalõnõn arkasõna kor- kuyla. O sõrada yanõnda ak taş ardõndan güzel bir karayõlan çõkarõr başõnõ ve cõõõõvvv bir kurşun ile uçuverir başõ. İşte Karayõlan olmadan önce korkak olan Ka- rayõlan o anda birden haykõrõr içinden: “Uyan ey deli gönlüm... Karayılan’ı ak taş ar- dında bulan ölüm...” der ve fõrlar siperden, ar- tõk bütün korkularõ geride kalmõştõr ve Karayõlan, Karayõlan olmuştur... Ben de, bütün üzüntümü ve yõlgõnlõğõmõ üze- rimden attõm o anda Adnan sayesinde. Hapishaneye bir hayat okulu derler, doğruymuş, ben de oradan yaşam ile ilgili en unutulmaz ders- lerimden birini tek ayağõ aksayan, eğitimi fazla ile- ri olmayan araba kaçakçõsõ, hiçbir şeye aldõrmaz görünen genç kader arkadaşõm Adnan’dan al- mõştõm. O lafõnõ hiç unutmadõm ve özellikle üzgün, ke- derli dönemlerimde hep hatõrladõm. D iğer koğuşlarda olduğu gibi, C-13 kaçakçõlar ko- ğuşunda da tutuklu ve mahkûmlar ya grup halinde ye- mek yiyorlardõ ya da yalnõz baş- larõna, ama hali vakti yerinde olanlarõn grup ya da kişi olarak ayak işlerine bakan, yemeklerini hazõrlayan, bulaşõklarõnõ yõkayan gariban meydancõlarõ vardõ. Bun- larõn cep harçlõklarõnõ, para ihti- yaçlarõnõ, hizmetini gördükleri kişiler sağlarlardõ. Meydancõlõk kurumu bütün ha- pishanelerde geçerliydi. Daha sonra, bizler siyasi tutuklular ola- rak B-1 koğuşuna nakledildiği- mizde, hepsi de solcu olan siyasi arkadaşlarõmõz, kendi dünya gö- rüşlerinde böyle bir ilişkiye yer olmadõğõnõ haklõ olarak ileri sür- düler. Ve bizim B-1 belki de Sağmalcõlar’õn meydancõsõ olma- yan tek koğuşu oldu. Orada arkadaşlar ile yaptõğõmõz toplantõda karara varõldõ: Herkes kendi işini ya- pacaktõ. Barõşçõlar için- de yaşõ ilerlemiş olan- lar bulunduğundan, onlar koğuş temizli- ğinden muaf tutula- caklar, bulaşõk işleri de diğer arkadaşlar tara- fõndan üstlenilecekti. Koğuş temizliğinden muaf tutulmaya karşõ çõkma- dõk. Ama hiçbirimiz, başka arka- daşlarõn bizim yerimize bulaşõk yõkamasõna da razõ olmayõp o işi kendimiz yaptõk. İyi de oldu. Böylelikle kendi kendimize yetmek, kendi tüketi- mimizin bazõ alanlarda üretilme- sini öğrenmek olanağõna kavuş- tuk. Doğrusu o zamana kadar çok pis bir iş olarak gördüğüm bula- şõğõn başka bir yönünü öğrendim. Pis bulaşõklar önüne geliyor, ama bir süre sonra kirlerden arõ- nõyor, her şey tertemiz, põrõl põrõl olmaya başlõyor. Bu süreç içinde kendi içinin de arõndõğõnõ hissedi- yorsun neredeyse. Ama tabii dibi tutmuş, sahan ve tepsileri õlõk suda yumuşatõp bulaşõk teliyle temizlemek biraz mihnetli olmuyor da değildi... İÇİ DE DIŞI DA BİR MEYDANCI C - 16’da, Hafız diye çağrõlan, eski TCK’nin dini siyasete alet etmeyi yasaklayan 163. madde- sinden tutuklu bir arkadaşõmõz vardõ. Çok gururlu, tertemiz, pek faz- la konuşmayan Hafõz, meydancõ- lõk yapõyordu. Meydancõ olmasõ kimsenin ona saygõsõnõ azaltmõyordu. Hafõz işi- ni titizlikle yapardõ. C-16’nõn mutfağõ onun zamanõnda, “bal dök yala” kabilinden tertemiz ol- muştu. Hafõz inanmõş, gerçek bir Müs- lümandõ. Tabii bütün hakiki Müslümanlar gibi de son derece dürüsttü. İleri geri konuşup Cumhuriyet ve laiklik karşõtõ sözler söylemiş, belki Atatürk’e de dil uzatmõştõ. Bu düşüncelere sahip olan Ha- fõz’õ gide gele hâkim de tanõmõş, nasõl bir kişi olduğunu öğrenmiş- ti. Bu yüzden Hafõz’õn ifadesini alõrken, ona açõk kapõlar bõrak- maya çalõşõyor, ikide bir “yani şunu demek istedin”, “aslında şunu kastetmedin değil mi?” gibi müdahalelerle yol göstererek kurtarmaya çalõşõyordu. Bunlarõ Hafõz’õn duruşma dö- nüşünde, anlattõklarõndan öğreni- yorduk. Hafõz bunlarõ anlatõrken kendi- sine soruyorduk: - Eee peki sen ne dedin Ha- fız? - Ben onlarõn hepsine ha- yõr, dedim, şeriatõ savun- dum, yanõtõ veriyordu. - Amma yaptın Hafız, Allah senin inancını nasılsa biliyor, sen bir kez hâkime “evet öyle deyip” kur- tulsana! - Olmaz öyle şey, diye direniyordu Ha- fõz, Müslümanõn içi dõşõ birdir, o yalan söylemez. 163. MADDE GARİBAN MÜSLÜMANLARA Hapisten çõktõktan sonra, TCK’nin 163. maddesinin kaldõ- rõlmasõ tartõşmalarõ sõrasõnda Uğur Mumcu ile birlikte, kaldõ- rõlma yönünde görüş bildirirken hep bu Hafõz’õ düşünmüşümdür. Uğur gibi ben de, TCK’nin 163. maddesinin gariban Müslümana uygulandõğõnõ, bu arada tarikat- siyaset-ticaret üçgeni içinde para- larõ cukkaya atanlarõn bir şekilde her şeyi kõlõfõna uydurduklarõnõ savundum. Doğrusu olaylar da bizi hep haklõ çõkardõ. TCK’nin 163. maddesi Hafõz’a işliyordu ama, şimdikilerle ağa babalarõ yine siyaset sahnesinde cirit atõyorlardõ. Sonunda nasõl olduysa oldu. Hafõz tahliye oldu. Çõkarken hepimizle helalleşti. Herkes canõ gönülden hakkõnõ he- lal etti. Bilmiyorum helal edile- cek bir hakkõmõz var mõydõ? Bil- miyorum Hafõz bize olan hakkõnõ içtenlikle helal etti mi? Ben bu mutekit arkadaşõmõzõ çok sevdim, bütün sahici Müslü- manlar gibi. Dini siyasete, ticarete alet edenler, inanç sömürerek paralarõ cukkaya atanlarõ ne kadar sevme- diysem, tam tersine Hafõz’õ da, onu tahliye eden hâkimi de çok sevdim... GerçekMüslüman Meydancõ Hafõz Sağmalcılar’da görüşme günü. (Fotoğ- raflar: Cumhuriyet Gazetesi Arşivi) Ali Sirmen, 23 Aralık 1982’de büyük bir mutlulukla terk ettiği Sağ- malcılar’a bir yıl sonra yeni- den döndü.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear