23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 HAZİRAN 2008 CUMARTESİ 20 Yıpratılmak İstenen 30 Ağustos öncesi bildik gazetelerde yayımlanan haber ve fotoğraflara bakıp "Bunlar, Orgeneral llker Başbuğu yıpratmak istiyor" demek yetersiz kalıyor. Hele de içte laik-demokratik Cumhuriyeti kemirme hedefini küresel çevrelerin çıkarları ile örtüştüren bir iktidar döneminde... örtüşen çıkar, üniter yapının zayıflatılması. Çünkü bu yapı, hem dış sömürücüye engel, hem de içteki cemaatçiye... Türk Silahlı Kuvvetleri'nin başına kim gelirse gelsin "Atatürk ilkelerinden aynlmayacağının bir gerçeklik olduğunu" söyleyen emekli general Cihangir Dumanlı'nın yorumu dikkat çekici: "Temel çatışma alanı ulus devlet. Küresel sermaye, ulus devlete karşı. Bugünkü iktidar da, küresel sermayenin oyuncağı. Ordu, ulus devletin en temel mekanizmalarından biri. Bunu zayıflatırsanız, etkisizleştirirseniz, büyük ölçüde amacınıza ulaşırsınız. Bence son yapılanlar, şahıslardan çok, Orgeneral Başbuğ üzerinden ordunun yıpratılmak istenmesidir. Bu mücadele sürecektir. Son seçimlerle birlikte bir avantaj elde ettiler. Bunu sonuna kadar kullanmak istiyorlar. Ancak hiç akıldan çıkarılmasın, bu devletin temelini koruyan kurumlar sağlam, yerinde duruyor." ISIK KANSÜ 6AK! AKP Neyi Savundu? Istanbul Barosu Genel Sekreteri Hüseyin özbek'e göre, geçmişte kapatılmış olan Refah Partisi ve Fazilet Partisi'nin savunmalarında izlenen tutum "kapatma davasının reddini sağlamaya dönük bir hukuksal strateji"yd\. AKP ise, felsefesi çok farklı bir savunma verdi: "AKP savunmasında, davanın reddini sağlamaya dönük bir biçem yok. Devletle, devletin kurumlarıyla kavga var, hukukla restleşme var. Savunma, Cumhuriyetin kurumlarını tasfiyeyi amaçlayan bir stratejinin parçası ve asla rastlantısal değil. Bu kavga stratejisi bilinçli bir tercih ve son derece endişe vericl..." Cumhurbaşkanı onlardan, Meclis onlardan, hükümet onlardan; TRT'den Futbol Federasyonu'na kadar, işçi sendikalarından medyaya kadar her taraf onlardan. Ne kaldı geriye? Yüksek yargı. Onu da yıpratıp alt ederlerse, kendi cumhuriyetlerini ilan edecekler. Ve bunun adı "demokrasi" olacak! "GUGUKUN Devlet Denetim Elemanları (DE- NETDE) Derneği Başkanı, Sağlık Bakanlığı Başmüfettişi Atılay Ergü- ven'in son bir yıllık öyküsü: "Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı, Atılay Ergüven'in Nisan 2007"de odasında bulunmadığı ge- rekçesiyle inceleme yapılması için müfettiş görevlendirir. Müfettişler, inceleme yapılmaması sonucuna va- rıriar. Teftiş Kurulu Başkanı, raporu yeniden değerlendirilmek üzere mü- fettişlere geri gönderir. Müfettişler, görüşlerini değiştirmez. Teftiş Kuru- lu Başkanı, bu kez bir müfettiş heyeti görevlendirir. Onlar da bir önceki rapohara benzer görüş bildirirler. Teftiş Kurulu Başkanlığı'nca konunun yeniden incelenmesini ister. Müfet- tiş heyeti, bu kez Ergüven'in DE- NETDE faaliyetlerine izinsiz katıldığı gerekçesiyle 'kınama' ile cezalandı- nlmasını önerir. Teftiş Kurulu Başka- nı, cezayı yeterli bulmaz, raporu iade Miifettişin Teftişi eder. Müfettiş heyeti yine 'kınama' cezası önerir. Teftiş Kurulu Başkan- lığı, raporu üçüncü kez müfettişlere gönderir. Müfettiş heyeti, baskıya dayanamamış olmalı ki, cezayı bir de- rece arttırarak 'aylıktan kesme'y/ önerir ve ceza bakan onayı ile uygu- lamaya konur. Atılay Ergüven, süreç devam eder- ken 2007 Eylül ayında rahatsızlanır. Ankara Eğitim ve Araştırma Hasta- nesi'nde 5 saat yattıktan sonra ken- disine 14 günlük istirahat raporu ve- rilir. Ergüven raporlu iken, evrak me- murları evine gelerek 14 günlük isti- rahat raporunun, 'usul ve fenne uy- gun olup olmadığının belirlenmesi amacıyla' hakem hastane olan Ankara Numune Hastanesi Başhekimliği'nde hazır bulunulmasını isteher. Anılan hastane, Ergüven'e verilen raporun uygun olduğuna karar verir. Bu karar da Teftiş Kurulu'nu doyurmaz. Er- güven'in muayene olmak üzere ikin- ci defa Ankara Numune Hastanesi'ne gitmesini ister. Ergüven, müfettişlik prestijinin sarsılmasına neden olacağı düşüncesiyle ikinci kezyapılan bu ta- lebe uymayacağını yazı ile bildirir. Teftiş Kurulu Başkanlığı, yeniden soruşturma sürecini başlatır. Ergü- ven'in istirahat raporu Istanbul Haseki Hastanesi'ne gönderilir ve dosya üzerinde yapılan değeriendiımeyle ra- porun 'ilme ve fenne uygun olmadı- ğı'na ilişkin yazı alınır. Sürensoruş- turmada, Ergüven hakkında 'uyarma' cezası öngörülürken, Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın ısnan üzerine müfettişter 'hastane bilgi sistemine kaydını yap- tırmadan işlemleri gerçekleştirmek- le usul yönünden kusurlu, ilme ve fen- ne uygun olmadığı bilirkişiler tara- fından belirtilen raporu kullandığı' ge- rekçesiyle 'aylıktan kesme' cezası önerirler. Teftiş Kurulu Başkanlığı, bununla da yetinmez, cezai işlem soruşturması için izin alır. Tüm bu gelişmeler ara- sında Ergüven, geçen 12 Haziran gü- nü başmüfettişlik görevinden alınır. Bu arada, Ergüven hakkında ikisi eski, biri de yeni olmak üzere üç so- ruşturma daha sürmektedir." Aslına bakarsanız Ergüven'in ba- şına gelenlerin iki gerekçesi vardır: 1 - AKP'nin yabancılarla işbiriiği ya- parak Türkiye'nin üniter yapısını boz- maya yönelen sözde kamu yönetimi reformuna karşı çıkmak. 2- Yolsuzluklardan ve yolsuzluk ya- panlardan hesap sorulmasını iste- mek. Bir ülkeye faşizm öyle pat diye gel- mez. Dişlerini göstere göstere, ağız kokusunu sala sala gelir. "iınamuı Oğretmeni YendiğP Eğitinıinıiz 1. GÜRŞEN KAFKAS Ülkemizin giderek belirginle- şen karanlık yüzü, her geçen gün yoğunlaşarak beynimizin gizemlerine yürüyor. Insanları- mıza zaman kaybettiren bu ge- ri gidişe ne denilmeli? 21. yüz- yılın her alandaki gelişkinliğin- de yerimizi alacakken "biat et- me/kul olma"ya itilme toplumun istenmezlerindendir. Cumhu- riyetin kazanımlarından, insa- nımızı özgür birey olma, çağ- daşlaşma, laik demokratik ya- şamın erdemliliğini tattırmıştı. Hükümetin yönetim amacı ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın fır- satı değerlendirmesi sonucun- da birçok köy okulunda "taşı- malı eğitime" gidildi. lllerdeki onlarca köy okulu kapatıldı. llköğretim zorunlu olduğu hal- de uygulama gevşetildi. ö ğ - renciler, taşımalı sistemle böl- gedeki okullara taşındı. Köy- lerdeki boş okul binaları ve köy toplumu imama terk edildi. Öğ- retmen ve imamın işlevinin kar- şılaştırılması bu uygulama so- nucunda başladı. ••• 17. Eğitim Şûrası'nda da bu konuya değinildi. Sonuçsuz kaldı. Taşımalı eğitimin bakan- lığın planlı bir uygulaması ol- duğu bilinmektedir. "İmamın oğretmeni yendiği" ya da "Be- nim imamım senin öğretmeni- ni döver" deyişleri halkın miza- hi dokundurmalarıdır. "Be- nim/senin" ayrıcalıklı söylemi toplumun düşünce farklılığının yansımasıdır. Öğretmenin aldığı eğitim ge- reği yenileşmeci ve bilimsel uygulamalı öğretimi önde tuta- cağı bir gerçektir. Imam ise al- dığı eğitim gereği ezberci, bağ- layıcı ve uhrevi yönlendirmede bulunacaktır. Oysaki imam fark- lı bir görevin bireyidir. Derinle- prıesine düşünüldüğünde, öğ- letmen köyün aydınıydı, yol göstereni, rehberolanıydı. Her iâlanda ona danışılırdı. Sorun- ıların çözümünde, yasal daya- jhaklar, devletin koruyuculuğu, bayrağın, ulusun ve Atatürk'ün yüceliği önde tutularak öneriler getirilirdi. I öğretmen, köyün düşünce önderiydi. Halkın sağlığıyla il- foilenir, hukuksal, sosyal vetop- lumsal sorunlara çözüm arardı. Muhtarın danışmanı, köy ihtiyar heyetinin üyesiydi. Köyün huzur kaynağıydı. Dargınlıklar onun- la giderilir, evliliklere öncülük eder, tarım ve hayvancılık ala- nında il ve ilçe yönetimiyle köp- rü görevini yapardı. öğretmen, köyde devletin temsilcisiydi. Giyimi, kuşarnı, Türkçeyi güzel konuşması ve davranışlanyla çağdaş yapımı- zın örneğiydi. Dahası, okulun- da hafta başında ve sonunda bayrak töreniyle Istiklal Marşı'nı söyletmesi ulusal bilincin yer- leşikliği değil miydi?.. Köylü, oğretmeni "bir bilen, bir aydın, bir lider, bir önder" olarak görüyordu. llköğretim yasasından yararlanarak daha olumlu ve çağdaş bir çözüm aranacakken "taşımalı eğitime" gidildi. öğrenciler belirli mer- kezlerdeki okullarda toplandı. Doğan fırsat değerlendirildi. Zorunlu eğitimle, merkezi toplanma yerine ilköğretimin birinci kademe öğrencileri ken- di köylerinde, ikinci kademe- dekiler de merkezi yerlerde eğitim görebilirdi. Öğretmenler köylerden uzaklaştırılmama- lıydı. "Onlar gitti, meydan ima- ma kaldı" söylemleri gerçekleşti. öğretmenlerin köylerden bi- linçli olarak uzaklaştınldığı, köy- lerin "cemaat + tarikat + ticaret" üçlüsüne teslim edildiği gerçe- ği yüreğimizi burkuyor. Artık köylerde, haram, günah, yasak savlarıyla ilgili anlatımla- ra ağırlık verilecek olması do- ğaldır. Köylüye, bilimsel değil, ezberci, kuramcı ve dayatma- cı bilgiler aktarılacaktır. Ma- halle baskısı cami-imam kay- nakçası ile yol alacaktır. Cumhuriyetimizin temel ka- zanımları ötelenirken dini ku- ralların işlerliği ağırlık kazana- caktır. Ulus devlet kavramı yerine, ılımlı Islam devleti arayışına doğru gidilecektir. Din ve siyaseti ilişkilendir- memek gerekiyorken din siya- setle atbaşı gitmektedir. Kene ısırığı sonrası ölen vatandaşın cenazesinde imamın, "Fuhuş arttı, kene vb... belalarda arttı" gibi söylemi yadırganmakta- dır. Yurtdışında ödül alan sinema yönetmeni Nuri Bilge Cey- lan'ın "Bu ödülü birisine ada- mak istiyorum: Tutkuyla sevdi- ğim, yalnız ve güzel ülkeme" ar- mağan ediyorum deyişi ulusal sevgi anlatımını destekleyen çağdaş bir yaklaşımdır. ••• Dışişleri Bakanı'nın Avru- pa'da "Türkiye'de Müslüman çoğunluğu da dini özgürlükler- le ilgili sorun yaşıyor" konuşması tepkiyle karşılandı. Ülkemizde bugün 67 bin okul, 80 bin ca- mi, sayısız Kuran kursu varken en yetkili bir bakanın bu yaka- rışı -anlaşılmazdır- düşündürü- cüdür. Ülkemizde aydınlanma Ata- türk'le başladı, devrimlerle ye- ni, yepyeni bir ulus yaratıldı, eğitime ağırlık verildi. Toplu- mun bilincinin gelişmesi ama- cıyla Halkevleri kuruldu. Köy Enstitüleri'yle köylünün akıl ve bilinçle gelişimi düşünüldü. öğretmenin yol gösterici, ışık dağıtıcı olacağı planlandı. Ne yazık ki bu kazanımlar da bir bir kapatıldı. Öğretmenin iz sürdüğü ay- dınlık yol, karartılmak isten- mektedir. Bireyler temel hak- larından vazgeçerek dinsel iktidara, imamların anlatım ve yorumuna bırakılmaktadır. Ulusça ödemekte olduğu- muz bu düşündürücü bedel bizleri çağın gerisine itmek- tedir. "Imam, oğretmeni devlet eliyle işte böyle yendii." KİM KİME DUM DUMA BEMÇAK behicak@yahoo.com.tr 'eüTisri ÇİZGÎLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@mynet.com HARB1 SEMİHPOROY (ÇOPLUK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 21 Haziran www.mumtaz-arikan. com OTOMOBIL T?*SIY/\N UCAK. i961'OB BUGÜN, orOMOSıi- mşrtMAK. * ATt-. 38 CA&VAtftÇGtfl VİA-4IK '/ıV , İLK. UÇJJŞUNU 8AÇA/SIYLA 771- - &ÖK7- MOTO&l-U UÇAK PBRVANB- ve SAATTE s*e tciLOAAenee HIZ ' i 6 oroMOSiu ft-E S/LK£K CTTY /HRIVAYS " siçi- Ğ B A , A f Mfl/ % tZ. 'Sl SAGNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU lelepansımız İslam' Laikligi AKP' nin Anayasa Mahkemesi'ne verdiği "cevap- ta" öyle laiklik tanımları, tarifleri var ki.. güler nrjisin, ağlar mısın? Içlerinde en vahim olanı, "laiklik tanımına" "kul" üze- rinden balans ayarı yapanı... Başsavcı'nın "laiklik" kavramı ideolojikmiş. "Çoğulcu-demokrat" AKP, Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya'nın laiklik tanımını "anakronik" bulılıyor! Laiklik; çoğulcu ve demokratik olmalıymış... Kulağa pek hoş, güzel geliyor değil mi? Amma velakin zurnanın zırt dediği yer tam da bu- rası... Bu yeni, çağdaş, modern zamanlara uygun, "demokratik laiklikte" yalınkat "£>/rey"den dem'vur- mak kabul edilemezmiş. Kulluktan çıkan insanı "bireyleştiren", "bireye" in- dirgeyen böyle bir laiklik tanımı "incitici" oluyormuş: "Kendini hem birey, hem yaratıcının kulu olarak gö- ren inançlı insanlar açısından" bu, "gerçek hayatta- ki din olgusuyla" bağdaşmıyormuş. AKP'nin kırmızı çizgisi Anlayacağınız AKP "laiklikten" hareketle; devlet yö- netimi ve toplumda "din alanını" belirlemiyor, kl laik rejimlerde yapılan budur. Tersine; "gerçek hayattaki din olgusundan" hare- ketle, yeni bir "laiklik tarifi" bulmaya çalışıyor. Ve bir "kırmızı çizgi" çekiyor: "Seküler bireye" hayır; "kul-birey sentezine" (hasıl oluyorsa?) evet! Burada referans alınan kavram seküler bir ka\jram değil; dini bir kavram. AKP laikliğe özetle "din içerikli" balans ayarı yapı- yor. "Demokratik ve çoğulcu laiklik" adı altında; bir "re- feransımız Islam laikligi" (!) getirmeye çalışıyor. Sorun da bu zaten. "Cumhuriyet Başsavcısı'nı" ha- rekete geçiren endişenin özü bu. "Laikliğin insanı kulluktan çıkardığı tezini" sorunlu bulduğunuz andan itibaren; sizin bizatihi "laiklikle" so- rununuz, ciddi sorununuz var demektir. "Kulları incitmemeye" endekslenen bir rejim, bizi dosdoğru "şeriat" ya da "şeriat rötüşuna" götürürl La- ikliğin temelinde ise tartışmasız, "özgür ve seküler bi- rey" vardır.... Ya biri, ya öbürü. Birbirine taban ta- bana zıt bu iki kriter, "laik çerçevede" bir arada tu- tunamaz. Ve laikliğin özeti: 'Ozgür birey' "Laiklik", Batı'nın icat ettiği bir "uygaryaşam" yön- teminin adı. "Uygaryaşamdan" kasıt; "ilahiirade" adı- na kimsenin kimseye herhangi bir kural ya da yaşam tarzı dayatmadığı, "din kaynaklı olmayan birkurallar" sistemi ve toplamı. Ortak paydalar üzerine inşa edilen bu "kurallarsis- temi"; dinsizlik anlamına gelmiyor. Farklı inanç ya da aynı inançtan kişilerin, farklı biçim ve dozlarda inançlarını banşçı bir birliktelik içinde yaşamalarını ifa- de ediyor yanlızca. İnanç düzlemleri paralelinde "kullann" birbirine ha- yatı zehretmemesi adına; "devletin", "kamuda* ge- çerli olan kuralları, dinin özgürce yaşanacağı alandan ayırması demek oluyor. Bunu yaparken devletin aldığı tek bir kıstas var:'Te- mel hak ve özgürlükleri korumak" ve özgür iradeyle hareket eden "birey özerkliğine" yasa güvencesi sağ- lamak. Laiklik mücadelesi baştan sona bu. Gerek la- iklik mücadelesi, gerekse de demokrasi mücadele- si -AKP için üzgünüm ama- Batı'da yanlızca bu; ya- ni "özgür birey" üzerine kurulu. Var ya! Batı'nın laiklik ve demokrasi mücadelesi ta- rihini tek bir cümleye sığdırın deseler; bunu "birey ol- ma bilinci ve mücadelesinin tarihi" olarak özetleye- biliriz. Bu "demokrasi-laiklik binasından", "bireyler\tuğ- lasını" çekip; yerine "kullar tuğlasım" koyduğunuz an, yapı çöker. Ünlü Italyan siyaset bilimcisi Giovanni Sartori, Türkiye'de de tanınan bir isim. "Columbia Üni- versitesi'nde" ders veren dünya çapındaki bu siya- set teorisyeninin "Demokrasi nedir, ne değildir?" üze- rine yazılmış çok sayıda kitabı, çalışması var. "Demokrasinin ön şartı nedir?" sorusuna odâkla- nan Sartori'nin bulduğu yanıt -bizdeki yaygın kanaatin aksine- zenginlikten geçmiyor. "Zenginlik-demokrasi arasında doğrudan korelas- yon olsaydı" diyor Sartori: "Petrol zengini Islam ülkeleri şimdiye dek çoktan demokrasiye geçmişti!" Ama petrol refahında yüzen Islam ülkelerinin hiç- birinden demokrasi çıkmıyor. Neden peki? Bunun tek bir açıklaması var: "Kulluktan", "birey" aşamasına geçememiş olmaları. Devamı başka ya- zıya... nilgun@cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN. SOLDANSAĞA: 1/ "Topla birlikte -| koşma" anlamında spor terimi. 2/ Bir ^ takvim türü... Yer- 3 ölçümünde uzaktan A gözlenen taksimat- lı cetvel. 3/ Sat- 5 rançtabirtaş... Uy- 6 ma, boyun eğme. -, 4/ Sacda pişirilen küçük bir ekmek... 8 Üstün bir yetkinin g gücünü simgeleyen değnek. 5/ Kendi kendine cinsel doyum sağlama. 6/ Yavru, çocuk... Mısır'ın plaka imi. 7/ Hıristiyan ermişlerine verilen san... Nâzım Hikmet'in bir oyunu. 8/ Eskiden büyük makamdaki kimseleri hoş sözlerle, fıkra ve öykü- lerle eğlendiren kimse... Kere, defa. 9/ Başıyla ka- nat ve kuyruk uçlan aynı renkte olan güvercin... Bazılbil- gilerin yazılması için hazırlanmış basılı belge. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmanlı devletinde "tercüman" anlamında kullaralan sözcük. 2/ Bir şeyi düşünmeye gerek duymadan hep ay- nı biçimde yapma ahşkanhğı... Hayvan yiyeceği. 3/ltşa- ret... "Efelek" de denilen ve yapraklan sebze olarak kul- lanılan bir bitki. 4/ Yağı alındıktan sonra zeytinin kalan posası... Pamuk, yün gibi şeyleri eğirmekte kullanılan araç. 5/ İnsanı istenmeyen seçeneklerden birini izlemeye izor- layan sorun. 6/ Üstü kapalı olarak anlatma... Sanı. 7/jEs- ki dilde kılıç... Afhka'da yetişen ve odunu marangozluk- ta kullanılan bir ağaç. 8/ Makine yağı... Binek hayvanla- nnm sırtındaki oturmalık. 9/ Beklegör politikası.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear