22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 HAZİRAN 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA JfcjJVOJA OJVIJ. ekonomi@cumhuriyet.com.tr 13 Küresel durgunluk karşısında 'Bize bir şey olmaz' diyen ekonomi yönetimi, kepenk indirmeye davetiye çıkardı Birer birer batıyorlarKP hükümeti, küresel kriz ve girdi maliyetlerinin sürekli artmasına sırt çevirüıce tekstilinden otomotivine kadar tüm sektörler daralma sürecine girdi. Türkiye'de kapısına kilit vuran işyerlerinin sayısı on binleri buldu. Yurt Haberleri Servisi - AKP iktidan ekonomide pem- be tablolar çizse de Türk sa- nayisi can çekişiyor. Yüzlerce kişinin istihdam edildiği fab- rikalar bir bir kapanırken ka- yıtlı işsiz sayılan on binlerle ifade ediliyor. AKP dönemin- de büyük törenlerle açılan sa- nayi tesisleri, organize sanayi tesisleri de birer birer boşalı- yor. Kriz en derin darbeyi ise tekstil sektörüne indiriyor. Türk tekstil ve pamuk ipliği sektörünün kalbi konumunda olan Gaziantep, Kahraman- maraş, Bursa gibi kentlerde birçok sanayici de işletmesini kapatmamak için direniyor. I u yılın ilk dört ayında Türkiye genelinde kapanan şirket sayısı yüzde 22 artarak 15 bin 802'ye ulaştı. Bu işyerlerinde çalışan yüz bine yakın kişi işsiz kalırken, sanayici üretim yapamaz noktaya geldi. Kocaeli Sanayi Odası'nm 2008 yılı Uk çeyreği raporuna göre özellikle yapım işleri, taş, toprak sanayii, petrol ürünleri, metal eşya, gıda, laşıl araçlan ve kimy:ı sektörlerindeki firmalarda daralma görüldü. OSByatınmlan durdu Fabrikasını kiralayan da var satan da GAZİANTEP: Türkiye'de 24 milyon metrekare ile en büyük ve en fazla organize sanayi bölgesine sahip Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi'nde (OSB) toplam 540 fabrika faaliyet halindeyken bunlardan yaklaşık 40'ı yaşanan durgunluktan ve krizden etkilenerek üretimini tamamen durdurdu. Çalışanlar ise kapasitelerini yüzde 80 düşürüp üretime devam ediyor. Fabrikalann kapanması ve üretim kapasitesini düşürmesi nedeniyle 20 bin civarında insan işsiz kaldı. AKP iktidan döneminde kurulan 4. OSB'deki yatınmlar ise tamamen durdu. Sanayiciler buradaki tesislerini sökerek teşvik alan kentlere kaydınnaya başladı. BURSA: Türkiye'nin "Örnek Sanayi Kenti" olarak gösterilen Bursa, AKP döneminde yoksulluk ve işsizlik kenti oldu. 2005-2007 yıllan arasında 104 bin 31 sanayi işçisi Türkiye lş Kurumu Bursa ll Müdürlüğü istatistiklerine "kayıtlı işsiz" olarak geçti. 2008'in ilk dört ayında sanayideki daralma nedeniyle işten çıkarılıp İŞKUR kapısında iş arayanlann sayısı 15 bin 650'ye çıktı. Teksrilcilerin dünya devi üreticilerin fasonculuğuyla ayakta kalabildiklerini anlatan Türk-îş 8. Bölge Temsilcisi Mehtnet Kanca, "Nergis fabrikasından 20 Mayıs itibarıyla çalışan 1230 işçiden toplam 785'inin iş akdi feshedildi. SİFAŞ'ta işçiler 3 aydır dönüşümlü olarak 15'er gün çalıştırılmaktadır. Böylc yapılar ya TMSF'nin eline geçiyor ya da bankalar haraç mezat işletmeleri satıyorlar. Bursa Organize Sanayi Bölgesi'nde kiralık ya da satılık çok sayıda fabrika var" dedi. jFe otomotivin kalbi Bursa, ne Anadolu'nun ' yükselen yıldızı Kayseri ne de sanayinin başkenti Kocaeli, yaşanan bu kara tablonun dışında kalabildi. Ayakta kalabilenler içinse tehlike çanları çalmaya başladı. İşsiz sayısı zirvede KAYSERt: Kayseri'de peşpeşe kapanan fabrikalar ve işten çıkanlan işçi sayısı son altı yılda zirveye ulaştı. Kayseri Organize Sanayi Bölgesi'nde 70'e yakın fabrika ve işyeri icra takibinde. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın görkemli törenlerle açıhşını yaphğı 141 fabrikanın bir çoğu kapanmanın eşiğinde. Kayseri'de icra müdürlüğü sayısı birden üçe çıkanlırken son 6 ay içerisinde sadece İcarşıhksız çek ve senet takibine bakan savcı sayısı da üçe yükseldi. Kayseri Ticaret Odası Başkanı Hasan Ali Kilci, "Hükümet rejimle kavga etmeyi bırakıp esnafın ve tüccarın yaşadığı sıkıııt ıy ı gidermek için çare bulmakla uğraşmasmı bekliyoruz" dedi. Ithalat sektörü bitirdi KAHRAMANMARAŞ: Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odası'nın verilerine göre kentteki 177 tesisten 26'sı faaliyetlerine ara verdi. Son bir yılda çıkanlan işçi sayısı da 3 bini buldu. tplik ve kumaş alanmda faaliyet gösteren iki fabrikası bulunan Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Balduk, sektörün sorununun başında gittikçe artan tekstil ithalatı geldiğini söyledi. Kahramanmaraş'ta yüksek kapasiteye. sahip Iskur Tekstil'in sahibi ve Kahramanmaraş Sanayici ve îşadamlan Derneği (KASÎAD) Başkanı Abdulkadir Kurtul, "Çin'in temel ve standart tekstil ürünleriyle rekabet etmek çok zor. Tedbir alınmazsa kapanan birçok işletmeye yenileri eklenecektir" diye konuştu. İflas bayrağı çekîldi Düşükdolar kuru, yüksekgirdi maliyetleri ve sorunlan ağırlaştıran küresel kriz, yüzlerce işçi çalıştıran işletmelere kilit vurdurdu MURAT GÜLDEREN Karşüıksız çekler, Uzakdoğu rekabeti, uzayan vadeler, nakit sıkıntısı ve girdi maliyetlerinin artması Merter'den Bayrampaşa'ya, Ça- talca'dan Kemerburgaz'a kadar pek çok tekstil fabrikasının kele- pir fiyatla satılığa çıkmasına yol açtı. (Fotoğraf: SERKAN Y1LDIZ) 200'ün üzerinde kişiyc istihdam sağ- layan Tunç lplik'in sahibi Mehmet Tunç, hükümetin uyguladığı ekonomik progranı nedeniyle son dört yılda teks- til sektörünün rekabetçi yapısını ta- mamen kaybettiğini, enerji maliyetle- rinin artmasının da bardağı taşıran son damla oldıığu söyledi. Türkiye'de ip- lik üreten fabrikanın neredeyse kal- madığını dile getiren Tunç, "Biz de şar- telleri indirmek zorunda kaldık. Hü- kümetin yapacağı ekonomik re- formlara inanıp aylarca dişimizi sık- tık. Ama bir adım büe yol alınama- dı. Makinalarımızı üçte bir fiyatına bile satamıyoruz" dedi. 250 kişi istihdam eden fabrikalannı kısa bir süre önce kapatan Örentaş Ip- lik Yönetim Kurulu üyesi Gerson Er- deın Anar da "Dönen çeklerin hesa- bını dahi yapamıyoruz. Vadeler uza- dı. Büyük bir batağa girdik. Ve şim- di de fabrikamızı satıyoruz. Şu anda Merter'den Bayrampaşa'ya Çatal- ca'dan Kemerburgaz'a kadar pek çok fabrikanın kapısına kilit vurdıı- ğunu görebilirsiniz" diye konuştu. Türkiye'nin önde gelen iplik üreti- cilerinden Boğaziçi îplik Genel Müdürü Necmettin Altınörs de yakın döneme kadar 550 kişi çalıştırdıklannı belirte- rek "Tüm işçilerimizi çıkartmak zo- runda kaldık. Sektörün geleceği ka- ranlık. İstihdam vergilerinin işgücü maliyetine oranının yüzde 43'lere vardığı bir ülkede, tekstil ve hazır gi- yim sektörünün Çin ile rekabet et- mesi mümkün değil" dedi. Bıçak kemiğe dayandı 2007'de 2 bin 706, bu yılın ilk beş ayında 100'ün üzerinde işletmenin ka- pandığını belirten Türkiye Giyim Sa- nayicileri Derneği Başkanı Ahmet Nakkaş ise "AKP döneminde istih- dam ortalaması 80-100 olan yaklaşık 10 bin işletme kapandı. Sektör re- kabetçi yapısını son dört yılda yak- laşık yarı yarıya kaybetti" dedi. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN Y1LDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com AKP hükümetinin I. dönemi üç fantezi üzerinde tamamlanmıştı: Ekonomik büyüme, demokratik- leşme, yeni başanlı bir dış politi- ka. Fanteziler de esas olarak iki var- sayımla destekleniyordu: Neo-libe- ral küreselleşme kalıcıdır, ABD he- gemonyası altında, tek kutuplu bir dünya oluştu. Bu iki varsayım yıkı- lırken AKP'yi II. dönemine taşıyan fanteziler de çöküyor. Mali krizin dalgaları Türkiye sahil- lerine ulaşınca, ekonomik büyüme- nin ve refahın bir kredi köpüğü üze- rinde yüzen tahta parçalarından öte bir içerikleri olmadığı anlaşılmaya başlandı. Demokratikleşme fantezi- si, geç de olsa 1 Mayıs olayı, "Flört zinadır" ayıbı, dinleme için özel ör- güt skandalıyla darmadağın oldu. Geriye dış politika fantezisi kalıyor: AB'ye üye oluyorduk, mihver ülke (ya da Davutoğlu'nun hangi yazısı- nı okuduğunuza bağlı olarak, "mer- kez" ülke) olmaktan merkez ülke ol- maya ya da merkez ülkeden küre- sel güç olmaya dönüşecektik. AB üyeliği sürecinin başına gelenler malurn. Geriye bir tek, "merkez" ya da küresel güce dönüşmek, hatta bölgede Osmanlı barışı kurmak kaldı. Bu fantezinin geleceği de tü- müyle ABD'ye bağlı. Hassas konular... Bu yüzden ne zaman birileri "ABD artık tek süpergüç değil, tek kutup- lu dünya geride kaldı" gibisinden yo- rumlar üretseler, AKP yanlısı yazar- ların sinirleri bozuluyor. Aksini sa- vunma çabalarına, nadiren rastlasak da genel tavır, bu tartışmalan yok sa- yarak "tek kutuplu dünya" nakaratı- . nı tekrarlamaya devam etmek. Bu yazarlar sinir olmakta haklılar. AKP söylemini, belli bir dünya tanı- mına (esas olarak Ahmet Davutoğlu tarafından üretilmiş bir tanıma) da- yandırıyor. Bu dünyada ABD tek ak- tör, bölgede tek belirleyici, bölgede- ki tek hikâye de Afro-Avrasya'yı içe- ren Büyük Ortadoğu Projesidir. Türkiye bunun içinde, coğrafyası, ta- rihi, kültürü açısından en merkezi ül- kedir. Ama çevresine güç yanısata- bilmesi (pardon barış, istikrar getire- bilmesi diyecektim) için bu küresel sü- per gücün stratejik desteğine ge- reksinimi vardır. Bu desteği alabilmek içinde Türkiye'nin her türlü ulusalcı, ve/veya anti-emperyalist söylemden arınarak bu süper güçle kader birliği yapması, küreselleşmeci neo-liberal söyleme sadık kalması gerekiyor. Eğer ABD'nin bu konumu deği- şirse, dünyada ve bölgede karşısı- na başka oyuncular çıkarsa, ABD, bölgesel, küresel stratejisini, oyunun kurallarını değiştirmeye başlarsa AKP'nin bu fantezisi de buhar olup uçar. Ne yazık ki (AKP açısından...) Irak fiyaskosunun ardından ve eko- nomik kriz derinleştikçe hem kutuplu bir dünyanın kurulamadığı artık iyi- ce bilinçlere çıktı. Artık, küreselleş- meciliğin yanı sıra Avrupa'dan ABD'ye ulusalcı eğilimler, ulusal çı- karlar, stratejik sanayiler vb. gibi kav- ramlar gittikçe daha fazla kullanılıyor. Diğer bir deyişle, küreselleşme sü- reci, kapitalizmin tarihinde, bir kez daha doğal sonucuna ulaşarak 100 yıl önce olduğu gibi, yine ülkeler ara- AKP ve Uç Fantezi sındaki ve ülkeler içindeki, "bizler ve onlar", "zenginler ve yoksullar" çe- lişkilerini derinleştirmeye, öne çı- karmaya başladı. Şimdi, küresel- leşmeyi sorgulayan ülkeler kervanı- na ABD'nin de katılmak üzere ol- duğuna ilişkin işaretler artıyor. Bu bağlamda geçen hafta Financial 77- mes'ta Philip Stephens'ın "yeni bir 'biz ve onlar' dünyası için tatsız gerçekler", International Herald Tri- öune'de Henry Kissinger'in "Kü- reselleşme ve hoşnutsuz olan- lar" başlıklı yorumları, Dilip Hi- ro'nun ABD'de Pentagon çevresinin dergilerinden, Military fîew'ew'daki "Gerileyen tek süper güç ve çok kutuplu dünyanın yükselişi" baş- lıklı denemesi dikkatimi çekti. Bizler, onlar' ve 'ulusal çıkaıiaı" Philip Stephens'e göre, dün kü- reselleşmenin parametrelerini "biz" belirliyorduk, "onlar" krizlerine kat- lanmak zorunda kalıyorlardı. Sonra "onlar" krizden derslerini aldılar. Şimdi mali krizin etkisiyle bizim ekonomilerimiz yavaşlar, onlarınki hızla büyümeye devam eder, ABD'de ve Avrupa'da tüketici, kre- di darlığı, yüksek yakıt ve gıda fi- yatlarıyla cebelleşirken Çin'de tü- ketimin büyüme hızı yüzde 15 do- layında seyrediyor. Şimdi "biz" küreselleşmeden ya- kınır oldu. ABD başkan adayları "onları", "bizim" ülkelerindeki işleri çalmakla suçluyor. Avrupa, "bizim" gıdalanmızı, "bizim" yakıtlarımızı on- lar tüketiyor, bu yüzden fiyatlar ar- tıyor diye yakınıyor. Stephens'e gö- re, " 'Batı' bu krizde dünyanın yeni- den şekillendiğini, ekonomik siyasi gücün doğuya kaydığını göremiyor, hâlâ işlerin eskisi gibi süreceğini, ye- ni gelenleri, kısmi düzenlemelerle kendi sistemine uyduracağını sanı- yor, amayanılıyor." Dahası, bu, zen- gin, eğitimli, kültüriü "biz" ve yoksul, cahil "onlar" aynmı, zengin ülkelerin içinde de oluşuyor. Kissingerde küreselleşmenin, tüm sanayileri aynı biçimde ekilemedi- ğinden hareketle, ulus ötesi şir- ketlerin serbest ticareti, ulusal piyasaya üretim yapanların ve sendikaların korumacılığı savun- duğuna dikkat çekiyor. Mali kriz bu çelişkileri derinleştirirken küresel- leşmenin stratejik etkisi, iki düzey- de, önemli sorunları gündeme geti- riyor. Yabancı yatırımların kısıtlan- ması hatta yasaklanması gere- ken ulusal güvenlik açısından vaz- geçilemez sanayiler var mı? Ameri- ka'nın savunma kapasitesini koru- yabilmek için hangi sanayilerin çökmesini engellemek gerekiyor? Kissinger, "Bunlar istismara açık sorunlar ama ulusal çıkarlann ge- rekleriyle yüzleşmekten kaçınmak için bahane olamaz" diyor. Kissin- ger'e göre "ulusal güvenliğin küre- selleşmeye koyduğu sınırlar, ulusal temelde saptanmalıdır. Bunlar bas- kı gruplanna, lobicilere, seçim kay- gılanna bırakılamaz". özetle, ABD dış politikasının en saygın ve etkin isim- lerinden Kissinger, "ulusal çıkar" di- ye bir şeyden söz ediyor, bunun kü- reselleşmenin gereksinimlerinin, ser- best ticaretin önüne geçmesi ge- rektiğini savunuyor. Kimse kalkıp Kissinger'i ulusalcılıkla suçlamıyor. Aksine dikkat ederseniz, bizdeki ABD hayranı, AKP'Iİ küreselleşme- ci neo-liberallerin aksine, ABD baş- kanlık seçimlerinde hiçbir aday ulu- salcılığına toz kondurmak istemiyor. Bizde ise bırakın ulusal çıkarı, em- peryalizmden söz edenleri bile, ne- redeyse faşist ilan edilip çarmıha germeye çalışıyorlar. "Siyah ten beyaz maske" n'olacak! Dilip Hiro'nun Militarv Review'da yayımlanan makalesiyse ABD üs- tünlüğünün çeşitli yönlerindeki ge- rilemelere, çok kutuplu bir dünyanın biçimlenmekte olmasına dikkat çe- kiyor. Hiro esas olarak, Irak fiyas- kosunun, enerji fiyatlarındaki artış- lann ve El Cezire, France -24, English Language Press (Iran), Telesür (Ve- nezüella) gibi, CNN-BBC düopolü- nü kıran yayınların, Rusya ve Çin'in ekonomik askeri, Venezüella, Iran'ın stratejik olarak yükselişi, bunlar ara- sındaki ilişkiler ve ittifaklar, ABD karşıtlığı üzerinde duruyor. Körfez ül- keleriyle, Rusya arasında, enerji, terorizm karşıtlığı ve savunma ko- nularında ortak bir zeminin oluştu- ğunu gösteriyor. özetle, yalnızca as- keri, ekonomik, mali güç dengeleri değil, dünya halklarının dünyaya ilişkin algıları da ABD aleyhine de- ğişiyor. özetle AKP hükümetinin söyle- minin ve kendine olan güveninin kay- naklarından biri daha hızla çöküyor. Sanırım, iç ve dış politikada boca- lamaların temelinde, dışardan gelen rüzgârların yön değiştirmeye başla- mış olması da var. ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK 1yi, Doğpu, Giizel' Prof. Dr. Şerif Mardin eski görüşlerini yeniymiş gibi gündeme getirmeyi sürdürüyor. Basında ayrıntılı olarak yayımlanan açıklamaları arasında Mardin: "Cumhuriyette 'iyi, doğru, güzel' hakkında çok derine giden bir düşünce yok.. derinliğine araş- tırma yok.. öğretmenin dünya görüşünde iyi, doğru ve güzel olmayınca.. diğer elemanlar dev- reye giriyor..." diyor. Mardin'in görüşlerini kendi mesleğinden olan toplumbilimciler yorumluyor. Ben burada Cum- huriyet'in "yönetim" anlayışını ekonomi politik bağ- lamında bu değerlerle ilişkilendirmek istiyorum. Cumhuriyet yönetimi olarak 1920'lerin ikinci ya- rısından İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasına ka- dar geçen dönemi alıyorum. Bu üç kavramın, göreli oldukları, zamana ve ye- re göre değişik algılanabilecekleri söylenebilir. Yi- ne de insan düşüncesinin evrimiyle, günümüzde belli bir nesnellik kazandıkları da yadsınamaz. Bu üçlünün, yani, "iyi, doğru ve güzel"\n, sırasıyla ah- lak, bilim ve estetik ile ilgili olduğu bilinir. ••• Cumhuriyet yönetimi, ülke için iyi olanı yapmaya çalışır. Bunun için "fe/(yo/gösferic/o/ara/f"bilimsel gerçekler alınır; tüm sanat dalları özgün estetik bir anlayışla güçlendirilmek ve geliştirilmek istenir. Çağdaşlaşma ve ilerlemeyi ilke edinen Cum- huriyet, kadının özgürleşmesini esas alır; kadın er- kek eşitliğini önemser. Cumhuriyet için iyi ve doğru olan "üretimdir". Cumhuriyet, dünya ekonomisinin Büyük Bunalım yaşadığı yıllarda ulusal üretimi yoktan var etme- dir; dokumadır; şekerdir; kâğıttır ve çeliktir. Bu iş- letmelerin ülkenin her tarafına dengeli biçimde da- ğıtılmasıdır. Üstelik bütün bunların, para basıla- rak ya da dışarıdan borçlanılarak değil, eldeki kay- nakların doğru kullanılmasıyla başarılmasıdır. Cumhuriyet; doğruyu, yani, gerçeğe ve usa uy- gun olanı, kural olarak bilimde arar. Eğitim baş- ta olmak üzere, tüm kamu yönetimi çalışmalarında bilimsellik en temel ilkedir. Çağdaş eğitim, -ör- neğin, liselerde felsefe ve mantık eğitimi verilmesi, Köy Enstitüleri ve Halkevleri- iyi, doğru ve güze- li arayışın çabalarıdır. "öğretmenin dünya görü- şünden iyi, doğru ve güzelin çıkanlması", Mardin'e anımsatalım, sonraki yıllarda, ülkeyi yönetenlerin kasıtlı ve bilinçli olarak bu yaklaşım ve kuruluşları yok etmeleriyle sağlanmıştır. Çok ama çok önemli bir nokta daha var; bir "saf ahlak" konusu var. Cumhuriyet'in fabrikaları, ülkeyi yöneten siya- setçilerin birilerine para dağıtması amacıyla kul- lanılmaz. Bürokratik kadrolar "yandaşlarla" dol- durulmaz. Cumhuriyet'in bürokratı, "işini", birta- rikata bağlı olarak ya da halkın parasını kendi ce- bine ya da birilerine aktarmak için yapmaz. Cumhuriyet'in bürokratı erdemlidir; işini "uzman" olarak bilir! Cumhuriyet'te yolsuzlukların üstü, üst yöneti- ciler ve yetkililer tarafından örtülmez. Cumhuriyet siyasetçisi, halkın parasını, kendi- sini desteklemeleri için gazetecilere dağıtmaz; 1950'lerden günümüze uzandığı gibi önce "bes- leme basın", sonra da "destekçi medya" yaratmaz. Çoğu kez ahlakı ve hukuku "eğip bükerek" ken- di zenginini oluşturmaz. Cumhuriyet'te siyasetçi, yakın aile çevresinin, hısım ve akrabalarının ya da çocuklannın zenginleşmesi için çalışmaz; merkezi hükümet ve belediye ihalelerini yakınlarına da- ğıtmaz. Cumhuriyet'in estetik anlayışı, resimde, müzikte, mimarlıkta pek çok örnekleriyle görülebilir. Adla- rının burada sıralanmasına olanak bulunmayan, bu alanlarda uluslararası üne kavuşan onca Cumhuriyet insanı var. Cumhuriyet'in estetiğinde, Ankara'nın özel bir yeri var. Ankara, yapılarının özgün mimarisiyle, parkları ve anıtlarıyla ve de Garı ve bulvarları ile geleceğin kenti olarak gelişiyordu. Sonraki yıllarda bu güzellikler yerle bir edildi. Gerçekte "güzelin çirkine dönüşümü" hemen her kentte görülmüyor mu? ••• Yeniden Mardin'e dönelim. Mardin devam edi- yor: "Mahallenin kendisine baktığımızzaman iyi, doğ- ru ve güzel hakkında düşünce var. Nedir o? Isla- mi düşünce tarzı" diyor. Doğrudur, Cumhuriyet'in yönetim ilkelerinden ve değerlerinden uzaklaşılınca neler olabileceği- ni toplum her gün yaşıyor! Mardin, bir ara ken- dinden o kadar geçiyor ki, günümüzde gerçek bir evrensel insanlık değeri olan "Yurtta barış, dün- yada banş" sözleri için de, sığ bir yaklaşımla "Çok derin bir ifade değildir" diyebiliyor! ••• Banş gibi "iyi, doğru ve güzel" de Cumhuriyet'in ilerleme, çağdaşlaşma ve gelişme amacıyla sa- hiplendiği insanlık değerleridir. Bu değerlerin aşınmasının, siyasi, ekonomik, kültürel olarak top- lumsal maliyeti gerçekten çok yüksektir. Bilim in- sanlarının görevi bu değerlerin aşınmasının, gidişe alkış tutarcasına, "kuramsal sözcülüğünü" yapmak; özellikle de geçmişe övgü biçiminde olmamalıdır. Doğru okunursa, Cumhuriyet'in "iyi, doğru, güzel" yönlerinden, ülkenin, bugünü ve "geleceği için" yararlanılabilecek çok birikim vardır. yakupkepenek06@hotmail.com TZOB: Hububatta acilönlem şart Ekonomi Servisi - Türkiye Ziraat Odalan Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bay- raktar, kuraklıkla ilgi- li açıklanan destek pa- ketinin Güneydoğu Anadolu'daki üreticiler tarafından yeterli bu- lunmadığını belirterek, tedbirler bütün olarak alınmadığı takdirde ge- lecek yıllarda hububat ve bakliyat üretiminde çok ciddi sıkınhlar ya- şanacağını söyledi. Bayraktar, Doğu ve Güneydoğu'daki ziraat odalan başkanlanyla Di- yarbakır'da basın açık- laması yaptı. Bölgede yüzde 90 oranında za- rardan bahsettiklerini ve bunun bir afet olduğunu ifade eden Bayraktar, şöyle devam etti: "Afet olması için insanların ölmesi mi lazım? Dün- yada gıda krizi yaşam- yor. Türkiye'nin gıda güvenliği için tanma- destek vermesi şart."
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear