23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14 NİSAN 2008 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN dishab?cumhuriyet.com.tr Gelişmekte olan ülkeler gıda fiyatlarındaki artış nedeniyle toplumsal kargaşa tehditi altında DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Dünya gıda krizinin eşiğinde in ve Hindistan’da orta sınıfın devam eden büyümesi, yenilenebilir yakıtlara yönelim ve tarımsal üretimin küresel ısınmadan kaynaklı olarak uğradığı öngörülen zarar, gıda fiyatlarının yüksek kalacağı anlamına geliyor. Zengin ülkelerin enerji politikaları bu sorunun yaratılmasına hizmet etti. Şimdi o ülkeler sorunun çözülmesine yardım etmeli. Amerikalıların çoğu gıdasını alabiliyor. ABD’de beşinci en yoksul gruptaki haneler bile, bütçelerinin yalnızca yüzde 16’sını gıdaya harcıyor. Başka pek çok ülkede bu oran daha da az. Nijeryalı aileler bütçelerinin yüzde 73’ünü, Vietnamlılar yüzde 65’ini, Endonezyalılar ise yarısını yemeye harcıyor. Onların başı dertte. Geçen yıl gelişmekte olan ülkelerin gıda ithalatı yüzde 25 artarken, gıda fiyatları bir kuşak boyunca görülmedik seviyelere yükseldi. Mısır fiyatı son 2 yılda ikiye katlandı. Buğday son 28 yıldaki en yüksek fiyatına çıktı. Bu artışlar şimdiden Haiti’den Mısır’a kadar kargaşaları kışkırtıyor. Pek çok ülke gıda fıyatlarını kontrol altına almakta veya tarımsal ihracata vergiler koymakta. Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick geçen hafta, 33 ülkenin artan gıda fiyatları nedeniyle sosyal kargaşa riski altında olduğu uyarısında bulunarak “Gıdanın, toplam tüketimin yarısı ila 4’te 3’ünü oluşturduğu ülkeler için ayakta kalma payı yok” dedi. Fiyatlar yakında düşecek gibi değil. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü bu yılki tahıl stoklarının, 1982’den beriki en alçak düzeyde olacağını söylüyor. ABD ve diğer gelişmiş ülkelerin elini çabuk tutması gerekiyor. Gıda fiyatlarındaki artış kısmen, artan enerji masrafları ve Çin ile Hindistan’taki orta sınıfın büyümesi gibi kontrol edilemez gelişmelere dayanıyor. Bu, üretiminde büyük miktarlarda hububat gerektiren hayvansal proteine talebi arttırıyor. Ancak zengin dünya, biyoyakıt üretimini destekleyerek bu etkenleri alevlendiriyor. Uluslararası Para Fonu (IMF), geçen 3 yılın her birinde meydana gelen, dünya mısır talebindeki artışın en az yarısının, ABD’deki mısırdan etanol üretiminden kaynaklandığını tahmin ediyor. Bu, mısır fiyatlarını fırlattı. Yem fiyatları yükseldi. Tarım Bakanlığı’na göre, çiftçiler tarlalarında mısıra döndükçe, başta soya fasulyesi olmak üzere, diğer ürünlerin fiyatları da arttı. Washington, etanolbenzin karışımı yakıt kullananlara galon başına 51 sent sübvansiyon sağlarken, ithalatta galon başına 54 sent gümrük vergisi uyguluyor. Avrupa Birliği’nde çoğu ülke biyoyakıtları bazı vergilerden muaf tutuyor ve ithal etanole galon başına 70 sentten fazlaya karşılık gelen gümrük vergileri koyuyor. Bu müdahalelere son vermek için bir dizi sebep var. Bir kere, mısırdan elde edilen etanol, benzinle kıyaslandığında sera gazlarında çok küçük bir azalma sağlıyor. Ormanlarda ve otlaklarda daha fazla ziraat yapılmasına yol açar ise, her şeyi daha da kötü hale getirebilir. Artan gıda fıyatları, etanole olan destekleri reddetmek için acil bir kanıt sağlıyor. Ekonomi Uzmanlarından Uluslararası Çağrı Dünyanın çok sayıda seçkin ekonomi uzmanı, Avrupa'nın önde gelen yayın organlarında "sermayenin serbest dolaşımına, spekülasyon ve krizler"e karşı "Yeter Artık" belgisiyle geçen hafta imzaya açık bir çağrı yayımladılar. Söz konusu çağrı, Birleşik Devletler'de başlayıp çok sayıda ülkeyi olduğu gibi Avrupa'yı da saran krizin anlaşılmasına katkı sağlamanın yanı sıra, "imtiyazlı ortaklıkla" yetinmemizi en yetkili ağızlardan ısrarla yineleyip durmalarına karşın "ille de Avrupa" diyen "zikri başka niyeti başka" odakların bugün Avrupa'nın nereden nereye geldiğini ve nereye doğru yol aldığını göstermesi açısında ilginç görünmektedir. Gerçek şu ki, bugünkü haliyle, ekonomistlerin çağrısında da ifade edildiği üzere, Avrupa, özellikle de referandumdan kaçırılan Lizbon Anlaşması’yla yaşama geçirilen "özetlenmiş anayasası"nın kabulünden sonra düne oranla daha fazla finans güçlerinin eksiksiz egemenliğine doğru yol almaktadır. O kadar ki, Avrupa, artık bizim girmek istediğimiz tarihteki sosyal dayanışmanın Avrupa’sı değildir. Eğer ne olursa olsun "ille de Avrupa" diyenlerin amacı ABD'nin tamamlayıcısı olarak Avrupa'nın da küresel serbest piyasacılığın egemen olduğu içte ve dışta ürkünç bir sömürü aygıtına dönüşme eğiliminin ağır bastığını halkın gözünden kaçırmaksa, bunu, en azından önemli oranda, başardıkları söylenebilir. Ama kendi halklarını sömüren, onların hiçbir derdine çare bulamayan, emekçilerinin kazanılmış haklarının birer ikişer ellerinden alınması karşısında yollara döküldüğü, işsizliğin, toplum dışına itilmişleri, yüz binlerce evsiz barksızına karşın büyük sermaye gruplarının kârlarının tavana vurduğu bir Avrupa'dan kim ne ummaktadır? Açıkça ortada olan bu Avrupa bizim girmek istediğimiz Avrupa olmaktan çıkmıştır. Zira oradaki olumsuzlukların tümü bizde fazlasıyla mevcuttur. Aşağıda "ekonomistlerin çağrısını" aktarıyoruz: "Kuralsızlaştırılmış finans toplumları yıkmaktadır. Hisse senedi sahipleri finans kuruluşlarını kuzeyden güneye her gün daha fazla rant sağlamak için emekçilerin ücretlerine baskı yapmaya zorluyorlar. Şiddetli krizlerle büyük gösteri ve gürültüyle birdenbire ve hoyratça ortaya çıkarak inanılmaz boyutlara ulaşan spekülatif açgözlülük sonuçta istihdamı ve ekonomik aktiviteyi olumsuz yönde etkilemekte; işsizliği, iş güvensizliğini ve eşitsizlikleri arttırmaktadır. Spekülasyon ve onu izleyen krizin zararını ise emekçiler ve toplumun en yoksul kesimleri ödemektedir. Yirmi yıldan bu yana dünyanın finans seyri uzun kriz dönemlerinden ibarettir: 1987'de borsa krizi; 1990'da Birleşik Devletler, Avrupa ve Japonya'da taşınmaz krizi; 1997 ve 1998 uluslararası finans krizi ve nihayet 20072008'de taşınmaz, belki de küresel boyutta finans krizi. Krizler neden yinelenip durmaktadır. Çünkü sermayenin ve yenilikçi fınansın serbest dolaşımının önündeki ayakbağlarının tümü kaldırılmıştır. Köpüğün büyümesine izin veren merkez bankalarının ise likidite sıkıntısına giren bankaların ve spekülatif fonların yardımına koşmaktan başka seçeneği kalmamıştır. Finans pazarının giderek büyüttüğü gemi azıya alan eşitsizliklere ve hepimizi tehlikeye atan krizlere hiçbir şey yapmadan katlanmayacağız. Zira istikrarsızlığın özünde fınansal kuralsızlık yer almaktadır. Sözde saydamlık ve etik çağrılar hiçbir şeyi değiştirmeyecek, aynı nedenlerin benzer sonuçlar vermesine engel olamayacaktır. Bu gidişe nokta koymak için 'oyunun odağı'na müdahale etmek ve yapıyı köklü bir biçimde değiştirmek gerekmektedir. Oysa Avrupa Birliği'nde bu yönde ortaya konacak her değişim finans kapitale koruma sağlayan anlaşmaların engeliyle karşı karşıya kalmaktadır. Bizler Avrupalı yurttaşlar olarak Lizbon Anlaşması’nın sermaye hareketlerini kısıtlayan tüm engelleri yasaklayarak finansal sermayeye toplum üzerinde ezici egemenlik sağlayan 56 maddenin lağvedilmesini talep ediyoruz. Aynı zamanda 'sermayeye kendisi için en uygun yere gidebilme' imkânı veren, yerleşim serbestliği bahşeden ve buradaki finansal kuruluşlara Londra'nın finans merkezi City'ye veya bir başka yere sığınma olanağı sağlayan 48 maddenin de kısıtlanması istiyoruz. Eğer özgürlükten bugün finansta somutlaşan ve toplumun kalanını köleleştiren egemen güçler anlaşılıyorsa, hemen söyleyelim bunu reddediyoruz. Bizler finansal rantabilitenin köleliğinin dışında yaşayan toplumları yeğliyoruz." Çağrıyı kaleme alan ekonomistler: Elmar Altvater (Almanya), Philippe Arestis (İngiltere), Genevieve Azam (Fransa), Riccardo Bellofiore (İtalya), Robin Blackburn (İngiltere), Jerome Bourdieu (Fransa), Mireille Bruyere (Fransa), Alaine Caille (Fransa), Claude Calame (İsviçre), François Chesnais (Fransa), John Christensen (İngiltere), Susan George (Fransa), Robert Guttmann (Birleşik Devletler), Rene Passet (Fransa)... Ve yine çeşitli ülkelerden toplam 43 ekonomist. Çağrının yer aldığı basın organları: Le Monde, L'Humanite, Le Monde Diplomatique, Politis (Fransa), Flamman (İsveç), Trybuna Robotnicza (Polonya), Publico (İspanya), II Manifesto (İtalya), Tageszeitung (Almanya). Ç Yeni bir dünya düzeni kurulmalı HANS DIETRICH GENSCHER ükreş ve Soçi’de olup biten her şey bu muydu? Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması’nın (AKKA), NATO üyelerince onaylanması ne oluyor? Nükleere sahip güçlerin 40 yıldan beri vaat edilen nükleer silahsızlanması nerede kaldı? Atom silahlarının yayılmamasına yönelik anlaşmalara rağmen ortaya çıkan nükleer güçlerin geleceğini NATO nasıl görüyor? Bu yeni nükleer güçler, ilk adım olarak nükleer silahlanmayı donduracak ve bu silahların yayılmasını tümüyle yasaklayacak mı? Ve ittifak için özellikle önemli: NATO, kökten değiştirilmiş bir dünyada kendi rolünü nasıl görüyor? Batı ittifakının, tekrar, Soğuk Savaş’ın aşılmasına dair ünlü Harmel Raporu’nda olduğu gibi bir tasarıma ihtiyacı var. Bir tür Harmel II’ye yani... Soçi’de görevinden ayrılacak iki devlet başkanı (ABD Başkanı Bush ve Rusya Devlet Başkanı Putin ç.n.) karşılıklı gülücükler dağıtmış olmadı. İki büyük fark var ortada: Bu başkanlardan biri tamamen çekiliyor, ama diğeri bir başka görevle de olsa kalıyor. Bir fark daha: Başkanlardan biri kendi başına kalmış ve ağırlığıyla uyumlu bir nüfuza ulaşmak için çaba harcıyor; diğeri ise bir dünya gücüdür ve eşitler arasında kurulmuş bir ittifakın ortağıdır. Bu B ittifak, AmerikanAvrupa ortaklığı olarak küresel istikrar için büyük önem taşıyor. Eğer Washington, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ndeki füze savunma üsleri veya Gürcistan ve Ukrayna’ya NATO üyeliği gibi tek başına aldığı kararları, ittifakın kafa sallayarak onaylamasını bekliyorsa, bu işin sonu iyi olmaz. ABD’nin, şu uğursuz Irak savaşı için gönüllüler koalisyonu trenine aktarma yapması, herkesin kötü hatırladığı bir işti. gelinebileceğine? Yani gerçekten insanlar, bütün bunların Rusya, Çin veya Hindistan’sız olabileceğine inanıyor mu? Bir iklim politikasının, işbirliği olmadan uygulanabileceğine veya karşılıklı güven üzerine kurulmuş bir enerji politikası izlenebileceğine? Acil işbirliği gerekli Sadece ve sadece eşit haklara dayalı bir işbirliği ile 21’inci yüzyılın taleplerini karşılayacağız, gereklerini Sanayileşmiş ülkeler cömert değil Uzun vadede, gelişmekte olan dünyada tarımsal üretkenlik artmalı. Sayın Zoellick, Afrika’da tarla verimliliğini yükseltmek ve ekin mahsulünü arttırmak için zengin ülkelerin bir “yeşil devrimi” finanse edebileceğini öne sürdü. Ama gıda fiyatlarındaki artış gelişmiş ülkeleri daha acil yardıma çağırıyor. Dünya Gıda Programı geçen ay, artan hububat fiyatlarının, dünya çapındaki milyonlarca açlık mağduruna yardım için ayrılan bütçesinde, 500 milyon dolardan fazla bir gedik açtığını açıkladı. Ne yazık ki sanayileşmiş ülkeler cömert değil. Zengin ülkelerin yurtdışı yardımları geçen yıl, 2006’ya göre yüzde 8.4 azaldı. Gelişmiş ülkeler, sadece 2005 yılındaki taahhütlerini yerine getirmeleri için, yardım bütçelerini önümüzdeki 3 yıl boyunca yüzde 35 arttırmalılar. Bu hedefin kaçmasına izin vermemeliler. Çin ve Hindistan’da orta sınıfın devam eden büyümesi, yenilenebilir yakıtlara yönelim ve tarımsal üretimin küresel ısınmadan kaynaklı olarak uğradığı öngörülen zarar, gıda fiyatlarının yüksek kalacağı anlamına geliyor. Çoğunluğu gelişmekte olan ülkelerdeki milyonlarca kişi, kötü beslenmeden korunmak için yardıma ihtiyaç duyabilir. Zengin ülkelerin enerji politikaları bu sorunun yaratılmasına hizmet etti. Şimdi o ülkeler sorunun çözülmesine yardım etmeli. İngilizceden çeviren: Engin Esen (New York Times, Başyazı, ABD, 10 Nisan 2008) Kendi ellerimizle yarattığımız sorunlar, bizi, oluşan Yeni Dünya Düzeni’nin geleceğe yönelik sorunlarını çözmekten uzak tutuyor. Gerçekten inanan var mı, birbirine bağımlı birimlerden oluşan bir dünyada, üzerinde anlaşılmış küresel düzenlemeler olmaksızın, önümüzde uzanan dramatik değişimlerin üstesinden büyük sarsılmalar gerçekleşmeden gelinebileceğine? Yani gerçekten insanlar, bütün bunların Rusya, Çin veya Hindistan’sız olabileceğine inanıyor mu? Kendi ellerimizle yarattığımız sorunlar, bizi, oluşan Yeni Dünya Düzeni’nin geleceğe yönelik sorunlarını çözmekten uzak tutuyor. Gerçekten inanan var mı, birbirine bağımlı birimlerden oluşan bir dünyada, üzerinde anlaşılmış küresel düzenlemeler yani, finans piyasalarında saydamlık gibi güvenilir çerçeve düzenlemeleri, küresel rekabet için hakça düzenlemeler, Kuzey’in mülkiyetçi düşüncesine vedaolmaksızın, önümüzde uzanan dramatik değişimlerin üstesinden büyük sarsılmalar gerçekleşmeden yerine getireceğiz. Eski düşünceyle birlikte eski sorunlar da geliyor. Rusya bizim doğal saydığımız bir hasım değildir; tersine, bizim doğal bir ortağımızdır ve eski bir kültür halkı olarak Çinliler dünya sahnesine hem de bu kez nihai olarak tekrar çıkmış bulunuyor. Çin ortaklıklar arıyor, buna direnç göstermek doğru olmaz. Yeni düşmanlara ihtiyacımız yok, tersine, kapsamlı bir küresel işbirliğine ihtiyacımız var. G8 doruklarına Çin ve Hindistan’ı katmamak, gerçekçilikten uzak bir tutumdur. Uluslararası Para Fonu’ndaki (IMF) oy ağırlıklarını yeni ekonomik ve mali koşullara uydurmamak da öyle. IMF’nin alarm sinyali, ortak bir tavrın ne kadar gerekli olduğunu gösteriyor. Uluslararası politik işbirliği, Ortadoğu’da dramatik boyutlar kazanan sorunların çözümüne ve Irak savaşı felaketinden bir çıkış yolu aranmasında eskiden çok daha fazla gereklidir. İslam dünyasıyla Batı dünyası arasında bir cepheleşme tehlikesi yakınlaşıyor. Kuşkusuz Rusya veya Çin’deki ya da çok daha başka bir biçimde de Ortadoğu’daki sorunlar karşısında gözlerimizi kapamamak durumundayız. Ama herkes kendine, bu sorunların en iyi nasıl aşılabileceğini sormalıdır: Bir küresel cepheleşme ikliminde mi, yoksa işbirliği halinde iç içe geçmiş ve bu yüzden de sistem açıcı bir dünyada mı? Bölünmüş bir ülke olarak biz Almanlar, Avrupa’daki eşgüdüm şansını sadece kullanmakla kalmadık, hatta o şansı önceden de yaratmış olduk. Bugün AB’nin bir parçası olarak bunu, her kesimin hakça gördüğü yeni bir dünya düzeninin kurulmasında da yapmamız gerekir. (*) HansDietrich Genscher, 19741992 yılları arasında Almanya Dışişleri Bakanı idi. Almancadan çeviren: Osman Çutsay (Der Tagesspiegel gazetesi, Almanya, 10 Nisan 2008) KDZ. EREĞLİ 2. İCRA DAİRESİ TAŞINMAZIN AÇIK ARTTIRMA İLANI DOSYA NO: 2007/615 TLM Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, kıymeti, adedi, evsafı: Kdz. Ereğli ilçesi Bağlık Mah. Çıkmaz Sok. mevkiinde tapunun Pafta: F26b.24a.3b, ada: 53, parsel: 361’de kayıtlı taşınmaz 357,19 m2 alana sahip olup tapu kayıtlarına göre cinsi Arsa olarak gözükmektedir. Satışı istenilen taşınmaz, gayrimenkul üzerindeki apartmanın 3 kat ve çatı katındaki (13) bağımsız bölüm nolu dubleks daire olup üzerinde 14/154 arsa payı ile kat irtifakı tesis edilmiştir. Daire çatı katı ile beraber dubleks olarak kullanılmakta olup dairenin alt katında, 1 salon, 3 oda, l mutfak, 1 banyo, 1 WC, antre ve balkonlar, üst çatı katında ise 1 oda ve 1 banyo bulunmaktadır. Salon ve odaların döşemeleri laminat parke ile kaplı, duvarlar saten boya + kartonpiyer, ıslak hacimler ise seramik kaplı, Pencere doğramaları plastik+çift camlı, ısıtma sistemi doğalgazlı olup Dubleks daire 156 m2 brüt, 126 m2 net kullanım alanına sahiptir. Taşınmaz pazaryerinde, şehir idari ve ticari bölge merkezindedir. İmar durumu incelendiğinde taşınmaz Belediye imar planı içerisinde ve bitişik nizam 4 kat (A4) inşaat nizamına sahip ticaret bölgesinde kalmaktadır. Taşınmazın değeri 130.000,00 YTL. olup bu değerden 12.0012.15 saatleri arasında satışa çıkartılmıştır. Satış Şartları: 1 Satış 02.06.2008 günü 12.0012.15 saatleri arasında Kdz.Ereğli 2.İcra Müdürlüğü önü(koridor)/Kdz.Ereğli Adliyesi adresinde açık artırma suretiyle yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen kıymetin % 60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları mecmuunu ve satış masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü baki kalmak şartıyla 12.06.2008 günü aynı yerde ve aynı saatlerde ikinci artırmaya çıkarılacaktır. Bu artırmada da bu miktar elde edilememişse gayrimenkul en çok artıranın taahhüdü saklı kalmak üzere artırma ilanında gösterilen müddet sonunda en çok artırana ihale edilecektir. Şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin % 40’ını bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olması ve bundan başka, paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını geçmesi lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin % 20 nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. İhale pulu, tapu harç ve masrafları alıcıya aittir. Tellaliye ve birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. KDV alıcıya aittir. 3 İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile 15 gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır. Aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4 İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup, masrafı verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6 Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2007/615 TLM. sayılı dosya numarasıyla Müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 04.04.2008 (İc.İf.K. 126). (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. Yönetmelik Örnek No: 27 Basın: 20222 C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear