22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
10 NİSAN 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Duble Necati Cebe: “Rüşvet çift yönlü yol gibidir. Veren alır da.” RTE’NİN cebinde çakı taşıdığını, hafta sonu Malatya’da partililer tarafından kendisine hediye edilen halının paket ipini çakısıyla kesmeye kalkışması sayesinde gördük. Bir başbakanın cebinde çakı, tırnak makası, küçük el feneri, çengelli iğne, tornavida, gazoz açacağı gibi “herkese ve her eve lazım” türünden alet edevat, takım taklavat taşımasının hiç beklenmedik anlarda sağlayacağı sonsuz yararları bir kenara bırakırsak Mustafa Saraç bu tablonun ortaya çıkartığı başka bir ilginç durumdan söz ediyor: “Asıl ilginç olan RTE’ye Malatya’da hediye edilen ‘yöresel’ halının, ne Malatya ne de Türkiye’nin başka halı üretim merkezleri ile herhangi bir ilgisinin bulunmasıdır. RTE’ye hediye edilen halının Türk halısı olmadığını söylemek için, 40 yıllık uzman olmak AB, Türkiye’yi tehdit ediyormuş... “Bu da ‘yersen kriterleri’ olmalı!” DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Ya ğ m u r D e n i z TÜSİAD: “Muhalefet boşluğu var!” Biraz aynaya baksanız! Çakı gerekmiyor; halıcılığa yeni başlayan bir tüccarın, hatta amatör halı meraklılarının dahi yakından tanıdığı tipik bir İran halısıdır ve bu halı ‘Nain’ olarak biliniyor. Pek çok ticari internet sitesinde, bu halının değişik renklerde ve boyutlardaki örneklerini bulmak mümkündür. Koskoca Malatya’nın koskoca AKP İl başkanlığı’nın, koskoca genel başkanlarına ve Başbakanlarına hediye edecek bir yerli malı bulamayıp, hem de Türk halılarının en önemli rakibi sayılan bir ithal üründe karar kılmasının, sembolik bir anlamı olmalıdır. Herhalde, pek çok Anadolu kentinde olduğu gibi, Malatya’da da, ithal rekabeti nedeniyle işsiz kalan Horoz Kemal Öncü: “Aysun Kayacı’ya ‘Edepsiz civciv’ diyenler, ‘Ben tecrübeli bir kart horozum’ demek mi istiyor?” halı imalatçıları, vaziyetin vahametini hükümete en kısa yoldan böyle anlatmak istemişlerdir! TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun, Türk sanayicisinin artık üretici değil, ithal ürün komisyoncusu olduğunu itiraf ettiği hatırlandığında, geleneksel Türk el dokuma halı ustalarının, Malatya’da da, İran ve Çin halılarının komisyonculuğundan başka iş bulamadıkları anlaşılmaktadır. Bu arada medyada RTE’nin halı ipini kestiği çakısıyla ilgili ayrıntı verilmemiş; ama, çakının İsviçre malı olması kuvvetle muhtemeldir. Hatta, ülke tarımıyla ilgili ölüm fermanlarını, bizzat RTE’nin imzaladığı düşünülürse halı ile birlikte hediye edilen Malatya kayısısının veya en azından kayısı paketinin ambalaj malzemesinin dahi Çin malı olması mümkün görülmelidir!” Gördüğünüz gibi, çakının altından neler çıktı! Besleme Basın (III) İkinci dalga saldırı pek yaman başladı!.. Anayasa Mahkemesi’nin, Yargıtay Başsavcısı’nın kapatma davasını, üstelik oybirliğiyle kabul etmesinin ardından başlatılan ve de tek merkezden yönetilen akıl almaz hakaret kampanyası, yerini bir başka toplu gösteriye bıraktı!.. Bu kez işin içine Batı’nın “demokratik müdahalesi”ni istemekten, orduyu açıkça suçlamaya, iktidarı “daha sert” olmaya davet etmekten, üniversite önlerinde yaratılan alçakça ve de aptalca provokasyonları kullanmaya dek bir yığın “operasyon” da dahil edildi!.. Üstelik operasyon metinleri, pardon köşe yazıları, öylesine “birlik ve beraberlik içinde” yazılmış ki, aynı odada kaleme alındığını zannedebilirsiniz!.. Bu zevatın yazılarını okurken gerçekten bir “operasyon” yapılıyor hissine kapıldım... Medusa operasyonu!.. ??? Besleme basının önde giden kalemleri, ipin ucunu öylesine kaçırmış durumdalar ki, yazdıkları her satırda nasıl biraz daha battıklarının, nasıl deşifre olduklarının bile farkında değiller!.. Art arda müthiş(!) haberler servis etmekle görevli Taraf gazetesinin başyazarı Ahmet Altan, önceki gün köşesinde, Anayasa Mahkemesi’nin iddianameyi kabulünü “rejimin intiharı” olarak niteledikten sonra hızını alamıyor ve bu rejimi sürdürmek isteyen zümrenin, “benim olmayacaksa kimsenin olmasın diyerek ülkeyi çökertme planını devreye soktuğunu” yazabiliyor. Altan, çökertme planının ayaklarından biri olarak yargıyı, diğer ayağı olarak da Ergenekon çetesini gösterebiliyor! Artık barışma umudunun kalmadığını da özenle vurguladıktan sonra kurtuluş yolunu gösteriyor: Bunu da ancak gelişmiş dünyayla ve o dünyanın evrensel değerleriyle bütünleşerek yapabiliriz!.. Tesadüfe bakın, aynı gün Referans gazetesinde Cengiz Çandar, Batı dünyasını Türkiye’ye “demokratik müdahale”de bulunmaya çağırıyor!.. Amerikan çevrelerinde Türkiye’ye ilişkin olarak en çok dinlenilen insanlar olarak lanse ettiği Morton Abramowitz ve Henri Barkey’in birlikte kaleme aldıkları “Türkiye’nin yargı darbesi” başlıklı makaleden geniş alıntılar yapan Çandar, onların ağzından ABD’nin hemen müdahale etmesini istedikten sonra sadede gelip kendi düşüncesini şöyle anlatıyor: Türkiye jeopolitiği, uluslararası ilişkiler sisteminin bugünü; Türkiye ile ilgili “tayin edici” gelişmelerin Türkiye’nin iç işi olmasını ve Türkiye’nin içine kilitlenmesini ve hapsedilmesini men ediyor... Anladınız değil mi?!. Türk yazar, Amerikalı “Türkiye uzmanlarının” bile cesaret edemeyip yanından dolandığı “ABD’nin doğrudan müdahalesini” son derece sıradan, bir an önce gerçekleşmesi gereken bir durum olarak ilan ediyor!.. Bunu da daha önce bazı arkadaşlarının kullandığı şu çok veciz ifadeyle taçlandırıyor: Türkiye, kendi kaderine terk edilemeyecek kadar değerli bir ülke... ??? Altan ailesinin iki numarası Mehmet Altan, 1997 yılında kaleme aldığı “Yeniden sömürge olmak isteyenler” başlıklı yazısında Doğu Afrika’daki Comoros Adaları’ndan üç tanesinin öyküsünü anlatıyordu. Ülkede isyan çıkmıştı. İsyancılar, “Fransa bizi geri al” sloganıyla gösteri yapıyorlardı. 1912 yılında Fransızlar tarafından işgal edilen adaların Müslüman halkı, yaşamını uzun yıllar sömürgecilerin kölesi olarak sürdürmüştü. 1975 yılında yapılan bir referandumla adalardan üçü bağımsızlığı, bir tanesi, Mayotta Adası ise sömürge olarak kalmayı tercih etmişti... Sonra ne olmuştu dersiniz? Bağımsızlığı seçenler bir türlü adam olamamış, istikrarsızlık almış başını gitmişti!.. Peki ya sömürge olmayı seçen Mayotta Adası? Mehmet Altan’ın kaleminden okuyalım: “...Mayotta Adası’nda yaşayanlar Fransız vatandaşları sayıldıklarından parasız eğitim, aile yardımı ve sosyal güvenlikten yararlanmakla kalmamış, yabancı yatırımlar sayesinde rahatça iş de bulur olmuşlar. Öyle ki; bağımsız adaların halkı bile Mayotta Adası’na gizlice girip kaçak işçi olarak çalışmaya başlamış. Sonunda canlarına tak etmiş, “bağımsızlık rantını” sömürerek zaman öldüren yönetime başkaldırmışlar ve tekrar sömürge olmak için yola koyulmuşlar...” Bu yazının üzerinden 11 yıl geçti. O günden bugüne birçok “aynı kıratta” yazı yayımlandı ama Mehmet Altan’ı yakalayan, sömürge ruhunu en az onun kadar yansıtan en iyi yazı, Cengiz Çandar’ın yukarıdaki yazısı oldu... Kutlarım!.. Eks M. Alpaslan Yener: “Kazanmak için bütün yamyam kabilelerine gittik, ordusu olmayan ülke şeflerini askeri törenle karşıladık, yazık oldu EXPO’ya.” SESSİZ SEDASIZ (!) Polis pankartında ata var Atatürk yok ŞU sıralar “Polis Haftası”nı kutluyorlar ya, çorbada tuzumuz olsun biz de kutlamalara katkıda bulunalım! İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstanbul’un ana caddelerine pankart asmış. Pankartta polisler adına “Atamızın izinde, milletimizin hizmetindeyiz” deniyor. Pankarta ilk bakışta akla gelen ilk soru “Atatürk’ün adını anmaktan niye kaçınıyorlar” oluyor. Sonra akla Amerika’da tedavi edilen malum sümüklü hocaya bağlı tarikatçıların Emniyet’i ele geçirme operasyonları geliyor... Kutlama çorbasına bir tuz da yine İstanbul’dan. Kadıköy Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Sünnet Vahdi Bingöl: “AB’nin malum görevlisi Joost Lagendijk, AKP’nin kapatılmasına karşı çıkıyormuş. Karısının tesettüre girmesini istiyor olabilir ama yetmez, önce kendisi sünnet olmalı!” Selamiçeşme’deki Trafik Müdürlüğü’ne giden bir bayan sürücü; evinin önündeki yolu trafiğe kapatan sürücülerle ilgili şikâyette bulunmak istiyor. Bayan sürücü şikâyetini anlatırken söz bir şekilde devlet otoritesine geliyor ve “Babam emekli albaydır; kocam da emekli deniz subayı” diyor. Amma ve lakin o ana kadar kendisini sakin bir şekilde dinleyen polis memuru bir anda hiddetleniyor ve “subay ha” diye bağırarak, bayan sürücüyü polis merkezinden kovuyor. Polis Haftası, Allah’ın izni ile bir kere daha hayırlara vesile olur inşallah! Tarikatlarla mutabakat... Demokrasimize izinsiz kat çıkıyorlar? Yeni Gıda Yasası Nasıl Olmalı ? SADIK ÇELİK Gıda kanunları haksız rekabetin önlenmesi ve tüketicilerin korunması gibi ihtiyaçlar ve zorunlulukları karşılamak için yapılır, yapılırken de üç ayağa oturtulması gerekir: 1. Tüketicinin korunması. 2. Üretim sisteminin düzenlenmesi. 3. Devlet kontrol ve denetiminin sağlanması. Burada en önemli husus tüketicilerin korunmasıdır. Çünkü tüketici, tükettiği gıdanın kendisine yararlı olmasını ve herhangi bir sağlık riski taşımamasını ister, bekler ve masumdur. Tüketici bir gıdanın kendisi için sağlık riski taşıyıp taşımadığını bilemez. İşte bu nedenle tüketicilerin sağlığını korumak hem gıda üreticilerinin hem de devletin sorumluluğundadır. Bu gerekçelerle ve arzuyla hazırlanan 5179 sayılı Gıda Yasası 2004’te yürürlüğe girmişti, ancak ne yazık ki çok kısa zaman zarfında özellikle Avrupa Birliği Uyum Yasaları çerçevesinde yetersiz olduğu ve daha başka gerekçelerle 5179 sayılı Gıda Kanunu yerine “Veteriner Hizmetleri, Gıda ve Yem Kanunu” taslağını 2007’de Tarım Bakanlığı görüşe sunmuştur. Kanun taslağının ikinci kısmında “hayvan sağlığı ve hayvan refahı” başlığı altında veterinerlik hizmetleri ile ilgili faaliyet izinleri, veteriner sağlık ürünleri gibi hizmetler, kanunun çok önemli bir bölümünü almıştır ve yönetmeliklere bırakılması gereken birçok konu, kanunun maddesi haline getirilmek istenmektedir. Gıda ve yem konularına ise yeteri kadar ağırlık verilmemiştir. Ülkemizde veterinerlik hizmetlerinin daha iyi yapılandırılması ve daha iyi uygulanmasının öneminin sanırım herkes farkındadır. Böyle olunca da veteriner hizmetleri ayrı bir kanunla düzenlenmelidir. Gıda ile ilgili veteriner hizmetlerine ilişkin konulara da yeni gıda kanunu taslağında yer verilmelidir. Üreten, tüketen, denetleyen herkes için geçerli olacak olan bir kanunun daha taslak aşamasında çok ciddi yapısal eleştirilere maruz kalmaması gerekirdi. Doğal olarak da gıda konusunda ziraat, veteriner hekimler, gıda ve kimya mühendisleri odalarının, üniversitelerin kimya, biyoloji, ziraat ve gıda mühendislikleri, veteriner hekimlik, genetik ve hukuk bölümlerinin görüşlerinin de alınması gereklidir. Hele hele gıda gibi sağlıkla doğrudan ilgili bir konuda ve özellikle gıdadan kaynaklı kanser vakalarının çığ gibi büyüdüğü günümüzde, tıp fakültelerinin ve özellikle beslenme ve diyet, onkoloji gibi bölümlerinin görüşlerinin alınmaması mümkün değildir. Bunun yanı sıra yasanın, sanayi ve ticaret odaları, odalar ve borsalar birliği, tüketici dernekleri gibi sivil toplum örgütlerinde de tartışılması mutlaka gerekir. Mesele, bütün bu bilim dallarının ve sivil toplum örgütlerinin çatışmasına olanak vermeden birbirini tamamlayan, tümleyen unsurlar olarak algılanmalı ve multidisipliner bir çalışmanın gereği yapılmalıdır. Diğer taraftan tanımlarda da eksiklikler bulunmaktadır. Sorumlu yönetici, üretim izinleri, ithalat kontrol belgesi gibi birçok konu, kanun taslağında yer almamıştır. Taslakta bitkisel üretimle ilgili konular dikkatten kaçmıştır. Bunun gibi daha pek çok konu AB’ye uyum açısından da yeterli bulunmamaktadır. Kanun taslağında tüketicilere yeterli ağırlığın verilmemesi de önemli eksikliklerden biridir. 5179 sayılı gıda kanunu, gıda konusuna yeni bir anlayışla önemli uygulamalar getirmiştir. Özellikle üretim izinleri ile kayıt dışı üretime ciddi şekilde engel olunmuştur. Denetim ve kontrol hizmetleri yetkileri tek elde toplanarak çok başlılığa son verilmiş, proaktif uygulamaya geçilmiştir. Bununla birlikte 5179 sayılı yasada eksiklikler ve eleştirilecek konular yok mudur, vardır. Bunlar düzeltilebilecek konuları kapsamaktaydı, ancak şu andan itibaren hazırlanan yeni yasa 5179 sayılı yasanın gerisinde kalmadan, ilgili tüm tarafların katkısını, çabasını, önerilerini ortak masa etrafında buluşturarak, önceki yasa esas alınarak hazırlanmalıdır. Kanun taslağı Türkiye’yi çağdaş uygarlık seviyesine taşıyacak kapsam ve yeterlilikte düzenlenmelidir, öyle ki yasa Avrupa Birliği tarafından bir daha yetersizlik ve uyumsuzluk nedeniyle tekrar önümüze konulmasının ötesinde örnek oluşturacak şekilde hazırlanmalıdır. Yine gıdanın üretiminde ve denetiminde tek yetkili organ Tarım Bakanlığı olmalıdır, çok başlılığa son verilmelidir. KEYVENİ Yönetim Kurulu Başkanı KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com e posta: umitzileli?gmail.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN Hüviyetimi kaybettim. Hükümsüzdür. PELİN TÜRK 10 Nisan www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bulgaristan’da 1 yaşayan Türkmen kökenli bir halk. 2/ 2 Yunan mitolojisinde tutku tanrıçası... 3 Yazı yazma, yazıy 4 la gösterme. 3/ Yay 5 van ve kenarları geniş, büyük bakır 6 kap... Güney Afri 7 ka Cumhuriye 8 ti’nin plaka imi. 4/ Savaşta düşman 9 dan ele geçirilen mal. 5/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Muğla’nın Milas ilçesine 1 K E S T A N B O L bağlı turistik bir belde... 2 Ş E R H A Arap abecesinde bir harf. U Z O 3 Z A M B U K EM 6/ Bir sorunun çözümlenE R İ K L İ mesinde benzer durumla 4 U N N L R E N rı göz önüne alarak elde 5 L 6 U K A L A O B A edilen ipucu... Meslek. 7/ T E P İ R İlave... Yaklaşık on iki bin 7 K O Z yıl önce Pasifik’e gömül 8 F A Z I L S A Y düğüne inanılan, insanlı 9 B A R A K A T A ğın ve uygarlığın anayurdu sayılan kıta... Kars’ın doğusundaki ünlü eskiçağ kenti. 8/ Bir Bektaşi tarikatının adı. 9/ Donuk renkli... İstanbul’un bir ilçesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Taşlı, çakıllı yol. 2/ Tanrıtanımaz... Sayıları göstermek için kullanılan işaretlerden her biri. 3/ Gemi demiri... Japonya’da 1100’lerde ortaya çıkan tüccar ve zanaatçı loncalarına verilen ad. 4/ Bir rastlantı sonucu ele geçirilen beklenmedik şey ya da fırsat. 5/ Balıkesir’in Burhaniye ilçesinde turistik bir merkez... Eski Mısır tanrılarının en eskisi. 6/ Büyük Menderes Irmağı deltasında, zengin bir kuş yapısına sahip olan göl... Uğraş. 7/ Sözcük türetmek ya da sözcüğün görevini belirtmek için kullanılan biçim verici ses... Eski dilde tüy, kıl... Apansız. 8/ “Kenarın dilberi nazik de olsa olmaz” (Nabi). 9/ Satrançta yenilgi... Mercanköşk bitkisine verilen bir başka ad. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear