22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 5 MART 2008 ÇARŞAMBA 2 BU sütunda daha önce de yazıldığı gibi, “operasyon”la ilgili sorular bitmek bilmiyor. Aslında, Genelkurmay Başkanı, “Kendi planımızdı; kimsenin sözüyle girip çıkmadık” dediğine göre, asker sözüdür; inanmak gerekir. Ama yine de sorulacak veya “Şöyle yapılsaydı daha iyi olmaz mıydı?” denecek noktalar var. Amerikalıların son derece densiz davrandıkları kesin. Operasyonun kısa süreli ve PKK dışında kimseye zarar vermeden yapılacağı defalarca söylenmişti. Onların izniyle yapılan bir operasyonun belki de bitiriş tarihini şöyle ya da böyle biliyor ya da tahmin edebiliyorlardı. O zaman, savunma bakanlarının apar topar Ankara’ya gönderilişinin ya da başkanlarının öyle konuşmasının anlamı nedir? Bağdat yönetimine ve Barzani’ye kanat gerdiklerini bir kez daha göstermek mi? PKK’ye mesaj vermek mi? Bu varsayımlar doğru olsa bile, ABD’yi stratejik müttefik saymakta olan bir Türkiye’ye yapılacak şey miydi bu? Bilinmez bir nedenle “Ankara’ya bir ders” niyeti olsa bile, ders böyle mi verilir? AÇI MÜMTAZ SOYSAL Bu densizliğe bir şekilde mutlaka “münasip” bir yanıt verilmeliydi. e yapılabilirdi? Bu durumda akla yakın olan, görüntünün yanlış anlamalara yol açmasını önlemek için operasyonun birkaç gün daha uzatılacağı “devletlu” müttefike güçlü bir mantıkla anlatılarak süre biraz daha uzatılabilirdi. Belki, hiç bunlar yapılmadan, ama istense yapılabileceğini ima ederek, sırf böylesine kaçınılmaz bir inat yüzünden daha fazla insanın telef olmasını önlemek gerekçesiyle operasyonun durdurulduğu ilan edilebilirdi. Kısacası, bir şeyler yaparak, oynanan bu oyunun veya bu inanılmazlığın altından kalkmak gerekiyordu. onuçta bu tür “okkanın altında kalışlar” bütün bir halkın içinde belirli bir eziklik yaratıyorsa, devletin başına ve yönetimine geçenlerin ya da on Densizlik ve Devlet Öğretimi N S ların emirleri altında çalışanların yetişmelerinde bir eksiklik var demektir. Bunun üzerinde biraz daha derinliğine düşünmek doğru olmaz mı? Devlet yöneticiliği elbet okullara ders koymakla öğretilemez; öğretilecek bir yığın başka şey var ülkenin insanlarına. Ama, devlet yönetimine geçme olasılığı olanların okudukları yerlerde biraz daha tarih, biraz daha mantık öğreten ve biraz daha “devlet bilgisi” veren konular ele alınamaz mı? Öyle anlaşılıyor ki, tarih bilinci, düşünme disiplini, devlete sahipleniş öğretilmeden yetişen yöneticilerin ve kadroların elinde bu ülke karanlık bir geleceğe doğru sürüklenmektedir. Yetmiş beş milyonun hepsine birden böyle bir öğretim verilemeyeceğine göre, çok daha az sayıda ama bu bilinç, disiplin ve sahiplenişle çok iyi donatılmış insan yetiştirmek hiç mi başarılamaz? “Eski Mülkiye ya da Harbiye ruhları yine depreşti” diyenler çıkacaktır ama, başka ruhlar çağrılınca nerelere gidildiği ya da gidilemediği gün gibi ortadadır. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Muhafazakârlar ve Aile Av. Dr. Tennur KOYUNCUOĞLU İstanbul Barosu KHM PENCERE Birazcık Kurmay Olabilsek... Osmanlı’da “kurmay”a “erkânı harp” denirdi... Kurmay, savaşın beyin gücünü oluşturur... Kurmayda duygusallık yoktur; akıl, bilim, uzmanlık üzerine alabildiğine soğukkanlılık gözeneklerine işlemiştir... Kurmay düşünürken, savunma ya da saldırı düzenlerini hesaplarken, kendisini düşmanın yerine koyar, karşı tarafın kafasındakileri keşfetmeye çalışır... Yoksa kurmay olamaz... Komutanın işi daha zor... Ancak bir komutan, komutan olmak için önce kurmay olmak zorunda... ? Yalnız askerlikte mi geçerli bu gerçekler?.. Yaşam bir savaştır... Piyasada, sporda, diplomaside, politikada ve başka alanlarda “karşı taraf”ın ne yapmak istediğini kestirip hesaplamadan körlemesine gidersen ayvayı yediğinin resmidir... Ya devlet yönetiminde?.. ? Atatürk hem kurmaydı.. Hem komutan.. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye kurmaylığı bir yana bıraktı; duygusallık, inanç, körgüdü, önyargı, çıkarcılık, budalalık, aptallık üzerine bir yaklaşım devlet yönetiminin gözeneklerine girdi ve sindi... Örnek mi?.. Amerika dosttu... Rusya düşman... Türkiye’yi DoğuBatı blokları çatışmasının körgüdüsünde şartlandıran inanç ve duygusallık devlette var olması gereken kurmaylık mantığını sildi süpürdü... Bu körgüdünün mirası günümüzde de ağır basıyor... Ancak Amerika’nın gerçek yüzünü algılamaya başlayan kurmaylar da yavaş yavaş yetişmeye başladılar... ? Türkiye’nin Kuzey Irak’tan çekiliş biçimi ülkede büyük bir tartışma yarattı... Ne var ki bu konuda birbirimizle uğraşıyoruz... Oysa kurmay bilinciyle karşı tarafın ne yapmak istediğini anlamaya çalışmak gerekmiyor mu?.. Bu uzmanlık çabası geniş bir hesap kitapla çeşitli güçleri, amaçlarını, olanaklarını, strateji ve taktiklerini inceden inceye gözden geçirerek gerçekleştirilebilir... ? Çok kaba bir kurmay yaklaşımıyla yalnız Amerika’yı ele alalım... Amerika petrol coğrafyasında enerji egemenliğini sağlama bağlamak istiyor; medyanın diline düşmüş bir BOP’u bile var... Irak’ı işgal etti... Kuzey Irak elinde.. Barzani ve peşmergeler de Amerika buyruğunda... Amerika, PKK’yi hem tutuyor hem dışlıyor gibi görünüyor... Gerektiği zaman Türkiye’ye karşı bölgedeki olanaklarını neden kullanmasın?.. Amerika bizim babamızın oğlu mu?.. ? Amerika Türkiye’yi de ihmal edemez, karşısına almak istemez... Gerektiğinde kendi çıkarları için kullanmak ister... Başkan Bush ve Savunma Bakanı Gates’in dayatmalarıyla Türkiye’nin Kuzey Irak askeri operasyonu öyle bir noktada bitirildi ki, bölgede yine her şey Amerika’nın istediği ölçülerde ve Amerika’nın denetiminde... PKK’ye gözdağı mı verildi?.. Evet... Ama, operasyon Amerika’nın öngördüğü zamanda durduruldu... Sonuç ne?.. Amerika herkese dedi ki: Patron benim!.. ? Biz burada kendi çıkarlarımızın körgüdüsünde birbirimizi yerken, Amerika bizimle ve de Kuzey Irak’taki Kürt güçleriyle çelik çomak oynuyor... Kendinizi, bir kurmay gibi, Amerika yerine koyun... Ne diyeceksiniz?.. Patron maşallah başarılı!.. T mumtazsoysal@gmail.com Kurucu Başkanı ürban sorunu, temelde aileyi hedef alarak AB topluluğuna girmek için değiştirilen yasaların içini boşaltmakta ve bu yasaların yol açacağı yeni dönüştürücü kültürün oluşumunu engelleyerek kadının insan haklarının özünü yok etmektedir. AKP’nin türban sorununun ardında, üniversiteye giremeyen kızların okuyabilmesi değil, toplumun ahlaksal açıdan hizaya getirilmesi, küçük yaşta aileleri tarafından örtüyle tanıştırılan kızların dinsel kuşatılmışlık terbiyesini sürdürme çabası vardır. İyi bir eş ve iyi bir anne böyle koşullanıyor. İmam hatip okulları da bu anlayış içinde yaygınlaştırılmıştır. Üniversite okuyan kızların da geleceği farklı olmayacaktır. Muhafazakârların amacı, din, aile ve ahlak sınırlamalarıyla kadını erkeklere itaat eden yardımcı, ikincil konumda tutabilmek, erkek egemen dü zeni korumaktır. Kadın haklarını savunan başı açık birey kadınlar ya da feminist kadınlar onlara güven vermemektedir. Eşitler arası aile yapısı erkekleri sorumluluklarından uzaklaştırmakta, onları başıboş kılmakta, kadınların geçim sorumluluklarını üstlenmesi, ailelerin parçalanmasına yol açmaktadır. Kadını, aile ve din üzerinden geleneksel çerçeve içerisinde tutmak, aynı zamanda toplumsal genel ahlak politikasıyla sıkılamak asıl amaçlarıdır. Ülkemizde bu eğilim ‘türban’la özdeşleşmekte ve radikalleşmektedir. Yeni yasalar gelenekleri yerinden etmektedir. İşte bu yasalara paralel bir kültür/zihniyet değişimi türbanla önlenmektedir. Milliyetçi, muhafazakâr ve dindar/maneviyatçı olmanın arkasında bu düşünce vardır. ? Devamı 8. Sayfada CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear