22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 ŞUBAT 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 DÜŞÜN YAPITLARI KAN KAYBEDİYOR Kurbanların sayısı 5’e çıktı İki kız öğrencinin ardından üç kamu görevlisinin yanıcı madde saldırısına uğradığı açıklandı. Mersin Valisi Aksoy’a göre saldırganların psikolojik sorunları varmış ABİDİN YAĞMUR EĞİTİMSEN: KADINLARA PSİKOLOJİK BASKI YAPILIYOR em etekli öğrencilere hem de pantolonlu kadınlara saldırılar, Tarsus kamuoyunda tepki ve endişeyle karşılandı. Saldırıları “türban tartışmasıyla başlayan gerilmenin sonucu” olarak niteleyen EğitimSen Tarsus Şube Başkanı Cuma Erçe, olaylarda ciddi bir kışkırtma izi olduğunu vurguladı. Erçe, “Saldırıyı gerçekleştiren fail henüz bulunamadı ama arkasında gerici güçlerin olduğuna inanıyorum. Eğer bu son olay, bir meczubun bireysel işi değilse, siyasilerin şeriatçılara verdiği moral motivasyondan kaynaklanan bir eylemdir” diye konuştu. Saldırganların toplumda korkuya ve paniğe yol açmaya çalıştığını anlatan Erçe, “Aileleri ‘Kıturmayı genişletti. Öğrencilerin saldırganların eşkâlini verememesi üzerine polisin, olayın meydana geldiği Atatürk Bulvarı ve Demokrasi Meydanı’ndaki MOBESE kameralarının kayıtlarını incelemeye aldığı öğrenildi. Mersin Valisi Aksoy, 2 öğrencinin ve bir hemşire Gelecek 50 yılda kitaplar ENVER AYSEVER MERSİN Tarsus’ta iki kız öğrencinin eteklerinin kısa olduğu gerekçesiyle bacaklarına şırıngayla yanıcı bir madde atılmasının ardından biri hemşire 3 kamu görevlisinin de benzer şekilde saldırıya uğradığı belirlendi. Mersin Valisi Hüseyin Aksoy, kamu görevlilerinin pantolonlu olduğunu belirterek, saldırıları “psikolojik sorunları olan kişi veya kişilerin yaptığını” düşündüğünü ifade etti. Tarsus’ta kimliği belirsiz kişilerin, biri 14, diğeri 17 yaşında iki kız öğrencinin bacaklarına kimyasal bir madde püskürterek yaralanmalarına yol açmalarıyla ilgili soruşturma sürdürülüyor. 70. Yıl Devlet Hastanesi’nde görevli hemşire A. İ’nin de benzer şekilde saldırıya uğradığını resmi makamlara iletmesinin ardından Tarsus Kaymakamlığı ve Tarsus İlçe Emniyet Müdürlüğü soruş H zım sen de örtün’ demeye zorluyorlar. Etekliye de, pantolonluya da saldırıyorlar. ‘Dikkatli olun, bizim istediğimiz gibi giyinin’ mesajı vermeye çalışıyorlar” dedi. Erçe, olayın pazartesi günü meydana gelmesine karşın Tarsus Kaymakamlığı’nın ancak gazete yayınlarından sonra açıklama yaptığına dikkat çekerek, “Olay, kamuoyu dikkatinden kaçırılmaya çalışılıyor. Yetkili makamlar, kent halkının endişelerini giderecek mantıklı bir açıklama yapmalıdır” diye konuştu. Pir Sultan Abdal Derneği Tarsus Şube Başkanı Hasan Güvendir de AKP iktidarı döneminde başta Alevi çocukları olmak üzere demokrat, ilerici ailelerin çocuklarına baskıların arttığına işaret etti. diği için atıldı’ yönündeki değerlendirmeler doğru değil. Bunları tamamen psikolojik sorunları olan kişi veya kişilerin yaptığını düşünüyoruz’’ dedi. Atılan maddenin kezzap olmadığını belirten Aksoy, laboratuvar ortamında incelemenin sürdüğünü söyledi. nin yanı sıra iki kamu görevlisinin daha benzer yöntemle saldırıya uğradığını açıkladı. Aksoy, “Olaya maruz kalan kamu görevlilerimizin pantolonlu olmasını göz önüne aldığımız zaman, kamuoyuna yansıyan ve yansıtılan ‘mini etek giyil Tarsus’ta yakıcı maddeyle yapılan saldırılar, örgütün ‘Kezzap Timi’ni anımsattı Saldırılar Hizbullah yöntemi MEHMET FARAÇ şöyle: Medya ve eğlence kanallarından doğan rekabet yüzde 50 Gereğinden fazla yayın ve yayıncının varlığı yüzde 31 Korsan yayıncılık yüzde 23 Tüm dünyada artan okumayan insan sayısındaki artış yüzde 17 Yukarıdaki maddeleri biz de kendi ülkemize kolaylıkla uyarlayabiliriz. Televizyon karşısında uyuyakalarak günü tamamlayan çalışanlar; internet başında boş zamanını geçiren gençler ve çocuklar; her gün pıtrak gibi orta yerde bitiveren yayınevleri ve hiçbir ölçünün ve ölçütün koyulmadığı kötü basımlı kitaplar; yazarlığı bir tür şöhret yolu olarak görenlerin sayısının artması ve toplumun yazar algısının hızla değişmesi; çok satan yapıtların, anında korsanıyla birlikte piyasada bulunması ve giderek okumak ve bu yolla bir haz D ijitalleşme dışında önümüzdeki 50 yıl içinde meslek içindekileri endişelendiren diğer konular duymak, bir şeyler öğrenmek fikrinin yitmesi. Hap bilgilerin egemen olduğu bir toplum… Bizim yakın çevremizde rahatlıkla görebileceğimiz sahici sorunlar. Buna bir de bildik kitapçı algısının da değişmesini ekleyebiliriz. Kitap kurtlarının alışveriş ettiği biçim değişiyor, kullanılan dil farklılaşıyor. Kitaplar üzerinde kurulan dostluklar, yerini ya sanal ortamdan alışverişe bırakıyor ya da market tarzı tüketim biçimi yerleşiyor. Kitabın bir düşün yapıtı olduğu gerçeği sürekli kan kaybediyor… Mersin’in Tarsus ilçesinde yakıcı maddeyle saldırıya uğrayanların sayısı 5’e çıkarken eylemler Hizbullah’ın 19901993 arasındaki kezzaplı saldırılarını anımsatıyor. Başta Vakit olmak üzere şeriatçı basın failler yakalanmadan olayı yalanlarken, Hizbullah’ın “Kezzap Timi’’nin mini etek giydikleri gerekçesiyle Güneydoğu’da onlarca genç kızı yaralaması, bazılarını da linç ederek öldürmesini unutturmaya çalışıyor. Tarsus’ta pazartesi günü iki öğrencinin yaralanmasından sonra dün de biri hemşire üç kamu çalışanı kadın yakıcı maddeyle yapılan saldırıların hedefi oldu. Bacaklarından yaralanan lise son sınıf öğrencisi G. K., “İki üç kişi, ‘Bu kızın eteği kısa’ diyerek laf attı. Daha sonra arkamdan bir sıvı sıçraması hissettim” diye ifade verirken Mersin’deki kamu yöneticileri ile şeriatçı basın olayı telaş halinde yalanlamaya çalışıyor. Mersin Valisi Hüseyin Aksoy soruşturma yapılmadan saldırıları, “psikolojik sorunları olan kişiler”e bağlarken Zaman gazetesi “Kezzap haberi yalan çıktı” başlığıyla hedef saptırdı. Bu tür olayları kamufle etmek için inanılmaz yalanlara başvuran Vakit gazetesi ise “Kartelin mini etek yalanı” diyerek alışılmış tavrını sürdürdü. Oysa medya ve yargı arşivleri, bu gazetelerin geçmişteki benzer yayınları, hem yazılanları yalanlamaya yetiyor hem de Tarsus’taki saldırıların failleriyle ilgili ipuçları veriyor: Onlarca militan Diyarbakır DGM’lerdeki davalarda kezzap atma suçlarından yargılanırken dinci kalemşorlor her zaman kafalarını kuma gömmeyi tercih etti. Örneğin bu gazeteler Hizbullah’ın bir “Kezzap Timi” olduğunu, başında da Bingöllü Muhittin Elaltunkara’nın bulunduğunu hiçbir zaman yazamadılar. Bu kişinin Diyarbakır DGM’de “erkeklerle konuşan genç kızları okul çıkışlarında yüzlerine kezzap atarak ya da bacaklarını jiletle keserek cezalandırmak suçundan” yargılandığını duyurmadılar. dirdik. Bildiğimiz şekilde cezalandırmamızı istedi. Okul merdiveninde kendisini yalnız bulduğum bir anda, elimde bulunan kezzabı suratına at tım. Daha sonra bu kız öğrenciyi bir daha okulda görmedim.” Pala’nın Saadet Gerçek adlı kadını fuhuş yaptığı iddiasıyla Ramazan Orak adlı militanla birlikte öldürdüğü de dinci medyada yer almadı. İçişleri Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın Hizbullah dosyalarında örgütün eylem biçimlerinin “Silahlı saldırı, kundaklama, satırla vurma, zincir ve kezzap kullanma, adam kaçırma, darp, gasp, tehdit, propaganda, sorgulama, yol kesip silahla tarama, intihar eylemi” diye 11 başlıkta toplandığını da şeriatçı basın yazamadı. Atatürk büstlerine saldıranları, Anıtkabir’de eylem yapanları, hatta Gümüşhane Barosu Başkanı Ali Günday’ı 12 yıl önce türbanlı avukata izin vermediği gerekçesiyle öldüren İzzet Kıraç’ı bile “meczup” diye niteleyerek masum göstermeye çalışan şeriatçı medya, Şafi Kırtay, Şahabettin Başaran ve Mehmet Şirin Gazanfer adlı militanların, “Silvan’da 19941997 arasında mini etek giydiği gerekçesiyle öğrenci Semra Bayram’ı linç ederek öldürmek, Suna Eroğlu adlı memur ile sınıf öğretmeni Ayşe Ercin’i ise başı açık dolaşarak makyajlı biçimde işe gittikleri gerekçesiyle yüzlerine kezzap dökmek, Gülbahar Azizoğlu’nu da satırla yaralamak” suçlarından müebbet hapse çarptırıldığını da duyuramadılar. Tarsus’taki son olaylar, 17 Ocak 2000’de Beykoz’daki operasyonun ardından suskun kalan Hizbullah hücrelerinin türban tartışması sırasında mahalle baskısını şiddete dönüştürmek için harekete geçtiği endişesine yol açıyor! Mersin ve Tarsus’un Güneydoğu’dan kaçan Hizbullahçıların sığınma yeri olması kuşkuları arttırıyor! Dinci medyanın yalanlama paniği ise bu kuşkuyu Hizbullah üzerinde yoğunlaştırıyor. Çünkü Vakit gazetesinin Şubat 1998’de, “Namus meselesi” diye örtbas etmeye çalıştığı Oktay Bulun ve Mustafa Özkan adlı Tarsuslu öğretmenlerin katillerinin Hizbullahçı çıkması unutulmuyor! OKUMAK YERİNE DİNLEMEK ynı araştırmanın bir diğer sarsıcı sonucu yüzde 4 gibi bir topluluğun yayıncılığın tamamen ortadan kalkacağını düşünmesi. Bu kitapların da ortadan kalkacağı anlamına gelir mi? Tartışılır. Yüzde 11’lik bir bölüm ise basılı kitapların yok olacağını, yerine ekitaplardan oluşan bir ortamın doğacağını düşünüyor. Ancak kaygı gibi duran ekitap olgusuna yayıncıların yüzde 44’ü bir gelişme olarak yaklaşıyor. Muhtemelen bu yeni form da hızla ticari bir değere dönüşecek ve yazınsal olanın devamını sağlayacak diye bakıyorlar bu gelişmeye. Yüzde 17 oranındaki yayıncı topluluğu eğitim amaçlı kitapların artacağını, sektörün lokomotifinin bu kitaplar olacağını öngörüyor. Yüzde 41 oranındaki katılımcı sesli kitapların egemenliği ele alacağını düşünüyor. Yani yazınsal olanın yerini, tamamen işitsel olan alacak diyorlar. Bunun salt bir biçim değişikliği olmadığı ortada. Kitabın tanımından okuma fiili çıkarsa, ortaya çıkan ürünün kitap olduğu söylenebilir mi, o ayrı bir tartışma. A Çeviri yayınlar ve bağımsız yayıncılık B u araştırmanın ortaya koyduğu bir diğer sonuç bizim için pek önemli bir veri değil aslında. Araştırmaya göre yüzde 27 oranında katılımcı, küreselleşmenin toplumların birbirini tanımasını sağlayacağı ve çeviri eserlerin artacağı görüşünde. Bu durum, ABD gibi içe kapanık ve salt kendiyle ilgili toplumlar için geçerli. ABD’de basılan kitapların yalnız yüzde 3’ünün çeviri eser olduğunu düşünürsek dünyadan ne kadar kopuk olduklarını anlarız. Oysa Türk yayıncıları çok uzun yıllardan bu yana hemen hemen tüm dünya dillerinde çevirileri okurlara hızla sundular. Yayın sektörümüz uzun yıllar çeviri yapıtlarla ayakta durdu. Hatta kimi zaman yazarlarımız çeviri eserlerin çokluğundan, yayıncı bulamamaktan şikâyetçi oldular. Bizim için dünya dilleriyle, edebiyatlarıyla ya BAYKAL: SALDIRI, NE DEĞİŞTİ DİYEN BAŞBAKAN’A CEVAP ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Tarsus’ta iki kız öğrenciye etekleri kısa olduğu savıyla yapılan kezzaplı saldırının önemine dikkat çekerek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a “ ‘Ne değişti’ diye soruyor. Neyin değiştiğini ayaklarına kezzap atılan çocukların ailesine sor” diye tepki gösterdi. CHP lideri Baykal, dün parti genel merkezinde bir araya geldiği gazetecilere Tarsus’taki saldırıya ilişkin değerlendirmelerde bulundu: “Bu saldırıyı bir ruh hastasınının, gözü dönmüş bir kişinin bireysel saldırısı gibi görmek yeterli olur mu? Bunun, Türkiye’nin içine girdiği siyaset iklimiyle, kutuplaşmayla bir ilgisi yok mu? Bu kimin sorumluluğunda, bu işin sorumlusu sadece saldırıyı yapan mı? ‘Gerilimin tırmandırılması yanlış, Türkiye kaotik bir ortama sürükleniyor’ diyenler bunu kastediyordu. Başbakan, ‘Ne değişti’ diyor sık sık. Bunu gösteririz kendisine... Şu somut olay dahi nelerin değişmekte olduğunu, bağnazlığın ne noktaya geldiğini ortaya koyuyor. İnanç gereği örtünmeyi anayasaya yerleştirirsen bu Tarsus’ta bir fanatiğin olayı bu noktaya taşıması sonucunu da bir anlamda mümkün kılmaz mı? Neyin değiştiğini ayaklarına kezzap atılan çocukların ailesine sor. Bunlar küçük olaylar değil.” Baykal, Başbakan’ın izlediği politikanın Türkiye’nin siyasi kimliğini, huzurunu, barışını tehdit ettiğini belirterek “Bizim yolumuz, rotamız, yörüngemiz değiştiriliyor’’ dedi. M Aynı gazeteler Gölcük Donanma KoİNİ ETEKLİYE LİNÇ mutanlığı’nda askerlik yaparken doldurduğu forma “Hizbullah üyesiyim” diye yazan Cüneyt Pala’nın şu ifadesini de okurlarından ve kamuoyundan gizlediler: “Ramazan’da kantinden alışveriş yapan lise öğrencisi Sevim adlı kişinin oruç tutmadığını seydamıza bil kın ilişki kurmak bir büyük talih olarak görünmekte.Büyük bir yaratı kabızlığı çeken Batı uygarlığının yazarları, bugün üçüncü dünya ülkelerine, onların özgün öykülerine yüzlerini dönmüş durumdalar. Bir diğer önemli not da, Türk yayıncılarının bağımsız kalabilmeleriyle ilintili. Dünya kitap pazarını büyük sermaye sahiplerinin yönlendirildiği düşünülürse, belki dilimizin pek bilinmemesinden dolayı bu büyük kurumların küreselleşmenin etkisiyle girebilecekleri varsayılan Türkiye pazarı halen özgürlüğünü korumakta. Çeviri yapıtlara yapmaları gereken yatırımların büyüklüğü, bu sermaye sahiplerini bizim pazarımızın dışında tutuyor. Bu sayede özgür ve küçük yayıncılarımız varlığını sürdürüyorlar. Her ne kadar niteliğin önüne nicelik çıkıyorsa da, işi sadece yayıncılık olanların varlığı, bir özerk alan sağlıyor okura ve yazara… DÜNYA NE OKUYOR Ağar hakkındaki fezlekede Emniyet Genel Müdürü iken attığı imzalar delil olarak sunuluyor Kulis yaptığı Yargıtay’da yargılanacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay’ın “Susurluk davasında yargılansın” kararı verdiği Mehmet Ağar, Susurluk davasındaki “arkadaşlarını” kurtarabilmek için Yargıtay’da kulis yapmıştı. Ağar şimdi kulis yaptığı Yargıtay’da yargılanacak. İstanbul DGM Başsavcılığı’nca hazırlanan fezlekede, Ağar’a yönelik kanıtlardan bazıları şöyle: Abdullah Çatlı’nın fotoğrafı yapışık ancak Mehmet Özbay’ın hüviyeti yazılı, sağ tarafında açık kimliği ve fotoğrafı bulunan Mehmet Özbay Emniyet Genel Müdürlüğü’nde uzman olarak çalışmakta olup, silah taşımasına izin verilmiştir. Yardımcı olunmasını rica ederim. Mehmet Ağar. Vali Emniyet Genel Müdürü yazılı, mühürlü ve imzalı belge. Çatlı’nın Özbay sahte kimliği yazılarak düzenlenen ve Ağar imzalı silah taşıma izin belgesi, silah taşıma ruhsatından farklı bir belgedir. Bu belge, onu taşıyan kişiye her yerde, istediği nitelikte ve miktarda silah taşımasına imkân veren ve herhangi bir şekilde yakalandığında, polis tarafından tutuklanmasını veya hakkında yasal işlem yapılmasını engelleyen özel bir izin belgesidir. Belgenin, düzenlendiği tarihte Emniyet Genel Müdürü Ağar tarafından tanzim edildiği ve sahte kimlikli kişi Emniyet Genel Müdürlüğü’nde uzman gösterilerek onun imtiyazlarla donatıldığı hususunda deliller bulunduğu anlaşılmıştır. Emniyet kayıtlarında yer alması ve orada bulunması gereken silahlar ve mermilerin, kaza yapan otomobilde ve bu otomobilde bulunan kişiler elinde ne maksatla bulunduğu Emniyet Genel Müdürlüğü yazılarında açıklanamamıştır. Ancak bu silah ve mermilerin Emniyet Genel Müdürlüğü’nde bulunması gerekip de bulunamadığı 1994 tarihi itibarıyla Emniyet Genel Müdürü’nün Mehmet Ağar, Özel Harekât Başkanvekili’nin de İbrahim Şahin olduğu görülmüştür. rankfurt Kitap Fuarı dünyada hangi tür kitapların öne çıktığını anlamamız açısından da önemli veriler sunuyor bize. 390 bin basılı ürünün sergilendiği fuarda; yüzde 32.3 edebiyat, yüzde 13 çocuk, yüzde 9 okul ve öğrenme, yüzde 8.9 ruhani bilimler, yüzde 8.9 sanatmüzikgezi, yüzde 6.4 matematikdoğa, yüzde 17.6 öğüt verenler, yüzde 5.7 sosyal bilgiler dallarında kitaplar yer alıyor. Okurların en çok tercih ettiği kitaplar, halen edebi yapıtlar. Okurun buradaki eğilimleriyse şöyle: Yüzde 50.5 roman, yüzde 20.9 polisiye, yüzde 5.7 fantezibilimkurgumizah, yüzde 5.6 anıbiyografimektup, yYüzde 3.1 yabancı dil (çeviri), yüzde 2.3 deneme, yüzde 4.5 hediye kitaplar. Halen dünyada en çok okunan kitap türü roman. Bunun birçok nedeni olduğunu ileride göreceğiz. Ancak Frankfurt Fuarı’nın ortaya koyduğu önemli bir veri de özellikle Almanların ‘aile romanları’ denilen, aile dramlarından oluşan kurmacaları yeğlemeleri. Muhtemelen bu türün baskın biçimde öne çıkması modernizmin, ardından da postmodern sürecin giderek aile kurumunu çökertmesi, yalnızlaşan bireyin bu tip romanlar yoluyla kendi trajedisine tanıklık etmekten hoşlanıyor olması. Pek çok kötümser yaklaşıma karşın Almanlar, edebiyatlarının altın çağını yaşadıkları görüşündeler. F ? Mehmet Ağar. SÜRECEK CUMHURİYET 07 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear