25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 8 KASIM 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 8 Kasım SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Obama “Başkan.com” “ABD’de Gerçek Saati” başlıklı yazıma gelen tep- kilerin en çarpıcısı, Merih Griswold’unki. Seçim arifesi, e-postama düşen mektup; “Ben Türk asıllı bir Amerikalıyım. Obama kampanyasında uzun zamandır görev yapıyorum” diye söze giriyor ve “ABD bildiğiniz ABD değil” diyor: “US Census istatistiklerince ABD, 2040’ta beyazların azınlık olacağı bir ülke olacak. Beyaz Amerikalıların üs- tünlüğü çok alanda Asyalı, Hintli, Pakistanlı, Türk, Yu- nan vs. asıllı Amerikalılarla yer değiştirdi bile. Hiç en- dişelenmeyin; Osama bin Laden (seçim günü) terör es- tirmez, biri Obama’ya kastetmez, seçimleri çalmaya kalkmazlarsa Obama bu seçimleri alacak.” Merih haklı çıktı. Obama -“Bradley etkisi”- “ırkçılık duvarına” toslamadan seçimleri çatır çatır -tam da Me- rih Griswold’un temsil ettiği ve altını çizdiği gerekçe- lerle- aldı. Coğrafi sınır, ırk, halk, etnik fark gözetmeyen dört dörtlük bir “internet kampanyasıyla” sağladı her şey- den önce bu sonucu Barack Obama. Obama devrimi Düşünün! Obama safında aktif biçimde yer alan Türk asıllı bir Amerikalı; “desteklediği adayı” -kilometrelerce ötede- kökenlerinin bulunduğu ülkeye ilk günden can- la başla anlatmaya, tanıtmaya çalışıyor... Eminim bunu yalnız Merih yapmıyor. Farklı köken- lerden gelen ve Obama ile, klasik siyaset kalıplarının çok ötesine geçen “empati bağlarıyla” kenetlenen “mül- ti-külti” -çok kültürlü- destekçileri; “global köy du- varlarını” şimdiden böyle aşıyor ve aşmaya da devam edecekler. Bundan hiç kuşkunuz olmasın. “Obama devriminin” ilk ayağı; arkasına aldığı bu de- vasa, sınır tanımayan “internet tabanı”… Kaçın kurası kampanya menajerleri ve sofistike “se- çim makinelerini” arkalarına alan, yıllardır bu yarışa ha- zırlanan Hillary Clinton ile McCain’in saf dışı kal- masının başlıca nedeni, Obama’nın sanal âlemdeki bu muazzam “tabanı!” Bu “tabanla” Obama, 600 milyon dolarlık devasa bir finansman denkledi. Destekçiler; damlaya damlaya göl olur misali, 10-20-100-1000 dolar.. her neyse, imkânları ölçüsünde kampanyaya katkı yaptılar ve süper mil- yarder rakiplere birer birer nal toplattılar. ABD’nin ilk siyah başkanı, interneti sırf “fon topla- mak” yararına da kullanmadı. Yandaşlarıyla iletişim kur- mak ve görev paylaşımı adına ayrıca etkili bir “pro-ak- tif platforma” dönüştürdü. “Evet web yapabilir!” “mybarackobama.com” sitesine girip bir bakın! Afro-Amerikalılar, yurtdışında ikamet eden Ameri- kalılar, engelliler; Asya kökenli, Güney Amerika kö- kenli, Arap kökenli, Avrupa-Akdeniz kökenli, Yahu- di Amerikalılar; Obama kuşağı, çocuklar, çevreciler, KOBİ‘ler, emekçiler, dindarlar, üçüncü yaş, sporcu- lar, öğrenciler, asker aileleri, kadınlar.. böyle uzayıp giden bir “destek grubu” kümeleşmesiyle karşılaşa- caksınız. Böylesi geniş bir yelpazeye verilen vaatler, yerine getirilebilir mi, getirilemez mi; ayrı konu ama Obama tüm bu kesimleri “tek bayrak”, “değişim” bayrağı al- tında toplamayı, harekete geçirmeyi başardı. SMS me- sajlarını mitingleri yönlendirmek adına devreye sok- tu. Bununla da yetinmedi. “fightthesmears.com” ad- resi altında yandaşlarını; medyanın kılcal damarlar- la markaja alındığı bir basın bürosu olarak çalıştırdı. Aklına esenin kürsü aldığı rastgele bir “boşalma/iç dökme/şikâyet” mercii olmaktan çıkardığı interneti; da- mardan ve “hedefe yönelik” bir araç haline getiren Obama zaferi; ABD’nin yeni başkanına şimdi “Baş- kan.com” denmesine yol açıyor. Seçim sloganı “Yes we can!” (Evet Yapabiliriz!) de, “Yes web can!”e (Evet web yapabilir!) dönüşüyor. Obama ne tür bir başkan olacak bilmiyoruz. Ancak büyük demokrasilerin seçim kampanyalarının bundan böyle bire bir Obama teknikleri uygulayacağı kesin. Bu heyecan verici “pro-aktif anlayışı” başkanlık yö- netimine de aktarmayı başarırsa; sade seçim taktik- leri değil, 21. yüzyılın siyaset yapma biçimi değişe- cek. “Başkan.com”u, eskimiş kalıplarla değerlendire- meyiz. “Dönüşümü” kavramak; Ermeni soykırımı, Kıbrıs, PKK gibi çıban başı konularda derdimizi Okya- nus’un öte yanına anlatmak adına Obama’nın “Me- rih’leriyle” doğrudan pro-aktif iletişim kurmak zo- rundayız. Bilinçli bir izleyici, bilgili bir Cumhuriyet yurttaşı, Antalya’dan Mahmut Çelik’in, Can Dündar’ın piyasaya sürülen yeni ürünü “Mustafa” üzerine notları: “- Çanakkale Savaşı’na ilişkin sahnede birisi, ‘Ordunuz nerede’ diye soruyor. Atatürk yerde yatan şehitleri göstererek ‘Orada yatıyorlar’ yanıtını veriyor ve sahne Çanakkale’den çok farklı bir yere geçiyor. Çanakkale Savaşı’nın sonucunun sadece ordunun tamamen şehit olduğu yolunda verilmesinin nedeni, sanatsal yorum olamaz. Askerlik yapanlar bilir, hırslarına yenik düşüp ordusunun tamamının kaybına neden olan komutanlar pek makbul sayılmazlar. - Filme göre, Mustafa Kemal 1918 sonunda Adana’dan İstanbul’a ‘apar topar gitmiştir’. Oysa gidişi apar topar değildir. Mondros Mütarekesi nedeniyle kendisinden İskenderun’un İngilizlere bırakması istenmektedir. Atatürk, İngilizlerin niyetini açık açık Vahdettin’e yazar ve böyle bir görevi yerine getirmeyeceğini, ısrarlı olunması halinde yerine başka bir komutanın atanmasını ister. - Vahdettin’in ‘Vatanı ancak sen kurtarabilirsin’ sözünün ‘vatanın kurtarılmasıyla’ ilgisi yoktur. Vahdettin’in ‘vatan’dan anladığı saltanattır. Saltanatına dokunulmadıkça gerisinin önemi yoktur. Bu nedenledir ki, Mondros ve Sevr antlaşmalarını imzalamakla kalmayıp karşı tepkileri bastırmak için elinden geleni ardına koymamıştır. - ‘Saltanata ve hilafete dayandırmak zorunda’, ‘Ankara’da bir binada sıkışıp kalıyor’ yorumlarıyla, Atatürk’ün Ankara’ya geliş sürecinde açıkladığı ilkeler ile ne yapacağı, gittiği her yerde nasıl coşkuyla karşılandığı gibi gerçekleri izleyicinin görmesi engelleniyor. Atatürk’ün halkın inançlı yapısını bildiği için davranışlarını buna göre ayarladığı belirtilerek ‘O gün dayanmak zorunda kaldığı güçlerle yarın hesaplaşacaktı’ tespitiyle, o gün için birlikte omuz omuza düşmanla mücadele ettiği kitlelerle sonradan ‘hesaplaşarak’ ikiyüzlü davranış sergilediği ima ediliyor. - Atatürk’ün her gürültüde pencereye koşması, toz bulutu görüp isyancılar mı geliyor endişesi ile yardımcısına ‘Eğer gelenler isyancılar ise hemen iki el ateş et’ demesi özellikle vurgulanıyor. Gelenlerin koyun sürüsü olduğunun anlaşılması üzerine derin bir oh çektiği belirtiliyor. Böylece, Atatürk’ün ulusal kurtuluş mücadelesini başlatamadan ele geçme endişesi, kişisel olarak can derdine düşmüş hastalıklı insan davranışı gibi aktarılıyor. - Atatürk’ün, zorluklara karşın milletine verdiği sözleri sırası geldikçe yerine getirmesi, her şeyin ulus adına Meclis tarafından yapılmasını sağlaması bir kenara bırakılarak, Batılı bir gazetede çıkan bir yazı, belge olarak sunuluyor ve Atatürk’ün diktatör olduğu vurgulanıyor. Atatürk’ün heykellerinin ‘her köşeye’ dikildiği ve iyice yalnızlaştığı ileri sürülüyor ve ‘Artık engel kalmamıştı’ cümlesi ile diktatörlük yorumu pekiştiriliyor. - Atatürk’e karşı aşk duyguları beslediğinden şüphe olmayan Fikriye için ‘eski sevgili’ deyiminin rastlantı olarak kullanılmadığı açık. Sonuçta Atatürk, kendisi ile birlikte birçok zorluklara göğüs geren sevgilisine kazık atıp zengin Latife Hanım’ı tercih eden bir vefasız olarak sunuluyor izleyiciye. - ‘Devrim çocuklarını yedi’ ile ‘En yakınındakileri bile idama gönderen adam’ sözleri, Cumhuriyet ve devrimleri korumak için yakınlarının bile gözünün yaşına bakmayan insanı anlatmaktan çok, iktidarını ve rahatını sağlamlaştırmak için rakiplerini harcayan diktatör çağrışımı içinde veriliyor. İzmir suikastı ile anılan dava ve sürece ilişkin belgelere dayandırılıyor bu görüşler, ama asıl sorunun hilafet ve saltanat yanlıları ile Cumhuriyet yanlıları arasındaki mücadeleden kaynaklandığı belgelerine nedense başvurulmuyor. - Atatürk’ün Batı ile sürekli hesaplaştığı ve mazlum Doğu halklarının gönenci için çaba sarf ettiği göz ardı edilerek, Batı hayranı, İslamiyete düşman bir lider olarak sunuluyor. Ulusal kültüre ne kadar değer verdiği birçok belgede yer alırken, bu uğurda kurduğu kurumlar ortadayken ‘Artık halkı radyolardan bambaşka bir müzik dinliyordu’ sözüyle, Atatürk’ün ulusal değerlere de sırtını çevirdiği ileri sürülüyor. - Atatürk’ün Afet İnan’a söylediği ‘Buralardan gidelim’ sözleri önde ve arkada verilen sahnelerle, yorumlarla, Atatürk’ün zaman zaman yaptığı işlerden bıktığı, yorulduğu bilgisini izleyiciye aktarıyor. Böylece başından beri yaptığını bilen, inançlı ve özgüven dolu Atatürk yerine yorgun, yalnız Atatürk yerleştiriliyor. - ‘İstanbul’a Harbiye için ilk gelişinde içki ve kadınla tanıştı’ diyerek filmin ilerleyen bölümlerindeki karalamaların ilk temelleri atılıyor. - Medreselerin kapatılması konusu verilirken ‘kendisini cezalandıran Kaymak Hafız’dan intikamını almış oldu’ denilerek, Atatürk’ün hilafet ve medrese konusundaki ‘devrimci’ girişimi kişisel hesaplaşma olarak veriliyor.” Ve Can Dündar’ın piyasaya çıkarılmış bu yeni ürünü, AKP’li Milli Eğitim Bakanı’nın genelgesiyle okullardaki çocuklara zorla izlettirilerek operasyon tamamlanmış oluyor! Çölleşme Ekosistemi Tehdit Ediyor! SADIK ÇELİK Yediğimiz gıdaların yüzde 78’ini doğrudan sağlayan top- rağın erozyona uğraması, tuz- lanması ve bunların sonucun- da verimliliğini yitirmesi, daha da ötesinde çölleşmesinin, gı- da güvenliğimizi tehlikeye attı- ğı, sinsice tehdit ettiğini, ku- raklığın çölleşmeyi başlattığını ve daha da kötüleşmesine ne- den olduğunu vurgulayan araş- tırmalar, yanlış tarım uygula- malarının da toprağı tükettiği- ni, yine yanlış sulamanın tarım yapılan araziyi tuzlulaştırdığını ve her yıl 500 bin hektarı çöl- leştirmekte olduğunu, bu mik- tarın her yıl sulamaya açılan ala- na eşit olduğu da göstermek- tedir. Çölleşme, Somali ve ben- zeri ülkelerde siyasi istikrarsız- lık, iç savaş, dengesizlik, açlık ve toplumun parçalanması, fe- laketler, insanlık dramlarının yaşanmasının başta gelen ne- denlerinden de birisidir. Aynı zamanda, küresel ısınma ve bi- yolojik çeşitliliğin kaybolması gi- bi çevre koruma ve sürdürüle- bilirlik sorunlarını ağırlaştırdığı gerçeği de başka bir nedendir. Yakın bir zamandan beri baş- ta sivil toplum örgütlerinin ve bi- lim çevrelerinin ve dünya ka- muoyunun duyarlı, ısrarlı ça- baları, çevreci örgütlerin ey- lemleri ve aktiviteleri Birleşmiş Milletler’i harekete geçirme noktasında etkili olmuştur. 1992 Dünya Zirvesi’nde dün- ya liderleri tarafından kabul edilen, anlaşma metninde de yer alan çölleşme tanımlama- sı “iklim değişiklikleri ve insan faaliyetleri de dahil olmak üze- re muhtelif faktörlerin etkisi al- tında kurak, yarı kurak ve az ya- ğış alan bölgelerdeki toprağın doğal özelliklerini yitirmesi ve- ya kısaca toprağın aşınması, erozyona uğraması” şeklinde- dir. Hava, toprak, su ve bitki ör- tüsü, birbirlerine sıkı sıkıya bağlı bir zincirin halkalarıdır. Halkalardan birinin kopması veya zayıflaması, diğerlerine de zarar verir. Diğerini de olum- suz yönde etkiler. Bu sebeple bütün tabii kaynakların sürdü- rülebilirlik ilkesi çerçevesinde korunması ve kullanılması ha- yatiyet taşımaktadır. Yoksulluk, göç, işsizlik, gıda kıtlığı ve gü- venlik sıkıntıları gibi olumsuz- luklara yol açan çölleşme ortak sorundur, tabii afettir, belirsiz- liktir. Dolayısıyla bütün insan- lığın ortak tedbir alması kaçı- nılmazdır. Bu nedenlerle, çölleşmeye çözüm aramak için, özellikle de Türkiye topraklarının yüzde 60’ının erozyon ve çölleşme tehdidi altında bulunduğu göz önüne alındığında, 4 Kasım’da başlayan ve 14 Kasım’a dek sürecek olan Birleşmiş Millet- ler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi 7. Gözden Geçir- me ve Bilim Teknoloji Komite- leri’nin (UNCCD), sözleşmeye taraf 193 ülkenin temsilcilerinin katıldığı toplantısının ana ko- nusunun, küresel ısınmanın et- kilerini en aza indirgeyecek çözümlerin belirlenmesi olma- sı, toplantıyı Türkiye açısından da çok önemli bir konuma ge- tirmektedir. Çölleşmenin dünya genelin- de 4 milyar hektardan fazla olduğu, 110 ülke ve 1 milyar- dan fazla nüfusu tehdit ettiği, dünya ekonomisine yıllık mali- yetinin 42 milyar dolar olduğu, farkında olmadığımız doğal afetlerden birisi. Canlı yaşamı tehdit eden çölleşme küresel bir ortaklıkla azaltılabilir, önle- nebilir, bozulmuş olanları ye- niden kazanabilir, yeniden den- geye kavuşturabiliriz. Özellikle Türkiye’nin içinde bulunduğu Ortadoğu coğrafyasının yarı nemli ya da kurak -yarı kurak iklim rejimi içerisinde yer aldı- ğını da düşünürsek, ülke top- raklarımızın yüzde 86’sının erozyon tehdidi altında olması da çölleşmenin önemli tehdidi altında olduğunu da aklımızdan çıkarmamız gerekmektedir. İk- limsel verilere göre ülkemizde Iğdır ve Konya ovaları ile Gü- neydoğu Anadolu Bölgesi ku- raklık ve çölleşmeye en hassas bölgelerimizdir. Çöl ve cennet arasındaki hassas, ince çizgi- nin kıldan ince kılıçtan keskin olduğunu ve çölleşmenin eko- sistemi nasıl tehdit ettiğini gör- menin en kolay yollarından bi- ri, Konya Ovası’ndaki Karapınar ilçesinin güneybatısında yer alan TEMA Vakfı’nın çölleşme ile mücadele alanına gitmek ye- tecektir. Karapınar’daki çöl- leşme özverili çalışmalarla dur- durulmuş olmasaydı belki de Ankara’ya kadar genişleyip bü- tün Anadolu’yu çölleşmeye maruz bırakacaktı. Bu örneğe rağmen, erozyon ve diğer ne- denlere bağlı çölleşme Türki- ye’yi ve dünyayı tehdit etmeye devam etmektedir, tedbiri elden bırakmamak gerekmektedir. sadik.celik@keyveni.com Yeni Operasyon Ürünü Saflık Küçük çocuğa sarkıntılık yapmaktan sanık Hüseyin Üzmez nasıl serbest bırakılırmış!.. Kadınlar ayakta, kızgınlık ve şaşkınlık en üst düzeyde. Safız galiba... Kızacak, şaşıracak pek bir şey yok çünkü... Düşünün bir: Kadını yasaklara büründürmeyi birinci iş kabul etmiş bir kadronun elinde değil miyiz? Çocuk yaşta bir kızla evlenmiş olanlar devletin en tepesine tırmanmadılar mı? nilgun@cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Cemal Nadir’in yarattõğõ bir tipin ve çõkardõğõ mizah dergisinin adõ. 2/ Biniciyi sarsmayan at yürüyüşlerinden biri... Muğla’nõn bir ilçesi. 3/ Bir nokta- nõn uzaydaki yerini belirtmeye yarayan çizgilerden biri. 4/ Yasal olmayan cin- sel ilişki... Emile Zola’nõn bir romanõ. 5/ Hitit... Aktinyum elemen- tinin simgesi... Rütbesiz asker. 6/ Deriye sürme ya da ovma yoluyla uygula- nan sõvõ ilaç. 7/ İran'õn plaka imi... Bir öğretim kurumu. 8/ İşyeri olarak kullanõlan birkaç katlõ ya- põ... Cehennemde oldu- ğuna inanõlan kuyunun adõ. 9/ Hõristiyanlõkta kilise tarafõndan verilen “cemaatten kovma” cezasõ... Siper, hendek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Şanlõurfa kentinde, balõklarõ kutsal sayõlan küçük bir göl. 2/ Molibden elementinin simgesi... Bir gerçeği sak- lamaktan vazgeçip açõklama. 3/ “Şahika”, “Yeşil Yıl- lar” gibi romanlarõyla tanõnmõş İngiliz yazar... Japon li- rik dramõ. 4/ Hindistan’da, Tac Mahal’in bulunduğu kent... Vilayet. 5/ “Esme ey --- esme canan uykuda” (F. N. Çamlõbel)... Spor karşõlaşmalarõnda seyircileri coştu- ran kimse. 6/ Türk müziğinde fasõl yapan topluluk. 7/ Hayvanõn sõrtõna konulan belleme... Üflemeli bir çalgõ. 8/ Tanrõ bağõşlamasõndan yoksun kalma... “Hayır” an- lamõnda kullanõlan söz. 9/ Posta sürücüsü... Azerbaycan ve Kars yöresinde yaygõn telli bir çalgõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 H A R P U Ş T A A B A R T I İ Ş Y A B A R O D A M A L İ L A R A N T İ K O R A N O N A P A L M A Y A M K O P A T L E T P O Ü N İ T İ D A L 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 TÜRK BÖBREK VAKFI 03 - 09 KASIM ORGAN BAĞIŞ HAFTASI Tel: 0212.557 70 70 www.tbv.com.tr Nüfus cüzdanımı ve ehliyetimi kaybettim. Hükümsüzdür. İzzet KABADAYI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear