25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 4 KASIM 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Necati Cebe: “Soros’un çocukları, Saroz’da yıldızlaşan Mustafa’yı anlayamazlar ki başkalarına anlatabilsinler!” Küresel kriz beklerken, doğal kazık geldi! Yoz Gülnur Akdora: “Mustafa; demokrasi adını kullanarak ülkemizi yozlaştıranların çevirdiği son filmdir!” Elbise Metin Akay: “Büyük öndere Mustafa elbisesi giydirmek isteyenler bilsin ki diktikleri elbise dar gelir. O, Mustafa Kemal Atatürk’tür.” Sponsor Selim Balkan: “Özel hayatlarının anlatılacağı Abdullah ve Tayyip filmleri için Can Dündar’a sponsor olmak istiyorum!” YağmurDeniz Cinsel sapıklar ve Deniz Fenerciler! İSLAMCI iktidarın tetikçisi Vakit gazetesinin gerçekten tetikçi yazarı Hüseyin Üzmez‘in küçük bir kız çocuğuna cinsel tacizde bulunduktan sonra Adli Tıp Kurumu raporu ile serbest bırakılması skandalında iki küçük ayrıntının altını çizmekte yarar var: Birincisi: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. Ahmet Kılıçoğlu’nun bildirdiği gibi bilirkişi konumundaki Adli Tıp Kurumu’nun raporu mahkeme için bağlayıcı değildir; her yanı ile kuşkulu bir bilirkişi raporuna dayanarak sanığı salıveren mahkemenin kararı her türlü tartışmaya açıktır. İkincisi: Davanın savcısı, yani cinsel tacize uğrayan küçük kızın hakkını araması gereken iddia makamı “çocuk 14 yaşından büyük olabilir, kemik testi yapılsın” diyerek sanığı korur konuma düşmüş ve mahkeme de savcının istemini kabul ederek küçük çocuğun hastaneye sevkine karar vermiştir. Yargının dayanağı bilirkişilikten, iddia makamına kadar bütün bunlarla eski köy imamı Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’e, kamuoyuna şirin görünmek için özür dileyebileceği açık bir kapı bile bırakılmamıştır. Bu arada ortalığı kaplayan sapıklara bakıp, Deniz Fenercileri ve özellikle Zahid Akman’ları unutmayalım! - Her şeye anormal zam yapılıyormuş... “Hamdolsun zamları!” FİLMİN adı bence “Mustafa, N’aptın Oğlum Sen” olmalıydı. Nüfus cüzdanında adı “Kemal Atatürk” yazan büyük önderimizi küçültmek için daha filmin adını koyarken bile elinden geleni yapmış Can Dündar adındaki romantik şahıs! Liboşların sultanı ve dincilerin hamisi Turgut Özal’ın parlatarak medya dünyasına armağan ettiği bu şahsın “şah-eseri”ni kimlerin alkışladığı ortada: Liboşlar, işbirlikçiler, mandacılar, ikinci cumhuriyetçiler, kinciler, dinciler, yobazlar, yalaka takımı, fenerciler, hortumcular, tarikatçılar. Tepki koyanlar ise sadece ve sadece yurtseverler. Mal, sinemalarda sırıtıyor; paranızı sokağa atmak istiyorsanız gidin seyredin! Eğer bu tuzağa düşerseniz bundan sonra birileri tarafından çevrilecek ilk filmlerden birinin adını şimdiden söyleyebilirim: Kurtuluş Savaşı’nın Gerçek Kahramanları: Hoca Abuzittin Efendi ve Prens Abdullah! Dinciler ve kinciler bir yandan dört elle Türkiye Cumhuriyeti’nin altını oyarken bir yandan da yeni bir tarih yazmaya çalışıyorlar. Bunu düne kadar dinciler yapıyordu; şimdi kinciler ve liboşlar da kolları sıvadı. Bu filmle, laik ve üniter bir Türkiye’ye karşı yıllardır planlı bir şekilde yürütülen psikolojik savaşın küçük bir parçasını seyrediyoruz, hepsi bu! Acı ama gerçek; ne yazık ki bu savaşın içinde Genelkurmay Başkanlığı dincilere ve kincilere hizmet eder duruma düşürülmüş. Evet! Filmin yönetmeni ve senaristi o romantik şahıs kendi ağzından ve kaleminden açıkladı; Genelkurmay Başkanlığı’nın arşivlerine girdiğini ve bazı dokümanları ilk kez gün ışığına çıkarttığını anlattı. Filmin gösteriminden sonra yurtseverlerin ilk tepkilerine “Ben fazladan bir şey yapmadım; hepsi belgeli” diyecek kadar “taraf”sız görünen bu şahsa Genelkurmay’ın kapılarını kim açtı? Eğer Cumhurbaşkanı ve Başbakan doğrudan emir vermediyse tabii ki dönemin Genelkurmay Başkanı açtı. Yani; İslamcı iktidarın verdiği üstün hizmet madalyası, dindar Cumhurbaşkanı tarafından boynuna takılan şimdinin hür generali Yaşar Büyükanıt. Türk askerinin başına çuval geçirenler, Atatürk’ün şahsında Türk ulusunun başına da çuval geçirmeye kalkıştılar ama beceremeyecekler! Çuvallama GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Monte Carlo’dan Kumar, Sanat ve Siyaset Üstüne... Monaco Prensliği’nin kapı komşusu Cap d’Ail’da, yol üstündeki Edmond’s Café’de kahvemi yu- dumlayıp Türkiye haberlerini gözden geçiriyo- rum. Vücudumuz “yurtdışında” olsa da, beynimi- zin ülkeyi terk etmesi hiç mümkün mü? Sanki her şeyden biz sorumluyuz. Maison de l’Amerique Latine de Monaco’da, iki hafta önce İstanbul’da görülen 4 boyutlu çalış- malarımı sergiliyorum. Böylece bu yeni işler Av- rupa’ya da adım atmış oldular. Sorular her yerde aynı: “Nasıl yaptınız? Niye bu tekniği daha önce gör- medik? Siz gerçekten Türk müsünüz?” Monaco’da her yerde Prens Rainier’nin fotoğ- raflarını görmeye alışmışım, birden Prens Al- bert’in genç siluetine alışmak kolay olmuyor. Bu- raya ilk kez, bundan 40 yıl önce annem ve babamla geldim. O günden sonra ilk tekrar gelişim ise, te- nis genç milli takımıyla beraber, rahmetli Nazmi Ba- ri’nin hocalığını yaptığı ekiple, Murat Gürler ve Hakkı Özgenel ile… Sonraki turistik gelişlerim dı- şında, 1994’Te Cannes’da Art Jonction Uluslararası Sanat Fuarı’nda “En İyi Sanatçı” ve “En İyi Gös- teri” dallarında birincilikleri “Yaşayan Sanat” hap- penning’iyle kazandıktan sonra, ekiple birlikte “mükâfat” gezisi olarak hep beraber Monte Car- lo’ya gelmiştik. Bu seyahatlerin her birinde, “dünyanın ilk Bod- rum’u” desem, çok yanlış bir değerlendirme sa- yılmayacak, St. Tropez’e de gittim. 1960’larda Bri- gitte Bardot ve o dönemdeki Alman eşi Gunther Sachs’ın meşhur ettikleri sakin bir kasabaydı. Ar- dından dünya jet sosyetesinin gözbebeği olarak ka- yıtlara geçti. Bu seyahatte de Cote d’Azur’de Ni- ce ve Cannes dışında, oğlum Suphi görmüş ol- sun diye oraya da uğradık. Ama çıplaklar plajı Pam- pelonne kışa terk edilmiş olduğundan, keşif ora- lara uzanamadı! Monte Carlo’nun tarihi Casino’su, Monaco’nun büyük çekim noktası. Aynı heybetiyle ve artık ge- lişmiş bahçesiyle kentin göbeğinde kurulmuş du- ruyor. Prens ve ailesi, bu kumarhaneden içeri hiç adım atmadıkları gibi, hiçbir Monaco vatandaşının da buraya giriş hakkı yok. Hayat da aldığımız her riskli kararla, aslında bir kumar gibi… O müthiş me- kânda ne hayatlar kaymış, ne gerçek James Bond hikâyeleri yaşanmış… Bazen insanlar kumar oynar; bazen kurumlar, bazen partiler, bazen de.. liderler ve onlar yüzünden ülkeler. Kumarda uzun vadede kimse kazanamaz. Ama tarihten ders alınmaz ve işler hep olacağına varır. Hatırlıyorum da, öğrencilik yıllarımızda yanımızda sevgililerimiz ve beş parasız halimizle, o Casino’da 200 Frank kazanıp akşamı bedavaya getirmek için ne takla- lar atardık. Ve bu küçük paralar, “büyük kumar”dı bizlere… Bu güzel sahil şeridine ayak bastığımdan beri, bizi ıslatan o ağır ve yoğun yağmur, nedense tüm geçmişimi gözlerimin önünden geçiriyor. Bir in- sanın, bir ülkenin ömrüne sığan değişiklikler hep akıllara durgunluk vericidir; İsmet İnönü’nün unutmadığım deyişiyle: “Ben de ülkemden her uzaklaştığımda, yaşama kuşbakışı göz atma fırsa- tı buluyorum.” Nereden nerelere gelmişiz? Bundan 30-40 yıl önce geleceğe, her şeye ne kadar umut dolu baktığım geliyor aklıma. “Kasım’ı zaten hiçbir zaman sevmedim” di- ye bir resmim var, 1983’ten. Kaliforniya’da, ağır bir ayrılığın peşinden yapılmıştı. Bu sonbahar ise ül- kem adına içimi acımasızca sıkıştırmaya devam edi- yor. Merdan Yanardağ’ın başına örülen çorapların zamanlaması göz ardı edilebilir mi? Tüm iddialar- la içeride tutulan Atatürkçü arkadaşlarımızın bir an önce aklanarak serbest bırakılmaları, bu ülkede de- mokrasinin tekrar nefes almaya başlamasının ol- mazsa olmaz ilk şartı. Mücadele tüm süratiyle devam ediyor. 7 Kasım Cuma, Ankara’da Galeri Artist’te sergim var. 8 Ka- sım, saat 15.00’te Caddebostan Kültür Merke- zi’nde, Atatürkçülük üstüne bir konuşmam olacak. Kimilerine göre bu ülkede sanat ve düşünce üret- mek, “Müslüman mahallesinde salyangoz sat- mak”la aynı… Ne var ki, birçok aydının ve benim, tüm dayatmalara rağmen canımız kadar sevdiği- miz işimiz. Sizleri bu buluşmaların tümüne bekli- yoruz. İnadına, sonuna kadar… bedri.baykam@gmail.com Faks: 0212 227 34 65 PERİHAN ERGUN En büyük Bayramımız Cumhuriyet’in 85. Yıldönü- mü, Ankara Belediyesi’nin trafik tıkanıklığını bahane ederek, kurumlaşmış ‘Fe- ner Alayları’nı yasaklaması- nın dışında bütün yurtta coş- kuyla kutlandı. Özellikle İs- tanbul’da 29 Ekim gecesi Boğaziçi ulaşıma kapatıla- rak, İBB’nin ağır maliyete ne- den olduğu bilinen havai fi- şek gösterisi, bayramın yü- celiğiyle eşdeğerdeydi. ATATÜRK’ün “En Büyük Eserim” dediği ve ilkeleriyle yaşanmasını istediği, Türk gençliğine muhafaza ve mü- dafaa etmeleri görevini ver- diği, kutsalımızı kem dü- şünceli ve görüşlülerden ko- ruyup yüceltebildik mi? Bu- nun demokratik, laik Cum- huriyet yaşamımızda en bü- yük sorumluluğumuz oldu- ğunu toplumca bilebiliyor muyuz? Bayram günü Can Dün- dar’ın çok başarılı bulduğum Sarızeybek’inden sonraki, senaryosunu yazıp yönetti- ği Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamöyküsünü belgelediği “MUSTAFA” filmi 95 yerde perdeye yansıtıldı. Ben de hemen merakla rahatsızlık- larıma karşın O’nu izlemeye koştum. Sinemaya gider- ken Turkcell’in sponsorluk- tan çekiliş nedenleriyle he- pimizin ve tüm dünyanın M. Kemal ATATÜRK adıyla andığı Önderimiz’in adının yalnızca “Mustafa” olarak ufalanışını içime sindireme- dimse de önyargılı olmaya- yım dedim. İki saatlik seyri çok şaşırarak, üzülerek, bü- yük bir düş kırıklığıyla izle- dim. Film, babasını küçük yaşta kaybedip maddi yok- luklar nedeniyle dayısının görevli olduğu Selanik’teki çiftlikte annesi ve kız kar- deşiyle barınmalarını çok acındırıcı biçimde dramati- ze etmekle başladı. Kız kardeşi Makbule ile ürüne üşüşen kargaları, kır- sal kesimdeki tüm çocuklar gibi kovalamalarını, çalı çır- pıdan korunak yapma oyu- nunu, sanki başa gelmiş en acınacak yorum haline ge- tirmiş. Senaryo kesik kesik sonuna kadar M. Kemal’i aciz, yalnız, öfkeli.. içki ve si- gara tutkunu bir faşist olarak çizdi götürdü... Oysa O, daha babası sağ- ken küçücük yaşında ye- tersiz yönetimli, dinci, çağ- dışı mahalle mektebine git- meye direnerek, annesinin karşı çıkmasına da aldır- maksızın seçkisi olan asker okuluna girmeyi başardı. Böylece siyasetiyle, komu- tanlığıyla dünyaya ün saldı. Düşmanlarına baş eğdiren büyük bir lider oldu. Belge- seldeki ‘Yalnız’ tanımı da çok yanlıştır.Tek İnsan’dır ama.. kararlarında hep tar- tışmacı ve çok çevrelidir. O’nun dava arkadaşlarıyla beraber olduğu akşam sof- ralarını, içkili keyif yeri olarak nitelemek de yanlıştır. Ora- da, getirilecek yenilikler ile kanunlar tartışılır, beraberce alınacak kararlar oluşturu- lurdu. On beş yılda kademe kademe yerleştirilen çağ- daş ilkeler o devirde bulun- mayan televizyon ve basının yerine geçerdi. İlk adımından son nefesine kadar da bun- dan vazgeçmedi. Bu, bel- gesel mi, film mi.. adını ko- yamadığım izlence Atatürk’ü tanımayanlarda çok olum- suz, tanıyanlarda da iç acı- tıcı duygular yaratacaktır. Senaryoda, Manastır Aske- ri İdadi’sinden, Harbiye’den, ilk askerlik başarılarıyla Şam, Trablus, Çanakkale istilala- rından sonraki düşünce ve yapılması planlanan işler, dıştaki Sofya ve Avusturya yaşantılarının hiçbiri yok. Sişli’deki evden başlayarak M. Kemal ve arkadaşlarının Anadolu’ya geçme planları, Samsun’a çıkış, hareketin başı olan iki üç kişiyle baş- layıp desteği çoğaltan Amasya Tamimi ve komu- tanlardan hiçbirinin tanımı yok. Erzurum, Sıvas kon- greleri, Ankara’da TBMM’nin kuruluşu ve bütün zorlu sa- vaşlarla başarılar atlanıp ge- çilmiş. İzmir’de Yunan’ın denize dökülüşü sırasında Bandı- rası’nın Konak’taki Hükü- met Binası’ndan indirilip ye- rine Türk sancağının çekili- şi de es geçilmiş. Bu olaylar, anamın anlatılarıyla ilk kur- şunla beynime çakılmış ol- duğundan, Kurtuluş’un dile getirilmeyişini de kınadım. Destanlaşan Kurtuluş ve Kuruluş tarihimiz içinde 1926’da O’na suikastın plan- lanışıyla, 1932 Aralık’ında Kubilay’ı Menemen’de en- sesinden keserek katleden irticaya M. Kemal, hoş gel- diniz mi diyecekti? O’nun doğal olan tepkisinin dikta- törlük olarak adlandırılmasını da Kuruluş koşullarını bilmek istemeyiş olarak adlandırı- yorum. Film bitip salondan ayrı- lırken, arkamızdan koşarak inen iki delikanlı, “Bu kadar büyütülen bu muydu?” diye hayıflanıyordu. Benim oraya gitmeme yardımcı olan ya- kınım da duygularını “Suyu- nun suyu.. o da yavan!” di- ye konuyu özdeyiş gibi ni- teledi. Yaşadığımız karma- karışıklıklar, ülkenin elden gideceği endişelerini taşı- dığımız şu dönemde, bu film liboşlara, Sorosçulara, Ilım- lı İslamcılara, gerici dinci takımına çok mutluluk veren malzeme olacaktır. Yazık.. hem de çok yazık!.. Not: Tedavim nedeniyle yazılarıma kısa bır süre ara vereceğimi bilgilerinize su- narım.. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 4 Kasım Anlayış SESSİZ SEDASIZ (!) Cumhuriyetimiz 85. Yaşında HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ “Alman gümü- şü” de denilen ba- kõr, çinko ve nikel alaşõmõ... Satrançta bir taş. 2/ Güzel ka- dõn... Üç dizeden oluşan Japon şiir tü- rü. 3/ Genelge... Ge- ce. 4/ Yunan mito- lojisinde savaş tan- rõsõ... Boru sesi. 5/ Mektup... Pana- ma’nõn plaka imi. 6/ Afrika’da yaşayan, çevik ve narin yapõlõ bir anti- lop... İtalya’nõn en uzun õr- mağõ. 7/ Neon elementinin simgesi... Bir ilimiz. 8/ Hem ruhtan, hem de orga- nizmadan ayrõ olan ve tüm organik etkinliklerin te- melinde bulunan bir yaşam ilkesinin var olduğunu öne süren öğreti. 9/ Lifleri ip ve çuval yapõmõnda kullanõlan bir bitki... Halk edebiyatõnda, sekizli hece ölçüsüyle yazõlan bir şiir türü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bireşimsel olarak elde edilen ve ağrõ kesici etkisi mor- fine benzeyen güçlü bir uyuşturucu. 2/ Atõlgan, gözü pek... Çeşitli dans ve oyunlardan oluşmuş sahne gösterisi. 3/ Bir tür hafif ve kaba ayakkabõ... Köpek. 4/ Yerini bulma, rast gelme. 5/ Elektrik direnç birimi... Birçok efsaneye konu olmuş ünlü Frigya kralõ. 6/ Radyum elementinin simgesi... Bir cetvel türü... Bir bağlaç. 7/ İtici neden, güdü... Çalõş- mayõ özendirmek ve iş verimini artõrmak için işçilere üc- ret dõşõnda yapõlan ek ödeme. 8/ Motorlu taşõtlarõn elektriğini sağlayan aygõt... “Süngertaşı” da denilen ve kimi yüzeylerin temizlenmesinde kullanõlan hafif ve gözenekli taş. 9/ Me- riç Irmağõ’nõn kolu olan bir akarsu... Bir tembih sözü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 N E P O T İ Z M İ B A D E T A A G E M B E K A R E R U H N A R A H K A M E R K B A K L A K I R I A F A K İ N E Y N İ L L Ö S E S E R E N A T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear