23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
B encil, çõkarcõ ve toplumsal değerlere kaygõsõz bir insan türü yaratmayõ esas tutarak, sömürenlerin egemenliğini sağlayan sistemin adõ, li- beralizmdir. Yüzyõllar bo- yunca süregelen tüm ulus- lararasõ çekişmelerin ve ül- kelerin içlerindeki kõyasõya mücadelelerin altõndaki pu- su liberal dokulardõr. Öbür yandan, geniş halk kitlele- rini gerçek demokrasiden uzaklarda tutarak sõnõrlõ bir düzlemde sömürücülere yol bulan da liberalizmdir. İnsanõ; “En az çaba ile en çok kazanç sağlamayı amaç güden akıl sahibi varlık” olarak tanõmlayan liberalizm, şimdilerde er- telenmiş bir bunalõm yaşa- maktadõr. Görünür odur ki, “Yeni dünya düzeni” adõyla 1980’lerden bu ta- rafa savunulmaya çalõşõ- lan sistem, iflas etmektedir. Toplumculuk, her alanda yükselen değer olarak or- taya çõkmaktadõr. İrdeleme İki büyük dünya savaşõ- nõn yer aldõğõ XX. yüzyõl, emperyalist yöntemlerin ayakta tutulmasõna tanõktõr. Birinci Dünya Savaşõ biti- minden sonraki durağan dönemde yaşanan 1929 bu- nalõmõ, ABD kaynaklõ ola- rak dünyayõ sorunlara sü- rüklemiştir. ABD tarihinde önemli bir portre olan ve Federal Yüksek Mahkeme çevre- lerince; “komünist eği- limli” olduğuna ilişkin sav- lar ortaya atõlan Başkan Roosevelt ise kamu yara- rõna müdahalelerle buna- lõmlarõ önlemiştir. Roose- velt’in; “Yeni dalga” ola- rak tanõmlanan sosyal dev- let programõ; “Liberalizme karşıt somut bir tavır” şeklinde tanõmlanmõştõr. Bu müdahalenin olumlu etkisi o tarihlerde Avrupa ve Asya’ya değin uzan- mõştõr. İnsanlõk tarihinin kay- dettiği geniş ölçekli en çe- tin boğuşma 1939-1945 yõllarõ arasõndadõr. İkinci Dünya Savaşõ, ülkeleri tõp- kõ birincisi gibi emperyalist bloklarõ ayrõştõrarak, ka- põştõrmõştõr. Bireysel tutku ve doymazlõklarla özdeş ve fantastik efsanelerle be- zeli faşizm ise liberaliz- min en vahşi gücü şeklin- de ortaya çõkarak emper- yalizmin totaliter aygõtõ ol- muştur. En acõ yitirimler ise fa- şizm eliyle sosyalist ülke- lerde yaşanmõştõr. Sonra, sõ- rasõyla; 1974 yõlõndaki pet- rol bunalõmõ, 1980-1990 arasõ İran-Irak savaşõ ve Afrika’daki iç çatõşmalar hep liberal çõkarcõlarõn el- lerinde örgütlenmiştir. Ama liberal saldõrõlar hiç dur- mamõş, Kore ve Vietnam savaşlarõyla süregelmiştir. Savaşlarõn çõkmasõ silah tacirleri için o denli kârlõ bir iştir ki, sadece Vietnam cephesindeki boğuşma, si- lah fabrikatörlerine günde 1.5 milyon dolar kazan- dõrmõştõr. Her Vietkonglu yurtseverin can bedeli ola- rak 50.000 dolarlõk bir ka- zanç ABD’li üreticiye ak- tarõlmõştõr. “Nobel” ödül- lendiricisi İsveç Krallõ- ğõ’nõn sanayicileriyse si- lah üretiminde öteden beri Avrupa şampiyonudur. Günümüze doğru Sömürüye dayalõ ABD ve AB siyasetleri Irak cep- hesinde yine işbirliği yap- tõlar. Ama gidişat ters dön- dü. Gerileyen silah üretimi ABD kesimini “Mortga- ge” çerçeveli konut satõş düzenbazlõğõ, bankacõlõk sektöründeki oyunlar ve borsa kumarbazlõğõnõn dibe vurmasõyla etkiledi. Çoku- luslu şirketlerin ABD boz- gunu, Avrupa ve aynõ ka- tegorideki Güneydoğu As- ya’yõ kapsadõ. Borsalarda, tehlike çanlarõ çalmaya baş- ladõ. Sõra onlarõn kuyruğu olan ülkelerde ve bu arada da Türkiye’dedir. SSCB’nin 1991 yõlõnda yõkõlmasõyla, liberalizmin küreselleştirilmesinde ege- men olan ABD-AB yönte- mi iflas yolundadõr. 24 Ocak 1980 kararlarõyla vahşi liberalizmi seçen Tür- kiye’nin ekonomik alõnya- zõsõ da bellidir. ABD-AB ortak liberal cephesi en azõndan iktisatçõ Keynes’in devlet müdahalesini öngö- ren öğretisini öne geçir- mişlerdir. Hatta bazõ özel sektör öğelerinin kamu ça- tõsõna alõnarak devletleşti- rilmesi yolu izlenmekte- dir. Adam Smith’in; “Bı- rakınız yapsınlar, bıra- kınız geçsinler” yaklaşõ- mõna zorunlu olarak sõrt çevirmişlerdir. Anlaşõlan odur ki, liberalizmin in- sanlõğõ hiçe sayan kötücül saltanatõ bitmiştir. Sonuç Serbest piyasa ekonomi- si, uygulandõğõ tüm ülkelere toplumsal acõlar çektirmiş- tir. Türkiye bu ekonominin uygulanmasõna 1950’ler- den bu tarafa tanõk olmuş- tur. 1980 yõlõndan sonra ise liberalizme kõyasõya teslim bayrağõ çekilmiştir. Siyasal, sosyal ve kültürel karmaşalarla ekonomik çal- kantõlar antiemperyalist ve antikapitalist çizgideki halkçõ-devletçi Kemalist ideolojiye saldõrõdan doğ- muştur. Öyleyse, ülkenin ve halkõn dirlik ve esenliği 1930’lu yõllardaki Türkiye ivmesine dönmektir. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 2008 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Kutlu Olsun Diyerek... Yarın Cumhuriyet Bayramı... Bu sözcüklerle başlayan kaç yazımı okudunuz şimdiye kadar: “Cumhuriyet’le aynı yaştayım. Her yıl kendi yaş günümdür kutlanan. Çocukken, ilkgençlik günle- rimde sevinç verirdi bu bana. Bir çeşit mutluluk- tu, gururdu duyduğum. Şimdi yok öyle şey! Hat- ta bir hüzün çöküyor içime. Cumhuriyet, başladığı noktadan daha da gerilere düşmeli miydi? Ata- türk’ün Cumhuriyeti’nden ne kaldı elde avuçta?” Bu satırlar 1975 yılının 28 Ekim günü “Evet Ha- yır” köşesinde çıkmıştı: “Gelin de mutluyum deyin. Ben mutlu bir Türk’üm. Türk olmanın mutluluğu içindeyim, de- yin... Deyin de göreyim sizi... Açık açık hilafet, sal- tanat, şeriat propagandalarının yapıldığı bir ülke- deyiz. Oy almak isteyen her politikacı önce Ata- türk devrimlerini ayak altına alıyor. Atatürkçü dü- zeni de değiştirdik, yok ettik, ortadan kaldırdık. Şim- di nasıl bir düzen getirelim diye birbirimize giri- yoruz.” Anayasa Mahkemesi bilinçli halkımıza bir bay- ram armağanı verdi. AKP iktidarının Anayasanın “değişmesi olanaksız” maddelerini hiçe sayarak, yapmak istediği değişikliklere “dur” dedi. Atatürk Cumhuriyeti’nin sağlam bir kalesi olduğunu bir kez daha kanıtladı. Gerici akımlara her zaman set çe- keceğini gösterdi... AKP her şeyi ele geçiriyor. Şimdi sıra Anayasa Mahkemesi’nde mi? Başbakan “Anayasa Mah- kemesi, anayasanın üstünde değildir” diyor. Üs- tünde, altında diye bir sorun yok, gerçek olan bu yüce mahkemenin anayasanın koruculuğunu yapması!.. Yüzde bilmem kaç oy almak yetmiyor ülkenin temellerini altüst etmeye! Ama, dedi bir dost, “Zamanla, Anayasa Mah- kemesi’ni de ele geçirecekler, o zaman istedikle- ri anayasayı yaparlar”. Atatürk ilkelerine bağlı üye- ler emekliye ayrılır, yaşamını şu ya da bu yoldan yitirir. Ağır hastalanır, görevini yapamaz olur, o za- man Çankaya’daki AKP’li işine gelenleri, kısaca- sı yandaşlarını bir bir getirir görevlere, olur biter!.. Birkaç ay önce Anayasa Mahkemesi’nin bazı üyeleri özel otobüsle güney illerimizde geziye çık- mıştı. Bir ara korktum, bir taşıt kazası yaşamasınlar diye!.. Yarın Cumhuriyetimizin 85. yılı, hepimize kut- lu olsun. Kutlu olsun, ama kırk yıl önceki yazımdaki uya- rıları yinelesem mi! “Üsleri, tersaneleri işgal edilmiş bir ülkenin in- sanları gibi duymuyor musunuz kendinizi? Elimiz kolumuz bağlanmış. Uyutulmuşuz, kandırılmışız! Atatürk ilkeleri tepetaklak edilmiş, kökü kazınmış hepsinin? Nasıl duymalı Cumhuriyet Bayramı’nın sevincini? Nasıl?” PENCERE Yine Nafile Bir Yazı...Amerika’dan yönlendirilen dinciler kurnaz mı kurnaz; İslamcı politika Kuranıkerim’in temel hükümlerini es geçiyor, özellikle türbancı siyaseti güdüyor... Diyorlar ki: - Kadının türban takması Kuran’ın gereğidir, üni- versitede türban yasağı özgürlüğe ve demokra- siye aykırıdır... Kuranıkerim hükümlerine göre erkek eşini dö- vebilir.. Kadın, şeriata göre mirasta, erkeğe düşen hak- kın yarısı kadarını alır... Erkek, kafası kızdı mı, karısına bağırır: - Boş ol!.. Evlilik biter.. İmam nikâhının hükmü bu kadardır; nafaka ma- faka hak getire... Kuran ahkâmına göre kadın erkekten aşağıdır, erkek egemenliği altında yaşar... Türkiye’de cümle âlemin bildiği bu Kuranıke- rim hükümleri ve daha niceleri hasıraltı ediliyor; siyasal kavga türban üzerine oturtuluyor; laikli- ğe seçim sandığında gol üstüne gol atılıyor... Neden?.. Çünkü kadınlar sus pus... Türkiye’de kadın dedin mi, akla özgür birey ge- lemez, tesettür egemendir, cins-i lâtif erkeğinin buyruğundan çıkamaz, ne kimliğini savunabilir, ne de kişilik haklarını talep edebilir... Günümüzde toplumsal kültürümüz kadının ezilmesini öngörüyor ve doğal sayıyor... Peki, üniversitede türban yasağının anlamı ne?.. Cami inancı işlediği zaman cami olur... Üniversite inancı dışladığı zaman üniversite olur... Cami inançtır.. Üniversite akıldır.. Bilimsel araştırmada kılavuz ne İslam şeriatının mantığıdır, ne Musevi ya da Hıristiyan inancı üni- versitenin kapısından içeri girebilir... Türbanla üniversite kapısına dayanan kız öğ- renci, daha baştan bilimsel mantığı -başka de- yişle üniversiteyi- reddetmiş demektir... Ama suç kendisinde midir?.. İlköğretimde ve aile yaşamında beyni yıkanan kız çocuğu, dinci - İslamcı siyasetin gençlik ke- siminde bir militana dönüşüyor... Kuran ve hafız kursları, tarikat ve cemaat ör- gütlenmesi, imam okulları kız çocuğunu daha kü- çük yaştan şartlandırıyor... O artık özgür insan, birey, özgür vatandaş, er- kekle eşit kişi olmak şansını yitirmiştir... Üniversite kapısına dayandığı zaman aklı tür- banının altında yok olmuştur... Ancak biliyorum ki bütün bu yazdıklarım tartı- şılmaz doğruları dile getirse de nafiledir... Kadınların özgürlüğü, tüm İslam dünyasında, ya türban ya da daha beteri çarşaf veya burka- nın altında sıfırlanıyor... İslam coğrafyasında kadın - erkek eşitliğine ulaşmak için tarihsel zaman ölçeğinde daha çok yol tepmek gerek... G ünümüzde kişisel gelişim, Kendini Gerçekleştirme olarak ele alõn- maktadõr. Araştõrmalar, kişi- yi en çok motive eden gücün, kendini gerçekleştirme dürtüsü olduğunu göstermektedir. Nihai amaç, kendini gerçekleştirmedir. Kendini gerçekleştirme dür- tüsü çocukluktan başlar. Kendini gerçekleştir- me insanõn doğuştan getirdiği potansiyelini ve kapasitesini keşfetmesi, yaşama geçirmesi. Kendini gerçekleştirme, bireylerin yaşam kali- tesini arttõrarak, var olma bilincini geliştirerek, kapasitelerini ortaya çõkararak sağlõklõ ve den- geli bireylerin oluşumuna katkõda bulunur. Bu özellikteki bireylerin artõşõ nitelikli, etkili top- luma yol açacaktõr. Çocukluk yaşantõlarõ, kendini gerçekleştirmeyi destekleyebileceği gibi engelleyebilir de. En- gellenmeme durumunda çocuğun ileriki yaşa- mõnda kendini gerçekleştirme açõsõndan şunlar beklenir: - Kişinin, başkalarõnõn düşünceleri veya mantõğõ yerine, kendi düşünceleri doğrultusun- da davranabilme yeteneği, - Bireyden tüm yaşantõlara açõk olmasõ, - Her anõ dolu dolu yaşamasõ, - Düşünce ve özgürlük duygusu, - Yüksek düzeyde yaratõcõlõğa sahip olmasõ, - Yüksek düzeyde sosyal ilgi göstermesi. Kõsacasõ, çocuklar/gençler, şimdi ve gelecekte potansiyellerini tam olarak kullanma fõrsatõ ve- rildiğinde kendilerini geliştirirler. Ancak, de- neyim veya deneyimlere açõk olmama; kalõpsal davranõşlar gösterme kendini gerçekleştirmeyi engelleyecektir. Gözlem ve deneyimler õşõğõn- da dini cemaatlerin örgütlenme biçimleri ve dav- ranõş, eylemleriyle özgerçekleştirime engel ol- duklarõ söylenebilir. Aslõnda, dini cemaatlerin bireyi etkileme süreciyle, onun özgürlüğünü na- sõl elinden aldõğõna ve sonuçta bireylerin psi- kolojik durumu için önemli olan kişisel gelişi- mine (kendini gerçekleştirme) ne tür olumsuz et- kilerinin olabileceğine ilişkin olarak, yazõnõn he- men başõnda ipuçlarõ verilmektedir. Dini cemaatlerin oluşumu, yapõsõ hakkõnda çok şey söylenildi, yazõldõ. Ancak, dini cemaat ol- gusunun, dini cemaat üyelerinin özellikle çocuk ve gençlerin, kişisel gelişimine olumsuz etkile- rinin neler olabileceği konusunda çok az şey ya- zõldõ. Gözlenen o ki; dini cemaatler maneviya- tõ sadece dinsel öğede aramaktadõr. Bazõ dini ce- maatler de kişisel gelişimi, sadece mesleğe yönlendirme olarak ele almaktadõr. Dini cema- atler, kişisel gelişimi sadece bu açõdan ele al- malarõ nedeniyle, psikolojik olarak çocuk ve gençlerdeki yarattõklarõ olumsuzluklarõn hesa- bõnõ yarõn nasõl verecekler? Dini cemaat lider- lerinin bu durumu düşünecek düşünsel derinlik ve zenginlikten yoksun olduklarõ görülmektedir. Dini cemaatlerde hiyerarşik bir yapõ bulun- maktadõr. İlişkiler; abi, abla; çocuk ve genç şek- linde biçimlenmektedir. Her dini cemaat üyesi gibi çocuk/genç de; değerli olmak; kabul edil- mek ister. Ancak, düşünsel olarak dini cemaat- lerde bireyin değeri, çocuğun ve gencin değe- ri, dini cemaat liderlerinin atfettiği değer kadardõr. Bunun anlamõ, dini cemaatlerin oluşumuna ve sürdürülmesine katkõ sunduğu ölçüde çocuk ve gencin değerli olmasõdõr. Aslõnda, çocuğun ve gencin farklõ duygu, düşüncelerinin de olabile- ceği göz ardõ edilmektedir. Psikolojik ve gerçek anlamda değerli kabul edilmeyen çocuk/genç, kendi içgüdüleriyle hareket etme yeteneğini kay- bedecek ve bu nedenle kişisel gelişimi engel- lenecektir. Dini cemaat liderlerinin, zaman zaman ço- cuklara/gençlere, dini, ortaçağdaki bir ideolo- jiymiş gibi benimsetmeye çalõşmasõ, aslõnda di- nin kendisine zarar verdiği gibi, çocuk ve genç- lerin düşünsel dünyasõna da zarar vermektedir. Dinin salt olarak anlatõlõp çõkarõmlarõn çocuk ve- ya genç tarafõndan yapõlmasõ yerine, bütün çõ- karõmlarõn tartõşmaya açõk olmayacak bir şekilde çocuğa dikte edilmesi, bazõ gençlerin yorumla- ma ve sorgulama yeteneklerine engel olup akõl ve bilimden uzaklaşmalarõna sebep olabilmek- tedir. Sõradan bir tarihçi veya bilim adamõnõn iş- levlerine bakarak din kurumuna saygõ göster- memesi mümkün değildir. Uygarlõk tarihi bo- yunca din kurumu bugüne kadar gelmiştir. Bu süreç içerisinde gerek bireysel gerek toplumsal işlevleri gerçekleştirmiştir. Bu nedenle saygõ du- yulmasõ gereken kurumlarõn başõnda din gel- mektedir. Ancak beklenen, dinin hakkõnõ dine, bilimin hakkõnõ bilime vermek olmalõdõr. Dinin bir ideoloji biçiminde benimsenmesi, çocukla- rõmõzõn bazõ yaşantõlara açõk olmasõnõ engelle- mektedir. Ayrõca düşünce ve özgürlük duygu- sundan uzaklaşmasõna sebep olmakta ve dola- yõsõyla yaratõcõlõğõnõ engelleyebilmektedir. Bu du- rumun da çocuklarõn bugünkü ve gelecekteki ki- şisel gelişimini olumsuz etkilemesi kaçõnõl- mazdõr. Diğer taraftan, dini cemaatler bunun- la yetinmeyip muhafazakârlõğõ ve tutuculuğu benliğinin bir parçasõ durumuna getirdikleri ço- cuklarõ, bugünde ve yarõnda içinde bulunduğu- muz çağa, topluma ve devletin geleneklerine ya- bancõlaştõrabilmektedirler. Bu nedenle, bazõ gençler laik ahlaka karşõ eylemlerde bulunarak sistem dõşõ arayõşlar içine girmektedirler. Birey, duygu ve düşünceleri açõsõndan; ‘bi- ricik’tir. Bunun anlamõ; duygu ve düşünceleri açõsõndan her insanõn, diğer insanlardan farklõ ol- masõdõr. Ancak dini cemaat üyesi, bu özelliği- ni liderlerine bağlõyorsa, kişisel gelişiminin olumsuz etkilenmesi kaçõnõlmazdõr. Üye, ken- di duygu ve düşüncelerine aykõrõ olsa da, dav- ranõş sergilemek durumundadõr. Böyle yaşayan çocuk/genç, ne o anõ ne de yarõnõnõ yaşayabile- cektir. (Kendisi olamayacağõndan, kendini ger- çekleştiremeyecektir.) Yaşayamama, kendini ger- çekleştirememeyi de beraberinde getirecektir. Yani kişisel anlamda gelişememeyi... Eğer ço- cuğun bilişsel ve duygusal dünyasõ olduğu gi- bi kabul edilirse, çocuğun kendine olan saygõ- sõ artacak; böylece girişimciliği hõz kazanacak; potansiyelini kullanma fõrsatõ bulacaktõr. Özellikle dini cemaat liderleri, üyelerinden ita- at beklediklerinden, üyelerinin ne/nasõl düşün- dükleri kendilerini çok ilgilendirmemektedir. On- larõ ilgilendiren; üyelerinin ne düşünmesi ve ne yapmasõ gerektiği üzerinedir. Kuşkusuz dini ce- maatler böyle yapmakla tek tip bireyler yetiş- tirmektedir. Böylece, farklõ duygu ve düşünce- lere karşõ çõkarak bireyselleşmeyi engellemek- tedirler. Ancak, bireyler arasõndaki farklõlõklar pek de önemsenmemektedir. Bu durumdaki gençlerin/çocuklarõn eş seçme gibi, bir şeyi is- teme ya da reddetme özgürlükleri dahi kõsõt- landõğõ gibi; kişisel anlamda sorumluluk alma becerileri de gelişemeyecek ve çok geniş an- lamda da toplumun etkin bir üyesi olmakta zor- lanacaklardõr. Türkiye’de Dini Cemaatler Hasan GÜNEŞ Adõyaman Üniversitesi The English Concert Singers PROGRAM Tarih: 30 Ekim 2008, Per?embe Saat: 20.00 Tel: 0212 498 41 03 Yükselen Tutkuyla Sesler Deo Gracias (A Ceremony of Carols) Benjamin Britten Now is the Month of Maying (Madrigal) Thomas Morley Benedictus (The Armed Man) Karl Jenkins Dies Irae (Requiem) W. A. Mozart O Magnum Mysterium Morten Lauridsen Paskalya ‹lahisi (Cavalleria Rusticana) P. Mascagni Brindisi (La Traviata) G. Verdi Askerler Korosu (Faust) C. Gounod Musetta'nın Vals ?arkısı (La Bohème) G. Puccini Hallelujah Korosu (Mesih Oratoryosu) G. F. Handel “Carmina Burana”dan Seçmeler Carl Orff Tonight (West Side Story) Leonard Bernstein Can't help Lovin' That Man (Showboat) Jerome Kern Memory (Cats) Andrew Lloyd Webber Dance a Cachucha (Gondolcular) Gilbert and Sullivan Waltzing Matilda (Avustralya) arr. Marie Cowan Old McDonald Had a Farm (‹ngiltere) arr. George Mitchell Siyahamba (Zulu ?arkısı - Afrika) arr. Anders Nyberg Feel Good arr. David Elliott I Got a Robe (Feel the Spirit) arr. John Rutter When The Saints Go Marchin' in (Feel the Spirit) arr. John Rutter ROY WALES - ?EF TIM RHYS-MORGAN - P‹YANO Çoksesli Koro Konseri Liberalizmden, Toplumculuğa… Ertuğrul KAZANCI Eğitimci - Hukukçu
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear