23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 24 EKİM 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Attila Aşut: “Ergenekon için ‘yüzyılın davası’ dediler, ilk duruşmada ‘yüzyılın skandalı’na dönüştürdüler!” Derinlik H. Can Sözer: “Derin devleti yargılayacak mahkemenin düzenini derin devlet üyesi olmakla suçlanan sağlamaya çalışıyor!” Sessizce Erdal Yücel: “Kuzey Irak’taki Kürtlerle ‘sessiz diplomasi’ yürütüyorlarmış. Ülkeyi satarken bas bas bağıracak değildiler ya!” Kaldır Aydın Türkaydın: “Bu kadar bitirim delikanlıysan, kaldır şu dokunulmazlıkları da hepimiz rahatlayalım!” Rize’nin namusunu kurtaran vali! İSLAMCI AKP iktidarının Rize’ye vali yaptığı Kazım Esen, tebdil-i otomobil ile okul önlerini denetlemeye çıkmış ve Rize Kız Meslek Lisesi önünde bekleyen üç delikanlıyı fırçalamış, hatta üstünde kimlik yok diye gençleri karakola çektirmiş. Helal olsun namus bekçisi valiye. Vali beyimiz, gençlere demiş ki: “Babanızı çağırtırım, canınızı yakarım. Bir daha sizi burada görmeyeyim. Senin bacına iki adam böyle baksa yakışık alır mı?” Valinin şeceresine baktım; benden altı yaş küçük. Liseyi polis kolejinde okumuş. Herhalde erkeklerle okudu. Ben de kolejde okumuştum ama bizim okul kızlı- erkekliydi. Buna rağmen biz erkekler öğle tatilinde soluğu Moda’da alır Kadıköy Kız Lisesi’nin önünde beklerdik. Ne güzel günlerdi! Ne valinin baskınına uğradık ne de kaymakamın! Ve aklımızın köşesinden “bacılar”a Vali Bey’in sandığı gibi bakmak geçmedi. Hey gidi günler hey! Vali Bey kendine böyle bir görev yüklediğine göre Rize’nin namusu büyük ölçüde kurtuldu demektir. Bu durumda acaba diyorum; Vali Bey’imiz Rize’deki okullara giriş çıkışlarda türbanlı öğretmen ve öğrencileri de kontrol edip laik eğitimin ve dolayısıyla demokrasinin namusunu da kurtarmayı düşünürler mi? - Dolar fırlamış... “Hamdolsun ki dolara bir şey olmaz!” MECLİS’TE İslamcılarla Türk-İslamcıların işbirliği sonucu kabul edilen “türbanı üniversitelere sokma yasası”nın Anayasa Mahkemesi’nce iptal kararının gerekçesi açıklandı. Eski köy imamlarından Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, hiç kimsenin cumhuriyetin temel niteliklerinden vazgeçmek gibi bir düşüncesinin olmadığını belirterek gerekçeli kararın tartışmalı olduğunu söyledi. İslamcı iktidar partisinin sözcüleri, Meclis iradesinin mahkeme tarafından sınırlandırıldığını bildirdi. Gelin baklayı ağızlardan çıkaralım: “Anayasa ne diyor; Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, sosyal hukuk devletidir diyor. Bu niteliklerinin değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini söylüyor. Biz, bu maddeleri mi değiştirmişiz? Devletin temel niteliklerini değiştirmeyi mi teklif etmişiz? Hayır; maddeler, madde halinde aynen duruyor. O maddelerin noktasına veya virgülüne dokunulmamıştır. Hepimiz elhamdülillah milletvekili seçildikten sonra yemin ettik. Laiklik, demokrasicilik, sosyal hukuk devletçilik konusunda hepimiz yeminliyiz. Dolayısıyla yeminimizi bozarsak çarpılacağımızı biliriz. Amma ve lakin; arkadan dolaşıp iki puan almak da en demokratik hakkımızdır. Millet bize bu hakkı vermiştir. Çünkü bu millet isterse hilafeti geri getirir, denmiştir! Dokunulamaz denilen maddelere dokunmamak kaydı ile başka maddelere dokunarak amacımıza ulaşabiliriz. Bırakın anayasayı, yasaları bile değiştirmeden toplumsal hayatı dinselleştiren birçok uygulamada gerek merkezi iktidarımız gerekse yerel yönetimlerimiz vasıtası ile çok büyük mesafeler kaydettik. İşte örneğin, dinimize göre rakı, şarap haramdır ama biz içki yasakları konusunda hiç durmadan yolumuza devam ettik ve ediyoruz. Değil ücra kasabalar Ankara’da bile içki satan büfeleri hallediyoruz, inşallah pek yakında içkili lokantalar parmakla sayılacak kadar olacaktır. Değiştirilemez maddeler konusunda çifte standart uygulandığını bu arada söylemeliyiz. Yoksulluğu artırıp halkı sadakaya bağladık, ayıptır söylemesi sosyal devlet ilkesini bozduk ama kimse sesini çıkartmadı. İşte ucu açık soruşturmalar, tutuklamalar, telefon dinlemeleri, aynı davanın sanıklarının ayrı ayrı yargılanması ile hukuk devleti ilkesini hallediyoruz, yaptıklarımız ve yapacaklarımız kazancımız oluyor. Nedir bu laiklik saplantısı anlamak mümkün değil.” Anlayana BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN Merhaba Cümleten... Ekim 21. Hücreme güneş vuruyor. Saat 15.00. Bu- raları planlayanlar güzel planlamış! Güneşe de hasret hücreler… Bir bir geliyor dostlar, mektuplarla, kitaplarla… Gö- rüşmek yasak, ağır terör suçlusuyuz ne de olsa. Ama istenince ulaşmanın binbir yolu varmış… Derlerdi inanmazdım. Kelebek gibi avucuma geliyor sevdiklerim. Doku- namıyorum, yanağım yanaklarına dokunamıyor, sesi- mi seslerine katamıyorum… Ama onlar geliyorlar hücreme, kimisi anam gibi, bat- taniyemi üstüme örtüyorlar: “Aman üşüme ha!” “Aç mısın?” gözleri buğulu anam gibi bakıyorlar… O sis- ten dumandan nasıl gözüküyorum bilemem, ama kuşkuyla endişeyle baktıklarını görüyorum. Tutukluyuz, biraz esir, daha çok eksikli… Yemek iç- mek gırla, patatesin bin bir halini tanıdık bir ayda… Bu patates ne mahir bir şeymiş a canım, ne katsan yemek oluveriyor. Hatta doğranma şekli bile farklı isimle süslüyor soframızı. Hele bir de pilav takıntıları var, bul- gur akraba gibi, haftada iki sefer yerini pirince bırakı- yor, ama en sadık dostumuz bulgur ve patates! Kahvaltı için verilenler, her gün esir düştüğümüzün ifşası gibi. Birer adet sallama çay, adam başı üçte iki- si çekirdek olan 15 adet zeytin (çocukken elime geç- seydi, mahallede cam komazdım, iyi sapan mermisi olurlardı...) Kantinde de aynısını bulmuşlar onu satıveriyorlar. Zey- tin ülkesi yurdumda zeytine hasretiz anlayacağınız… Yumurta yasak buralarda. Bari kantinde satın, o da yok… Avrupa’da her ülkenin sevindirik olduğu bir fabrika, sanat, kültür var. Bizim böbürlendiğimiz, Avrupa’nın en büyük hapishanesini Silivri’ye yapmış olmamız. Çün- kü böyle kalkınıyor bizde ufak kasabalar. Ya askeri birlik gönderiyoruz. Ya yatılı mektep; şimdilerde üniversite açmak moda oldu. Bakkal, ber- ber, fırıncı böyle kalkınıyor. Bakın dün gazeteler yaz- mış Ergenekon bereketi; “Bir köfteci tam 700 porsi- yon köfte satmış!” Çaktık işte, kalkınma dediğin böy- le olur! Laf Ergenekon’dan açılmışken size bir fıkra anlata- yım gülüverin. Bundan 30 yıl önce, açık hava sinemaları olurdu Ana- dolu illerinde. Bir gün Antep’te benim gibi yaşını almış biri de si- nemaya gider. Sinemada heyecanlı bir kovboy filmi oy- namakta. Malum açık hava sinemalarında tahta sandalyeler olurdu. Oturuyor amcam sırasına (sandalyesine), ar- kadan 4-5 yeni yetme... Film heyecanlandıkça, gen- cin teki ayağını amcamın sandalyesinde oynatmaya, kanırtmaya başlıyor. Yaşlı amca kendini kurtaramıyor bir türlü. Neyse ara olunca dönüyor azgın gençlere: “Yo- rum senin ayak kaç numara?” - Niye sordun amca, 42 numara! - Zorlama yorum, benim gö(z) 40 numara girmez, gir- diremezsin! Diye tatlı sert uyarıda bulunuyor. - Şimdi beni de Ergenekon’a sokmaya çalışıyorlar, vallahi şaşkınım; ne diyeceğimi de bilmiyorum. Neyse geç bunları, dönüyorum hücreme, eskiden mahpushanede çeşme olurdu, şimdi ne gezer… Şim- di mahpushaneye yerleşke diyorlar, zira 1000 dönüm alanda, lojmanı bile var. Mahkemesi eksikti, onu da ça- kıverdiler, gerçi içi “asrın davasına” uygun değil, ama olsun biz idare etmesini biliriz. Biz kanaatkâr insanlarız; baksana derin devletimizin düzeysiz belgeleri ne menem bir şey olduğu bilinme- yen birinden çıktı. Heyhaaat!.. Devlete bak, derinliği- ne bak! İslamcı geçinen basın gurubuna bak! Ne ya- man düşmanlaşmışlar. Meğer hepsinin derin duygu- larında savcılık varmış! Apo için çıkarılan ‘hır’ı bile Er- genekon’a yazdılar. Bu kadar zekiydiniz de şimdiye ka- dar nerdeydiniz birader? Yoğurttan cacık yapma sizin marifetinizdir, kontra- yı da aklamak için elinizdeki meyveyi, sütü üzerine bo- ca edin ki temizleyesiniz. Siz “asrın çamaşırcısı” ola- caksınız... Haydi az kaldı, bravo! Gelin sevdiklerim, fısır fısır konuşalım, mektuplar, şi- irler, kitaplarla gelin… Dokunun bana, kendimi yalnız hissediyorum… Kimsem olun… Bir harf, bir hece, bir tümceyle alın beni bu kör hüc- reden, aranıza katılmak istiyorum… Merhaba dostlar, merhaba çocuklar demek, do- kunmak, sevmek, sevilmek için merhaba cümleten…. Gözlerinize taht kurmuş gibi oturup, bağıraraktan; cümleten merhabalar… gurbuzcapan@eksev.org.tr/Faks: 02126727171 MERİÇ VELİDEDEOĞLU İstanbul’un kurtuluşu, Cumhuriyet’in ilanı gibi, Ata- türk’ün Söylev’i (Nutuk) oku- ması da “ekim” ayında ger- çekleşmiştir. Ama ne “devlet” ne de “si- vil” toplum kuruluşları bu olayın “81.” yılını anmadılar, “Kadın Araştırmaları Derne- ği” dışında. Atatürk’ün kurduğu “Türk Tarih Kurumu”, “Türk Dil Kurumu” artık yok ki, bir et- kinlik düzenlensin. Bilindiği gibi “CHP” de “Söylev”e hiç sahip çıkmadı. Oysa şu günlerde Söylev o denli “güncel” ki, insanın şaşırmaması elde değil. Özellikle, 1921’in Mayı- sı’ndan, Ağustos 1922’ye dek geçen sürede kimi ya- şananların, bir bakıma 2008 “versiyonu” sergileniyor şu sıralarda Türkiye’de. Başta şunu söylemeliyiz: Atatürk Söylev’de olayları anlatırken genelde duygu- larını pek yansıtmaz. Yıllarca “birlik”te oldukla- rını sandığı kimi “dava” ar- kadaşlarının, beklenmedik zamanlarda “engel”ler ya- ratmalarını, dahası “kendi- si”ni Meclis “dışı”nda bırak- mak için çevirdikleri tehlike- li dolapları dile getirirken bi- le, örneğin “üzüntü”sünü belli etmez. Ne var ki, sözü edilen dö- nemde geçen bir Meclis oturumunda sergilenenler karşısında, duyumsadıkla- rını açıkça ve “vurgu”layarak belirtmekten kendini alıko- yamamıştır. Olaya gelince: Sakarya yengisinin üzerinden birkaç ay geçtikten sonra Mec- lis’teki “karşıt”lar, Ankara’ya dönen “Malta” tutuklularının -örneğin Rauf Bey’in, Kara Vasıf’ın da- kendilerine ka- tılmalarıyla çoğalırlar. Ve Meclis’te yeni bir “ko- nu” ortaya atarlar: “Askerlik bakımından güdülen siya- set nedir?” diye. Kuşkusuz bunun ne oldu- ğunu biliyorlardır. Çünkü Mustafa Kemal birçok kez açıklamıştı: Tam bağımsızlı- ğımızı sağlayıncaya değin düşmanla vuruşmak... Buna karşın “Ama!” di- yorlardı, “Savaşı sürdür- mekle sonuç alınamaz!” Ne ki bu kadarla yetin- mezler, daha da ileri gider- ler. Kesin bir sonuca ulaşa- bilmek için, derlenip top- lanmaya çalışan “ordu”yu doğrudan “hedef” alırlar. “Ordu niçin saldırıya geç- miyor?” diye sorarlar; ar- dından: Çünkü saldırı “güç”ü kalmamıştır! “Ordu artık sal- dırı gücü kazanamaz!” Sonuç alamaz! gibi “slogan”lar ya- yıp, bunların ordu birlikleri- ne dek ulaşmasını, basına yansımasını sağlarlar. Kazanılan Sakarya yen- gisi, verilen “şehit”ler hepten unutulmuştur... Bu durum üzerine Musta- fa Kemal, Meclis’teki bir giz- li oturumda, yapılan çalış- maları anlatır ve “İstemeye- rek de olsa, düşmanlara umut verecek en küçük bir belirti gösterildiği sürece, amaca ulaşmamız gecikir” diyerek de tarihsel “uya- rı”sını yapar. Ne ki bu “ordu” karşıtları Mustafa Kemal’in bu ko- nuşmasının çok “sert” ve “buyruk” biçimde olduğunu ileri sürüp eleştirirler... Ve tutumlarını da sürdü- rürler. Bir Meclis oturumun- da Kara Vasıf’ın “ordu”nun artık kesinlikle “kıpırdaya- mayacağını” söylemesini, bir “bölük” milletvekili “yaşa!” haykırışlarıyla ve “alkış”larla karşılar. Atatürk bu alkışlayıcıların tutumu için Söylev’de “Çok üzüntü duydum!”; “Çok acı duydum!”; “Çok utanç duy- dum!” diyerek “ilk” kez böy- lesi bir derinlikle duyguları- nı dile getirir. Henüz Ege ve Marmara iş- gal altındayken, düşman olağanüstü desteklerle “sal- dırı”ya hazırlanıyorken, bizim “siyaset”e dönmemizi iste- mektedir bu grup, diye açık- lar Mustafa Kemal. Bunlara göre demek “ma- sa”ya oturulacak. Peki kim- le? Yunanistan’la mı? Ama o bir “maşa”!. Onu, en yeni sa- vaş araçlarıyla, politik koru- masıyla durmadan destek- leyen “ülke”yle oturulacak- tır kuşkusuz. Yani o dönemin “ABD”si olan “İngiltere” ile. Üstelik işin kolay yanı da vardır. İn- giltere “Irak”tadır... Komşu- dur... Atatürk’ün bu öneriyi ka- bullenmesi düşünülemezdi bile. O, belirttiği yolda yürü- yecektir. “Önce sahada ye- nip sonra masaya oturmak” ilkesi doğrultusunda. Sonuç, “silahlı kuvvetler”e bu denli saldıranların yüzü- ne bir “tokat” gibi iner... Söylev’in, “Sakarya Sava- şı”ndan “Başkomutanlık Sa- vaşı”na dek olan küçük bir bölümünün “yeniden” ele alınıp değerlendirilmesi, “yo- rum”lanması gerekir diye düşünüyor insan, günü- müzde kimi olup bitene ba- kınca... Not: Geçen haftaki yazıda H.V. Velidedeoğlu’nu “ci- nayet”le suçlayan TBMM oturumunu yöneten başka- nın AKP’li olduğu belirtil- mişti. Oysa CHP’liymiş. Dü- zeltir, özür dilerim. M.V. Dalakon Selim Sümen: “İlhan Abi’den üç bombacı adı istiyorlarmış. Ben ikisini biliyorum; Lefter ve Metin Oktay.” Bombacı SESSİZ SEDASIZ (!) Mustafa Kemal’in Utanç Duyduğu An! m.velidedeoglu@hotmail.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com24 Ekim OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Beyin dokularõn- da bulunan ve mor- fin kadar güçlü ağ- rõ kesici özelliği olan bir grup pro- teinin ortak adõ. 2/ Osmanlõ devletinin Müslüman olma- yan uyruklarõna ve- rilen ad... Eski Mõ- sõr inanõşõnda gök- yüzü tanrõçasõ. 3/ Kõrgõzistan’õn para birimi... Eskrimde kulla- nõlan üç silahtan biri. 4/ Kuran’da bir sure... Dü- zenli yükseklik kaybõ. 5/ Yeterince aydõnlõk olma- yan... Bir topluluğu oluş- turan bireylerden her biri. 6/ Küçük mağara... Ge- nellikle üstü kapalõ pazar- yeri... İlave. 7/ Güvenliği sağlamakla görevli kim- selerin bulunduğu konut. 8/ Düğünün ertesi günü. 9/ Yaz yağmuru... Arsõz sokak çocuğu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hem erkek hem dişi gametleri bulunan birey. 2/ Ay- dõnlatma araçlarõnda kullanõlan bir gaz... Eldiven ve giy- si yapõmõnda kullanõlan bir tür yumuşak deri. 3/ Ardahan’õn bir ilçesi... Demiryolu. 4/ Rey... “Uçtuk --- ufkunda gö- rünmek hevesiyle / Canlandõ o meşhur ova at kişnemesiyle” (Y. K. Beyatlõ). 5/ Sergen... Göz, alõn ve yanak arasõnda yer alan çukurumsu bölge. 6/ Lityum elementinin simgesi... Bir kurum ya da kuruluşu simgeleyen yazõ ya da şekil. 7/ Is- parta’nõn Eğirdir ilçesinde bir mağara... Hiç emek verme- den ele geçirilen şey. 8/ Diyarbakõr yöresine özgü, sütle ya- põlan bir hamur tatlõsõ... Nikel elementinin simgesi. 9/ Bel- li bir varlõk ve biçim kazanma. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K E R E B İ Ç Ö A G O R A A R Z R E Ş İ D İ Y E A A V İ Z E A B A Ş A K L O Ş A R A N D İ M İ Ş A N B U A Y K A R A K O C A T A A T A M A N 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear