29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 OCAK 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Büyüklük Nami Tepe: “Asgari ücretin günlük artışı 56 yeni kuruş oldu. Vatandaş rahat rahat bir büyük yapabilir!” Ya ğ m u r E k i m Türkİş patronları memnun etmiş... “Mutlu iş!” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU 2007’de ekonomi sendelemiş... Sendeleme şöyle olmuştur.. Sen de götür, sen de! Çeviri Ahmet Arpad: “Türkçesi kötü Orhan Pamuk gösterdi ki çevirmenlere de Nobel edebiyat ödülü verilmelidir!” YARGI kararına uyulmasa da olur düşüncesindeki YÖK Başkanı gibi Özelleştirme İdaresi Başkanı’nın da “aynı tarla”dan yetiştiğini söylüyor Prof. Dr. Aydın Aybay dostumuz: “Bay Başkan, Petkim’in haraç mezat satış işlemini durduran Danıştay kararına, lütfedip uymayı uygun bulmuş. Bu yaklaşımda, ‘uymasak da olurdu ama neyse’ anlamı var gibi gözüküyor. Ama yine de kutlamak lazım; onun yerinde YÖK Başkanı olsaydı, ‘mahkemeyi ilgilendirir, bizi bağlamaz’ türünden bir cevher yumurtlayabilirdi. Buraya kadar olan iyi de Bay Başkan, bunun ardından şikâyetlerini sıralıyor: Sendika, bu davayı açarken etik davranmamış; Petkim’in özelleştirilmesi işlemi, mahkemede salt hukuksal zeminde tartışılmak gerekirken sendika bunu ‘ideolojik’ bir sorun zeminine çekmiş ve yargıyı bu tavrı ile etkilemiş; etik olmayan davranış bu imiş! İdeoloji Bu yaklaşımı ile Bay Başkanın konunun en can alıcı yanını hiç anlamadığı ortaya çıkıyor. Önce, ‘salt hukuksal’ dediği bir çerçevenin ne olduğunu ve nereden çıktığını bilmiyor. Kendisine ilk anımsatılacak husus, her yasal düzenin ‘ideolojik’ bir temele dayandığıdır. Mevzuat dediğimiz düzenleme buna göre şekillenir, Nitekim, halihazırda başında bulunduğu idarenin tabi olduğu hukuksal çerçeve ve yapı da 1980 yılında ortaya çıkan ideolojinin ürünüdür. Üstelik bu ideoloji, davacı sendikanın dayandığı türden ulusal bir ideoloji değil, 12 Eylül rejiminin ürünü olarak Türkiye’ye dışarıdan aşılanmış yabancı kaynaklı ideolojidir. Bununla, genç cumhuriyetin 7080 yıllık birikiminin ürünü olan kurumları, kuruluşları, haraç mezat yok pahasına elden çıkarma işi, dışarıdan, uygulayıcı piyonları da belirlenerek, ayrıntılı olarak tezgâhlanmıştır. Bay Başkanın ideolojisi olmadığını sandığı salt hukuksal yapı işte bu tezgâhın ürünüdür. Kökü dışarıda bu tuzağın ne olduğu, nasıl işlediği ve nereye varacağı yurtsever aydınlarca yıllardan beri anlatılmıştır. Bay Başkanın bunları izlemeye vakti olmadığını düşünerek, ideolojik yaklaşımının ne olduğunu çarpıcı olarak gösteren şu örneği incelemesini öneriyorum: Dünya Bankası 1990’ların başında, özelleştirmenin Türk halkına benimsetilmesi için 100 milyon dolarlık kredi açmıştı ve bu kredi çarçur edildikten sonra faiziyle birlikte geri ödendi. Bay Başkan, bunun belgelerini okusun da ‘ideoloji’ dediği şey neymiş anlasın!” Devrim Çocuklarını Yer Umut (10) TBMM’deki ilk muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’dır. Anımsayalım: Atatürk’ün yakın arkadaşlarından Hüseyin Rauf (Orbay) Bey, Cumhuriyetin ilanını ‘Atatürk’ün gittikçe artan iktidarının daha da güçlenmesine yönelik bir hareket’ olarak değerlendirmişti. Onunla birlikte Adnan Adıvar ve Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir ile Cafer Tayyar paşalar hilafetin kaldırılmasına tepki duymuşlardı. Bu tepkiler 17 Kasım 1924 günü yeni bir partinin, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasına yol açtı. Partinin başkanlığına Kazım Karabekir Paşa getirildi, Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan 29 milletvekili yeni partiye katıldı. Ne var ki bu partinin ömrü uzun olmadı, 13 Şubat 1925 günü Bingöl’ün Ergani ilçesine bağlı Piran köyünde başlayan ve hızla Doğu, Güneydoğu illerine yayılan Şeyh Sait İsyanı’nın bastırılmasından sonra kurulan ‘Şark İstiklal Mahkemesi’nin, partinin Urfa başta olmak üzere bölgedeki şube ve yöneticilerinin isyanın genişlemesinde rol oynadıkları yönünde karar vermesi üzerine hükümet, 3 Haziran 1925 günü Takriri Sükun Kanunu’na dayanarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapattı. Partiyi kuran paşaların ve diğer milletvekillerinin, önce 1925 İzmir Suikastı Davası, daha sonra da 1926 Ankara yargılamaları ile değişik şekillerde cezalandırıldıklarını, böylece siyasal hayattan uzaklaştırıldıklarını buraya not olarak düşelim. “Devrim, çocuklarını yer”. Bu, kulağa hiç hoş gelmese, istenen, arzu edilen bir durum olmasa da 1789’dan bu yana gerçekleştirilmiş tüm toplumsal devrimlerin şaşmaz kuralıdır. Devrim tarihi bu bağlamda devrimlere önderlik eden kadroların bölünüp parçalanmalarının, düşünce olarak merkezin uzağına düşenlerin tasfiyelerinin de tarihidir. Bugün belli bir aydın kesimi Cumhuriyet Devrimi’nin ‘demokrat olup olmadığını’ tartışıyor. Eylemin/olgunun adı üstündedir: Devrim. Yeryüzünde hangi devrim demokrat olmuştur ki? Fransız Devrimi mi? 1848 Devrimi mi? Sovyet, Çin ya da Küba devrimleri mi? Ya 27 Mayıs 1960 Darbesi/Devrimi? Bunu gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi’nden uzaklaştırılarak yurtdışına gönderilen 14’leri anımsayalım. Cumhuriyet Devrimi de ‘demokrat’ değildir, zaten önderlerinin de böyle iddiaları yoktur. TBMM’de yer alan ikinci muhalefet partisi ise Serbest Cumhuriyet Fırkası’dır. Bu parti, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na göre gerek kuruluş ve gerekse sona eriş biçimi bakımından oldukça farklı özellikler gösterir. Her iki parti de Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan doğmuş olmasına rağmen, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, ‘doğal’ bir muhalefet hareketinin partiden ayrılmasıyla oluşmuştur. Serbest Cumhuriyet Fırkası ise Atatürk tarafından arkadaşı, eski başbakanlardan ve o sırada Paris Büyükelçiliği görevinde bulunan Ali Fethi (Okyar) Bey’e ‘kurdurulmuştur’. Resmi kuruluş işlemi 12 Ağustos 1930’da tamamlanan partinin adını koyan da Atatürk’tür. Bu partinin hayata geçirilmesinin amacı, TBMM’deki bir muhalefet partisinin varlığıyla Türkiye’yi, Batı’da oluşan ‘tek parti diktatörlüğüyle yönetilen bir ülke’ imajından kurtarmaktır. Yeni partiye Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan 15 milletvekili geçmiş, Başkanlığa Ali Fethi Bey, Genel Sekreterliğe ise Nuri (Conker) Bey getirilmiştir. Kars Milletvekili Ağaoğlu Ahmet Bey, Niğde Milletvekili Dr. Reşit Galip Bey, Şebinkarahisar Milletvekili Mehmet Emin (Yurdakul) Bey gibi önemli isimler bu partiye geçenler arasındadır. Programı açısından CHF’den daha liberal görünen yeni parti toplumda umulduğundan da fazla ilgi görmüş, kuruluşundan iki ay sonra yapılan yerel seçimlerde 502 belediyeden 22’sinin başkanlığını kazanmıştır. Serbest Fırka’nın bu seçimlerden önce özellikle İzmir ve Ege’de coşkuyla karşılanması, İzmir’de, miting alanında Ali Fethi Bey’i dinlemek üzere toplanan kalabalığın taşkınlıkları, CHF binasının taşlanması, polislerin dövülmesi, polisin açtığı ateşte bir çocuğun vurulup ölmesi vb. olaylar CHF kadrolarını huzursuz etmiş, yakın çevresinin yaptığı baskılar üzerine Atatürk, Ali Fethi Bey’den partisini kapatmasını istemiştir. Serbest Fırka’nın fesih kararı 17 Kasım 1930 günü kamuoyuna açıklanmıştır. Serbest Fırka olayı gerek iktidardaki Cumhuriyet Halk Fırkası kadrolarının gerekse bir ‘muhalif hareket’ olarak Serbest Fırka’ya umut bağlayan kasaba eşrafı ve köylü kitlelerinin ‘şeklen de olsa’ parlamenter demokrasiyi içselleştiremediklerini göstermiştir. Bu deneyimden sonra çok partili siyasal yaşama geçmek için 15 yıl beklenecektir. (eposta: dkavukcuoglu?superonline.com) Sahtekâr M. Alpaslan Yener: “Yangın merdiveninden minare yapmayı pratik zekâ zanneden gafiller, Sinan’ın ruhu, sizi sahtekârlığınızla birlikte tarihe gömecektir.” SESSİZ SEDASIZ (!) Bilin bakalım kim daha çok şerefsiz! “HAZIR söz şerefsizlikten açılmışken” diyerek söze giriyor Kaya Çetin ve “Birkaç soru sorsak, acaba bir bilen çıkar da yanıt verir mi” diye soruyor büyük bir heyecan ve merakla: “Türkiye Cumhuriyeti’nin nimetlerinden yararlanırken Osmanlı’ya öykünenler mi daha şerefsiz, yoksa ‘Atatürk’ün ilke ve inkılaplarını korumak’ için şerefleri üzerine yemin ettikten sonra cumhuriyet düşmanı Saidi Kürdi’nin izinden gidenler mi? Sevr koşullarını dayatıp Türkiye’yi parçalamak isteyen yabancılar mı daha şerefsiz, yoksa üç kuruşluk çıkarları için onlarla işbirliği yapan hainler mi? Devletin 300 kuruşluk arazisini üç kuruşa kapatan uyanıklar mı daha şerefsiz, yoksa onlara çanak tutup rantı paylaşan yetkili ve etkili görevliler mi? İki günlük gümrük muafiyetinden yararlanıp köşe üstüne köşe dönen yarenler mi daha şerefsiz, yoksa bilerek ve isteyerek onlara bu olanakları sunanlar mı? Ayda üç kuruş maaş alırken beş kuruş kira ödeyenler mi daha şerefsiz, yoksa maaşından başka geliri olmadığı halde Türkiye’nin hatırı sayılır zenginleri arasına giren kamu görevlileri mi? 1920’li yılların Ali Kemal’leri mi daha şerefsiz, yoksa son 20 yılın Ali Kemal’leri mi?” behicak?yahoo.com.tr İstemi Sel: “Göbeğini değil, ‘göbeğinin altını’ kaşıyan adamdan korkmalıyız asıl. Ne de olsa iktidar onun elinde...” Göbek ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK İmar Devrimi Yıl sonu yazılarımızda, 2007’nin “imar darbeleri”yle geçtiğini; yeni yasal düzenlemelerin de yağmacılıkta adeta “sömürgecilik dönemi”ni başlattığını belirtmiştik… (27 ve 30 Aralık 2007Cumhuriyet) Yılbaşı tatili ise dostların “Peki, ne yapmalı” sorularıyla geçti. Öyle ya, olanları sadece “saptamak”la yetinmek, kimi akademisyenlerdeki “Ben söylerim, gerisine karışmam” tavrı değil mi? Ulu önder Atatürk’ün isteğiyle Sevgili Muazzez İlmiye Çığ’ın Türkçeleştirdiği bin yılların Sümer tabletlerinde diyor ki: “Madem biliyorsun, neden anlatmıyorsun?” Anadolu’daki “ortaçağ aydınlanması”nın evrensel bilgelerinden Mevlana’mız da işte o “bilgi küpü umarsızlar” için şunu söylemiş: “O ne mene bir âlimdir ki malumat yığmış bir zalimdir…” Biz de bu tarihsel uyarılardan “görev” çıkararak gelecek için öngörülerde bulunma sorumluluğumuzu çok önemsedik. MSGSÜ’de şehircilik ve mimarlık öğkentlerimiz ve çevremizle birlikte siyaseti ve toplumsal tercihleri sürekli kirleten “imar rantı ekonomisi”nin önünü kesmek… Nasıl mı? İşte “öncelik”li 7 devrim ilkemiz … 1 YENİ ANAYASA: Anayasadaki kent, çevre ve kültürle ilgili tüm “uygulanmayan” hükümler, 1961 Anayasası’nın “ulusal çıkar” ilkesiyle de geliştirilerek, “değiştirilemez” ve “uyulması zorunlu” maddeler olmalı; bu konulardaki kararlarda “sivil” ve “uzman” kuruluşlar etkin kılınmalı. 2 DEMOKRASİ: Kaçak yapılaşma sorumluları, kentlilere ve gelecek kuşaklara giderilemez zararlar veren “suçlu”lar olduklarından, yerel yönetim seçimlerinde aday olmaları ve oy kullanmaları kısıtlanmalı. Aynı suçluların, ülkeye de zarar vermemeleri için partilere üyelikleri ve bağımsız olarak bile milletvekili seçilmeleri yasaklanmalı. 3 KAÇAK YAPI: İzinsiz inşa edilen ve kullanılan tüm yapılar “saptandıkları an”da kamu mülkiyetine geçmeli ve derhal yıkılmalı. Bunlara göz yumanlar da görevlerinden alınarak kamu haklarından yoksun bırakılmalı. 4 TALAN PAZARI: Yasadışı yapılaşmanın önemli nedeni haline gelen “kaçak yapı pazarı” ve bunun yarattığı imarsız kentleşmeyi durdurmak için, “tapuya şerh” düşülerek alım, satım, bağışlama, takas ve miras işlemleri yapılamaz kılınmalı. Bunların bulunduğu arsalar için de kaçak yapıdan arınmadığı sürece aynı kısıtlama uygulanmalı. 5 SİYASETÇİLER: İnşaat ruhsatı ve kullanma izni olmayan, hukuka aykırı yapı ve tesislerin temel atma ya da açılış törenlerine katılan tüm siyasilerin yetkileri iptal edilmeli; belediye başkanları ve valiler görevden alınmalı. Kente karşı suçlarda “dokunulmazlık” olmamalı. 6 RANT VERGİSİ: Tarlaları imar parseline dönüştüren ya da yapı yoğunluğunu arttıran tüm plan değişikliklerinin mutlak şehircilik kurallarına uygun olması sağlanmalı; “aksi hallerden doğan rant artışı kadar ‘imar düzeni vergisi’ ilgilisinden ‘peşin’ alınır” önkoşulu getirilmeli; bu gelir sadece imar ve altyapı için kullanılmalı. 7 KENTSEL MİRAS: Kentin tarihsel semtlerinin sağlıklılaştırılarak kullanılması gerçekleşmeden yeni konut alanları açılmamalı. Eski çarşı ve pazarlara rakip konumdaki tüm alışveriş merkezleri kent dışına çıkarılmalı ve pazar günleri kapalı olmalı… 2008’de işte bu ilkelerin “imar devrimcisi” olmaya ne dersiniz? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Bir temel atma töreni... ‘Ruhsat’ var mıydı? rencileriyle 2007’deki bazı derslerimizi “Şu imar ihanetlerine karşı ne yapmalı” sorusuna ayırdık. Bizim kuşağın aynı yaşlardaki yanıtı; tüm ulusal sorunların çözümü için “tek yol devrim”di; örneğin, mimarlık ve şehirciliğin de “talancı”lara değil halka ve uygarlığa hizmet edebilmesi için öncelikle şu “emlak rantı” egemenliğinin “toplumsal mülkiyet”le “devrilme”si gerekiyordu… Ne var ki bu yol öylesine “zalim”, dahası “küresel destek”li bir “karşıdevrim” örgütlenmesiyle kapatılmıştı ki; bazıları “Mülkiyet kutsaldır” deyip rantın “kul”u oldular; kimileri de aynı karşıdevrimi “diyalektik” sayarak “solcu söylem”le “dönek”leştiler… Geriye kalanlarımız ise o gün bu gündür, anayasadaki “mülkiyet hakkının toplum yararına kısıtlanması” ilkesini, karşıdevrim yağmacılarına karşı savunmanın direnişi içindeler… HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 2 Ocak www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Ankara’nın Çubuk ilçesin 1 de, doğal gü 2 zelliğiyle tanınmış küçük 3 bir göl. 2/ Kas 4 tamonu’nun 5 Pınarbaşı ilçesinde bir şela 6 le... Uluslara 7 rası Olimpiyat 8 Komitesi’nin simgesi. 3/ Ga 9 ziantep yöresine özgü 1 2 3 4 5 6 7 8 9 bir üzüm cinsi. 4/ Pos 1 P R O A K T İ F tu, kaplan postu gibi 2 L İ MB O T A S çizgili bir tür Afrika A L İ A Ğ A zebrası... İngiltere’de 3 E T F İ çok sevilen bir cins bi 4 B A R K O D 5 İ L O N O H U T ra. 5/ Mezopotamya’da L A R A kurulmuş eski bir kral 6 S İ M A Y B lık... İpekli bir kumaş 7 İ N A N Ç cinsi. 6/ Asur krallığı 8 T N İ H A T A nın başkenti... Bir nota. 9 K ON S O L İ T 7/ Uğraş... Şirketler arasında, rekabeti ortadan kaldırmak amacıyla yapılan anlaşma. 8/ “Su sesi ve kanat şakırtısından / Billur bir avize Bursa’da ” (A.H. Tanpınar) ... Yurdumuzun bir bölgesi. 9/ Bir nota... Genellikle tahıl saklanan yer. Temel hedeflerimiz İşte bu direnişte başarıya ulaşabilmek için mimarlık ve şehircilik öğrencileriyle geliştirdiğimiz yeni “tez”imiz, öncelikle “imar devrimi”ni gerçekleştirmek; ekinci?cumhuriyet.com.tr YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gediz Irmağı deltasında, yüzlerce kuş türünü barındıran bir lagün. 2/ Bir renk... Yozgat ilinde ünlü bir höyük. 3/ İslam inancında cennetin muhafızı olan melek... Kuzu sesi. 4/ “Kuru gazel gibi göğe savrulma / poyraz gibi esip yorulma” (Karacaoğlan)... Çok değerli bir kahve cinsi. 5/ Radyoaktif bir ışınım... Sıvı, gaz gibi akışkanların akış denetiminde kullanılan aygıt. 6/ Dizginleri koyuverilmiş atın dörtnala koşması. 7/ Trabzon ilinde bir yayla... Mısır İmparatorluğu’nun en parlak dönemindeki başkenti. 8/ İlkel bir silah... Yunan abecesinde bir harf. 9/ Dostoyevski’nin bir romanı. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear