26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 AĞUSTOS 2007 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Cumhuriyet Reddedilmez! Ulusdevletin kurucu iktidarının getirdiği ilkelerin sorgulanmasına yol açacak nitelikte ve demokratikleşmeyi gerçekten sağlamayan, demokratikleşme yanılsamasıyla yüklü sivil sözcüğünün içeriksiz, ancak çekiciliğiyle yapılacak bir anayasa değişikliğinin, sonradan Cumhuriyetin temellerinin etkilenmesine yol açmasına olanak verilmemelidir. PENCERE Takıyye’nin Daniskası... Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün geçen cuma günü (3 Ağustos 2007) yayımlanan yazısını okurken altını çizdiğim satırları aktarıyorum: “Önceki gün Zaman gazetesinin İstanbul’daki tesisini gezdim. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, bu meslekte en iyi ilişkim bulunan insanlardan biridir. .......... Binanın üst katlarında iki mekânı gezdik. Biri büyük toplantı ve kabul salonuydu. Öteki ise Ekrem Dumanlı’nın odası. Her iki odanın en büyük objesi duvarlardaki Atatürk tablolarıydı. .......... ...... Yazı işleri ve haber elemanlarının yüzde 30’una yakını kadın çalışandı. Yüzde 80’i türbanlıydı. .......... Benim için iyi bir gözlem oldu. Türkiye’de her kesimde, kurumlarda müthiş bir modernleşme çabası var. Ve bunun güzel sonuçlarını alıyoruz. Modernleşme artık sadece belli kesimlerin tekelinde değil.” ? Özkök’ten sonra, pazar günü (5 Ağustos 2007) Hürriyet’te Ayşe Arman’ın yazısını okurken altını çizdiğim satırları aktarıyorum. “ Bir gazeteci büyüğüm dedi ki: .......... Zaman gazetesinin arşivine gir, spor sayfalarını incele, fark edeceksin ki kısa şortlu, atletli kadın sporcu fotoğrafı yok. Acaba neden? Hemen Ekrem Dumanlı’yı aradım. Soruyu aynen sordum. İşte cevabı: Çok var öyle fotoğraf. Hemen yollayayım size. (...) Özellikle de voleybol ve basketbol oynayan kadın sporcu fotoğrafını sıkça basıyoruz.” Ne var ki Dumanlı’nın doğru konuşmadığı kısa sürede anlaşılıyor ve Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, Ayşe Arman’a şu açıklamayı yapmak zorunda kalıyor: “O meslek büyüğümüz kısmen haklı. Spor servisindeki çocuklara bunun nedenini sordum, ‘Kötü niyetle yapmıyoruz’ dediler. İki sebebi varmış. 1. Cinsel öğe olmamasına gayret ettikleri için. 2. Okurdan tepki gelmesin diye.” ? Takıyyenin elle tutulurcasına somutlaşması nasıl gerçekleşir?.. Duvarlarda Atatürk fotoğrafları.. Salonlarda türbanlı çalışanlar.. Spor servisinde spor giysili kadın yarışmacı yasağı.. Ve yasağın harika gerekçesi: Kadın sporcu “cinsel öğe” oluşturuyormuş... Sonunda Ertuğrul Özkök dostumuzun yorumuna ne demeli: “Türkiye’de her kesimde kurumlarda müthiş bir modernleşme çabası var.” ? En sonunda ABD’siyle, AB’siyle Batı da farkına varıp açıkladı ki Türkiye’de İslamcılık öteki adıyla dincilik laikliğin icabına bakıyor... Demokrasi adına laikliğin defterini düren, özgürlük adına kadını günah sayarak tesettürü savunan bir karşıdevrim sürecinde yaşıyoruz... Yine de helal olsun, erkekliğimiz uğruna kadınlarımız kurban olsun... Neden?.. Kadın sporcunun “cinsel öğe”ye dönüşmesi başka hangi ülkede rastlanır bir çarpık “seksüel vak’a”dır?.. Şah’a da, Sana da, Bana da! Ceyhun Atuf Kansu’ya göre: “Ne Yapmalı?” “Kötü yönetime, kara baskıya, bozuk düzene, toplumun içindeki çelişkilere, giderek evrensel ölçüye varan çelişkilere karşı ne yapmalı?” Kâğıtları el yazısıyla doldurmuş! Sayfaları... Yayımlanmamış!.. Beklenmedik bir ölüm çalmış kapısını, hem de Ankara caddelerinde yürürken... ??? Bir hekimdi. Bir yazar, bir şair, hem de en soylusundan... Mustafa Kemal Atatürk’e gönlünü, aklını, bilincini vermiş gerçek bir devrimci. Öyle bağırıp çağıranlardan değil, sesiz, ağır, güçlü etkisini duyuranlardan... Şiirleriyle, yazılarıyla gerçek bir halk insanı. Yaşamıyla, davranışıyla, yarattıklarıyla... Işık Kansu eski defterleri karıştırırken babasının bir el yazısını bulmuş; size bize, topluma, bugüne, geleceğe bir sesleniş: “Ne Yapmalı” ??? Ben bu yazıyı okumaya başlarken Ceyhun’un “Taşlama” şiirini anımsadım. “Ne Yapmalı”nın bir çeşit yanıtı gibi: “Diren tutan, tornada işbaşında / Çapasında, düveninde, tezgâhında / Senin alın terindir ekmeği aziz kılan / Ellerinle birleşmeyen ellere yuh olsun. Dağ başısın yücelerde güneşlisin / Ama derindedir asıl cevherin / İşletmeyen cevherini/, Işımayan kaderini/ Zalimliğe, geriliğe, karanlığa yuh olsun. Çarşı kahvesi, esnaf kahvesi, balıkçı kahvesi / Bunca uyuşturduğun kana / El değmediğin topraklara madenlere / Koyverdiğin bunca boş zamana yuh olsun Halk dedim sözümün iptidasında / Ne varsa yeryüzünde sana kul yazdım / Hürriyetini verirsen yanılıp şaha / Şaha da, sana da, bana da hepten yuh olsun.” ??? İşte “Ne Yapmalı”nın bir çeşit yanıtıdır bu: “Şaha da, sana da, bana da hepten yuh olsun!..” Her dönemde yapılması kaçınılmaz davranışlar vardır. Mustafa Kemal’in çocukluğunda, ilkgençliğinde “ne yapmalı”ya bulduğu yanıt, karşı çıkmaktı... Mustafa Kemal’in devrimci dokusu çocukluğunda oluşup, bir Manastır gününde bu soruyu yanıtlar: “Padişahlığı yıkacağız.” Padişahlık bir simgedir, toplumun tüm çatışmalarını, tüm çelişkilerini düğümleyen bir simge, bir üst yapı simgesi. İlk önce bu düğüm çözülmelidir. ??? Şahlık, padişahlık, diktatörlük zorla, baskıyla ya da uydurma seçim oyunlarıyla yerleşen derebeylikler, halka, doğruya, insana karşı yaratılmış kaleler, önce bunlar yıkılmalıdır... Mustafa Kemal Atatürk’ü Türk halkının belleğinden silmek heveslilerinin yaygaraları gündemdeyken Ceyhun Atuf’un tarihsel önem kazanan uyarısı büyük bir anlam taşıyor: “Özgürlük ve bağımsızlık için kurtuluş savaşı vereceğiz.” Hamdi Yaver AKTAN S Yargıtay 8. Ceza Dairesi Üyesi Sivil toplum kavramının kabaca yeni liözcükler, zaman içinde anlam değişikliklerine uğrayabilir, köken beralizm olduğu anımsandığında, sivil analerinden farklı içerik kazanabilir yasa’nın esasen renksizliğinin rengi olduler. Bir dönem muzır sözcüğünün ğu ortadadır. Devletin bütün kurumlarından anlam daralmasına uğratılıp müs Atatürk devriminin kazanımlarının kaldırılatehcen’liğe indirgendiği gibi!.. Kimi zaman rak bu yeni rengin egemen kılınmak istenda sözcüklere gizemli özgörev de yüklene diği o denli açıktır ki, mazeret olarak sadebilir. Şimdilerde de sivil sözcüğü, üniforma ce bu tartışmanın erken başladığı, şimdilik ve özellikle askeri üniformanın karşıtlığın zamanının gelmediği ay ışığında söylenmektedir. Atatürk ilkelerine yapılan referansın da kullanılmaktadır. Anayasa değişikliği bağlamında kullanılan nedeni çok iyi bilindiği ve amaçlanana enbu sözcüğe bu denli yanlış ve bir o kadar da gel olduğu için sivil sözcüğünün yanlış ankökeninden uzak özgörev yüklemek ne öl lamına sığınılarak anayasada değişiklik istençüde doğrudur? Üstelik Atatürk ilkelerini ana mektedir. Öte yandan ideolojisiz bir anayasa nasıl yasadan çıkarmak için sivil sözcüğüne sarılmak ve toplum gözünde demokratikleşme olabilir, sorusuna yanıt da verilememektedir. yanılsaması yaratmak suretiyle amaca ulaş Kuşkusuz ki böyle bir sorunun yanıtı yoktur! mak!.. Böyle bir değişikliğin gerçekleştiril Çünkü her anayasanın bir ideolojisi vardır! mesi halinde herhangi bir yasadaki, sözgeli Ne kadar eleştirilirse ve kimi düzenlemelemi 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanu rine karşı olunsa da anayasadaki Atatürk ilnu’nun 2. maddesindeki Türk Milli Eğitimi kelerinin tarihsel kökenlerinin göz ardı edinin genel amacının Atatürk devrim ve ilke lemeyeceği ve vazgeçilmesinin olanaklı olleri ile milliyetçiliğine dayalı olmasına iliş madığı unutulmamalıdır. Taner Timur’un da belirttiği üzere Kekin hükmünün de pekâlâ anayasaya aykırı malistlerin arkasındaki siyasal ve kültürel olduğu ileri sürülebilecektir. miras, yarısömürge konumunda ve işgal altında bir ülke ile şoven bir Türkçülüktü; hiç de sorumlu olmadıkları bu tarihsel handikaplara karşı da savaştıktan sonra ulusdevleti kurarken temel ilkeleri belirlemişlerdir. Doğaldır ki, bu değerler anayasalara yansımıştır; yansıması da gereklidir. Dahası bu ilkelere dayanılmalıdır! Bütün bunlara karşın anayasada değişiklik yapılmalı mıdır? Kuşkusuz ki anayasa değiştirilmelidir! Üniversite, yargı, ifade ve örgütlenme özgürlükleri vb. konularda değişiklik yapılmalıdır. Üniversitelerde bilimsel gelişmenin önünü tıkayan, bilimsel düşünceyi engelleyen; yargı bağımsızlığına engel olan, yargının siyasal etkilere, baskılara açık olmasına olanak veren hükümlerin özellikle ve ivedilikle değiştirilmesi gerekmektedir. Ne var ki bu değişiklikler rövanş amaçlı, mevcut düzenlemeleri aratacak nitelikte de olmamalıdır. Ulusdevletin kurucu iktidarının getirdiği ilkelerin sorgulanmasına yol açacak nitelikte ve demokratikleşmeyi gerçekten sağlamayan, demokratikleşme yanılsamasıyla yüklü sivil sözcüğünün içeriksiz, ancak çekiciliğiyle yapılacak bir anayasa değişikliğinin, sonradan Cumhuriyetin temellerinin etkilenmesine yol açmasına olanak verilmemelidir. Böyle bir değişikliğin demokratikleşmeyi getirmeyeceği, Cumhuriyetin öncelikle reddini getiren bir değişiklikten sonra da daha reddedilecek bir kavram ve kurum kalmayacağı unutulmamalıdır. Karşıdevrim Adımlarını Sıklaştırıyor… Orhan ÖZKAYA S Kendinize yatırım yapmak istiyor ve bu konuda profesyonel bir yol haritasına ihtiyaç duyuyorsanız; İŞTE HAZİNENİZİN HARİTASI burada. Haydi yelkenler fora, yola çıkıyoruz... ‘Yaşam koçu’nuzla tanışın. 0 533 302 84 48 eçimden hemen sonra, hiç zaman yitirmeden karşıdevrim atağı sürüyor. Kendisine “yoklama çekme” rolü biçilen Prof. Dr. Üskül, alelacele açıklamalarda bulunarak anayasayı sivilleştirmenin gereğini vurguladı. Bu durum sanki yeni bir durummuş gibi algılandı. Eleştiriler artınca; “bunun sadece kendi görüşleri olmadığını, partinin seçim bildirgesinde bu durumun yer aldığını” belirtme gereği duydu. Bazı parti yetkilileri durumu medyanın abarttığını, durup dururken böyle bir şeyi ortaya dökmenin anlamsız olduğunu, önce parti yetkili organlarına sorarak bu konuların yazılması gerektiği açıklamasını, genç gazetecilere sertçe yaptılar. Arınç da: “Bilim adamının görüşlerine saygılı olunması ve sakince değerlendirilmesi…’’ görüşünü dile getirdi. Oysa hocaya tetikçilik yaptırılıyor dense yeridir. Zira bu görüşler iktidarın başının tanınan görüşleri olarak tarihteki yerini almıştır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde, Gaziantep Belediye Başkanı C. Doğan’a gitmiş ve “Halka iyi hizmet vermek gerekiyor. Ancak, merkezi idare nedeniyle bu oldukça zor... Sayın başkanım, siz önder olun, RP, CHP, ANAP, MHP ve DYP’li belediye başkanları olarak, hep birlikte, yerel iktidar için, arabalarımıza atlayarak Ankara’ya gidelim” demiştir.* Açıklamalarına devam ederek: “Bu durumda Osmanlı eyaletler sistemi benzeri bir şeyler yapılabilir. Eyaletler içinde bir sistem olabilir diyorum. (…) Türkiye’nin yarınında artık ‘Kemalizm’e veya başkaca herhangi bir resmi ideolojiye yer yoktur. Kemalizmin yeniden kendini üretmesi söz konusu değildir. (…) Aradan 70 yıl geçti. Artık, militarist ve sivil bürokrasi ‘Devleti biz kurduk, korumak kollamak görevi de bizimdir’ diyemez. Çünkü insanlar böyle bir devleti istemiyor. En önemlisi de bu düşüncelerini açıkça dile getiriyorlar.’’** Yoruma bile gerek bırakmayacak netlikte yapılan açıklamalar. Atatürk ve Cumhuriyet ilkeleriyle sürekli kavgalı olmanın dayanılmaz ve gizlenemez aceleciliğini, tahammülsüzlüğünü göstermiyor mu? Aynı zamanda bu durum, olayın aslının nerelere dayandığını hiç duraksamaya yer vermeden ortaya koymuyor mu? Son Türk devleti çoğunluk oylarının güç gösterisiyle yitirilecek mi? Bütün bunlar düşünülünce olayı, sadece bir profesörün kendi açıklamaları olarak değerlendirmek yeterli değil; zaten Arınç’ın ve diğer yetkililerin desteği, Erdoğan’ın susması bu açıklamanın bireysel olmadığının kanıtını oluşturuyor. Satranç oyunu, askerler birer ikişer piyon olarak öne sürülüyor. Oyun hazırlığı önceye dayanıyor ve yukarıdaki söylemlerde saklı... Karşıdevrim adımlarını sıklaştırıyor. Yapacak çok işi var. Devletin tüm kaynaklarını yabancılara teslim etmek, Cumhurbaşkanlığı’nı alarak devleti ele geçirmek, BOP eşbaşkanlığını yürütmek, ılımlı İslam cumhuriyeti’ni gerçekleştirmek, ivedi Eyalet sistemini dayatmak…Uzlaşma karşıdevrime teslim olmak demektir Ne yapmalı Toplumun yüzde 53’ten fazlası “Tehlikenin farkında” bulunuyor. Bunca bilinç saptırmasına karşı, direnen bir çoğunluk demektir bu. Savaşımın yılgınlığa dönüşmediği de duyumsanmakta… Hızlı bir uyanışa ve örgütlenmeye gereksinim var. Ulusalcılığın, Kemalizmin yapı taşlarının, özelleştirmelere karşı duruşun keskinleştirilmesi, “Tam Bağımsızlık”ın açlığı, işsizliği, yok oluşu, tıpkı Atatürk dönemindeki ve yakın dönemde La tin Amerika’daki gibi çözeceğini çok net ortaya koymak gerekiyor. Kamu varlıklarımızı yeniden kazanmamızın öneminin kitlelerin düşüncelerine kazınması kaçınılmaz olmalı… Atatürkçülüğün gericiliğe karşı, “irtica” ya, “bölücülüğe” karşı amansız bir savaş olduğu, uzlaşma olmayacağı tartışılmadan ortaya konmalıdır. O’nun halkının mutluluğundan başka bir şey düşünmeyen, dünyanın, hiçbir ulusa nasip olmayan çağdaş bir “lider” olarak tartışmasız kabul ettiği ve devrimciliğini örnek aldığı ortada iken “çağının geçtiğini” tartışmaya taşımak, emperyalizme hizmetten başka bir anlam taşımaz. Yüce Atatürk, “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyerek, ABD mandasını “Ya istiklal, ya ölüm!” ilkesini Türk halkına benimseterek ve savaşla aşmıştır. Yoksa “metin taslakları”nı yoklamaya sokarak ya da oya sunarak değil. *Başkandan Ankara’ya Sefer Çağrısı, Hürriyet, 23.11.1997. ** Röportaj: R.Tayyip Erdoğan: Demokrasi Amaç Değil Araçtır, Metin SeverCan Dizdar, 2. Cumhuriyet Tartışmaları, Başak Yayınları, Ankara, Ağustos 1993, s. 422; Sivil Örümceğin Ağında Mustafa Yıldırım, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, Şubat 2005, s. 148149. ÖSS’nin Elenmesi, Hemen, Şimdi... Lamia ONAT ncelikle, değerli şairlerimiz Behçet Kemal Çağlar ve Faruk Nafîz’in Ulusal Marşımızda anlamını sonsuzlaştırdıkları “mısra”nın, hepimizin kalbinde yaşadığını düşünerek yazıma devam ediyorum: “Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız!” İşte o satırlar, Türk ulusunun tarihte ve dünyamızda en büyük ve en soylu toplumlardan biri olduğunun özeti ve simgesidir. Yıllar önce Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir yazımda devletimizden söz ederken “Gençlik + aydın + ordu = ulusal kalkınmadır” diyerek, bireysel görüşümü ifade etmiştim. Bugün ise daha sonra kazandığım deneyimlere ve gelişimlere dayanarak, Türkiyemizin içinde yaşadığı çelişkilerden kurtulabilmesi için, artık yüreğime sığmayan duygu ve düşünceleri, günün, hepimizce bilinen 3 temel koşuluna bağlamak suretiyle “eğitim, sağlık ve savunma” olarak açıklayabilirim. Ve şimdi, bu konulardan yalnızca eğitim ve sınavlarla ilgili görüşlerimi özetle dile getirmeye çalışacağım. Biliyoruz ki sınavlar, küçücük yaşlardan itibaren hepimizin yaşadığı en önemli olaylardır. Geçen Ö yıllarda her çocuk, öncelikle, ‘ilk mektep’ bitirme sınavını tanımıştır. Sonra ortaokul ve liseleri kapsayan bakalorya üç yıllık bütün derslerden sorumluluk sınavları dönemi başlayacaktır. Bu dönemi yaşayan bir öğrenci olarak o zamanlar çektiğimiz sıkıntıları yoğun çalışma ve başarısızlık korkusunu anlatabilmem mümkün değildir. Çocukluğumuz ve gençlik dönemimizin o en güzel çağlarında ne ilkbahar ne de sonbahar mevsimini yaşadığımızı anımsamıyorum. Hep ders, hep sınav, hep heyecan dolu günlerdi. Daha sonraki yıllarda ise bakalorya sisteminden vazgeçilmiş ve normal sınavlar sonucunda bütün öğrencilere üniversite yolları açılmıştı. Bazı meslekler ve parasız yatılı fırsatlar için gençleri yormayan sınavlar, o günlerin öğretmen ve memur aileleri için esaslı bir yardım teşkil ediyordu. İstanbul Hukuk Fakültesi’nde tanıştığımız “üssü mizan” mezuniyet için sınav ortalama notlarının en az 3 numara ile sınırlı olması sistemi ise daha sonraki yıllarda uygulamadan kaldırılmıştı. Günümüze gelince: Türkiyemizde eğitim çağında olan her biri çok değerli gençlerimizin üniversite ve yüksekokul sorunları, zamanla ağırlaşan şartlar, değişen sistemler, parasızlık, kadrosuzluk, ilgisizlik ve bu sahada özel amaçlar, meydana gelen çatlaklar yüzünden ağır bir erozyon devresine girmiş, gençlerin ve ailelerinin, okuma fırsatını yakalayabilmek için giriştiği büyük çabalar ve fedakârlıklara karşın yürürlükteki uygulamalar, bu yoğun heyecan dalgasını önlenemez ve karşılanamaz hale getirmiştir. Bilinen ve görülen gerçek, yüksekokul çağındaki çocuklarımızdan binlercesinin, üniversite kapılarında yorgun, ümitsiz, çaresiz beklemekte olduklarıdır. Artık onlar için kafeler, oyun alanları, zaman ve insan harcayan her türlü tuzaklar seferber haldedir. Bu ulusal bütünlüğün haklı ve son derece de gerekli isteğini karşılayabilmek için, gereksinim duyulan kaynakları ise şöyle sıralayabiliriz: A Türkiyemizde hiçbir öğrenciyi açıkta bırakmamak amacıyla atılacak ilk adım, mevcut sisteme yenilerinin katılımı ile yüksek eğitim ve üniversite yapım ve çatılarının çoğaltılması, ayrıca öğrenci yurtlarının da yurdun her köşesinde inşa edilmesi ve hizmete hazır bulunmasının sağlanmasıdır. B Türk eğitim alanında yerli, yabancı pek çok dershane ve yetiştirme kursla rına kesinlikle son verilmelidir. Bu kuruluşlar zamanla, çok yayılmış, gelişmiş ve devlet eğitimini ikinci planda bırakan bir kazanç sektörü durumuna getirilmiştir. Ayrıca bu dershanelere kaydolabilmek ve büyük paraların ödenmesi durumu, pek çok ailede sorun ve fedakârlık ölçüsü haline gelmiştir. Dershanelerin bertaraf edilmesiyle öğrenciler arasındaki zorunlu yarışlardan ileri gelen haksız farklılıklar da ortadan kalkmış olacaktır. O zaman işlevsiz kalan bu kurumlar, Cumhuriyetin ihtiyaç duyulan lise, meslek okulu ve yeni üniversitelerini kurmak ve mutlu bir açılım sağlamak için ve özellikle üniversitelerde görülen noksanlığı gidermek açısından aynı kadrolarla ve son derece de değerli atılımlara yönelmek fırsatını kazanmış olacaklardır. C Türkiyemizin birçok illerinde spor faaliyetleri yürüten gençlik spor tesisleri, maçlar, yarışlar, gösteriler, yardımlar ve mesleksel çalışmalar sonucu elde ettikleri gelirlerden bir kısmını, yüksekokullar ve üniversitelerimizin oluşumlarına tahsis ettikleri takdirde, bazı maçlarda, tirübün ve sahalarda birbirlerine kıyasıya saldırmak gibi içgüdüsel eylemlerini ve çok defa bu yolda sergiledikleri yan lışları telafi imkânını bulmuş ve Türkiyemiz için değer taşıyan eğitim tesislerini kurabilmiş olmaktan doğan sevinç ve gururu da paylaşmak şansını elde edeceklerdir. İngilizceyi İngilizce kaynaklardan öğrenin... Westminster University ve Premier College sertifikalarına sahip, London School of Busness Administration’da master yapmış ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH Gramer, konuşma, derslere yardımcı, sınavlara hazırlık İş İngilizcesi (Business English) ve İngilizce iş görüşmelerine (Interview) hazırlık. Acıbadem / İstanbul 0 536 225 07 80 CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear