26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 AĞUSTOS 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Hukukçu! “Anayasa hukukçusu”ymuş. Öyle diyor televizyonlar, gazeteler... Anayasayı değiştirecek, Atatürk’ü anayasadan çıkaracakmış, çünkü Atatürk’ün anayasada olması, anayasa hukukçusu mantığına uymazmış. Bir “anayasa hukukçusu” olarak, renksiz bir anayasa yapacakmış... Öyle diyorlar... İnansak mı? “Anayasa hukukçusu” AKP milletvekili Prof. Dr. Zafer Üskül, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olmuş. 1965 yılında kaymakamlık stajına başladığına göre, idari şubeden olmalı. Mülkiye’nin kayıtlarına göre de öyle... Kaymakamlıktan vazgeçmiş, Fransa’ya gitmiş, doktora yapmaya... Yapacağı anayasa ile çelişen, renkli bir akademik yaşamı var Üskül’ün... Doktorasını Grenoble Üniversitesi’nde vermiş. Doktorası “siyasi bilimler” alanında. 1971’de Türkiye’ye dönmüş, şimdi Anadolu Üniversitesi olan Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne asistan olarak girmiş. 1974’te doçent olmuş. Doçentlik tezinin adı “Kamu Yönetimi Açısından Türkiye’de Ticaret ve Sanayi Odaları.” 246 sayfalık doçentlik tezinden bazı bölüm başlıkları: “Meslek kuruluşlarının hukuksal niteliği ve örgütlenme ilkesi. Odalar ve Odalar Birliği’nin yapısı.” 1979’da profesör olmuş. Profesörlükte kullandığı yayın, Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Dergisi’nin Haziran 1979 tarihini taşıyan ikinci sayısında yayımlanmış: “Türkiye’de Tarımsal Kooperatifçilikte Yeni Bir Adım.” Üskül’ün profesörlük yayınına göz gezdirdik, kooperatifçiliğin tarihçesini anlatmış, Türkiye’deki toprak dağılımına değinmiş, tarımsal kooperatiflerin genel durumunu ele almış, özel olarak da “Manyas GölKoop” denemesini irdelemiş. Profesörlük yayını, toplam 14 dergi sayfası... Kimileri renkten renge girecek ama üzgünüz, çok açık bir gerçek var ortada: AKP’nin, anayasamızı değiştirecek renkli “anayasa hukukçusu” Zafer Üskül, bırakın anayasa hukukçuluğunu, hukukçu bile değil... SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Susuzluğun nedeni İşin perde arkasını filan aramayın. Her şey bal gibi ortada... 1996’da devlet bir rapor hazırlıyor ve Ankara’nın 2027 yılına kadar su gereksiniminin Gerede sisteminden karşılanması saptamasında bulunuyor. Çalışmalar başlıyor. Japon JBIC Bankası tarafından Hazine garantili kredi ile tasarımın yapılması için görüşmeler yapılıyor. Görüşmelere Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden (ASKİ) temsilciler de katılıyor ve onların da onayıyla bu konuda bir protokol imzalanıyor. Ne zaman iş, Gerede sisteminin finansmanını karşılamak üzere JBIC ile bir nota imzalama aşamasına geliyor, Ankara beylerbeyi ortalığı karıştırıyor. Japon kredisine karşı çıkıyor, Gerede’den alınacak suyu pompa sistemi ile Çamlıdere Barajı’na aktaracak tasarıma karşı çıkıyor... Japon kredisine karşı, “Ben yaparım” diyor! Pompa sistemine karşı, DSİ’nin master planıyla “ana tünel uzunluğunun yaklaşımlarla beraber yaklaşık 50 km’ye ulaşması ve bu tünelin açılmasının inşaat süresi, teknik ve mali açılardan uygun bulunmaması” nedeniyle benimsenmemiş bir tasarıma, çok daha pahalı, çok daha uzun süre alacak ve kendisinin ihale edeceği “barajlı ve tünelli” bir tasarıma yöneliyor! Dahası, ısrarla işleri aksatma, geciktirme, hatta durma noktasına getirme pahasına, devlete ait “suyun kullanım hakkı”nın kendisine aktarılmasını, yani ileride “özelleştirme” potansiyeli taşıyan barajların belediyeye devrini istiyor! Ankaralı ne hesaplar yüzünden susuzluk çekiyor belli, değil mi? Kutupta Soğuk Savaş Biz kendi topraklarımızın her karışına yeniden fethe çıkar gibi dağ, tepe bayrak dikmekle uğraşalım; Rusya gitti bayrağını kutbun dört kilometre derinliklerdeki sularına dikti! Dünya nereye gidiyor? Türkiye nerede? Bu iki farklı bayrak dikme yarışı başlı başına, yerkürenin gerisinden ne denli uzak yaşadığımızı göstermeye yetiyor. Rusya geleceğin kolonyal savaşlarının stratejisini kurguluyor; Türkiye hâlâ, bir türlü sonlandıramadığı/sonuçlandıramadığı geçmişin hesaplaşmalarıyla meşgul. AfganistanIrak savaşlarıyla “ilk perdesi” açılan bir “büyük oyun” var ortada. Dünyanın enerji kaynaklarına sahip çıkmak için sahneye konan bu “büyük oyun” ve hegemonya savaşında, Rusya şimdi “ikinci perdeyi” açıyor. ‘Süper Güç’ ligine dönüş “Oyunda ben de varım! Beni de hesaba katacaksınız!” diyor. Ve “Denizler Altında Yirmi Bin Fersah” misali bilimkurgu bir operasyonla gidiyor, Türkiye’nin 1.5 katı büyüklüğünde bir alana bayrak dikiyor. NATO şaşkın. ABD kontrpiyede. Kutup çevresini Rusya’yla paylaşan sınırdaş ülkeler; Danimarka, Norveç, Kanada... bir yandan “şov” falan diyerek olayı küçümsemeye çalışıyorlar ama bir yandan da telaşlandıklarını gizleyemiyorlar. Bir defa ortaya uluslararası uzmanları yıllarca uğraştıracak hukuki bir sorun çıkmış durumda. Ama mesele bununla; Kuzey Kutbu’ndaki petroldoğalgaz yatakları üzerinde ileri sürülen bir hak ya da iddiayla sınırlı değil... Rusya resmen yeniden “süper güç ligine dönüşünü” ilan ediyor. Kutup sularının 4 kilometre derinliklerine inen minidenizaltı MİR1’in ardında çünkü “Benim nükleer gücümü unutmayın. Ayağınızı denk alın!” demeye getiriyor. Bu nükleer güç meselesi hatırlayacaksınız, yaz başındaki G8 Heiligendamm zirvesinde; BushPutin arasında çekişme konusu olmuş, ABD’nin Avrupa’ya yerleştirmek istediği “füze kalkanı” yüzünden Bush’la Putin birbirine düşmüşler, bazı çevreler konuyu WashingtonRusya arasında esen yeni soğuk savaş rüzgârları olarak değerlendirmişti. Kutba dikilen bayrak, o soğuk savaş havasının devamı... Bölgede sınırları olan ABD’ye açıkça kafa tutuyor Rusya: “Bundan böyle orada bayrağım var! Kutupta doğalgaz ve petrol aramaya kalkışırsam önce benden izin almak zorundasın!” gibilerden bir şeyler söylüyor. Kanada, ABD gibi ülkeler istediği kadar “Bu iş bu kadar basit değil” desin, titanyumdan yapılmış, bir metrelik Rus bayrağının bir şeyler değiştirdiği kesin... Başarıdan başarıya koştuğu için halkımız tarafından bir kez daha başımıza oturtulan AKP iktidarının Tarım Bakanı Mehdi Eker, bakınız 2 Şubat 2007’de ne demiş: “Türkiye’de şu anda bir kuraklık tehlikesi yok. Kuraklık eylem planı hazırlıyoruz. Ancak bu bugün için değil 25 yıl sonrası için...” Her sorunu çözdüler, 25 yıl sonrasını düşünüyorlar! Susuzluktan kavrulan halkımız da kışı bekliyor. O zaman da bedava kömürü yakacak, keyfine bakacak... AKP’li Enerji Bakanı açıkladı, akarsuları satacaklarmış... Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, durumu rakam vererek anlattı: “Türkiye’nin 114 milyar metreküp yeraltı ve yerüstü su kaynağı var. Halen bunun 40 mil yar metreküpü kullanılabiliyor. 24 milyon hektar işlenebilir tarım alanının ancak 4.5 milyon hektarı sulanabiliyor. Bu rakamı 8.59 milyon hektara çıkarmamız gerekiyor. Oysa AKP iktidarı boyunca, özellikle Köy Hizmetleri kapatıldıktan sonra tarımsal sulama yatırımları durdu. Toprak uzmanları, su uzmanları asfalt şantiyelerinde görevlendirildi. Sulama yatırımlarının gerçekleştirilememesi ve kuraklık nedeniyle içinde bulunduğumuz yıl buğday, ayçiçeği, soya, pamuk, arpa ve fiğde verim, üretim kayıpları Türkiye’ye 3 milyar dolara mal oldu. Buna bağlı olarak et, süt, ekmek, meyve ve sebzede fiyat artışları başladı.” Tarım Bakanı’nın “kuraklık yok” sözlerini Özel mülk! anımsayıp ırmak özelleştirmesinin anlamına geçiyor Günaydın: “Kuraklık yok derken Tarım Bakanı durumun farkında bile değildi. Bütün bu sorunları doğru görüp su kaynaklarını doğru planlama ve işletme gereği ortadayken, AKP hükümeti şimdi de akarsuları satma yolunu seçmiş görünüyor. Akarsuları satıp gölet yapacaklarmış. Göletlerden tarıma su vereceklermiş. Kamu hizmeti ve yurttaş ikilisinin yerine özel sektör, kâr ve fatura ilişkisini koyacaklar. Bu alanda da sorunun ciddiyetini kavrayabilmiş değiller.” Hakkını yemeyelim, başarılılar ama... Kuraklık yok diyorlarsa, öyledir. Hem canım, çocuklar ırmaklarda serinlemeye kalkıyor, sonra da boğuluyorlar. Özelleştirelim, özel mülke girilmez! Muhalefet bugünden çalışmaya başlamalıdır DENİZ BANOĞLU 22 Temmuz’a bir günde gelinmedi.. Kimilerinin beklemediği bu sonucun 20 yıl, hatta daha da uzun bir geçmişi olduğunu unutmamak gerekir... Birileri hedefini koydu; stratejİsini, yolunu yöntemini belirledi, programını yaptı, aşama aşama da uygulamaya geçirdi. Aslında kökü daha da derinlerde ve 20 yıldan da daha gerilerde olan bir gerçek, 1980 yılında su yüzüne çıkan bir ideolojik dönüşü de gerçekleştirdikten sonra, 1989’da 341’inci maddenin kaldırılması kavgası ve sonrasında gelen değişimlerle palazlandı. Koalisyonlar, dış güçlerin müdahalesi derken, böyle bir geçmişin uzantısı olan bir parti de 4.5 yıl tek başına iktidar olmanın avantajlarını çok, ama çok iyi bir şekilde kullandı. İtiraf etmeli, çok çalıştı; mayayı çok iyi hazırladı.. ??? Eğitimden kültüre, kültürden toplumun köşe başlarını tutan kamu kuruluşlarına, iş dünyasından yerel yönetimlere ve medyaya kadar toplumun her kademesine kök saldı; demokrasi, insan hakları aldatmacalarıyla da arkasına kimi aydınları ve dış güçleri alarak daha da güçlendi; dışarıdan oluk gibi para aktı, ekonomistlerin “sıcak para” dedikleri kaynakla kendileriyle birlikte varsıl kesim daha da varlıklandı; yoksullarsa vaatlerle, sistemli, uzun soluklu yardımlarla istim üstünde tutuldu; ışık evleri, Kuran kursları, cami vaazları ve tarikat yuvalarıyla genç, körpe beyinler eğitilerek kurmak istedikleri yeni geleceğe hazırlandı. Tarımdan sanayiye geçememiş, eğitimde, kültürde, gelir dağılımında eşit haklardan bilerek yararlandırılmamak suretiyle, topyekun kalkınması bilinçli geri bırakılmış bir toplumun büyük bir çoğunluğu zaten çoktan buna hazırdı. Bu toplumsal gerçeği çok iyi gören, belleyen ve çok iyi kullanmayı beceren 4.5 yıllık siyasal erk, büyük bir ustalıkla, sonsuz bir çalışma ve gayretle istediği toplumsal dönüşümü hayata geçirirken.. ne iktidarı, ne maddi gücü, ne dışa uzanan kolları, ne içeriden ve dışarıdan ciddi destekleri, ne de kamuoyunu oluşturan (bir iki gazete ve yayın organı dışında) geniş kitlelere ulaşabilen bir medyası olan muhalefete tek yol olarak eleştirmek ve eylem yapmak kaldı… Amaaa.. bir tek şeyi yapamadı..Toplumun iç dinamiklerini tanımak istemedi, olanlara sadece muhalefet etmekle yetindi, örgütünü yenileyemedi; gençleri, çocukları saflarına alamadı, gerçek ideolojisinin ne olduğunu ne kendisi hakkıyla benimsedi, ne de halkına anlatabildi. Çağın teknolojik ve zihinsel gelişimlerinin gerisinde atıl kaldı… Bugün yapılacak şey her şeye yeniden başlamaktır. Bundan önce neleri yapmadığımızın, neleri eksik bıraktığımızın tartışması değildir artık: Eksiklerin, yanlışların, yapılamayanların değerlendirilmesinden alınan derslerle, geleceğe dönük neleri yapmamız gerektiğidir.. Seçim sonrası uzman kişilerle yaptığımız toplantılardan çıkan sonuç budur. Özetlersek; Ana muhalefet partisi çağın zihinsel ve teknolojik gelişimine açık, kendi vizyon ve misyonunu bir an önce belirlemelidir. Partinin misyonu, varoluş nedeni ve felsefesidir; bu misyonu doğrultusunda, sahiplendiği temel ideolojinin ana hatlarını açık ve kesin belirlemeli, dış dayatmalardan gelen etkilerle ideolojisinden asla sapmamalı; aksine.. benimsedikleri ilkeleri toplumun her kesimine aktarabilmelidir. Vizyonu, hangi zaman dilimleri içinde, ne kadar sürede, neyi, hangi yöntemle gerçekleştireceğinin programa alınmasıdır; buna göre nereye odaklandığını, neyi hedeflediğini ana hatlarıyla çizmeli, bu programı aşama aşama uygulamaya geçirmelidir. Örgütlenmesini, çağın bilimsel, teknolojik ve zihinsel dönüşümüne uygun yöntemlerle, ilçe teşkilatlarından genel merkeze, tabandan tavana gerçekleştirmelidir. Toplumun iç dinamiklerini, halkın istem ve gereksinimlerini gerçekçi biçimde saptamalı, parti politikalarını bu yöne yoğunlaştırmalı, çalışmalarını halka odaklamalıdır. Kemalist devrimin başlattığı, ancak bu iktidarla geriye çarkeden toplumsal dönüşümü vaatler vererek değil, yöntemlerini belirleyerek somut projeleriyle programa almalı, muhalefette olsa bile bunları hayata geçirecek uygulamalara geçmelidir. Partisini bir an önce gençleştirmeli, yanı sıra gençler için bilime, akla, çağın gereksinimlerine açık projeler geliştirmelidir. Parti kadrolarında mutlaka ve mutlaka kadınlara, sayılarını çoğaltarak yer vermeli, onları sadece işe koşan yardımcı eleman değil; katılımcı, geleceğin siyasetçisi, diplomatı olarak değerlendirmelidir. Ademi merkeziyetçi zihniyetten bir an önce vazgeçilmeli; katılımcı, eleştiriye, yeniliklere açık parti politikalarına öncelik verilmelidir. Hepsinden de önemlisi bütün bunları, “her şeyi ben bilirim” anlayışıyla değil, her konunun, her alanın, her felsefenin bir uzmanıyla işbirliği, güç birliği, düşünce birliği içinde yapmalıdır. Hiçbir şey için geç kalınmış değildir. Önemli olan istemektir, hedefi belirlemektir, hedefe ulaşmak için de durmaksızın çalışmak, çalışmak ve yine çalışmaktır. Kemalist devrimlerin başlattığı, ancak ne yazık ki yarım kalan “toplumsal dönüşüm” için muhalefet bugünden ve bir an önce, yenilenen taze güçleriyle harekete geçmelidir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘Tek kutup Tanrı buyruğuna aykırı’ Değişiklik hemen bugünden yarına hissedilmeyecek. Uluslararası hukuk uzmanları bilim adamları, BM yetkilileri epeyce bir süre, Rusya’nın iddia ettiği bu yeni hakkı tartışacak... Ancak fiiliyatta, Kuzey Kutbu derinliklerinde petrol aramaya kalkışan herhangi bir ülke, Rusya’nın potansiyel yaptırımını karşısında bulacağını bilecek... Başlı başına bu, bir “süper güç politikası izlemek” demek ki; Rusya bunu yapıyor. Kremlin’in kutup fethinden bir gün önce 1 Ağustos tarihli Financial Times’ta (FT) tam sayfalık bir yazı çıktı: Putin’in şubat ayındaki Münih Güvenlik Konferansı konuşmasından bu yana aldığı keskin dönemeci analiz eden yazı, Rus Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’un “Foreign Affairs” dergisinin temmuz sayısına yollayıp son anda geri çektiği esrarengiz bir makaleden bahsediyor. FT’ye göre Lavrov, gün ışığına çıkmayan makalesinde işleri “Tek kutupluluk Tanrının buyurduğu düzene aykırıdır!” demeye kadar vardırmış. Yani ABD neocon’ları gibi, bundan böyle karşımızda “Tanrı buyruğundan güç aldığını iddia eden yeni bir Moskova var!” Yeniden fırsat bulduğumda konuya devam edeceğim. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com nilgun?cumhuriyet.com.tr HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 4 Ağustos www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İzmir’in su gereksinimini 1 sağlayan bir 2 baraj. 2/ Yap 3 rakların düz ve parlak bö 4 lümü... Yelpa 5 ze biçiminde 6 kabuğu olan 7 bir deniz yumuşakçası. 3/ 8 Osmanlı, or 9 dusunda, sınır 1 2 3 4 5 6 7 8 9 boylarında görev ya1 B A K A L O R Y A pan asker sınıfı... Ka2 A B İ L E B U R tışıksız, saf. 4/ Cepte taşınan tütün ya da 3 R A N M A S A J N A sigara kutusu. 5/ Sel 4 K N İ D O S A N I K N çuklu devletinde şeh 5 İ T A L İ A S T zadeleri eğitmekle 6 T T İ görevli kişilere veri 7 M A N İ T A len unvan... Adları sı 8 E T O L L E ON fat yapan bir yapım 9 K A T A K O M P eki. 6/ Bir nota... Adana’nın Yumurtalık ilçesinin eski adı. 7/ Uzak... İlk damıtılan ve içinde anason bulunmayan rakı. 8/ Asya’da bir göl... Temeli taklide dayanan sözsüz oyun. 9/ Işık kaynağının 1 saniyede çevresine yaydığı ışık enerjisi... Din adamlarının simgesi sayılan başlık. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bir kaplıca. 2/ Avuç içi... Ayağın yüksek olan üst bölümü. 3/ Başıboş dolaşan, serseri... Her çiçekten bal eyledik / ’ya saydılar bizi” (Pir Sultan Abdal). 4/ Katman. 5/ Isparta’nın bir ilçesi... Lityum elementinin simgesi. 6/ Lantan elementinin simgesi... Dolunay, mehtap. 7/ Asya’da bir ülke... Manisa’nın bir ilçesi. 8/ Takımada... Arap abecesinde bir harf. 9/ Eli açık, cömert, yiğit... Tespihlerin baş tarafına geçirilen uzunca parça. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear