24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 AĞUSTOS 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Ussuz ve susuz Yazar dostumuz Ümit Sarıaslan, “su” sözcüğünü tersten okumamızı önerdi: “Us.” Son yıllarda ulusa her alanda unutturulmak istenen “akıl” yani. Sarıaslan, tarihe meraklıdır, 1918’e götürdü bizi: Osmanlı, Filistin’den çekilmektedir. Hem de içecek suyu bile olmayan bitkin bir ordu kalıntısıyla! O günlerden bir kesiti ABD’nin Ankara Büyükelçisi olan General Charles Sherrill, Atatürk’ten dinledikleriyle de beslediği “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” adlı kitabında şöyle anlatır: “Bir Arap atasözü ‘Nil Irmağı Filistin’e taşmadıkça, Batılı Peygamber, Osmanlıları Kudüs’ten atamayacaktır’ der. İngiliz kumandan Allenby’ın 96 bin muharip, 40 bin deveyle 13 bin katırdan oluşan ordusu, Süveyş Kanalı’ndan kuzeye doğru ilerlemeye başlayınca, yukarıdaki atasözünde gönderme yapılan olay gerçek olacaktır. Bu ordunun arkasında, menzil kolaylıklarını sağlamak için bir demiryolu kurulmuş, su gereksinmesini karşılamak için de muazzam bir boru tesisatı döşenmişti. Mısır’da bir kanaldan çekilen Nil suyu Kantara’da filtreden geçirildikten sonra Süveyş Kanalı’nın altından geçirilerek, kanalın doğu yakasındaki sarnıçlara aktarılıyor. Buradaki yardımcı tulumba istasyonu aracılığıyla da 200 milden çok bir yol alarak çöle içme suyu götürülüyordu.” Usunu yitirmiş Osmanlı’nın haritası, susuz kalmış topraklar gibi çatlayıp parçalanmıştı. Osmanlı modeline dönmeye özenenler bugün başımızda. Ülkemizi, kentlerimizi ussuz ve susuz bıraktılar. Çoraklaşıyoruz hepten... GÖRÜŞ SUAY KARAMAN Tüm Öğr. Üyeleri Der. (TÜMÖD) Genel Sekr. Anayasa hukukçusu 4 Ağustos’ta bu köşede, medyada “anayasa hukukçusu” olarak tanıtılan SBF mezunu AKP milletvekili Prof. Dr. Zafer Üskül’ün doçentlik tezinin “Kamu Yönetimi Açısından Türkiye’de Ticaret ve Sanayi Odaları”, profesörlük için kullandığı yayının da “Türkiye’de Tarımsal Kooperatifçilikte Yeni Bir Adım” olduğunu belgelemiş ve Prof. Üskül’ün değil anayasa hukukçusu, hukukçu bile olmadığını gündeme getirmiştik. Öyle anlaşılıyor ki medya, tersi belgelenmiş olsa da Prof. Zafer Üskül’ü “anayasa hukukçusu” yapmakta ısrarlı. Örneğin, Neşe Düzel 6 Ağustos 2007 tarihli Radikal’de konuğuna soru sorarken “Anayasa hukukçusu Prof. Zafer Üskül’e yapılanları gördükten sonra” diye giriyor sözüne. Haydi diyelim, bilgileri yerine sezgileri ile hareket ettiğini kamuoyuna duyurmuş bulunan kimi medya mensuplarının Prof. Üskül’ü “anayasa hukukçusu” görmek gibi birtakım takıntıları olabilir. Ama, bir akademisyenin, üstlenmediği bir sıfatın kendine yakıştırılmasını kabullenmesi doğal bir olay sayılabilir mi? Prof. Dr. Üskül’ün açıklama yapıp “Ben anayasa hukukçusu filan değilim” demesi gerekmez mi? Bizden biri Seçim sonrası televizyonlara çıkıp “11 Eylül’den beri, ABD, dünyanın her yerinde ılımlı İslami demokrasiler istiyoruz diyor. İşte, sadece iki tane var. Türkiye ve Malezya. Türkler çok dramatik seçim yaptı. Ilımlı bir Müslüman parti, meşruiyetlerini Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk’ten alan ünlü milliyetçi partileri mağlup etti” diyen de; geçen şubat ayında CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’e, Recep Tayyip Erdoğan ile görüştükten sonra Erbil’e gittiğini, 5 saat Barzani ile, 3 saat de onun oğlu ile konuştuğunu aktarıp “Türkiye’nin Kuzey Irak’taki Kürtlerle görüşmesi iyi olur. Sorunları onlarla temas ederek halletseniz iyi olur” diyen de aynı kişi: Eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Holbrooke... Hani, “Bari bizi yönetiver” desek, ikiletmez, koşar gelir. Öyle bizden biri yani... Su(Ç) Sorunu Başkent Ankara’nın ve büyük kentlerin susuz kalmasının nedenini sadece küresel ısınmaya, kuraklığa, yağmur yağmamasına bağlamak, güneşi balçıkla sıvamaya benzer. Yanlış kentleşme politikalarından, yanlış belediye yasalarından söz etmeden, sorunu sadece küresel ısınma ile açıklamak, yerel yöneticilerin kapasitesini göstermektedir. Su kaynaklarını dikkate almadan dağı, ovayı, ormanı imara açarak bina yapmayı kentleşme sanan, kentin gereksinimlerini planlamaktan yoksun, dar ve sığ görüşlü yerel yöneticiler, yaşanan bu afetin hazırlayıcılarıdırlar. Kalkınmayı büyük şehirlerin sınırlarının genişletilerek daha da büyütülmesi olarak algılayan, tüm mali ve yatırım güçlerini büyük şehirlere veren, göçü özendirerek, artan nüfusa oranla artması olanaksız olan su kaynaklarını hızla yetersiz hale getiren rantiyeci ve sorumsuz yöneticiler, yaşanan bu afeti kadermiş gibi göstermeye çalışıyorlar. Ankara’nın altmış kilometre doğusundan Kızılırmak, yetmiş kilometre batısından Sakarya ırmakları denize akarken susuzluk sorunu yaşanıyorsa bu nehirlerin kirletilerek kullanım dışı kalmalarına duyarsız kalan çapsız ve ufuksuz yöneticiler, yaşanan susuzluğun elbette ki sorumlusudurlar. ??? Her yeri beton yığınına çevirerek, tüm yeşil alanlar yok edildikten sonra, kente biraz çağdaşlık, kendilerine biraz daha rant kazandırmak için yapılan yapay göllerin, havuzların, şelalelerin, yol ortalarına dikilen, büyük paralarla yurtdışından getirilen ve altı beton olduğu için sürekli kuruyan ağaçların, kentin su gereksinimini artırmaktan öte bir işlevi olmamıştır. Kentin hemen yakınında oluşturulan uydu mahallelerin sularını yeraltı kaynaklarından sağlamasına ses çıkarılmamaktadır. Cumhuriyetimizin ilk barajı olan Çubuk Barajı, su toplama alanlarının korunamaması yüzünden devre dışı bırakılarak piknik alanına dönüştürülmüştür. Atatürk Orman Çiftliği arazisinde tekrar toprak yüzüne çıkan Ankara Çayı, bugün ne yazık ki iğrenç kokular saçarak kapkara, ancak gür bir şekilde akıyor. Susuzluk nedeniyle doğabilecek salgın hastalık riskinin belediyeye yüklenemeyeceğini savunan yerel yöneticiler suçludur. Su tasarrufu yapmak için belediye çalışanlarının büyük bölümünün izne çıkarılmasını düşünen ve Ankaralıların birkaç aylığına kent dışına yakınlarını görmeye gitmelerini söyleyen yerel yöneticiler suç işlemeye devam etmektedir. İnsanlarla alay edercesine “Allah dilerse bir anda susuzluğumuz biter” diyen yerel yöneticiler, suçu üzerinden atmaya çalışmaktadır. Okullardaki tatili uzatmayı öneren, “Bidonları doldurmayı unutmayın” diyen yerel yöneticiler suçludur. Altmıştan fazla fabrikanın atıklarını boşalttıkları Kızılırmak Nehri’nin kirlenmesine göz yuman yerel yöneticilerin suçu büyüktür. Sülfat oranının fazla olduğunu bildiği halde, Kızılırmak suyunun içmeye uygun olduğunu savunan yerel yöneticiler suç işlemeye devam etmektedir. Barajlar kuruduğu için enerji üretiminin düşmesi nedeniyle elektrik kesintilerinin başlamasına yol açan, felakete davetiye çıkaran yerel yöneticilerin, halkın karşısına çıkmak için yüzlerinin olmaması gerekir. ??? Yaşanan bu susuzluk felaketinin yaratacağı sonuçlar henüz görülmedi. Dileriz, çok büyük acılar yaşanmadan bu felaket atlatılır ve yerel yöneticiler kendi paylarına düşen gerekli dersleri geç de olsa çıkarırlar. İnsan düşünmeden edemiyor; 22 Temmuz seçimi öncesinde her şeyin mükemmel olduğu bir Türkiye masalı anlatan yağdanlık basın, seçim öncesinde susuzluk konusunun böyle olacağını bilmiyor muydu? Bugünlerde her birinin attığı manşet, seçim öncesiyle çelişmiyor mu? Basın kuruluşlarının halka doğru bilgi vermek gibi bir işlevleri olduğunu bilmiyorlar mı? Basın kuruluşlarının iktidarın borazanı olmak gibi bir işlevleri vardı da biz mi anımsamıyoruz? Türkiye’yi sadece yönetenler bu duruma düşürmedi, halkı yanlış bilgilendiren yağdanlık basının da kusuru bulunmaktadır. Yıllardır sağ ve sığ politikacılar sayesinde ülkemiz tıkanmıştır, çürüme aşamasına gelmiştir. Şimdi bu çürüyüşten, yeniden dirilişe geçmek zamanıdır. Elbirliğiyle, örgütlenerek güzel ülkemizi taşıyla, toprağıyla, suyuyla bir bütün olarak koruyup hak ettiği seviyeye çıkarmak için var gücümüzle çalışmalıyız... Gösterge Recep Tayyip Erdoğan, triumvirayı (üçlü yönetim) kendi lehine bozuyor. İktidarı ne Bülent Arınç ile, ne Abdullah Gül ile bu kez kimseyle paylaşmak istemiyor. Madem kendisi Çankaya’ya çıkmayacak, Cumhurbaşkanlığı’na da, kendisine gölge etmeyecek bir ismi uzlaşmayla seçtirme yoluna giderse hiç şaşmayın. Gösterge mi? AKP için anayasa değişikliği taslağı hazırlamış olan Prof. Dr. Ergun Özbudun bakın ne diyor: “Cumhurbaşkanı sembolik yetkilere sahip olacak. Cumhurbaşkanlığı, milletin ve devletin birliğini, bütünlüğünü temsil etmek bakımından fevkalade saygın, fakat siyasi yetkileri son derece azaltılmış bir makam olmalı. Parlamenter sistem bunu gerektirir. 1982 Anayasası’nda cumhurbaşkanı hem yetkilidir, hem de sorumsuzdur. Bu acilen düzeltilmeli.” Düşünülen yeni anayasaya göre cumhurbaşkanı; Anayasa Mahkemesi ve YÖK üyelerini seçmeyecek, rektörleri atamayacak. Bu tür hassas görevler parlamentoya da bırakılsa kimin eli güçlenir? Başbakan’ın kuşkusuz... Yetki var, işten el çektirin! Ankara beylerbeyi, başkenti rezil etti, perişan etti. Apartmanlar, caddeler kokuyor; lağım fareleri bile susuzluktan kanalizasyonlardan fırladı, sokaklarda dolaşıyor. Az kaldı, sayesinde ortaçağ hastalığı veba hortlayacak! Başkenti yönetemeyen, her gün biraz daha pisliğe sürükleyen Ankara beylerbeyi, tam anlamıyla bir milli güvenlik sorunu durumuna gelmiştir! Eski Çankaya Belediye Başkan Yardımcısı Mahmut Bayram’ın dediği gibi: “Her ne kadar yeni çıkan yasalarla büyükşehir belediye başkanları geniş yetkilerle donatılmışlarsa da valilik ve İçişleri Bakanlığı yine bir vesayet makamıdır. Büyükşehir belediye başkanları vesayet makamlarınca uyarılabilir, hatta görevden alınabilirler.” Susuzluk, sululukla giderilemez! Tehlike çok ciddidir. Görevini yapmamış olan ve çene çalmaktan vakit bulup hâlâ yapamayan başına buyruk Ankara beylerbeyine işten el çektirilmelidir! O; o makamda oturdukça işler daha da sarpa saracaktır! ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘Dul aylığı alanların yeniden evlenip boşanması’ SORU: SSK emeklisiyim. SSK’li olarak çalışmakta olan eşim vefat ettikten sonra SSK’den bir de dul aylığı almaya başladım. Yeniden evlenmem söz konusu olur ise, dul ve yetim aylığımın kesileceğini biliyorum. Sormak istediklerim: Yeniden evlenmem ve anlaşamaz isem boşanmam durumunda, ilk eşle olan maaş bağlantım tümüyle kesilecek midir? İkinci evliliği yapmış olmak, “ilk eşten dul kalmış olma” sıfatını ve tekrar dul maaşı talep edebilme durumunu tamamen, dönüşü olmaz bir şekilde ortadan kaldırmakta mıdır? Özetle dul aylığı alanların yeniden evlenip boşanması durumunda konumları ne olmaktadır? (A.O) YANIT: Günümüzde uygulanmakta olan sosyal güvenlik yasalarına göre, ölen sigortalı ya da iştirakçilerin geride kalan dul eşlerine kadın ya da erkek olduklarına bakılmaksızın “dul aylığı” bağlanmaktadır. SSK: 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası’nın “Eş ve çocuklara aylık bağlanması” başlıklı 68. maddesi uyarınca: Ölen sigortalının almaya hak kazandığı emekli aylığının “dul eşine % 50’si, aylık alan çocuğu bulunmayan dul eşine % 75’i” oranında dul aylığı bağlanır. Ancak, “Sigortalının dul eşi evlenirse aylığı kesilir. Aylığın kesilmesine yol açan evlenme son bulunca, aylık yeniden bağlanır. Sonraki eşinden de aylık almaya hak kazanan dul eşe bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” Yasanın “Zamanaşımı ve hakkın düşmesi başlıklı” maddesinde zamanaşımı süresi beş yıl olarak belirlenmiştir: Bu uygulamada “ölüm sigortalarından hak kazanılan gelir ve aylıklar, hakkı doğuran olay tarihinden itibaren beş yıl içinde istenmezse zamanaşımına uğrar. Bu durumda olanların gelir ve aylıkları, yazılı istek tarihini takip eden ay başından itibaren başlar.” BAĞKUR: 1479 sayılı BağKur Yasası’nın “Eş ve Çocuklara, Ana ve Babaya Tahsis Yapılması” başlıklı 45. maddesine göre ölen sigortalının tahsis yapılmasına hak kazanan: “Dul eş için % 50’si, aylık alan çocuğu bulunmayanların dul eşine % 75’i oranında dul aylığı bağlanır.” BağKur Yasası’nın “Ölüm aylığının kesilmesi” başlıklı 46. maddesi uyarınca: “Sigortalının dul eşi evlenirse aylığı kesilir. Aylığın kesilmesine yol açan evlenme son bulunca aylık yeniden bağlanır. Sonraki eşinden de aylık almaya hak kazanan dul eşe bu aylıklardan fazla olanı ödenir. BağKur Yasası’nın 43. maddesine göre, “ölen sigortalının hak sahibi kimselerine bağlanacak aylık, sigortalının hak kazandığı son aylık döneminin sona erdiği tarihten başlar. Hakkı doğuran olay tarihinden 5 yıl geçtikten sonra talepte bulunanların ölüm aylıkları, talep tarihini takip eden ay başından itibaren başlar.” EMEKLİ SANDIĞI: 5434 sayılı TC Emekli Sandığı Yasası’nın “Dul ve yetim aylıkları” başlıklı 68. maddesi uyarınca, ölen iştirakçinin emekli, adi malullük veya vazife malullüğü aylıklarının; Dul karı ve koca için % 50’si, aylık alan yetimi bulunmayanların dul eşlerine % 75’i, Emekli, adi malullük, vazife malullüğü aylığı alan veya iştirakçi olan dul eşe % 50 oranında dul aylığı bağlanarak ödenir.” Dul eş evlendiğinde dul aylığı da kesilir. Boşanma durumunda dul aylığı yeniden bağlanır. TC Emekli Sandığı Yasası’nın “Zamanaşımı” başlıklı 116. maddesine göre zamanaşımı süresi beş yıl olarak belirlenmiştir. Uygulamaya göre: “5 yıl içinde yazı ile Sandığa müracaat edenlere kesilen aylıkları tekrar bağlanır ve geçmiş müddete ait aylıkları da toptan ödenir. Bu müddetten sonra müracaat edenlerin aylıkları, müracaat tarihlerini takip eden ay başından itibaren yeniden bağlanarak ödenir ve geçmiş müddet için bir şey verilmez.” Özetle, dul aylığı alanların evlenmesi durumunda aylıkları kesilmektedir. Evlenmenin boşanmayla son bulması durumunda dul aylıkları yeniden bağlanmakta. Bu konuda zamanaşımı süresi 5 yıl olarak belirlenmiştir. HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 13 Ağustos www.mumtazarikan.com İLAN T.C. GEBZE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Esas No : 2007/43 Esas Davacı Muharrem Koyuncu vekili tarafından davalılar Maliye Hazinesi ve Kadıllı Köyü Tüzel Kişiliği aleyhine açılan Tescil davası nedeniyle; Davaya konu, Gebze ilçesi, Kadıllı köyü, Sarp yatak mevkiinde ve Kadastroda 7 paftada bulunan, güneyinde 419 parsel sayılı taşınmazın bulunduğu ve tapuya tescil edilmemiş olan tapu haritasında 16563 16564 16565 16566 16567 16568 16569 16570 16571 16572 16573 16574 16575 16576 2497 sayılı sınır noktaları ile çevrilmiş olan alanın Muharrem Koyuncu adına tescili talep edilmiş olmakla; bu taşınmaz üzerinde hak sahibi olduğunu iddia edenlerin son ilan gününden itibaren üç ay içerisinde mahkememize belgeleri ile müracaatları veya itiraz davası açmaları ve mahkememize bilgi vermeleri ilan olunur. 07/08/2007 Basın: 44018 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Renk körlüğü. 2/ Anlatış 1 yolu... Çalış 2 ma, emek. 3/ 3 Bir bölgede yetişen bitki 4 lerin tümü... 5 Bir işi yaptı 6 rabilme gücü. 7 4/ Bir öğretim 8 kurumu... “Yüksek yük 9 sek tepelere 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kurmasınlar” (Türkü). 5/ Bir zaman bi 1 D E P R E S Y O N T E R E rimi... İçinde anason, 2 İ D E A S A L AM sakız gibi kokulu 3 B E T R A T E maddeler olmayan 4 A B İ D E F İ K S üzüm rakısı. 6/ İç ra 5 E D İ K A S hatlığı, huzur... 6 E V E “İçimde renkler uçu 7 A V Ş O R şur / yanar, yeşil 8 L A İ K O P A L tutuşur” (B.R. Eyü 9 A N K S İ Y E T E boğlu). 7/ Akdeniz’de, hapishanesiyle ünlü küçük bir Fransız adası... Otel, tiyatro gibi yerlerde girişe yakın geniş yer. 8/ İspanyolların sevinç ünlemi... Özel gezinti gemisi. 9/ Çiçekleri katmerli ve mor renkte olan bir tatula türü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Paranın piyasada azalmasıyla satın alma gücünün artması. 2/ Hukuk ve adalet işlerini gören devlet örgütü... Bir nota. 3/ Asya’da bir ülke... Ukrayna’nın başkenti. 4/ Şiirde bir uyaktan sonra yinelenen aynı anlamdaki sözcük ve eklere verilen ad. 5/ Halk dilinde kalça kemiğine verilen ad... Öğütülmüş tahıl... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 6/ Bir soru sözcüğü... Başlangıcı belli olmayan zaman, öncesizlik. 7/ Hıristiyan... İnce dantel. 8/ İnce perde ya da ince örtü... Dik yokuş, uçurum. 9/ Kimi taşların yapısında bulunan ve ancak mikroskopla görülebilen billurlar. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear