26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 NİSAN 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Bakanlık ilgilenmeyince Genelkurmay araya girdi. Arazi temizlenecek ama sınır kapısının geleceği belirsiz 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK ‘Mayını aştık, Tüzmen’i aşamadık’ OLCAY BÜYÜKTAŞ ŞANLIURFA Bölge ekonomisinin canlılığını artıracak ve Habur Sınır Kapısı’nın yükünü hafifletecek Akçakale Sınır Kapısı’nı açabilmek için Şanlıurfalılar, mayınları geçti ama Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’i aşamadı. 2003 yılında Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odası’nın kendi imkânlarıyla 660 milyara inşa ederek devlete hibe ettiği sınır kapısı aradan geçen 4 yıla karşın açılamadı. İstanbul Ticaret Odası (İTO) yönetim kurulu ve meclis üyelerinin Şanlıurfa’ya düzenlediği gezi sırasında soruları yanıtlayan Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İsmail Demirkol, “Bölgeyi Suriye ve ? Urfalılar, Akçakale Sınır Kapısı’yla ilgilenmeyen Tüzmen’e “50 eşeğin bir saatte yapacağı işi Bakan yapamadı” diyerek sitem ediyor. Ortadoğu’ya bağlayacak Akçakale Sınır Kapısı’nın açılması için 200 metrelik bir alanda mayın temizlenmesi gerekiyordu. Devlet Bakanı Tüzmen’e bağlı olan Gümrük Müsteşarlığı’na başvurduk ama konuyla ilgilenmediler. Üç yıl boyunca başvurularımıza yanıt alamadık. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu Genelkurmay Başkanı’ndan randevu aldı. Gidip derdimizi anlattık onlar da mayınların temizlenmesi için 7’inci Kolordu’yu görevlendirdi. Nisan başında mayınlar temizlenmeye başlanacak. Kapının açılmaması için hiçbir engel kalmayacak ama umarım Gümrük Müsteşarlığı bize başka bir engel çıkarmaz” dedi. Demirkol, yeni kapının bölge işadamlarına 350 milyon nüfuslu, 220 milyar ithalat yapan bir bölgeyle buluşma imkânı da yaratacağına dikkat çekti.. İTO heyetinin ziyaret ettiği Şanlıurfa Valisi Yusuf Yavaşcan da kapının açılabilmesi için arazinin temizlenmesi gerektiğini söyledi. Valinin bu sözü üzerine Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu eski başkanı ve İTO Meclis üyesi Zeki Sayın, “50 eşeği mayın arazine sürün temizlensin” önerisini getirdi. İ S TA N B U L PA R K ’ TA SONA GELİNDİ İTO’nun yıllardır başını ağrıtan İstanbul Park Pisti’nin işletilmesiyle ilgili olarak sona gelindi. İTO Başkanı Murat Yalçıntaş, yerli ve yabancı 45 firmaya bizzat kendisinin giderek pistin işletmesini devredecek kuruluş aradığını belirterek ismini vermeden yabancı bir kuruluşla el sıkıştıklarını açıkladı. Başkan’ın ismini açıklamadığı bu yabancının, son günlerde kamuoyunun gündeminde sıkça yer alan Formula One Administration’ın patronu Bernie Ecclestone olduğu iddia ediliyor. Yalçıntaş, pistin yabancı bir kuruluşa devredilmesi sonrasında Motorsporları Organizasyonu AŞ’nin tüzelkişiliğini ya ortadan kaldıracaklarını ya da FİAŞ’la birleştireceklerini de sözlerine ekledi. Sermaye Birikimi ve Milliyetçilik Son yılların iç ve dış gelişmeleri milliyetçiliğin yaygınlaşmasına neden oluyor. Bu akımın ilerici ve olumlu bir çizgiye yerleşmesini isteyen taraftarlarına yaşamsal bir görev düşüyor: Günümüz koşullarında sermaye birikiminin nasıl olacağı sorusuna yanıt vermek. Türkiye’nin tarihsel deneyimi ve son yılların gelişmeleri bu konuda kimi ipuçları veriyor. ??? Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Mustafa Kemal’in sözünü ettiği ünlü “siyasi bağımsızlığın ekonomik bağımsızlıkla taçlandırılması” yaklaşımı, o günkü iç ve dış koşullarda sanayileşmeyi kesinlikle zorunlu kılıyordu. Şevket Süreyya Aydemir, Kadro’daki bir yazısına “Şeker İstiklali…” başlığını boşuna koymuyordu. Cumhuriyet, eğitimden hukuka, kurumlaşmadan planlamaya uzanan “bütüncül” yaklaşımla, tarafsız ve barışçı bir dış politikayla, sanayileşme atılımını gerçekleştirdi. İzleyen on yıllarda da 1980’e kadar, doğrusuyla, yanlışıyla, esas olarak bu politika izlendi. Ekonomi politikası 1980 sonrasında çok köklü bir biçimde değiştirildi. Sanayileşme unutuldu; özelleştirme yoluyla halkın malı olan büyüklü küçüklü sanayi kuruluşları satıldı. Mal ve hizmet üretimi, tümüyle piyasa koşullarına bırakıldı. Başlangıçta 12 Eylül faşizmini, sonrasında da onunla birlikte küreselleşme rüzgârını arkasına alan sermaye, karşısında güçlü bir işçi kesimi bulunmamasına karşın, üretime yönelmedi. Hükümetler bütüncül bir gelişme politikası oluşturmadılar. Var olan kamu işletmelerinin el değiştirmesi ve giderek yabancı sermayenin mülkiyetine geçmesi süreci yaşandı; yaşanıyor. Sermaye, yabancı ortaklarıyla, alım satıma, faiz ve rant kazancına dayalı bir birikim sürecine sarılıyor. İzlenen politikadan sağlıklı bir sermaye birikimi süreci çıkmıyor. Çünkü Türkiye, günümüzde ulusların zenginliğinin kaynağı olan teknolojik yenilik ekseninde bir mal ve hizmet üretimine yönelemiyor. Oysa, gelişmiş ülkelerle birlikte kimi gelişmekte olan ülkeler, günümüzde, ekonomik bağımsızlık kavramını, bilimsel ve teknolojik gelişmeye indirgiyor; teknolojik yenilik “üretimini” ulusal tuttukları, bunu başardıkları ölçüde küresel dünyada yer edinebileceklerinin bilinciyle davranıyor. Nasıl mı? Bizim Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji’de Orhan Bursalı ve çalışma arkadaşlarının ısrarla vurguladığı gibi, Ulusal Yenilik SistemiUYS oluşturarak. UYS, bir “bütün olarak” toplumun, teknolojik yenilik ekseninde “bilgi toplumuna” yönelmesine ve bunu sağlamak üzere ArGearaştırmageliştirme temeline dayanıyor. ArGe’yi, en başta, firmaların, yani, mal ve hizmet üreten girişimlerin kendilerine “iş edinmesi” gerekiyor. Bu eksenin, üniversiteler ve kamunun ArGe çalışmalarıyla beslenmesi büyük önem taşıyor. Kurumlaşma ve insana yatırım, esas alınıyor. Günümüzde insana yatırım kavramı, ekonomik büyümenin itici gücü olarak, çok somut bir anlam kazanıyor. ArGe altyapısı ve parasal kaynaklarını da içerecek biçimde kurumlaşması; kurumlar arasında eşgüdümün sağlanması; hangi alanlarda ne tür teknolojik yenilik sorusuna yanıt verilerek araştırma önceliklerinin saptanması; araştırma sürecinin uluslararası gelişmeleri de göz önüne alan bir esneklik kazanması ve bütün bunların bir ulusal programa bağlanması büyük önem taşıyor. Böyle bir bütüncül ulusal yenilik sistemi oluşturulması, ekonomide, kamu mülkiyetinin yerinin belirlenmesini kolaylaştırıyor. Örneğin, iletişim, enerji ve bankacılık sektörlerinde kamu kesiminin öncülüğü, UYS’ye yerleştirildiğinde anlam kazanıyor. Pek çok gelişmiş ülke, telekom, enerji ve bankacılık sektörlerinde kamu sermayesinin payını “yarıdan fazla” tutmaya özen gösteriyor; teknoloji şirketlerine ise yabancı sermayeyi uğratmıyor. ??? Teknolojik yenilik süreci, kaçınılmaz olarak, zamanla toplumsal yaşamın “her alanını” kapsar. Üretimden kaynaklanan kendine güven duygusu yükselir. Duygusal düşmanlıklar azalır. Toplumsal gelişmenin bütünüyle yeniliğe dayanması; kamu kurumlarının etkin işleyişi; kadınerkek eşitliğini ilke edinen bir yapılanma, düşünce ve anlatım özgürlüğünün geçerli kılınması, bireylerin “yaratıcı yeteneklerinin” ençoklaştırılmasını amaçlayan bir eğitim, bağnaz, gerici ve tutucu kalıpların kırılmasının yollarını açabilir. Milliyetçiliğin duygusal, tutucu, yayılmacı ve çatışmacı özelliklerinden uzaklaşarak, günümüzün koşullarındaki ekonomik bağımsızlıkla tamamlanması, ancak bu yaklaşımla sağlanabilir. Anayasadan hukuk sistemine, eğitimden kamu yönetimine uzanan “ilerici, özgürlükçü ve barışçı” bir ulusal teknolojik yenilik programı yalnız ve ancak siyasal örgütlenmeyle olur. Yenilik sürecine siyasetin öncülük etmesi gerekir; bunu yapacak yerde, toplumda yükselen milliyetçi eğilimlerin rüzgârına kapılmanın bir yararı olmaz. İsmail Demirkol. İstanbul’da enflasyon yükselişte Ekonomi Servisi İstanbul Ticaret Odası (İTO) verilerine göre İstanbul’da toptan eşya fiyatları mart ayında yüzde 1.4 artış gösterdi. Toptan fiyatlar endeksine göre geçen yılın mart ayında yüzde 4.98 olan yıllık değişim oranı 2007 mart ayında yüzde 11.50 olarak belirlendi. 2007 Şubat ayında eksi 0.11 azalış izlenen toptan fiyatlar endeksi, mart ayında yüzde 1.40 artış gösterdi. 2007 Mart ayı itibarıyla on iki aylık ortalama artış oranı yüzde 9.25 olarak gerçekleşirken, bu oran 2006 yılının aynı ayında yüzde 5.23 oldu. Gıda harcamaları grubunda mart ayında yüzde 2.13 oranında artış gözlendi. Artış izlenen alt grupları, yüzde 4.53 oran ile zahire ve hububat, yüzde 3.17 ile hayvani gıda maddeleri, yüzde 1.46 ile meyveler, yüzde 1.19 ile sınai nebatlar, yüzde 0.22 ile tütün, kahve, çay indeksi oluşturdu. İktisatçılar Türkiye’nin geleceğini tartışacak Ekonomi Servisi İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti’nin (İFMC) her yıl düzenlediği İktisatçılar Haftası’nda bu yıl Türkiye’nin geleceği tartışılacak. İFMC Genel Başkanı Vahap Adıyaman, 47 Nisan arasında düzenlenecek toplantılarda “Türkiye’nin Geleceğini Düşünmek” ana başlığı altında ekonomi başta olmak üzere, sosyal, siyasal konuların, akademisyen, işadamı ve gazetecilerle birlikVahap Adıyaman te irdeleneceğini söyledi. Adıyaman, İstanbul Üniversitesi doktora salonunda düzenlenecek birinci gün etkinliklerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde yapılacak ikinci gün etkinliklerine CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın katılacağını, üçüncü gün ise Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun konuk olacağını duyurdu. Etkinliklerin her günü bir profesöre armağan edilecek. Birinci gün Prof. Dr. Mükerrem Hiç, ikinci gün Prof.Dr. Toker Dereli, üçüncü gün Prof. Dr. Mehmet Oluç, dördüncü gün ise Prof.Dr. Zeyyad Hatipoğlu adına düzenlenecek. Toplantılarda, “Üniversite ve İktisat Eğitimini Etik Açıdan Yeniden Düşünmek”, “Dünya Ekonomisi ve Türkiye Yansımaları”, “Piyasa Ekonomisi ve Sosyal Politikalar”, “Dış Politikada Dönüşümler ve Türkiye’de Yansımaları”, “Toplumsal Dönüşüm Dinamikleri ve Din” ile “Çevre ve Enerji Politikaları” konuları ele alınacak. 1974’ten beri devam eden İktisatçılar Haftası’nda ele alınan konular, 43 yıldır aralıksız olarak çıkan İktisat Dergisi özel sayısında yayımlanıyor. Oto kiralamacılar yasa istiyor Ekonomi Servisi Tüm Oto Kiralama Kuruluşları Derneği (TOKKDER) Başkanı İlhan Yılmaz, rent a car sektörünün son yıllarda büyük bir sıçrama gösterdiği belirterek “Bu denli büyüme yasal bir çerçeveye oturtulmayı da zorunlu hale getiriyor. Bu nedenle araç kiralama sektörünün ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir yasanının bir an önce çıkarılmasını istiyoruz” dedi. TOKKDER’in kuruluşunun 10 yıldönümünü nedeniyle düzenlenen gecede konuşan Yılmaz, dünyanın sayılı rent a car firmalarının Türkiye’de yapılandığını söyledi. Yılmaz, sektörde halen 650’yi aşkın firmanın, toplam 92 bin araçla hizmet verdiğini vurguladı. Ağaç evler yenilendi Ekonomi Servisi Antalya’nın Kumluca ilçesine bağlı turistik Olimpos beldesinde 7 Şubat’ta çıkan yangında tamamen yok olduğu için yenilenen “Kadir’in Ağaç Evleri’’ dün hizmete açıldı. Ağaç evlerin sahibi Kadir Kaya, yaklaşık 20 yıl önce oluşturduğu ağaç evlerin yüzde 90’ının, elektrik kontağından çıktığı tespit edilen yangınla yok olduğunu, yenilenen işletmenin yine 200 yatak kapasiteyle çalışacağını söyledi. Yangından sonra yurtiçinden ve yurtdışından birçok kişiden mesaj aldığını belirten Kaya, “Bu yeri, küllerinden yeniden meydana getirerek doğum günüme rastlayan 1 Nisan’da yeniden açtık’’ diye konuştu. yakupkepenek06@hotmail.com erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com dünya piyasalarında, sanayi, enerji, mali ve askeri alanlarda rekabet güçleri, güç yansıtma kapasiteleri açısından önemli stratejik sektörlerin, firmaların denetim ve mülkiyetlerinin kendi uluslarında (devletlerinin egemenliği altında) kalmasını istiyor. Özetle, Fransa seçimleri öncesindeki tartışmalar, bir taraftan ülke içindeki siyasi dengeler ve meşrulaştırma (halkın desteğini kazanma) sorunları, diğer taraftan uluslararası siyasi ilişkiler, küreselleşme projesinin önüne aynen 20. yüzyılın başında olduğu gibi yine aşılmaz engeller dikiyor. Şimdi, yönetime aday olan siyasi kesimler hem Avrupa’da, hem de ABD’de kendilerini savunabilmek ve meşruiyet zeminlerini koruyabilmek için “küreselleşme projesiyle” çelişen politikaları gündeme getirmek, hatta uygulamaya koymak zorunda kalıyorlar. “Ekonomistlerin” teknokratik (buna “araççı ahlak” da diyebiliriz) kafası, bu gerçeği görmekte zorlanırken uluslararası malisermaye küreselleşme karşıtı gelişmelerden giderek daha çok kaygılanıyor. Küreselleşme döneminde, bir uluslararası finans kapital (banka, sanayi, medya tekellerinin iç içe geçmesiyle) oluşmuştu. Küresel serbest piyasa projesi, hem onun çıkarlarının yansımasıydı, hem de onun gücünün... Küreselleşmeci, “ulus devletlerin önemi azalıyor”, “ideolojilerin sonu” türünden bir söylemin egemenliği de bu sürece gereken ideolojik desteği sağlıyordu. Ancak 1997 mali krizinden, ABD’nin ekonomik kırılganlığının giderek artmasından, DTÖDoha sürecinin tıkanmasından, IMF’nin tüm müşterilerini kaybetmesinden sonra ekonomik iklim, 11 Eylül’den sonra da ABD’nin saldırganlaşması, Rusya’nın toparlanması, Çin’in, Hindistan’ın yükselmesiyle siyasi iklim değişmeye başladı. Şimdi 10 yıl öncesinden farklı bir dünyada yaşıyor, “küreselleşme sonrasına” geçiyoruz. Boşuna mı Hillary Clinton, serbest ticaretle, küreselleşmeyle ilgili olarak “20. yüzyılda yaptıklarımızı yapmaya devam edemeyiz” diyor. (Bloomberg, 31/03). TEKSİF TÜRKİYE TEKSTİL, ÖRME VE GİYİM SANAYİ İŞÇİLERİ SENDİKASI 17. OLAĞAN GENEL KURUL İLANI TEKSİF, Türkiye Tekstil, Örme ve Giyim Sanayi İşçileri Sendikası 17. Olağan Genel Kurulu, aşağıdaki gündemi görüşmek üzere, Akay Caddesi, Büklüm Sokak No:1 Ankara adresindeki Dedeman Oteli Toplantı Salonu’nda 27 Nisan 2007 Cuma günü saat 10.00’da başlayacak ve 2829 Nisan 2007 günleri devam edecektir. Nisap temin edilemediği takdirde 06 Mayıs 2007 Pazar günü aynı saat ve yerde aynı gündemle toplanacaktır. TEKSİF SENDİKASI GENEL YÖNETİM KURULU DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA Fransa Başkanlık seçimlerinde süreç olağan seyrini izliyordu. Sosyalist Parti’den Segolene Royal, muhafazakâr UMP’den Nicolas Sarkozy ve UDF’den ortayolcu François Bayrou Avrupa Birliği’nden, küreselleşmeden yanaydılar. Faşist Le Pen ve “radikal sol” bu kez bir etken değildi. Financial Times’dan Philip Stephens’e göre, “Atlantiğin iki yakasından, Royal, Beyrou ve Sarkozy’yi alkışlamayan tek bir siyasetçi yoktu”. “Fransız seçimleri dünyanın geri kalanı (uluslararası mali sermaye olarak okuyunuz) için çok iyi olacaktı...” “Avrupa Birliği ve reform (neoliberalizm) sürecine yeni bir enerji katacaktı.” (28/03) Sonra, “garip” şeyler olmaya, adaylar, temsil ettikleri siyasi çizgilerle “uyuşmayan” demeçleri vermeye başladılar: Korumacılık, milliyetçilik temaları seçim kampanyasının merkezine oturdu. ‘En iyi nasıl Fransız olunur’ “Uygarlıklar çatışmasının”, Müslüman ve yabancı düşmanlığının kışkırtıldığı bir ortamda, muhafazakâr politikacıların “bir kimlik” sorunu yaratmaları, asayiş sorununu abartmaları, “aşır sağı tecrit ediyoruz” bahanesiyle ırkçılıkla flört etmeleri olağan. Bu nedenle muhafazakâr aday (eski İçişleri Bakanı) Sarkozy’nin kazanırsa bir “Göçmenlik ve Ulusal Kimlik Bakanlığı” kuracağını açıklaması şaşırtıcı değil. Ama Sosyalist Parti’nin adayı Royal’in herkesin milli marşı ezberlemesini, evinde Fransız bayrağı bulundurmasını istediğini, “ulusun simgelerinin yeniden kazanılması” (The New York Times, 28/03) gerektiğini söylemesine ne demeli. Dahası Royal’in suç işleyen gençlerin, disiplin öğrenmeleri için zorla askere gönderilmesine ilişkin bir önerisi de var. Ama sermaye çevrelerinde kaygı uyandıran gelişmeler bunlar değil. Onlar, esas olarak “herkes”, Sarkozy’nin neoliberal gündemi ve küreselleşmeyi savunmasını beklerken onun başka bir telden çalmaya başlamasından kaygılanıyorlar. Geçen çarşamba günü Sarkozy, Lille kentinde yaptığı bir konuşmada, Fransız Seçimlerinde Bazı ‘Gariplikler’ “yabancı şirketlerin Stratejik Fransız şirketlerini satın almalarını engellemeye kararlı olduğunu” söyledi. Avrupa’nın en büyük çelik grubu Arcelor’un Hindistan kaynaklı Mittal tarafından satın alınmasına izin verilmemiş olmasını “ziyanlık” olarak niteledi. Dahası Sarkozy’ye göre “serbest ticareti savunmak”, tam anlamıyla bir “siyasi nahiflikti”. “Avrupa Merkez Bankası’nın kimseye karşı sorumlu olmaması sürdürülebilecek bir durum değildi. Avrupa Birliği küreselleşmenin, malların ve sermayenin serbest dolaşımına indirgenmiş, bir Truva atı olmamalı, aksine küreselleşme içinde halkı korumanın bir aracı olmalıydı.” (Arnold, Financial Times, 29/03) Sarkozy ve Royal, 2005’te anayasaya evet kampanyasını desteklemek için, ParisMatch dergisinin kapağında birlikte poz vermişlerdi. Sarkozy şimdi, “hayır” oyuyla ilgili olarak, “Ben mesajı aldığımı söylemek istiyorum” diyor. Diğer taraftan, Le Monde’un aktardıklarından (Eric Le Bouchere, 31/03), Fransız seçimlerinde adayların, “ekonomistlerin” (siz neoliberalizm diye okuyunuz) talepleriyle (AB’deki uluslararası sermaye sınıfı Avrupa Sanayicileri Yuvarlak Masası üyeleri diye okuyunuz) halkın özlemleri arasına sıkıştığı anlaşılıyor. Le Monde’a göre bu durumu açıklamaya çalışan iki yaklaşım var. Birincisine göre, bu adaylar ekonomiden anlamıyor, küreselleşmenin getirdiği basıncın şiddetini azımsıyorlar. Bunlar, sorunların köklerine inmeden, “popülist” vaatlerde bulunuyorlar. İkinci teze göre, adaylar akıllı ve bilinçli insanlar ama, halkı fedakârlığa çağıracak cesaretten yoksunlar. Le Monde’a göre bu yaklaşımların ikisi de doğru. Siyasiler hem küreselleşmenin şokunu anlayamıyorlar, hem de bunu açıkça söyleyecek cesaretten yoksunlar. ‘Salak, sorun sınıfsal’ ve de ulusal... Aslında sorun, Le Monde’un sandığı kadar yüzeysel değil. Bill Clinton’ın seçim kampanyasında “Salak, sorun ekonomik” sloganı çok gözdeydi. Şimdi, bu sloganı, “Salak, sorun sınıfsal” olarak değiştirmek gerekiyor. Salt Fransa’da değil, AB’de ve dünyada, küreselleşme ekseninde sınıfsal bir kamplaşma şekilleniyor. Örneğin “ekonomistler”, firmaların (daha doğrusu, uluslararası büyük firmaların) rekabet gücünün artırılmasına öncelik veren, neoliberal reformların uygulanmasını istiyorlar. İşçiler, emekçiler hatta mühendisler, bilgisayar programcıları, mali analistler vb. gibi yüksek vasıf sahibi çalışanlar, iş güvenliklerinin, yaşam standartlarının küresel rekabete karşı korunmasını istiyorlar. Bu korunma talebi sermaye kesimleri arasında da yankılanıyor. Çünkü firmaların tümü, ne ölçek ne de üretim özellikleri açısından uluslararasılaşmış değil, büyük çoğunluğu ulusal, bölgesel pazara çalışıyor. Örneğin, Avrupa’da yerel pazara üreten sermaye (iş çevreleri), başka ülkelerde düşük ücretlerle, köle gibi çalıştırılan işçilerin ürettiği malların piyasaları ele geçirmesine, işyerlerini iflasa sürüklemesine karşı çıkıyorlar. Bu kesimler (çalışanlardan ve yerel sermaye gruplarından oluşan “bir blok”), madem ki devlet bizim devletimiz olduğunu iddia ediyor, öyleyse bizim taleplerimize öncelik vermelidir diyorlar. Bu “blok”, 2005 yılında, neoliberalizmi kalıcılaştırmayı amaçlayan Avrupa Anayasa’sına, tam da bu nedenlerle “hayır” demiş, kamuoyu yoklamaları bu eğilimin Avrupa çapında egemen olduğunu ortaya koymuştu. Kapitalizmi bir başka üretim biçimine doğru dönüştürmeye yönelik eleştirilerin yokluğunda da doğal olarak “bu blok” savunma içgüdüsüyle, bütünlüğünü koruyabilmek için milliyetçi, hatta ırkçı söylemlere yönelebiliyor. Bir de tabii, Avrupa ülkelerindeki “iktidar bloklarının”, uluslararası (bu kez saldırgan) çıkarları söz konusu. Bu ülkelerde “iktidar bloku” GÜNDEM: 1 Yoklama ve açılış, 2 Saygı duruşu, 3 Genel Başkanın açış konuşması, 4 Genel Kurul Başkanlık Divanı seçimi, 5 Komisyonların seçimi, a) Tüzük ve Yönetmelikler Komisyonu, b) Mevzuat Komisyonu, c) Hesap Tetkik Komisyonu d) Bütçe Komisyonu, e) Teşkilatlanma Komisyonu, f) Dilek ve Temenniler Komisyonu 6 Çalışma Raporlarının görüşülmesi ve cevaplar, 7 Komisyon Raporlarının görüşülmesi, 8 Kurulların İbrası, 9 Tüzüğün 18. Maddesinin e,g,i,k,l,ö,p,r fıkralarına göre genel yönetim kuruluna yetki verilmesi, 10 Seçimler; I Genel Yönetim Kurulu: a) Genel Başkan, b) Genel Başkan Yardımcısı, c) Genel Başkan Yardımcısı, d) Genel Sekreter, e) Genel Sayman, f) Genel Yönetim Kurulu Yedek Üyeleri, II Genel Denetim Kurulu Asil ve Yedek Üyeleri, III Genel Disiplin Kurulu Asil ve Yedek Üyeleri, IV Türkİş Genel Kurul Delegeleri Asil ve Yedekleri, 11 Kapanış. CUMHURİYET 13 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear