28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
15 NİSAN 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 Sözüne değil özüne bakılmalıymış... “Tesettürden görünmüyor ki!” CUMHURİYET Mitingi için Ankara’daydım dün. 100 binlerden biriydim; sayamadım ama belki de milyonda birdim. Üç saat boyunca yürüdüm. Tandoğan’a çıkan yollardan geçtim; Tandoğan Alanı’na bir otelin çatısından baktım; Anıtkabir’e gittim. Ankara sokakları bomboş, Tandoğan ve Anıtkabir hıncahınçtı. Bir yandan Tandoğan’da miting yapılıyor aynı sırada Anıtkabir’de bir miting daha yaşanıyordu. 100 binlerce insan bayraklar, pankartlar, posterler, sloganlarla laik ve demokratik Türkiye’ye sahip çıktığını tüm dünyaya haykırıyordu. Bana göre, kadınlar çoğunluktaydı. Yollarda ve alanlarda bir tek türbanlı kadın görmedim. Türbanın, Amerika’da Türkiye için hazırlanan “Ilımlı İslam Cumhuriyeti”nin garnitürü olduğunu bir kez daha anladım. Bir pankarta çok güldüm; bu Başbakan’ın attan düştüğü fotoğrafın altında “Atın üstünde PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Çengelköy İstanbul’un tarihi çınarlarından birinin bulunduğu Çengelköy kıyısında, lağım kokusundan oturulamadığını ve belediyenin vurdumduymazlığı sonucu Boğaz’da suyun renginin sarıya dönüştüğünü biliyor musunuz? duramıyorsun, Çankaya’da nasıl duracaksın” yazıyordu. Bir de mitingi gölgelemek için terziler, berberler, döşemeciler gibi bilumum esnaf odası adına yazılmış, Ankara’nın köstebek eseri alt ve üst geçitlerine belediye tarafından astırıldığı belli “dandik demokrasi” pankartlarına çok güldüm. Üzüldüğüm de oldu. Hele, mitinge katılmayacaklarını açıklayan bazı “demokratik” örgütlerin yöneticilerine çok üzüldüm. Çünkü tabanları, örgütlerinin adını pankartlara yazarak alanda yerlerini almış, emperyalizmin kuyruğuna takılanları iplememişlerdi! Bir ara acıma duygusu kapladı içimi. Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin Ankara’dan Bir temenni: Cumhurbaşkanlığı seçimi davalık olmasın... Olmaz mı, AKP’nin en büyük davası! Ya ğ m u r E k i m sahipsiz olmadığını göstererek Türkiye’nin dört bir yanından gelip Ankara’da kucaklaşan 100 binlerce insan karşısında, İslamcı iktidarın düştüğü durum gerçekten acıklıydı. Ama ne yapalım ki kendi düşen ağlamaz! Miting sırasında bir haber aldım; holding medyasının televizyon kanalları mitingi görmezden gelmeye çalışıyor, bırakın naklen yayın yapmayı saat başı bültenlerinde bile küçümsemeye çabalıyormuş. İçimden “satılmışlığın bu kadarı da olmaz” dedim. Sonuç: İktidarın tehditlerine; holding medyasının iktidar borazanlığına; bazı “demokratik” kitle örgütlerinin işbirlikçiliğine; büyük sermayenin çıkarcılığına; emperyalizmin uşaklarının her türlü düzenbazlığına; muhalefet partilerinin pısırıklığına rağmen halk tehlikenin farkına varmıştır. Gözün aydın Türkiyem! Bir de Almanlar Çıktı Başımıza (1) Almanya Federal Cumhuriyeti Başbakanı Angela Merkel’e oldum olası kanım ısınmamıştır. Bir: “reel sosyalist” Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde yaşadığı yıllarda kariyerini güvence altına almak kaygısıyla içten içe düşmanlık beslediği rejime şirin görünmek için oportünizmin bin bir türünü sergilemiş; iki: Doğu’daki rejim çöküp de iki Almanya birleştiğinde bir Hıristiyan Demokrat politikacı olarak öne çıkmak için kapitalizm bağlamında kraldan fazla kralcı, yırtıcı bir muhafazakârliberal kesilmişti… Öyle ki, bu tavrıyla Alman politikasında en aşılamaz kabul edilen engelleri aşmış, Wolfgang Staeuble, Edmund Stoiber gibi yılların politikacılarını geride bırakarak önce Hıristiyan Demokrat Parti’nin genel başkanlık, sonra da federal başbakanlık koltuğuna oturmayı başarmıştır. Bayan Merkel, Almanya’nın gücüne bağlı olarak bugün Avrupa Birliği içindeki en güçlü politikacılarından biridir. Bu ise hem Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler hem de Avrupa Birliği’ne girmek için çırpınan Türkiye için büyük bir talihsizliktir. Bayan Merkel, başta Türkiye kökenliler olmak üzere ülkesindeki yabancıların hayatlarını kolaylaştırmak yolunda parmağını kıpırdatmamakta, tam tersine Almanya Federal Cumhuriyeti yurttaşlığına geçmiş olsalar dahi “Alman kanı taşımayan” tüm farklı kökenlerden Almanları “ikinci sınıf” yurttaş olarak kabul etmektedir. Bu, ayrı bir yazı konusudur. Bilindiği gibi Bayan Merkel, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı çıkan Türkiye karşıtı cephenin en şahin politikacısıdır, aynı zamanda da “imtiyazlı ortaklık” fikrinin mucididir. Türkiye’nin üyeliğini zorlaştırmak, önünü kapatmak için elinden geleni ardına koymamaktadır. Bayan Merkel şimdi de “Ermeni sorunu”na el atmıştır. Bu konuda Fransız parlamentosundan da bir adım öne geçmiş, “soykırım olmamıştır” savını yasaklamanın ötesinde “olay bir tehcirdir” demeyi de yasaklayacak yasal düzenlemeler getirilmesini savunmakta, bu düzenlemelerin salt Almanya değil, tüm Avrupa Birliği ülkeleri için geçerli olmasını istemektedir. Eğer bunu başarabilirse AB içinde, “1915 olayları soykırım değil, Ermeniler, Türkler ve Kürtler için felaketle sonuçlanmış bir zorunlu göç olayıdır” demenin bedeli hapis cezası olacaktır. Görüldüğü gibi “ilginç” bir özgürlük anlayışı ve demokrasi yaklaşımı vardır bu sonradan görme, sonradan olma hazımsız muhafazakârliberalin. Alman toplumu ne yazık ki bu tür politikacıların elinde oyuncaklaştırılmakta, beyinleri, bellekleri boşaltılmaktadır. Çünkü “Ermeni sorunu”nda “Soykırım vardır!” yollu tezler ileri sürecek son ülke Almanya’dır. Olayların gerçekleştiği 19151916 yıllarında İstanbul Üniversitesi’nde ders veren hocalardan bir bölümüne göz atalım: Prof. Giese UralAltay dilleri, Prof. LehmannHaupt Tarih ve Eski Ortadoğu Halkları, Prof. Zarnik Zooloji, Prof. Schönborn Kamu Hukuku, Prof. Jakoby Felsefe, Prof. Dr. Hoffmann, Prof. Arndt Anorganik Kimya, Prof. Nord Avrupa Medeni Hukuku; Alman Büyükelçiliği’nde çevirmen, Dr. Fester Teknik Kimya, Dr. Penck Jeoloji, Dr. Leick Botanik, Dr. Anschütz Pedagoji ve Psikoloji, Dr. Fleck Maliye, Dr. Bergsträßer Karşılaştırmalı Semitik Dilbilimi, Dr. Obst Coğrafya, Dr. Hoesch Organik Kimya, Dr.Unger Arkeoloji, Dr. J. H. Mordtmann Tarih Metodolojisi dersleri veriyor; İstanbul Alman Büyükelçiliği’nde konsolos, Dr. Richter Alman dili ve edebiyatı. Birde aynı dönemde Osmanlı bürokrasisinde görev yapan Almanlara bakalım: Prof. Dr. Franz Schmidt Maarif Nazırlığı’nda Başdanışman, Dr. Gräve Türk Maliye Bakanlığı’nda, Demir Para Basımı Bölümü’nde, Dr. Albert Hahl Tarım Bakanlığı’nda uzman, Dr. Vassel Maliye Bakanlığı’nda genel müfettiş, sonra Maliye Reformu Komisyonu Başkanı, Dr. Karl Rudolf Heinze Adalet Bakanlığı’nda danışman, Karl Orth Türk Posta ve Telgraf Bakanlığı’nda uzman, Albert Hopman, Tümamiral, Donanma Bakanlığı’nda iyileştirme/geliştirme tasarımcısı, Emil Kautz Ziraat Bankası Başkanı, Hugo Mayer Harbiye Nezaretine Bağlı Gıda İşleri Dairesi’nde Başdanışman Friedrich von Fürstenberg Süvari Yüzbaşı, 19161917’de Osmanlı Tarım Bakanlığı traktör biriminde Gıda İşleri Başkanı, Yüzbaşı Prof. Dr. Weichmann Meteoroloji Gözlem İstasyonları Sorumlusu. Çarşamba günü devam edelim. (eposta: dkavukcuoglu@superonline.com) SESSİZ SEDASIZ (!) Muhipler cemaatinden İTÜ kongresine BALIKESİR’DEN avukat Süleyman Ünsal, “Muhipler Cemaati”ne mensup efendilerin “andıç”ını bulmuş. “Andıç”ı okuyup, cümbür cemaat nurlanalım: “Esbabı sıhhiyeye mebni elan muhip ve müttefik memlekette mukim efendi hazretlerinin ülkeye avdetlerine kadar vekaleten reisi cumhur vazifesini deruhteye amade namzet aranmaktadır. Alakadarların cemaatimiz riyasetine müracaatları malumatlarına arz olunur. Mühim not: Muhterem namzet refikalarının Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Muhtaç İrfan Öztürk: “Dokunulmazlığa muhtaç birisi cumhurbaşkanı olabilir mi?” Payda Ahmet Önen: “Mahalle argosunu siyasi söylem yapan RTE’nin, şiddet eğilimli gergin bir toplum olmamızda hiç mi payı yok!” tesettür ahkamına riayet mecburiyeti mevzu bahis değildir.” Şimdi diyeceksiniz ki, şaka olduğu belli. O halde biraz ciddi olalım ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nin düzenlediği Türkiye İklim Değişikliği Kongresi’ne sunulan bilimsel tebliğlere bakalım: Kuran’da suya verilen önem. Sular ve Bitkilerin İlahi Düzeni. İTÜ’nün bu bilimsel toplantıyı Su Vakfı’yla birlikte düzenlediğini, vakıf başkanının “Manevi ve Bilimsel Açılardan Zemzem Suyu” eserinin sahibi bir İTÜ öğretim görevlisi olduğunu da belirtelim. “Mangal kültürü”nün dışına çıkamayanlar, mangalda “kül”tür bırakmıyor! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘14 Nisan Bayramı’mız... Bu satırları ne yazık ki ekran başında yazıyorum… Kanaltürk’ün yurtseverliği eminim ki “devrim tarihi”mize geçecek. Mükemmel canlı yayınından “ulusal buluşma”yı izlerken yüreğim öylesine genişliyor ki başkentimizdeki coşkuyu herkesle “orada” paylaşamıyor olmanın burukluğunu bile adeta kucaklıyor; içine alıyor… Hele şu “efe”lerin efesi Tolga Çandar’ın o buram buram “Anadolu” olan sesi ne kadar da güzel; “Merhaba Atatürk devrimcileri…” Gönlüm Tandoğan’da, aklım Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’in sözlerinde; “Laik Cumhuriyetin temel değerleri ilk kez açıkça tartışma konusu yapılmaktadır; iç ve dış güçler bu konuda çıkar birliği içindedirler…” Tandoğan’daki “efsane”leşecek büyük buluşma ise Cumhuriyeti her türlü düşmanlarına karşı korumaya kararlı “ulusal güç”ü yansıtıyor… Yine Tolgamızın deyişiyle; bu görkemli birlikteliğe bakarak yüzleri kızarması gerekenlerin sözde “demokratik” egemenliklerine karşı… 3.sü de siyasal partilerin seçim ittifaklarını engelleyen yasa değişmeli. Böylece, “birlikteliğe yanaşmayanların bahaneleri” ortadan kalkmalı… İşte, ancak bu “talep”leri yerine getirebilecek partiler ve milletvekillerinin, cumhurbaşkanını da seçebilecek bir demokratik olgunluğa sahip oldukları söylenebilir.. kulaklarının üstüne yatanların ise bırakın demokrasiyi, “Cumhuriyet”ten bile söz etmeye hakları olmasa gerek... Çünkü Cumhuriyet, öncelikle “baraj” yüzünden; “dokunulmazlıklar” nedeniyle ve “güç birliği” yapılamadığı için “tehlike”de değil mi? TMMOB’nin ‘yönetim’i yoktu! Tandoğan’dan Anıtkabir’e akan “ulusal bütünleşme”yi izliyorum.. Aralarında elbette ki mimarlar, plancılar, mühendisler de var… Kendimi onların yanında düşlerken TMMOB “yöneticileri”nin “mitinge katılmama” kararları aklıma takılıyor. “Darbecilerle beraber olmayız” sözleri ne kadar inandırıcı değilse; üyelerinin aynı zamanda “bilim ve aydınlanma” kadroları olduğunu bile gözetmiyor olmaları, temsil ettikleri “teknik meslekler” adına da o kadar “talihsiz”lik… Çünkü “Cumhuriyete sahip çık”mak, aynı zamanda “bilimdışılığın örümcek ağları”na karşı çıkmak değil mi? Gözüm, Melih Âşık’ın TMMOB yönetimine haklı serzenişine takılıyor; “Amerikalılar bile Çankaya konusunda görüş beyan ederken bu ülkenin insanları bir meydanda toplanıp fikir açıklayamayacaklar mı?..” (14 Nisan 2007Milliyet) Bu ülkenin mimarları ve mühendisleri de Tandoğan’daki ulusal coşkuyu paylaşarak “Cumhuriyet Devrimi”nin güvencesi bir Çankaya için “özgür” ve “yurtsever” fikirlerini belirttiler. Onların meslek örgütlerini en üst düzeyde yönetenlerin “devrimci” (!) engellemelerine rağmen… 14 Nisan’ın “bayram” ilan edileceği günleri de görmemiz dileğiyle... Hem de “Cumhuriyete ve Laikliğe Bağlılık” bayramı olarak… ekinci?cumhuriyet.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN ‘Öz’de demokrasi için Evet, bu bir “sözde” demokrasi… Çünkü seçmenlerin 4’de 1’inin oyuyla TBMM’nin 3’te 2’sine oturarak Çankaya’yı bile tek başına belirleme yetkisini elde edebilmenin demokrasiyle bir ilgisi yok… 14 Nisan 2007 Ankara’sı, işte bunun da “toplumsal kanıt”ı… Ne var ki böylesine bir “fırsatçı” anlayışın bugünkü “tehlike”yi yaratmasına önayak olanlar, hâlâ susuyorlar. Oysa laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil edecek en yüce makamda kimin oturacağını sadece iktidar partisinin oylarıyla “seçme”ye (!) hazırlanan bu TBMM’nin bunu “hak” edebilmesi için öncelikle şu 3 konudaki kararını hemen vermesi gerekiyor: 1.si, ilk genel seçim artık “baraj”sız yapılmalı. Böylece, bugünküne benzer bir “azınlık egemenliği”ne olanak sağlanmamalı… 2.si, “dokunulmazlıklar” kalkarak “suç”(lu)lar yargılanmalı. Böylece en önemli makamlar “sanık”lara, hatta “hüküm”lülere teslim edilmemeli… HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 15 Nisan www.mumtazarikan.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Tembel, üşengeç. 2/ 1 Yapağının 2 dövülmesiyle 3 elde edilen kaba kumaş... 4 Bir topluluğu 5 simgelemek 6 için düzenlenmiş müzik 7 parçası. 3/ 8 Edirne’nin 9 bir ilçesi. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Her iki küreği bir kişi tarafından çekilen, 1 B A Ş A K L A M A A Y E T birden üç çifteye ka 2 E S İ N A H İ Z E dar sandal. 5/ “Ayrı 3 L U T lık ateşten bir / 4 E R A N A N E Nazlı yârdan hiç ha 5 K A V E N E A ber yok” (Türkü)... 6 K L İ MA E N Bir nota... Güreşte 7 T A K S İ A L O bir oyun. 6/ Doğu 8 A N I T E D İ M Anadolu’da bir ır 9 T O M O G R A F İ mak... Lütesyum elementinin simgesi... Siper, hendek. 7/ Yalnızlık korkusu. 8/ Mersin’in bir ilçesi. 9/ Ankara’nın bir ilçesi... Daha çok gençlerin gittiği bir tür çayevi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir yere sunulan bildiri özeti. 2/ Bir nota... Halk dilinde mart ayına verilen ad. 3/ Alkolsüz içecek, meşrubat... Telli çalgıları çalmakta kullanılan araç. 4/ Asya’da bir ülke... Bir çeşit börülce. 5/ Kayak sporundaki yarışma dallarından biri. 6/ Maden eşya üzerine vurulan bir cins cila... Gökle yerin birleşir gibi göründüğü çizgi. 7/ Birçok üflemeli çalgıda, gövdenin son kısmındaki huniyi andıran genişlik... “O yer” anlamında kullanılan sözcük. 8/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Teniste, topu rakibin arkasına düşürmeyi amaçlayan vuruş. 9/ Hayat arkadaşı... “Keşkek” de denilen, dövülmüş buğday ve etle yapılan bir yemek. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear