28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 NİSAN 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Daha ne desin? Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın basın toplantısı biter bitmez iki eski TSK mensubu ile görüştük. Emekli Korgeneral Nevzat Bölügiray, “Bir asker olarak yasalar çerçevesinde daha fazla konuşamazdı” dedi, “Cumhurbaşkanlığı konusunda daha ne desin? TSK’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerine sözde değil, özde inanmış ve hareketleriyle de bunu kanıtlamış bir cumhurbaşkanının seçilmesini arzu ettiğinin altını çizdi. Kişilerle uğraşamazdı. Söyleyebileceklerini azami sınırları zorlayarak söylemiştir. Anlayan anlasın”. Hukukçu Emin Değer de konuşmayı kesin ve çok açık bulmuştu: “Lastik gibi sağa sola çekilmeye izin vermeyen, ölçülü, dikkatli bir konuşmaydı. Asker ciddiyetiyle, görevini bilen bir üst düzey yönetici olarak, ‘Cumhurbaşkanının nitelikleri bellidir’ dedi.” Değer’e göre, konuşmanın dışarıda nasıl yorumlanacağı, nasıl değerlendirileceği de çok önemliydi. “Bundan sonra ne olur” diye soracak olduk, güldü: “O, falcılığa girer.” Nota SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Sivilce Her derde devaydı “sivil”lik. Kamu hizmetini de, sosyal devleti de, demokrasiyi de, ekonomiyi de, yerel yönetimi de, merkezi yönetimi de “sivil toplum” denen şeye, cemaatlere, çıkar gruplarına devredecek; kurtulacaktık tüm hantallıktan, bürokrasiden, kuyruklardan ve itilip kakılmaktan... Sivilce davranış, fonlandı mı daha da gürbüzleşecek, serbestleşecek, güzelleşecekti. İşçi eğitimleri tıkır tıkır yürüyecek, üye kafakolu kolaylaşacak, yöneticiler profesyonelleşecek, kimlikler kimlik bulacak, kemirilirken Cumhuriyet demokratikleşilecekti! Bağımsızlık neydi ki, yurttaşlık neydi ki, akılla düşünebilmek, akılla okumak, akılla yönetilmek neydi ki? Uygarlık kazanımlarını, değerlerini savunmak, postal giymekle eşdeğerdi. Yasakları özgürlük saymak doğaldı. Tersi düzden, düzü tersten okumak ise biricik sivil beceriydi. Sivilce davranış büyüdü büyüdü, tepesi sarılaştı, mikrop kaptı, çevresi duyarsızlaştı, anlamsızlaştı. Üzerinde yükseldiği tabandan koptu, koktu, kendine yabancılaştı, çıbanlaştı. Sivilce davranış bugün Tandoğan mitinginde olmayacakmış. Olmayıversin. Sivilin ta kendisi, halk orada olacak. Eksiklikleri, yanlışlıkları, olumsuzlukları bile bile, varlığını ve egemenliğini dillendirmek için, kardeşlik birliğini duyumsamak için, bağımsız düşünebilmek, bağımsız yaşayabilmek için, Cumhuriyet için, demokrasi için orada olacak. Mitinge katılan halk doğrusunu yaparken yanlışa düşenleri de kurtaracak! CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, “Bir ülkede üç ordu birden olur mu” diye soruyor. Üç ordulu ülke, Irak: “Irak’ın kendi ordusu var, Talabani’nin ordusu var, Barzani’nin ordusu var. Bu güce dayanan, hem kendi ülkesini tehdit ediyor hem de Türkiye’yi tehdit etmeye kalkıyor.” Sorumlu kim? ABD tabii ki: “Bölgeyi elinde bulundurabilmek için oradaki fiili güç olan bu aşiretlere göbekten bağlanmış Amerika. Bu uğurda, koskoca bir müttefikini, Türkiye’yi karşısına alıyor.” Barzani’nin son çıkışları karşısında verilen nota ile ipe un mu seriliyor? Onur Öymen’e göre, onun yanıtı belli: “Yıllardan beri Irak hükümetine nota vermeyi engelleyen ne vardı? Bu olay yeni olmadı, defalarca oldu. Niye şimdiye kadar vermediler? Askerin başına çuval geçirildiğinde niye vermediler? Çok geç yapılan bir iştir bu nota... Barzani’nin konuşmasından sonra yapılacak iş, hükümetin derhal Meclis’ten yetki isteyerek Kuzey Irak’a asker gönderme olanağını aramasıydı. Yapmadılar. Kurusıkı demeçlerle idare ettiler.” İç Savaş ‘Meclis’e Girdi “Yeşil Bölge”ye verilen bir isim de “Küçük Amerika”: İnternet kafeler, yoga ve jimnastik salonları, ağzına kadar dolu piyeks mağazaları, sinemalar, DVD dükkânları, “Pizza Hut”lar, “Burger King”ler, Çin restoranları... Bağdat’ın göbeğindeki “Küçük Amerika” ya da “Yeşil Bölge” böyle bir yer... Elektriğin, klimaların, jeneratörlerin hiç aksamadığı “Küçük Amerika”da; Haliburton, Bechtel, General Electric gibi Irak ihalelerinde aslan payı kapan ABD şirketlerinin çalışanları yaşıyor. Kalın, yüksek duvarlar, sofistike elektronik aletler arkasında kale gibi korunan bölgeye girebilen Iraklılar, yalnız ABD personeline hizmet verenler. Bir de Iraklı parlamenterler. Yasak Şehir “Emniyet” sorunları nedeniyle çok sayıda parlamenter, gerçi yurtdışında ikamet ediyor. Bağdat’ta yaşamayı göze alanlar, diğer adı “Yasak Şehir” olan “Yeşil Bölge”yi mesken tutuyor. İşgalin 4. yılında “Guardian” ,”Küçük Amerika/Yasak Şehir” hakkında çok çarpıcı bir röportaj yayımladı. Röportajı yapan, “Washington Post”tan bir gazeteci: Rajiv Chandrasekaran. Chandrasekaran, yaşamlarını “Yeşil Bölge”de idame ettiren Amerikalıların çoğunun Bağdat’ın gerisine adım dahi atmadıklarını, “Bağdat gerçeğini” hiç bilmediklerini anlatıyor. “Buradaki ABD personelinin büyük bölümü, hayatlarında ilk kez yurtdışına giden insanlar” diyor Chandrasekaran: “Onlara ‘Yeşil Bölge’ dışındaki Bağdat’tan bahsettiğimde, bana başka bir gezegenden söz ediyormuşum gibi bakıyorlar. Bağdat sokaklarındaki güvenlik kontrolleri, ezan ve klakson sesleri, kamikaze arabalardan çıkan dumanın geniz yakan kokusu, kol gezen anarşi ve açlık buraya ulaşmıyor...” “Yeşil Bölge”nin kalbi Irak Parlamentosu’nda önceki gün patlayan bombanın “sembolik gücünü” kavrayabilmek için, önce bu “Yasak Şehri” anlamak lazım... Washington’da dikkatler oysa yalnızca teknik bir soruya odaklanmış durumda: “Nasıl oldu da güvenlik şeridi aşıldı?” Son günlerde “akademik özgürlük” çerçevesinde tartışılan olayı özetleyelim: Prof. Dr. Baskın Oran, Oxford Üniversitesi’nden aldığı çağrı üzerine Ankara Üniversitesi’ne başvurarak “dördü asil üyelik olmak üzere çok sayıda doçentlik tezi” jürisinden affını ister. Ankara Üniversitesi Rektörlüğü, bu istemi kabul etmez. Prof. Oran, aynı yönde yaptığı ikinci başvurunun da reddi üzerine emeklilik dilekçesini yazar: “Böyle bir üniversitede daha fazla kalmak istemiyorum. Artık zamanımı, kitaplarım ve eşim arasında bölüştüre Akademik özgürlük rek daha verimli kılmak istiyorum.” Baskın Oran, Oxford’a gider, döner ve SBF’ye “dışarıdan ders verme” isteminde bulunur. Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras, emeklilik dilekçesinde yer alan “Böyle bir üniversitede artık ders vermek istemiyorum” ifadesi nedeniyle Oran’a izin vermez. Ancak SBF Dekanı Prof. Dr. Celal Göle’nin konuya ilişkin başvurusu üzerine, Oran’ın bundan sonra resmi ders programı dışında özel konularda konferans ve benzeri etkinlikleri yapabileceğini belirtir. Sonuçta Prof. Oran, SBF Dekanlığı’nın kararı ile geçen hafta yüksek lisans dersine girer. Prof. Oran’ın “Böyle bir üniversitede artık ders vermek istemiyorum” diyerek ayrılmasına neden olan Oxford Üniversitesi’ndeki çağrının kapsamına gelirsek... O kapsamı, Agos’ta 1 Aralık 2006’da yayımlanan yazısında kendisini üç aylığına araştırma yapmaya davet eden College’ın yetkilisinin sözlerine gönderme yaparak açıklamıştı Prof. Oran: “Aman Profesör Oran, ne AB’si? Burası Oxford Üniversitesi. Üstelik, sizi davet eden ‘Çağdaş Türkiye Programı’nın sponsoru bir Türk bankası. Biz sizden burs karşılığında 2 konferans istedik, siz sadece bizim binada 4 dizilik konferans verdiniz. O gittiğiniz eğitimlerden birincisi bilgisayarda otomatik dipnot verme kursudur, diğeri de bilgisayarı dinleyici önünde slayt göstermek için kullanma kursu!” Öyle anlaşılıyor ki, Prof. Oran, üniversitesinden, 4 konferans ile bir “endnote/level2”, bir de “powerpoint/level2” kursu için emekli olmuş... Yazık... Demokratik Kitle Örgütlerinden Son Çağrı İ. GÜRŞEN KAFKAS Demokratik kitle örgütlerinin “Cumhuriyet Mitingi” aydınlık düşüncenin karanlıklara uyarısıdır. 14 Nisan 2007’de üç yüze yakın demokratik kitle örgütü, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin öncülüğünde “Cumhuriyet Mitingi” aydınlığın karanlığa seslenişi olacaktır. Bağımsızlık savaşımızda yitirdiğimiz tepeler dolusu canlar, gaziler ve babasız evler özgür bir ulus olmanın faturasıydı. Özgürlük kazanıldı, binlerce can pahasına. Yokların, yoklukların ve bilgisizliğin yığınlığındaki Anadolu insanı umut beklentisindeydi. İnsanlarımız, altı yüzyıl kul olmuşlar, savaşa gitmişler, vergi vermişler, can vermişler... Gerçeklerin aranmasında akla, deneye ve uygulamaya önceliği Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimleri getirdi. Çağdaşlaşma donanımlı bir eğitim anlayışı ilke ve devrimlerle halka aşılanıyordu. Özgür düşünebilen, sorgulayan laik eğitim, ortaçağ zihniyetini, karanlıkları yok edecekti. Atatürk: “Düşlerim eğitimle gerçekleşecek’’ diyordu. Tevhidi Tedrisat (Eğitimde Birlik), Millet Mektepleri, Harf Devrimi, Halkevleri, Köy Enstitüleri, Tercüme Büroları, kılıkkıyafet düzenlemesi, Medeni Kanun gibi yenileşmeci, aydınlığı getirici yasalar, kurumlar kul olmayı birey olmaya dönüştürecek düzenlemelerdi. Halk yeniliğe susamıştı. Yenilikleri kana kana içer gibi benimsiyordu. Çağdaş bir toplum olmak istiyordu. Halkın yaşam biçimi, eğitim anlayışı ve yönetenlerin devlet düzeni akıl ve bilimin ışığından yol alıyordu. ??? “Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir” özdeyişiyle Atatürk, toplumsal yaşamdaki ulusumuzun düşünsel eğitiminde yol göstericinin ilim ve fen olacağını belirtiyordu. Bugün ülkemiz küresel sömürü güçlerine tüm değerlerimiz ötelenerek sunulmaktadır. Ülke, içinden çıkılamayacak borç batağındadır. Ekonomik varlığımız, ormanlarımız, topraklarımız, yeraltı, yerüstü kaynaklarımız, sularımız yağmalanmaktadır. Özelleştirme adıyla değerlerimiz, topraklarımız bir bir satılmaktadır. Atatürk ilke ve devrimleri ışığındaki kazanımlarımız birer birer yok edilmekte ya da gölgelenmektedir. Güzelim Türkçemiz anlaşılmaz karmaşadadır. Sosyo ekonomik sorunlar yumağı, eğitimdeki çıkmaz, hızlı kadrolaşma ulusdevlet anlayışını sarsmaktadır. Yargı bağımsızlığı, işsizlik, siyasi fırsatçılık toplumda güvensizliği getirmektedir. Cumhuriyetin kuruluşunun 84. yılında bir asra yaklaşılan süreçte; yeniye, yeniliğe gidilecekken ortaçağa özenme düşündürücüdür. Ne yazık ki ülkemizi, Atatürk Türkiyesi’ni örnek alan Ortadoğu komşularımız çağdaşlaşmada bizleri aşar oldular. ??? Siyasilerin, ulus ve ülkenin birlik ve bütünlüğüne, Atatürk Cumhuriyeti’nin değerlerine özen göstermeleri kaçınılmazdır. Cumhurbaşkanlığı en önemli temel değerimizdir. Aylardır halkın gerilmesi, bölünmesi, farklı seslerin yükselmesine anlam verilmelidir. Cumhurbaşkanı seçiminde; ulusun ve ülkenin bölünmez bütünlüğüne, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti anlayışına dikkat edilmelidir. Seçilecek kişinin, tam bağımsız ve aydınlık bir ulus için, Cumhuriyetin kazanımlarını koruyacak ve de irticaya karşı direnecek düşünce yapısında olması gerekmektedir. “Herkes ulusal görevinin sorumluluğunu bilmeli, memleket meseleleri üzerinde o düşüncenin ışığında düşünüp çalışmayı görev edinmelidir.’’ Kemal Atatürk’ün bu özdeyişinden yola çıkan demokratik kitle örgütleri herkesi ulusal görev sorumluluğuna çağırıyor. Demokratik kitle örgütleri Ankara’da, 14 Nisan Cumartesi günü saat 11.00’de Tandoğan Meydanı’nda bir araya gelecekler. “Yasal kurallar içinde aydınlığa dursun karanlık düşünenler’’ diyecekler. Mitingin oluşumu ve senaryosuna ilişkin tüm çalışmaların Yüce Atatürk’ün ilke ve devrimleri ışığında gerçekleşeceğine inanıyorum. Bu miting, ulusal gelişkinlik, toplumsal özgürlük ve halkımızın çağdaşlaşma anlayışını göz ardı edenlere son çağrı niteliğinde olacaktır. Tüm aydınlık düşüncedeki demokratik kitle örgütlerini ve üyesi olduğum Atatürkçü Düşünce Derneği’ni düzenledikleri “Cumhuriyet Mitingi” nedeniyle kutluyor, başarılar diliyorum. “Ankara’nın gözünde yaş olmasın / Ülkemin yolunda taş olmasın / Laik, demokratik Cumhuriyetimde / Karanlık düşünceliler baş olmasın” (İ.G.K) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘Sarafiye’... Mostar Köprüsü gibi behicak?yahoo.com.tr “Güvenlik kriterleriyle” yanıtı bulunamayacak bir diğer soru, parlamentodaki patlamadan birkaç saat önce havaya uçurulan “Sarafiye Köprüsü’nün” “sembolik” anlamı... Dicle’nin iki yakasını birleştiren ve “güvenlik” ya da “savaşta aldığı hasardan” ötürü devre dışı kalan köprüler arasında bu köprünün ayrı bir “tarihimanevi” önemi var. Akşam hâlâ ışıklandırılan köprüde âşıklar dolaşmaya çıkıyor... Yüzyıl başından kalan köprü ayrıca, Bağdat’ta ilk “modernizmin simgesi” sayılıyor. Köprünün, Şii ve Sünni mahallelerini birleştiren ender geçiş noktalarından birisi olması cabası... Köprünün atılmasıyla bu mahalleler birbirinden kopuyor. Yugoslavya İç Savaşı’nda uçurulan “Mostar Köprüsü” gibi tıpkı... “Sarafiye”nin yıkımı, Irak’ın Yugoslavlaşma sürecindeki son halkalardan biri... Bir yaka Sünni, diğer yaka Şii “Köprü” ve “parlamento” patlamalarından bir gün önce “Le Monde” gazetesi, Bağdat’taki Saddam heykelinin devrilişinin 4. yıldönümünde özel bir Irak sayısı yaptı. Dört yıl öncesinin Bağdat’ı ile günümüz Bağdat’ını haritalarla yan yana getiren gazete, güvenlik gerekçeleri ve etnik temizlik nedeniyle Irak başkentinin nasıl bir kutba ayrıldığını gösteriyor. “Kuzey” neredeyse tümüyle Şiilerin, “güney” Sünnilerin eline geçmiş... Dört yıl öncesine dek yan yana ve iç içe yaşayan Sünni ve Şii aileler, eski Yugoslavya’da olduğu gibi tıpkı dinlere ve mezheplere göre, aralarından geçen “Dicle” Nehri’yle ikiye bölünmüş! “Yeşil Bölge” denilen, emperyalizmin kalesi “Yasak Şehir”, nehrin iki yakasıyla ayrışan “apartheid”ın tam merkezinde... Direnişçiler şimdi bir yandan “apartheid”a meydan okuyan bir tarihi, sembolik köprüyü atıyor; bir yandan da “iç savaşı”, “gedik açılmaz” diye düşünülen emperyalizmin kalesiyle Irak’ta kurulan düzenin kalbine, parlamentonun içine... taşıyor! Daha büyük bir “felaket senaryosu” düşünülebilir mi? “İliştirilmiş gazetecilerin” çöl fırtınaları ve tankların içinden çok değil, dört yıl önce bize “film gibi” anlattıkları savaşı hatırlayın! Akşam karanlığında hayal meyal seçilen Bağdat kubbeleri ve palmiyeleri arasına düşen “akıllı bombalar”; resmi binaları, sarayları, bakanlıkları çıra gibi tutuştururken, Irak’a götürülen “demokrasi projesinden” bahsediliyordu. ABD eliyle Ortadoğu’ya getirilen demokrasi modeli bu. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY nilgün?cumhuriyet.com.tr BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 14 Nisan www.mumtazarikan.com TEMA TEMA VAKFI ÇELENK BAĞIŞ HATTI Vefat, nikâh, açılış gibi özel günlerde sevdikleriniz adına fidan diktirebilirsiniz. İstanbul Tel: 0 212 284 80 00 İzmir Tel: 0 232 464 58 68 Ankara Tel: 0 312 419 73 02 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Hasattan sonra tarla ya da 1 bahçelerde kalan 2 ürünleri toplama. 2/İçe doğmayla 3 akla gelen yara 4 tıcı duygu... Kuran’ın her tüm 5 cesi. 3/ Ortadoğu’da, “Ölüde 6 niz” de denilen 7 bir göl...Telefo 8 nun sesi kulağa veren bölümü. 4/ 9 Rütbesiz asker... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Gelenek. 5/ Kötü bir işteki yardımcılar. 6/ Ka 1 D A L L A M A A E palı bir yerin ısısını ayar 2 A R A A R E D İ F layan aygıt... Hayvanla 3 L A V T A A A L E ra vurulan damga. 7/ Ücret karşılığı yolcu taşı 4 L A T E L E M E A yan otomobil... Telefon 5 A R A L I K A T E sözü. 8/ Abide... Yapıl 6 M E A E K A B İ R mış, gerçekleşmiş iş. 9/ 7 A D A M A B U A D Bir organ ya da organi 8 A İ L E T İ A S E zma kesitinin röntgenle filmini çekme yöntemi. 9 E F E E E R D E K YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Antalya’nın Serik ilçesine bağlı turistik bir belde... Kekeme ya da dilsiz kimse. 2/Mezopotamya’da kurulmuş eski bir krallık... Kürekle yürütülen dar, uzun ve hafif bir tekne. 3/ Âdem ile Havva’nın üçüncü oğlu... Gökkuşağı. 4/ Tarla sınırı... Gösterildikçe ödenmesi gereken poliçelere yazılan terim. 5/ Kansızlık. 6/ Bir kış sebzesi... Erbiyum elementinin simgesi. 7/ “Zinhar eline vermen o kâfirin / Zira görünce suretini putperest olur” (Bâki)... Kadastro haritalarında parseller topluluğu. 8/İçkiyle birlikte yenen yiyecek... “ kaşlarını çatar/ Gamzesi sineme batar” (Karacaoğlan). 9/ Tanrıtanımaz... Kuralsızlık. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear