24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 MART 2007 SALI CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 Eski dönekler; eski diktatöre sahip çıkmış... “Birbirlerini besliyorlar netekim!” ACABA diyorum; Türk Hava Yolları’nı ben yönetsem; Türkiye’nin tanıtımına nasıl bir katkı verebilirim? Uçak deyip geçmeyin; dünyanın dört bir yanında seyyar reklam panosu gibi dolaşıyorlar. Hani; örneğin mesela Türk Hava Yolları’nın Genel Müdürü Temel Kotil’in ya da Yönetim Kurulu Başkanı ve ilaveten İcra Komitesi Başkanı Candan Karlıtekin’in yerinde olsam bu ülke için ne yapabilirim diye düşünürken bir anda kafamda bir “ampul” yandı. Ampulün ışığında aklıma, uçakları sil baştan boyama işi geldi! Boyabadana ile ülke tanıtımı olur mu diye hemen eleştiri oklarınızı fırlatmaya hazırlandığınızı görür gibiyim ama bir sabredin lütfen. Uçakları öyle bir boyayabiliriz ki, yurtdışında bunu görenler hayran kalır; hemen bir uçak bileti alıp soluğu Türkiye’de alır. Nasıl mı? Aynen şöyle: GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Lağım Ahmet Mete Apak: “Küçük Dilara lağım çukuruna düşerek yaşamını yitirdi; lağıma süpürülmesi gerekenler sayesinde!” Ya ğ m u r E k i m MİT, Maliye’ye ajan yetiştirecekmiş. Artık maliyeciler de simit satar! Satılık Savaş Ünlü: “Marmaris’teki yazlığını satışa çıkaran Kenan Evren hangi eyalete taşınmayı düşünüyor acaba?” Boyama işini sanatsal bir bakışla yapabiliriz. Sanatın içine biraz da espri çizgisi kattık mı, iş tamam demektir. Burada önemli olan espri çizgisini doğru çizebilmek. Çizgi deyince aklınıza umarım karikatür gelmiştir. Çünkü işin püf noktası işte burada. Her ne kadar Türkiye’deki bu Başbakan karikatüristlerden hoşlanmıyorsa da ve de karikatüristler dünyanın her yerinde kalemlerini toplumsal eleştiri adına kullanıyorlarsa da bunun istisnası aranırsa kolayca bulunabilir. Örneğin mesela Sabah gazetesinin Salih Memecan adındaki çizicisi, siyasi karikatürlerinde bu Başbakanla arasını karşılıklı güven ilişkisine oturtmayı başarmış tek örnek sayılabilir. İktidarla Ülkeye hizmet uyumu sayesinde karikatüristler arasında çok değerli bir isim olarak parlayan bu çizici aynı zamanda Zeytin ve Limon gibi civciv tiplemeleriyle de çocukların ve çocuklara yönelik tüketim ekonomisinin gönlünde taht kurmayı başarabilmiş ender şahsiyetlerden biridir. İşte ben, Türk Hava Yolları’nı yöneten biri olsaydım; Salih Bey’in yarattığı Zeytin ve Limon tiplemelerini teflini ödeyerek satın alır, uçakların üstüne yapıştırırdım. Fakat bu iş, ince bir sanat işi olduğu için uçakları boyama işini de Salih Bey’in değerli eşine emanet ederdim. Başta Temel Kotil ve Candan Karlıtekin olmak üzere Türk Hava Yolları’nın değerli yöneticileri arzu ederlerse bana herhangi bir telif ücreti ödemeksizin fakat ödemelerini Salih Bey ve ailesine yaparak bu fikrimi uygulayabilirler. Maksat ülkeye hizmet olsun! Dinleme Bandı (2): ‘Vaziyetin Durumu’ “Cumhuriyet televizyon reklamını gördün mü?” “Evet ya, sorma gitsin, enfes bir mesaj, pes doğrusu.. ya akşama bizim bara uğrayıp oradan Zihnilere geçelim mi? Parti varmış.” “Olmaz tatlım, bu gece ‘Binbir Gece’ var, bombalar patlasa umurumda değil.” “İyi de geçen akşam da ektin bizi...” “N’apim? ‘Hatırla Sevgili’ vardı. Unuttun mu tatlım? Nasıl bırakırım, aşk olsun... Hem sen de cumartesi akşamı bizim yemeği ektin.” “Git Allah aşkına, sen de durup durup BeşiktaşGalatasaray maçı gecesini buldun.” “Amaaan, ne anlıyorsunuz bu futboldan aklım ermiyor. Gören de zanneder ki eloğlu değil siz alıyorsunuz paraları. Maça mı gittin?” “Evet, oradan önce de Taksim’deydim. Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun yıldönümü vardı. Yok Yurtsever Hareket, yok ÇEV, yok MEV, eğitimciler.. pankartını kapan gelmişti. Bir de ben yoldan geçerken ‘Halkımız saflara’ diye bağırmazlar mı!” “Eee... N’aptın, katıldın mı?” “Yok, sahaflarda önemli bir randevum vardı. Oradan da çarşıda sarrafa uğradım. Nadir bir parça arıyordum da. Hem Allah rızası için, yürüsem n’olacak? Türkiye’yi ben mi kurtaracağım?” “Valla haklısın, bunlar boş şeyler... Gençliğimizde o kadar yürüdük de n’oldu?..” “Öyle deme, vallahi gençler daha azdı; aralarında Necla Arat, Bedri Baykam gibi birçok bizim kuşaktan sayılacak insan da vardı. Aslında onları da anlamıyorum. Oturun oturduğunuz yerde yahu, şov mu yapıyorsunuz?.. Che mi olacaksınız?.. Ne uğruna?.. Sanki alternatif mi var ortada?.. Baksana, Çankaya da gitmek üzere, sol yine paramparça. Hâlâ aralarında bile anlaşamıyorlar. Seni güldüreyim mi? Yeni bir oluşum içindelermiş.” “Ne o, sendikacıların hareketini mi diyorsun, 10 Aralık mı ne?” “Yok yahu, normal parti açarsın açmazsın, Metin gibi, Yaşar Nuri gibi üç gün manşet olup kaparsın… Benim dediğim o değil. ‘Müslüman sol’ diye bir şey çıkarmaya bile kalktılar!” “Hadi ya! Helal olsun!.. Ben uyanıklık diye buna derim işte. Ne ararsan var! Serbest piyasa…” “Ya kardeşim sen haberleri hiç izliyor musun?” “Yok canım.. tam dizi öncesi anca eve gelip, bir şeyler atıştırıyoruz, sonrası malum.” “Geçen gün bizim gazetede küçücük bir haber vardı, Büyükanıt Paşa meselesi.. pek anlamadım, Erdoğan’la Ordu atışmış mı ne, bu Kürtlerle temas konusunda, ordu biraz öksürmüş anlaşılan, ‘biz de Paşa gibi düşünüyoruz’ demişler.” “Aman ne bileyim Erolcuğum, onları da gördük, 28 Şubat’ta demediklerini bırakmadılar; sonra kendi aralarında 28 Şubat’ın ağır toplarını tasfiye ettiler. Şimdi yine arada bir heyecanlı konuşuyorlar ama, onlar da ortalığı seyreder gibi, kimileri de nasıl olsa onlar var diye yan gelip yatıyor. Yani bu davalara faydaları mı oluyor, yoksa zararları mı, emin ol onu bile çıkaramıyorum artık.” “Valla haklısın. Bilinçaltı insanlar, ‘yine gerekirse 28 Şubat olur nasılsa’ deyip, şimdiden yaz tatillerinin programlarıyla uğraşıyorlar.” “Baksana şekerim senin o her gün gözlerini parçalarcasına okuduğun medya da mafiş durumda. Bu işleri ayağa kaldırmak Cumhuriyet’in reklam bütçesine endeksliyse ve büyük medya her gün alakasız haberleri büyütüp masa altına saklanmaya devam edecekse, vay halimize!” “Onlar ne yapsın, hepsinin bir ihalesi, bir borç ertelemesi, aynı anda hükümetle otuzar meselesi var. Kalkıp 28 Şubatçılık oynayacak değiller ya!” “Aynen öyle doğrusu, o günlerde tehlikenin farkındaydılar, şimdi Gülhane Parkı’ndalar...” “Peki ne olacak bu işlerin sonu?” “Valla işler olacağına varır. Koca koca liderler ülkeyi koruyamıyorlar da biz mi koruyacağız?..” “İyi de bu adamlar artık gücü ve iktidarı ömür boyu bırakmamak üzere geliyorlar, bunu göremiyorlar mı?” “Görüyorlar da.. görmezden geliyorlar herhalde. Kimbilir, belki bilmediğimiz bir hesapları vardır. Peki kime oy vereceksin sen?” “Ne bileyim ben? Hem daha çoook var o işlere, bakarız. Seçmen kütüklerine baktın mı sen?” “Hay Allah, unuttum gitti.. daha çok var diye diye atladık. Neyse inşallah varızdır netekim! Hem daha ciddi güncel işlerimize dönelim. Bu gece televizyonda ne var şekerim?..” SESSİZ SEDASIZ (!) İyi demokrat ezber rahlesinde yetişir LİBOŞ tayfası 28 Şubat’ın 10. yılını kendilerine tahsis edilen televizyon kanallarında türlü çeşitli “al gülümver gülüm” programlarıyla kutlarken Faruk Sayılır’ın dikkatini bir konu çekmiş: “Yine attılar önümüze bir avuç darı, aç tavuklar gibi üşüştük hemen ve arkada bizi izleyen birileri gülerek yeni tezgahlar kuruyorlar bize ve ülkeye. Hazır dalmışken mevzua iki kelime de biz edelim dedik ve açık oturumları izleyip yorumları okuduk, görüşleri dinledik televizyonlardan. Meşhur Şevket Kazan, bir akşam önce izlediği Milli Güvenlik Kurulu eski genel sekreteri emekli orgeneral Tuncer Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Anıl Öçal: “Netekim, sekize değil dokuza bölelim; dokuzuncusunun adı Evrenos Eyaleti olsun!” Bölücü Turhan Sabuncuoğlu: “ABD, üstün hizmet madalyası vermekte gecikmemelidir netekim!” Hizmetli Kılınç için şöyle konuştu ve, “Paşa 20 yaşında girmiş asker ocağına, 65 yaşında emekli olmuş. 45 sene emir komuta altında yaşayan bir kişi elbette laikliği demokrasiye tercih edecek ne anlar böyleleri demokrasiden” dedi. Bu yaşıma geldim bir şey daha öğrendim. Demek ki; beş yaşında geçip rahlenin arkasına ne idüğü belli olmayan bir çember sakallıdan anlamadığı bir lisanda ezber yapıp o ne derse kafa sallayıp, uygun yaşa gelince de bir tarikata girip takıyye yapmak gerekiyormuş demokrasiyi daha iyi anlayıp özümsemek ve en iyi demokrat olmak için!” Kitap gibi kadın ama kitap okumuyor! ‘Bıldırcın Beyliği’ Prof. Dr. Mahir AYDIN İstanbul Üniversitesi Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetim Başkanı Barzani, akıl veriyor: “Türkiye’deki Kürt sorunu barışçıl çözümlenmeli.” Sonra ekliyor: “ABD’liler de askeri çözüm istemiyor.” Bu sözleri duyan sanır ki, ABD Irak’a son teknoloji silah değil, “hercai menekşeler” elinde girmiş. Türkiye tarihi, bu denli ya da “densiz” söylemleri, doğru anlayacak deneyimde. Yıl 1870. Rusya Bulgarlara, düş ötesinde toprak sözü verdi. Ayastefanos antlaşması ile de uygulamak istedi. Batı bunu, Berlin’de yırtıp attı. Bulgarlarda tam bir düş kırıklığı. Aynı düşe ulaşmak için terör estirdiler. Ve yaklaşık 30 yıl, Balkanları “kana boyadılar.” 1878’de Ermenilere, Anadolu’nun yarısı adres gösterildi. Sanki içini dolduracak kelle sayısı yetermiş gibi. Yalanın sermayesi yok ya. Ve 40 yıl boyunca, bin yıllık komşuluğun “kanına ekmek doğrandı”. Kimler mi? Rusya, İngiltere, ABD. Sonra 1923’te, sırtlarındaki “yumurtasız küfe”yi, yüzleri kızarmadan indirdiler. Uluslararası politikada, bunun adı: Kullanılmak. Türkçemizde anlamlı bir deyim var: “Bıldırcının beyliği, yığınlar kalkana kadar.” Daha çok buğday seven bıldırcına, harman yeri bayramdır. Buğday başaklarının yığıldığı iki aylık zamanda, kendini “bey” sanır. Üzücü. Irak’taki Kürtler için bile üzücü. ABD Dışişleri sözcüsü, Bakan Rice’ın deyişine açıklama getiriyor: “Kürdistan, Türkiye ile Irak arasında coğrafi bölgedir.” Yani, bilip de bilmezlikten gelme. Eski deyişle, tecahüli arifane sanatı. Oysa uzun zamandır ülkeler, üzerinde yaşayan ulus adıyla anılır. Ama onlar, ülkelerinin asıl sahibi Kızılderililer için, “Hindistanlı Amerikalı” demeyi sürdürür. Christoph Colomb’un, 500 yıllık yanılgısı üstüne yatarak. Biraz insan tipinden anlıyorsanız, Rice’nin yüzü çok şeyler anlatır. ??? Öte yandan İngiliz The Guardian gazetesi, Vietnam uyarısı yapıyor. Amerikalı komutanlara göre, ABD’yi Irak’ta, çöküş bekliyormuş. Gerekçe: Moral bozukluğu, yetersiz askeri güç, siyasal istekte azalma. Süreyi, 6 ay olarak biçiyorlar. Doğaldır. Sorun ortam uyuşmazlığı. Bugün, Afrika’dan getirilen dev salyangozlar, Güney Amerika için karabasan değil mi? Ortamının dışına çıkan şey, sorun. Barzani savurmayı sürdürüyor: “Türk ordusu askeri çözüm yolunun başarılı olacağını düşünüyor. Ama 20 yıldır başaramadı.” O zaman sorarlar: AB ve ABD’nin desteğinde, bunca yıl siz niçin başaramadınız? Türk insanı 35 bin canını, “gül bahçesine girer gibi” uğurladı. Ne yapacaksanız yapın ama cürmünüz kadar yer yakın. Bugün Türk kimliği altındaki herkes, kaynaşmıştır. Ayıramazsınız Türk’ü Kürt’ten. Beriki damattır, öteki gelin. Söküp ayırabilir misiniz, eti tırnaktan? İstanbul’daki Kürt yurttaşa, nereyi adres gösterirsiniz? Bu ayrışmanın adı, boğazlaşmadır, cinayettir. Eğer amaç bu ve: “Türkler bizi öldürüyor, yetişin Batılılar” diyen olursa, biz bu filmi 150 yıldır izliyoruz. Türk egemenliğindeki bu topraklar, hiçbir zaman ırk ayrımı yapmadı. Ermeni’yi bakan yaptı, Kürt’ü cumhurbaşkanı. Yok böyle bir ülke yeryüzünde. Bu kış yoksun kaldığımız karın, 200 türü varmış. Ve Eskimolar kara, o denli çok ad verirmiş. Bu topraklar da, engin ve erdemli insan davranışına ilişkin, bin bir örnekle dolu. Bırakalım ABD’yi, bin yıllık derinliği olmayan Avrupa bile, bizi nasıl anlasın? ??? Söz buraya gelmişken, bir noktada “deprem fayı” gibi kırılıyor. Konu, Kuzey Irak yetkilileri ile görüşmek. Başbakan “görüşebilirim” diyor, Sayın Büyükanıt, “PKK’ye destek verenle görüşmem”. Sonrası, “kişisel görüşkurum görüşü” diye uzayıp gidiyor. Atasözümüzdeki gibi: “El (=devlet) mi yaman, bey (=başbakan) mi yaman?” Eğer boyatmıyorlarsa, kimi hükümet üyelerinin saçına “düşen aklar”ı, anlıyorum… ABD Dışişleri Bakanı Rice, Senato Ödenekler Komisyonu’nda konuşuyor. Gidip de Tahran’da konuşamıyor. Oysa İran’ı vurmaya hazırlanıyor ya da öyle görünüyor. Barıştan yana ise, yürekli davransın. Eğer büyük devletse. İncili Çavuş’u anımsıyorum. Keskin zekâsı, sivri diliyle. Bin bir sorun yaşadığımız, İran’a elçi atanır. Parası olmadığı için, evini satıp incili bir kaftan alır. Ne de olsa, Türk devletini temsil edecek. İran’a gider. Şah onu, çadırda kabul eder. Ama çok eğilsin ve biraz da ezilsin diye, çadır kapısı alçaktır. Bunu sezen İncili, arkasını dönüp, geri geri çadıra girer. Oturacağı yer de yok. Sırtındaki kaftanı çıkarıp üstüne oturur. Uzun görüşülür, konuşulur. Sonunda kalkar ve kaftanı bırakıp, çadırdan çıkar. Ardından “incili kaftanını unuttun” diyenlere: “Türk devletinin elçisi, yere serip üstüne oturduğunu, bir daha sırtına almaz” der. ABD Irak’tan, altı ay belki altı yıl sonra gidecek de, Kürtler nereye gidecek? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 6 Mart www.mumtazarikan.com 28.02.2007’de, içinde nüfus cüzdanımın fotokopisi, Çekmeköy beldesindeki konutumun tapu fotokopisi ve doğal gaz faturası ile maaş bordrom bulunan çantam çalınmıştır. Anılan belgelerin ibrazını gerektiren işlemlerde ilgili belgenin sureti ile yetinilmeyip aslının da istenmesi, belgeyi ibraz eden şahıs ile belgede fotoğrafı olan şahsın aynı olduğunun kontrol edilmesi ve bu belgeler ya da bu belgelerde bulunan bilgiler kullanılarak yapılabilecek sahtecilik işlemlerine karşı gereken dikkatin gösterilmesi önemle rica olunur. T.C. KADIKÖY 1. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ’NDEN Esas No: 2007/9 Davacı Güngör Nazik tarafından davalı Nüfus Müdürlüğü aleyhine açılan isim tashihi davasında: Halen Adana ili, Seyhan ilçesi, Hürriyet mahallesi, cilt No: 21, hane No: 465, BSN: 62’de kayıtlı Güngör Nazik’in adının Gün olarak düzeltilmesine karar verilmiştir. İlan olunur. 22.2.2007 (Basın: 10299) Mutlu Akpara 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Tek kişilik iskambil oyu 1 nu. 2/ Sahip, 2 malik... Gemici, işçi gibi 3 kimselerin eğ 4 lenmek için 5 gittikleri içkili ve danslı yer. 3/ 6 Çeşitli amaç 7 larla kullanıl 8 mak için tel ya da halattan 9 örülerek yapılmış ağ... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Verme, ödeme. 4/ “Ha 1 K R OMA T İ K yır” anlamında kulla2 R A V E L N A Ş nılan söz... “Harami İ C R A var diye korku verirler 3 E F E S N / Benim yüklü ker 4 Ş İ R İ N C E 5 E N R U M B A vanım mı var” (KaraS A U N A caoğlan). 5/ Üzerinde 6 N E O L E H R E Y sayı saymaya yarayan 7 D boncuklar bulunan, 8 O P A K H U L A dikdörtgen biçiminde 9 A Y S E N E K tahta levhacık. 6/ Adın durum eklerinden biri... Eskiden uzay boşluğunu doldurduğu varsayılan esnek madde. 7/ Kütahya’nın bir ilçesi... Üzeri toprak ya da otla örtülmüş saman yığını. 8/ İstatistikte bir grup veri içinde en sık görülen değere verilen ad... Derinliği aynı olan sığ su alanı. 9/ Başa örtülen tülbent... Yaklaşık on iki bin yıl önce Pasifik’e gömüldüğüne inanılan, insanlığın ve uygarlığın anayurdu sayılan kıta. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tekkelerde ayini yöneten kimse. 2/ Anton Çehov’un bir oyunu... Bir sesin yarım ton kalınlaştırılacağını gösteren nota işareti. 3/ Mürekkepbalığından elde edilen koyu kahverengi boyaya ve bu boyayla yapılmış resme verilen ad... Büyük erkek kardeş. 4/ Yosma. 5/ Kalın ve kaba bir kumaş... Bir görevin yürütülebilmesi için merkez olarak seçilen yer... Demir elementinin simgesi. 6/ Olumsuzluk belirten bir önek... Sıcaktan ya da terlemekten vücutta görülen küçük pembe kabartılar. 7/ Kredi kartıyla yapılan alışverişlerde alıcıya verilen fiş... Yapmacıklı davranış. 8/ Yolcu evi... “Akşam, yine akşam, yine akşam / Göllerde bu bir kamış olsam” (Ahmet Haşim). 9/ Nuri Bilge Ceylan’ın bir filmi... Eskiden Karagöz oynatılan kahvelere verilen ad. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear