21 Mayıs 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4 MART 2007 PAZAR 6 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL İrtica Tehlikesi Vardır Günümüz köktendincileri, sınırsız petrodolar desteği ile öğretime açacakları özel okullarla, laik Cumhuriyet okullarını, İslami Vakıf ya da tarikatların etki alanındaki medreselere dönüştürmek ve başlattıkları “özel okul kampanyası” ile de tüm ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarını petrodolar desteğiyle medreseleştirmeyi planlamaktadırlar. ARİF ÇAVDAR üyük dost ve müttefikimizin, tüm İslam ülkelerinde uyguladığı “Suudileştirme” ya da “Ilımlı İslam” politikasına karşı, ABD’de yaşayan, Musevi kökenli etkin ve yetkin bir İslam tarihi bilgini, adını vermeden, bir yayın kuruluşuna ilettiği demeçte, “Laik ve Kemalist Türkiye’ye yazık oluyor” demişti. ABD yönetimine egemen olan ve “Yeni Muhafazakârlar” (NEOCON) diye adlandırılan Cumhuriyetçi Parti hizbi tarafından hazırlanıp uygulama alanına konulan “Büyük Ortadoğu Projesi”nin gerçekleştirilmesi bağlamında, bu ‘bilgin’in ciddi katkıda bulunduğu öğrenilmiştir. Ülkemizde, “Süper Güç”e hizmet etmeye hazır olduğunu göstermek isteyen ve çember sakalları ile sarıklarını kafalarının içinde saklayan, fakat karanlık zihniyetlerini eşlerinin türbanlarına yansıtan politikacılardan birisinin, Cumhurbaşkanımız ile üst rütbeli komutanların, “ülkemizdeki irticai faaliyetlere ilişkin” olarak dile getirdikleri endişeler konusunda, ABD Büyükelçisi Ross Wilson’un, diplomatik dilde, vulgar (bayağı) sayılabilecek “kakofonik” sözcüğünü kullanma pervasızlığını takdirle karşıladığını belirtmesi, olayların seyri ve nedensonuç ilişkisi yönünden dikkat çekmiş ve ABD yönetimine, “Ben sizin cumhurbaşkanı adayınız olabilirim” yollu bir mesaj gönderdiği izlenimini vermiştir. Bunlar olsa olsa, medrese benzeri okullarda yetişmiş takıyyeci inanç tacirleri olmanın ötesine geçemezler. Medreselerde bilim: Osmanlı Devleti’nin temel eğitim kurumları olan medreseler, mollalar tarafından öğretilen dinsel ağırlıklı derslerin ezberletildiği kurumlardı. Bu medreselerin toplamı, Üçüncü Murat döneminde (1564 1595), 1200 kadardı. Türklerin İslamiyeti kabul ettiği tarihten başlayarak, değişik bilim dallarında zaman zaman kısa süreli bilimsel kıvılcımlar olmuşsa da, bunların temel eğitim kurumlarına yansıtılmaması ya da irticai (gerici) engellemeler yüzünden, “nakil” karşısında “akıla” ve “bilime” süreklilik kazandırılamamıştır. 15. yüzyılın en parlak astronomi ve matematik bilgini olan Ali Kuşçu’nun öğrencilerinden Molla Lütfi, Doğa Bilimleri, PENCERE zun çağdaşlaştırılmasında ilk adım olarak, 3 Mart 1924 tarihli üç önemli yasa ile Öğretim Birliği’ni Laik Dünya Düzeni’ni öngörmüşlerse, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ni, ortaçağ karanlığına götürmek isteyen mürteciler de, amaçlarına ulaşabilme yolunda önce, Cumhuriyet okullarının medreseleştirilmesine girişmişlerdir. Nitekim günümüz köktendincileri, sınırsız petrodolar desteği ile öğretime açacakları özel okullarla, laik Cumhuriyet okullarını, İslami Vakıf ya da tarikatların etki alanındaki medreselere dönüştürmek ve başlattıkları “özel okul kampanyası” ile de tüm ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarını petrodolar desteğiyle medreseleştirmeyi planlamaktadırlar. Ancak, Afganistan’ın jeostratejik önemi nedeniyle, bu ülkedeki toplumların “Ilımlı İslam”a dönüştürülmesi yolunda ABD desteğiyle oluşturulan “molla mekteplerinde” Vehhabi eğitimini başlatmışlarsa da arkasından, bu talebelerin (taliban’ın) New York’ta giriştikleri köktendinci terör faaliyetleri karşısında, ABD yönetiminin, tüm dünya ülkelerini imdada çağırması ve daha sonraki Irak bozgunu, büyük dost ve müttefikimizin, emperyalist politikalarında sonun başlangıcını getirmiştir. Bu, Kaçıncı Alo? “ön seçim yan seçim arka seçim / alt seçim üst seçim erken seçim / alo seçmen alo halk alo sürü / alo sayın hırsız sensin sürü / toz duman emek soygun sömürü / hırsız ticaret micaret cinayet / alo polis molis yargıç margıç / alo hukuk mukuk bu kaçıncı alo.” Bu bir şiir! Yeni yazılmış da değil, korkmasın kimse!.. Ali Yüce, yıllar önce yazmış yayımlamış, ben kesip saklamışım... Bu, bir sesleniş, bir çağrı, bir uyanma sinyali... Hep duyup yaşadığımız, kimi zaman anlam veremediğimiz, çözümleyemediğimiz!.. ??? Geçen akşam dört arkadaş oturduk dertleştik. Eskiden olsa, güzel şeyler konuşurduk. Şiirler okurduk, yeni kitaplardan söz ederdik, yaşamda bir tat arardık, dostlukları büyütürdük... Şimdi “yarın ne olacak” dedik, “farkında mısınız” diyen Cumhuriyet’in baş sayfasındaki kapkara lekeyi nasıl silip bembeyaz yapabiliriz, diye çene yorduk!.. Sevgili şairim, Ali Yüce bunu yıllar önce yapmış. Yıllar sonra da yapsaydı ne değişirdi? Hep “alo” diye seslenmek topluma! Ya da boşluğa mı? ??? “parti marti seçim koltuk hazine / öküz bostan samanlık sayın fare / alo şey bey daha nasılsınız alo / kurt köpek leş karga sayın sinek / yüce parlamento demeç memeç önerge / gensoru sayın hırsız alo körebe / bilimsel deyyus iktisadi pezevenk / yak yık as kes çal kaçır sakla / aracı tefeci sayın mülkiyet / alo yargıç margıç bu kaçıncı dilekçe.” Bir etki yapıyor mu bu “alo”lar? Elli yıldır bir türlü yerli yerine oturmadı şu demokrasi dediğimiz! Nasıl otursun ki; oturacağı, yerleşeceği, yeri yok! Altındaki sandalyeler hep çekilir, düşersin yerlere... Biri alır senin sandalyeni koltuk yapar kendine. “Vali bey, vali bey busunuz / Gelecekler önünde suçlusunuz” demişti Dağlarca bir zamanlar... Tıpkı Ali Yüce gibi o da nice “alo”lar yaymıştı topluma!.. Hepsi boş masal oldu, geldik işte Ali Yüce’nin eski yazdıklarına... “devrim karşıdevrim öküz bostan / suçluya aferin madalya komik yal / suçsuza hapis açlık ölüm işkence / vur kır kandır kışkırt kurşunla / ahlak küfür din min namaz kalkan / milliyet ırk mezhep allah mallah / kitaba hayır ışığa mışığa hayır / öğretmen sürgün dargın göçebe / alo devlet mevlet bu kaçıncı alo.” Mayısa ne kaldı? İki ay mı? “Alo ali bey”ler hâlâ uyanamadı mı? Bir şeyler yapmayı düşünemedi mi? Bak son araştırmaya, AKP yüzde kırk, CHP yüzde yirmi... Ötekilerse hava cıva!.. Çankaya’yı, Meclis’i, belediyeleri, tüm devlet örgütünü teslim mi edeceğiz beylere, efendilere? Bile bile, göre göre... Kapkara sayfalarla “farkında mısınız”, “alo şey bey nasılsınız”, “bu kaçıncı alo?” deyip duralım!.. Bizler bağırıp çağırırken, onlar adım adım, derken koşarcasına ulaşacak özledikleri doruklara!.. Alışmak Üzerine.. Bugün pazar; bir Bektaşi fıkrasıyla yazıya başlayalım... Kahvehanede yaşlıca bir adam tartıştığı gence bağırmış: Ulan pezevenk!.. Delikanlı şakkadak düşüp bayılmış... Çevredekiler telaşa düşmüşler, ne yapacaklarını bilememişler, tam o sırada Bektaşi yetişmiş, eğilip baygın gencin kulağına bir şeyler fısıldamaya başlamış... Genç gözlerini açıp ayağa kalkmış... Etraftakiler şaşmışlar: Baba!.. Ne yaptın?.. Bektaşi: İlk kez kendisine “pezevenk” dendiği için bu genç içine sindiremeyip bayılmıştı; kulağına kırk kez “pezevenk” dedim; alışınca ayıldı!.. ? Farkında mısınız, Türkiye’de bazı şeylere alışıldı; yaşı, başı, makamı ne olursa olsun, kişilere ne söylesen vız geliyor... Eskiden bir yabancı devlete bağlılık, yakınlık ve hizmet vatan ihanetiyle bir tutulurdu; kimse kimseye böyle bir nitelik yüklemeye cesaret edemezdi; kimse kimseye böyle bir şey söyleyemezdi... Bugün durum ne?.. Eğer bir politikacı Amerika’ya bağlanırsa itibarı artıyor, hizmete talip olana Türkiye’de iktidar yolu açılıyor... “Deliğe süpürülmek yerine Amerika tarafından kullanılmak” bizim dinci politikacı için bir talih!.. Dünyada dünya kadar bağımsız, başı dik, üniter devlet var; Türkiye’de artık bu nitelikler ayıp oldu, tu kaka sayılıyor... ? Ya Kenan Evren’in haline ne dersiniz?.. Nereden esin rüzgârı estiyse Paşa birdenbire federatif devlet edebiyatıyla ortaya çıkarak Türkiye’nin eyaletlere ayrılması gerektiğini dile getirmesin mi!.. Medyanın bir bölümü Evren’i alkışlarken bir bölümü de kimi siyasilerle birlikte diyor ki: Kenan Paşa’yı biliriz, esin kaynağı Amerika’dır!.. Sanki doğal bir şey söyleniyor; kimse aldırış etmiyor; Amerika’nın hizmetinde bulunmak Türkiye politikasında ve medyasında alışılagelmiş bir “servis” türü... ? Bizim Amerikancılara bakılırsa Kenan Evren emekliliğinde düşünmüş, taşınmış, geleceği görmüş... Gelin, geleceği bırakalım da bu işi şimdiden bağlayalım... ABD eyaletlerden oluşur... Bu kafayla, Türkiye’yi de Amerika’nın eyaleti sayabiliriz... Kaçıncı eyaleti?.. Evren ülkemizi sekiz eyalete ayırıyor, buna Kuzey Irak eyaletini ekledik mi, olur dokuz eyalet... Tümü de ABD’ye bağlı... Sen sağ, ben selamet!.. ? Yazıya Bektaşi fıkrasıyla başladık, aynı minval üzre bitirelim... Bektaşi dedesine demişler ki: Kenan Evren Diyarbakır’ı eyalet, başka deyişle federe devlet yapacakmış... Bektaşi: Geç kaldı, diye yanıtlamış, şunu 12 Eylül’de yapacaktı ki makbule geçsin!.. Paşa fırsatı kaçırdı!.. B Matematik ve Felsefeyi kapsayan “Akli Bilimler” üzerinde çalışmalar yapmışsa da, Hazreti Ali’nin ünlü bir söylemini dile getirerek, “İnsanın namaz kıldığı sırada vecd ve huşu içinde bulunacağından, savaşta vücuduna saplanabilecek bir okun çıkartılmasının namaz kıldığı an’a rastlatılması yolundaki istemini boş yere yapmadığını” söylediğinde, çevresindeki mürteci yobazlar, Molla Lütfi’yi dinsizlikle suçladıklarından 1494 yılında At Meydanı’nda (Sultanahmet) idam edilmesine neden olmuşlardır. Tarihimizde astronomiyle uğraşan Türk bilginleri daha çok, namaz vakitlerinin ya da dinsel yönden önemli sayılan tarihlerin saptanmasına ya da “müneccimler için gerekli verilerin toplanmasına!” yönelik araştırmalar yapmışlardır. Osmanlı tarihinin en parlak Matematik ve Astronomi bilginlerinden olan Takiyüddin Efendi (1520 1585) Sultan Üçüncü Murat’ın hocası Sadettin Efendi’nin de desteğiyle, Tophane sırtlarında, bir rasathane kurduğu zaman, dönemin şeyhülislamı Ahmet Şemsettin Efendi, “Gözlem yapmak uğursuzluk getirir... Evrenin sırlarını küstahça anlamaya teşebbüsün vahim sonuçları çok açıktır!” biçiminde bir fetva verince, iradedilen bir padişah fermanı ile, Kaptanı Derya Kılıç Ali Paşa, bu rasathaneyi topa tutarak yıkmıştır (1580). Osmanlı topraklarında tekrar rasathane kurulması ancak 1911 yılında mümkün olabilmiştir. Hıristiyan bir papaz olan ve Macar kökenli bir aileden gelen İbrahim Müteferrika, Müslümanlığa döndükten sonraki yapıtlarında, “devletlerde uygulanan yasaların, şeriat ilkelerine dayanmaması gerektiğini” söylediği zaman çevresinde bunları algılayabilecek düzeyde hiçbir kimse bulamamıştır. İbrahim Müteferrika, bugün bile, cahil tarikat şeyhlerini ulema diye niteleyen ve bunların önünde diz çöküp masal dinleyen ya da Afganistan’ın ünlü mollası K. Hikmetyar’ın dizi dibinde, anı fotoğrafı çektirmeyi şeref sayan yöneticilerin görüş ufuklarını fersah fersah aşabilecek düzeyde beyanlarda bulunmuş ve “Cahil kişilerin yönetimindeki İslam ülkelerinin bir gün, Avrupa devletlerinin egemenliği altına girebileceğini” öngörmüştür. Cumhuriyetimizi kuranlar, toplumumuCUMHURİYET Günümüzün köktendincileri Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni temsilen dış toplantılara katılan bir bakan, (Sn. Onur Öymen’in TV ekranlarındaki beyanlarından öğrendiğimize göre) dış ülkelerdeki siyasal çevrelere, ordumuzdan yakınabiliyormuş. Toplumları Tanrı yerine kendilerine kul ederek adeta güdüleyebilen ve seçim zamanlarında, Hıristiyan ya da Musevi efendilerinden aldıkları talimata göre bu toplumları yönlendirebilen cahil şeyhlere ulema denilebiliyorsa ve İngiltere’nin kontrolündeki Nakşibendi Şeyhi Nazım Kıbrısi, “Mektep medrese varken, okul da ne demekmiş!” diyebiliyor ve KKTC’deki Türk Barış Gücü’ne “İşgalci” diyebiliyorsa ve ülkemizdeki Nakşilerin uzantısı olarak Yavruvatan’a gönderilen, sadece Arapça Dil ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdiği için, dini bilgileri tarafımızdan pek bilinmeyen KKTC’deki yeni Dışişleri Bakanı, günlük politikaya bulaşabiliyor ve milletvekillerini çıkar karşılığında ayartıp hükümet devirebiliyorsa ve Anavatan’daki cumhurbaşkanı adaylarımız, büyük dost ve müttefikimizin beğenisini kazanabilmek için, “Ben ılımlı ve uyumlu (itaatkâr) İslam olma yolunda sizlere daha iyi hizmet verebilirim” gibilerden mesajlar gönderebiliyorsa, “ülkemizde irtica tehlikesi” vardır. HABERLER Bahçeli: Bunun adı yıkıcılıktır ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Partisinin Ankara 2. Bölge İstişare Toplantısı’nda konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, eyalet sistemi öneren eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e tepki göstererek, “Bunun adı yıkıcılıkktır, suçtur” dedi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın açıklamalarının kurumsal değil, kişisel olduğunu ifade eden Başbakan Tayyip Erdoğan’ı da eleştiren Bahçeli, “Hariciye geleneğini bir kenara iterek, elindeki parti yöneticilerinin işportaya düşmüş girişimleri, TSK’yi göz ardı ederek Başbakanlık’ı kuşatmış olan sözde danışmanların kılavuzluğu, ülkemizi uçurumların kenarına getirmiş bulunmaktadır” diye konuştu. Prof. Dr. İlyas Yılmazer: ‘Koruma duvarı’ denilen şey bir mühendislik projesi değil, katliam projesidir Allianoi’ye ‘utanç’ duvarlı saldırı SEVİM ERTEMUR Türkİş’ten Evren’e tepki ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Tarımİş 17. Olağan Genel Kurulu’nun açılışında konuşan Türk İş Genel Başkanı Salih Kılıç, Türkiye’de eyalet sistemi öneren ancak daha sonra sözlerini düzeltme yoluna giden 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’i eleştirerek “Evren’in bu şekildeki söylemini kesinlikle reddediyoruz. Herkes emeklilik döneminde kendi işine baksın’’ dedi. Aysel Tuğluk ‘üzülmüş!’ ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Demokratik Toplum Partisi (DTP) Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, yaptığı yazılı açıklamada, terör örgütü elebaşının sağlık durumu konusundaki iddialarla ilgili sözlerinin “tehdit gibi algılanmasının kendisini derinden üzdüğünü’’ belirtti.Tuğluk, önceki günkü sözleriyle “ortaya atılan iddialara dikkat çekmek ve bunun araştırılıp sonuçlarının kamuoyuna açıklanması isteğini dile getirdiğini’’ savundu. ‘Türkler keşifte rol oynadı’ ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bağımsız Cumhuriyet Partisi’nin (BCP) ev sahipliğinde düzenlenen “Güney Amerika’da Güncel Siyasal Gelişmeler ve Küba’da Kamusal Hizmet” konulu söyleşiye katılan Küba’nın Ankara Büyükelçisi Ernesto Gomez Abascal, Türklerin Amerika’nın keşfinde çok önemli rol oynadığını düşündüğünü belirterek, İstanbul’u fethinin bu keşfi etkilediğini söyledi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi EğitimEnerjiDepremUlaştırma (EDU) Ulusal Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. İlyas Yılmazer, Bergama’da Yortanlı Barajı’nın tehdit ettiği Allianoi antik kentinin bir “koruma duvarı”yla korunması önerisine “Bu bir mühendislik projesi değil, tam anlamıyla katliam projesi” sözleriyle karşı çıktı. Dağdan akan suların önce “koruma duvarı” denilen duvarın içine hapsedilen Allianoi’yi örteceğine, sonra duvarı aşıp baraja ulaşabileceğine dikkat çeken Yılmazer, 2000 yıllık tarihi kentin tamamen yok olacağını vurguladı. Bilindiği gibi, dünyada ilk ameliyatın yapıldığı yer olarak bilinen Allianoi antik kenti ve etrafındaki ovalar Yortanlı sulama barajının suları altında yok edilmek üzere... Bir süre önce duyarlı çevre ve bilim insanlarının girişimleriyle Allianoi’nin kurtulduğu gazetelerde yayımlandı. Cumhurbaşkanlığı düzeyinde yapılan girişimler sonuç vermiş, 26 Aralık 2006 tarihinde sonsuza dek korunmak üzere Allianoi ve çevresi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilmiş, bu karar Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Ancak İzmir 2. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Korumu Kurulu, Devlet Su İşleri’nin (DSİ) hazırladığı “koruma duvarı” projesini olumlu bularak uygulamaya karar verdiğini Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ilgili birimlerine iletti. Bölgeyi bilmeyen herkes için tarihi kent kurtulmuştu. Gerçekten öyle miydi? Prof. Dr. İlyas Yılmazer’e göre, “Kesinlikle hayır...” “Suyun baraja ulaşması için önce Allianoi’yi gömmesi gerekir. Sonra da duvarın üzerinden taşıp baraja gider” diyen Yılmazer, “Zihin sı”ndan geçiyor: “Benim önerim, o ğında şu anki yerinden 15 kilometre sel özürlü insanlar bile bunu yapbölgede 3 önemli ana havza var. yukarıda, Yortanlı Köyü yakınında maz. Böyle bir ihanette bulunaYortanlı, Çınarlı ve İlyas havzası. olduğunu anlatan Prof. İlyas Yılmamaz” sözleriyle projeye sert tepki Dolayısıyla bu önerim her üç havzer, ancak Allianoi’ye zarar varmeyen gösteriyor. Projenin yanlış olduğunu zada da uygulanabilir. 1908 yılınbu projeden sonra vazgeçilerek baraj vurgulayan Yılmazer, “Hiçbir geçerdan beri de bu seldağınık, yani yeyerinin adeta “Allianoi’yi yok etmek liliği olmayan ihanet projesi... Koraltına depolama sistemi bütün düniçin” Aşağı Paşaköy yakınına taşınruma duvarı değil, tersine daha çayada kullanılıyor. Dağın başından dığını belirtti. “Bunlar vatan haini, buk yok etme duvarı. Çünkü su yuitibaren başlanıyor. Ama yerin albunlar insanlık düşmanı” sözleriykarıdan doğru geliyor, dağdan doğtında, kimse görmüru geliyor. Bu bir müDr. İlyas Yılmazer, Bergama’da Yortanlı yor. Bu bizim mesleğihendislik projesi değil, mizle ilgili, depoluyortam bir katliam projeBarajı’nın tehdit ettiği Allianoi antik sunuz suyu dağın içisidir. Bu haliyle mükentinin bir “koruma duvarı”yla ne, bunun yöntemleri hendislik ilkeleriyle korunması önerisine “Bu bir mühendislik var. Bu yöntemle, hem bağdaşır yanı yoktur” de doğayla barış hadiyor. “Para için vata projesi değil, tam anlamıyla katliam projesi” linde, daha fazla su ve nını satan pek çok in sözleriyle tepkisini dile getiriyor. tarım alanı kazanabisanla karşılaştık” dilirsiniz. Mesela suyu bin koduna yen Yılmazer, taşınması uygun görüle tepkilerini dile getiren Yılmazer’in depoladınız. Aşağı çıplak yamaçlen parçaların Bergama Müzesi’ne hem Allianoi’yi hem de çevredeki talardan borularla baraja doğru takaldırılmak istenmesini de eleştirerek rım arazilerini kurtaracak, ayrıca 20 şırken yer yer 8 metre koduna kabin dönümlük birinci sınıf bahçe ta“Müzeye kaldırılan her bir parça, dar çıkacaksınız. Vanalar koyabirım alanını ortaya çıkaracak projesi de yapılan katliamın canlı birer belgelir, suyu akıttığınızda buralar sulahazır. Doğa ve insanın öncelikli oldusidir. O eserler ancak ve ancak yenabilir istenirse. Kışın depoluyorğu projede çözüm, “SeldağınıkTorinde anlamlı ve değerlidir. Dört sunuz, yazın da kullanıyorsunuz. riçelli sisteminin Yortanlı ve Çınarduvarın arasında değil” diye konuşDoğayla barışık halde. Doğaya ve lı Çayı havzalarında uygulanmatu. Yortanlı Barajı’nın ilk planlandı çevreye zarar vermeden. Bunlar mühendisliğin ulaştığı harika projeler. Doğaya zarar verdiğiniz zaman mühendislik projesi olamaz, katliam projesidir. Doğa, tarih ve kültür katliam projesidir. Yeraltı depolama sistemiyle şu kazanımlar da sağlanacaktır: 1Daha fazla su sağlanacaktır, 2 Kamulaştırmaya gereksinim yoktur, 3 Çevre kıyımı olmayacaktır, 4Erozyon sıfırlanacaktır, 5 20 bin dönüm birinci sınıf bahçe tarım alanı ortaya çıkarılabilecektir. Bu da öneri projemizi uygulamak için harcanacak paranın en az 10 katı değerinde tarım alanı demektir, 6Projenin uygulanması, ilgili köy ve kasabada yaşayan kişilerce yaşama geçirilebilecektir, 7 Yasal düzenleme yapılarak projemizle birlikte elde edilecek tarım alanlarının ilgili yerel idare veya ortaklıklara bırakılması durumunda, sıfır harcama yapılmış olacaktır.” ‘Para pul istemiyorum’ Projeden özellikle para istemediğini vurgulayan ve uzun soluklu bir proje olduğuna dikkat çeken Prof. Yılmazer, çaresizce “Bizi dinlemiyorlar bile” diyerek bir önemli konuya daha parmak basıyor: “Faaliyete geçirilmek istenen baraj, başlangıçta 70 milyon metreküp ve giderek azalan oranda su sağlayacak. Yaklaşık 40 yıl sonra da işlevini yitirmiş olacak. Kamulaştırma, ovaların ulusal servet değeri, yapım masrafları ve diğer giderler göz önünde tutulduğunda barajın 40 yıl sonraki getirisi, götürüsünün ancak yüzde 41’i kadardır. Allianoi uygarlık anıtlarının bedeline ise paha biçilemez. Ayrıca asırlardır hizmet veren yerısı (jeotermal) gizilgücünün değeri barajın getirisinden daha da fazladır.” ? CUMHURİYET 06 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear