24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 26 MART 2007 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ İslamda kocanın karısını dövme hakkı bulunduğunu söyleyen Alman kadın yargıca öfke yağıyor Kuran’lı mahkeme kararı PETER MİCHALZİK şte iyice bir hiddetlendik. Siyaset, tek bir ağızdan Frankfurt’taki “skandal kadın yargıca” öfke yağdırıyor. Adı geçen kadın yargıç, bir Alman kadının normal süreden önce boşanmasını engellemek amacıyla Kuran’dan bir sureyi gerekçe göstermişti. Yargıç, boşanmak isteyen hanımın, aradoks burada evlendiği Faslının, Kuran’da yer aldığı gibi döverek eğitme Batı’nın radikal İslam hakkını kullanacağını eleştirmeni Hirsi Ali ile düşünebilmesi gerektiğini belirtiyor. Kuran’ın Alman ilişkisi etrafında internetteki içtihadına temel alınması gibi “perlentaucher.de” sitesinde bir skandal, gerçekten de süren bir tartışma var. Bu kesin bir karşı çıkış tartışma öncelikle bir şeyi gerektiriyor. Başka türlü olsa gösteriyor: Ian Buruma ve zaten durum korkunç olurdu. Timothy Garton Ash’i Fakat bu tür olayların artması, eleştirenlerin bazı iddiaları ne insanın aklına İslamın iklime kadar saçma olursa olsun benzediği düşüncesini Pascal Brunner ve Necla getiriyor. Eğer bu gelişmelere Kelek tam da yaraya parmak kararlı bir biçimde karşı basmış durumdalar: İnsan, çıkmazsak çok sözü geçen ve İslamı diğer dinler gibi tehdit de edilen Avrupa göremez, yani İslama Avrupa değerleri, bununla bağlantılı hoşgörüsünün o büyük çatısı olarak da hukuk sistemi, tıpkı altında var olma hakkına ılımlı Orta Avrupa havası gibi, sahip bir din gibi bakılamaz. kızgın güneş İslam, Kuran’ı altında eriyip sözcük sözcük gidecek. Tamam alırsa, da bu gelişmeye çokkültürcülük uran’ın karşı neler ve İslam bir arada Alman yapılabilir? yaşayamaz. Fakat içtihadına Uzun süre gayet İslam tam da temel alınması bunu yapıyor. iyi bir yaşam sürdürülebilmiş, Hukuk düzeninin gibi bir geleneksel, ılımlı dışında kalmak skandal kesin Federal Alman ve entegrasyon bir karşı çıkış dünya resminin, beklentisi içinde gerektiriyor. bugünden olmak mümkün bakıldığında değildir. Bu şöyle bir sonuca noktada hukuka varacağı söylenebilir: Eğer bağlılık, bu ülkenin dilini insanlar birbiriyle açık bir bilmekten çok daha temel bir ilişki kurarsa her çiçek için bir öncüldür. Ama yer bulunacaktır. Frankfurt, çokkültürcülüğün şimdilerde Berlin ile beraber bu tutumun iyice ortaya çıkan paradoksu kentli bir modeliydi. Ama da buradadır: En çoklukçu artık pek öyle değil. İşlemiyor. kültürcülük bile, temel Dayakla cezalandırma ve daha koşullarını kabul beterleri konu olunca etmeyeceğini bildiren birini işlemiyor. Ama örneğin buradaki topluma entegre Frankfurt okullarındaki edemez. Ancak bu da kültür öğretmenler, Müslüman mutlakçılarının zaferi için bir öğrencilerinin, Hıristiyan ve gerekçe olmaktan çok daha ateist eğitimle büyütülmüş farklı bir şeydir. Buruma ve çocuklardan daha fazla Ash’in, dikkat çektikleri bir anlayış göstermesi için çaba konu var: Müslümanları bu harcadığında veya harcamak topluma entegre etmek veya zorunda kaldığında da onlarla sadece bir arada yürümüyor bu iş. yaşamak bile, eğer Hirsi Ali konumunun bir sonucu avlar doğrulandı olarak dinlerinden vazgeçmeleri bir koşul olarak Frankfurtluların şehirleri ileri sürülürse mümkün üzerine söylediklerinin değildir. Çokkültürcülük, aynısını Amsterdamlılar da İslami göçün ısrarla sorduğu kendi Amsterdamları üzerine soruya bir yanıt olmuyor. söylüyorlardı. Ama Theo van Ama başka bir yanıtımız da Gogh cinayetine kadar. Van bulunmuyor. Gogh’un aynı şekilde ölümle tehdit edilen çalışma arkadaşı Almancadan çeviren: Ayaan Hirsi Ali, bu arada Osman Çutsay ABD’ye taşındı. Hirsi Ali (Frankfurter Rundschau, Almanya, 23 Mart) sadece İslamdan ve Çevre Konusunda Yaya Kalmak! Burnumuzun dibinde Tanrı’nın her günü yüz yüze geldiğimiz küresel tehlikenin ayırdına varmayan ülkelerin, gezegenin küresel ısınmayla ne denli bir tehlikeyle karşı karşıya bulunduğunu tüm boyutlarıyla kavradıkları kuşkuludur. Doğa bu gerçeği gözümüze sokuyor. Bilim adamları küresel ısınmanın yol açtığı ve açacağı felaketleri bıkıp usanmadan birbiri ardına yayımlanan raporlarla tüm ayrıntılarıyla sergiliyor. Küresel ısınma dünyanın eksiksiz her yerinde çoktan günlük konuşmaların konusu. İklimler çıldırmış, kutup buzulları eriyor, kuraklık ve seller ortalığı kasıp kavuruyor, denizler kabarıyor. Bir yanda susuzluk varken öbür yanda toprakları sular seller basıyor. Doğa dengeyi kaybetmiş, ne yapacağı belli değil. Ormanlar yok ediliyor, akarsular, denizler, yeraltı su kaynakları ne varsa fütursuzca kirletiliyor. Dünyanın akciğeri Amazon Ormanları tılsımlı deri gibi küçülüyor. ‘Temiz hava’nın konserve kutularında satılacağı günler uzak değil. Bilim adamları hastalığın salt ‘teşhisini’ değil ‘tedavisini’ de ortaya koyuyor. Uzun erimli planlar, programlar kötü gidişi yavaşlatacak yasal önlemler öneriyor. Tedavinin zamana, büyük yatırımlara, küresel dayanışma ve işbirliğine ihtiyacı var. Nekahati ise, geri dönülmeyen noktalara gelinmemişse ve daha gecikilmezse, yüzyılları alacağından söz ediliyor. Küresel ısınmanın önde gelen sorumlusunun, başta karbondioksit olmak üzere sayıları altıyı bulan sera etkili gaz salınımları olduğu biliniyor. Ancak felaket getiren iklim değişimlerinin ardındaki küresel ısınmanın önlenmesi, kuşkusuz kolay değil. Çevre bilinci oluşmasının tarihi aslında eski değil. Örneğin Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kaynağında yer alan 1957 Roma Anlaşması’nda ‘çevre’nin, o dönemde de her alanda hoyratça kirletilmesinin tüm hızıyla sürmesine karşın sözcük olarak bile adı geçmiyor. Avrupa Birliği’nin çevre korumasının ne denli önemli olduğunun bilincine varması için, ne yazık ki, elli yıl, boşa giden elli yıl daha beklemesi gerekmiştir! Fransız yazar Vincent Defait’nin aktardığına göre (1) çevrenin korunmasıyla ilgili ilk uluslararası girişim 2. Dünya Savaşı’nı izleyen on yıllar döneminde ortaya çıkmıştır. BM’nin 1972 yılında Stockholm’de düzenlediği konferans, çevre konusunda bir ilktir. Ve ekolojinin de hesaba katıldığı ‘eko kalkınma’ konsepti de, keza bu konferansta ortaya konmuştur. Avrupa Konseyi ise bundan bir yıl sonra yine ilk kez çevre konusunda bir eylem planı kabul etmiştir. Çevrenin Avrupa Topluluğu’nun hedefleri arasına girmesi ise 1982 yılındaki Maastricht Anlaşması’yla gerçekleşmiştir. Çevre konseptinin ortaya çıkmasından sonra ilk ciddi adımlar 1992’deki Kyoto toplantısında atılmış ve protokol 1994 Mayıs ayında imzaya açılmıştır. 2005 tarihinde toplam 192 ülkenin 156’sı protokolü kabul etmiş ve onaylamıştır. Birleşik Devletler başta olmak üzere bazı ülkeler ise protokolü çeşitli nedenlerle büyük şirketlerinin zarar göreceği ya da gelişmekte olan ülkelerin kalkınmalarını aksatacağı endişesiyle imzalamakla birlikte, onaylamamıştır. Bütün bu tarihsel süreç bir bakıma çevrenin korunmasında, bugün değeri çok daha iyi anlaşılan zaman kaybının da özetidir. Ancak Avrupa Birliği, art arda gelen küresel ısınmayla ilgili BM bilimsel raporlarından sonra varılan vahim noktayı göz önüne alarak geçen 9 Mart’ta sera etkili gaz salınımının 2020 yılına kadar yüzde 20, belki de yüzde 30 azaltılması yönünde karar almakla küresel ısınma ve neden olduğu ve olacağı küresel felaketlere karşı ilk kez güçlü bir cephe açmıştır. Peki Türkiye bu gelişmelerin neresindedir sorusunu olumlu yanıtlamak olası değil. Küresel ısınmayı hafife aldığımızdan kuşku yok. Bunu kanıtlamak için Türkiye’nin Kyoto Protokolü’nü imzalamak bir yana, tabiatıyla da onaylamayan 31 ülke arasında yer aldığını söylemek yeterli. Küresel ısınmaya pek aldırmayan ülkeler arasında Andorra, Vatikan, Somali, Lübnan, Afganistan, Irak, Singapur, Bosna Hersek, Zimbabve de yer alıyor. Hazin bir tablo! Aslında çevre konusunda bütünüyle duyarsız da sayılmayız. Örneğin ‘Dünya Su Günü’nde yetkililer ‘suyun idareli kullanılmasını’ öğütlediler. Bazı ‘uzmanlar’ ise halkımızın büyük çoğunluğu sanki ‘duş’ kullanırmış gibi ‘artık duştan vazgeçilmesi ve kurnaya dönülmesi’ çağrısı yapmışlardır. Sayın AKP lideri de, çevreye ideolojik yaklaşılmadığı durumda(!) Başka türlü nasıl yaklaşılabilir acaba?sonsuza kadar çevrecilerin yanında olacaklarını açıklamıştır. Bunları söylemek yerine Kyoto’yu imzalayıp onaylayacağımızdan, suyun ülke ölçeğinde planlanmasından, su havzalarının rant talanından kurtarılacağından, dünya nüfusunun hızla arttığı bir dönemde ülke tarımının çökertilmesine izin verilmeyeceğinden söz etmek çok daha isabetli olmaz mıydı? (1) Vincent Defait, L’humanite, 23 Mart 07 İ Avrupa’dan yüz çevirmedi. Ona kalırsa İslam, kadının baskı altına alınması ve diğer hukuk ihlallerinin de nedeni. Frankfurtlu yargıç, bu savları en güzel bir biçimde teyit etmiş oldu. Hirsi Ali Batı’yı, başka kültürleri temelde güzellediği için kendi rahatına düşkün olmakla suçluyor. Yargıç, bunu da mutlaka doğrulamak ister gibidir. P K Independent, 20 Mart AB’nin geleceğine ilişkin düşünme sürecini bu tartışma besliyor Hoşgörüsüz kimlikler THOMAS FERENCZİ A S vrupa’da kimlik konusu anlaşmazlıklara ve tartışmalara neden oluyor. Özellikle de kıtanın istikrarı açısından bağlayıcı olacak Kosova’nın statüsüne yönelik tartışmaların da ana unsuru bu. Fransa’da buna yönelik tartışmalar Nicolas Sarkozy’nin seçimlerden zaferle çıkması durumunda göç ve ulusal kimlik bakanlığı oluşturacağını açıklamasından sonra hız kazandı. Roma Antlaşması’nın 50. yılının yaklaştığı şu günlerde de Avrupa Birliği’nin geleceği konusundaki düşünme sürecini besliyor. Etnik kimlik, ulusal kimlik, Avrupa kimliği gibi tüm kavramlar toplumsal düzende farklı kademelerdeki yurttaşlar arasında kurulmuş toplumsal bağı koparıp atıyor. Antropolog Claude LéviStrauss 1970’lerde, “Kimlik kavramının her türlü kullanımı bu kavramı eleştirmekten geçer” demişti. Bireyi etnik, ulusal veya Avrupalı olarak bir gruba ait oluşuyla sınırlama pahasına kimliği sabit bir öz gibi düşünme eğilimi gerçekten de büyük. Yabancıya karşı kimlik talebi dışlayan ve koruyan bir bariyer yaratıyor. Bu “maddi” kimliğe karşılık LéviStrauss, “Bizim için vazgeçilmez sayılan belli şeyleri açıklamak için başvuracağımız ancak gerçek bir varlığı olmayan sanal bir odak” görüşünü tercih ediyor. Kosova’da Sırplar ve Arnavutlar birlikte yaşamalarına engel olan karşılıklı dışlama ilkesinden vazgeçmekten çok uzaklar. Henüz ötekini komşu ya da yakın gibi kabul etme yetileri yok. Çok etnikli bir Kosova yaratma düşü bugün için bir yanılsama. Eskiye oranla kimlikler belki daha az ölümcül ama hâlâ alt edilemez nitelikte. Görüşmeler ortak değerlerin tanınmasına yol açacağına her topluluğu kendi içine dönmeye teşvik ediyor. Sırplar ve Arnavutlar birbirini Nicolas Sarkozy dinlemiyor. Gelecekte bir bakanlık altında göç ve ulusal kimlik kavramlarını birleştirerek Sarkozy kimlik kavramına statik bir vizyon getirmesinin yanı sıra göçmenleri de yabancı statüsüne geri gönderiyor. Simone Veil iyi karşılama gönüllüğü içeren “entegrasyon” kavramını tercih etmekte haklı. Sarkozy’nin bir süre sonra yabancıların tanımı itibarıyla dışlanacakları “Ebedi Fransa’ya” övgüler düzmesi ise bir rastlantı değil. Kuşkusuz ulusal kimlik, protestolara verdiği yanıtlarla göstermeye çalıştığı gibi bir tabu konusu olmasa da buna dönüşme yolunda ilerliyor. Avrupa kimliği de aynı yolda. Kimliksel kimlikte sıkışmak 21 Şubat’ta Sarkozy, “Ben ulusal ve Avrupa kimliğine inanıyorum” dedi. “Ve birinin diğerine ihtiyacı olduğundan eminim” dedi. Bu kuşku götürmez. Ancak üyelerini bir arada tutan ilkeler konusunda kendini sorguladığı bir anda Avrupa’nın kimliği nasıl tanımlanabilir? Sarkozy gibi Türkiye’nin üye olmasına karşı çıkanlar Avrupa kimliğini tarihi, gelenekleri ve kültürüyle karıştırıyorlar. Oysa bu, filozof JeanMarc Ferry’nin tanımladığı gibi “kimliksel kimlikte” sıkışmak anlamına geliyor. Ferry “ruhani temellere odaklanmış” bu kimliğin “diğer kimliklere açılmaya hazır olma ilkesini” taşımasına karşı çıkıyor. Kimliğin yalnızca bir miras değil, aynı zamanda kendisinin ötesinde birleştirici yetiye sahip bir proje olması gerekiyor. Fransızcadan çeviren: Elçin Poyrazlar (Le Monde, Fransa, 23 Mart) İSTANBUL CUMOK ÇAĞRISI “ULUSAL KURTULUŞÇU DÜŞÜNCE VE CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ” konulu Nisan Ayı Aydınlanma Kahvaltısında, değerli edebiyatçı ve yazarlarımızdan Sayın EROL TOY ile buluşuyoruz. SEN GELMEZSEN BİR EKSİĞİZ YANINIZDA BİR DE GENÇ GETİRİNİZ Toplantı Yeri : Aden Otel, Vapur İskelesi karşısı Kadıköyİstanbul Toplantı Tarihi : 1 Nisan 2007 Pazar Saat 11.00 İletişimBilgi : 0216 336 94 34 0535 636 59 11 0532 282 36 88 0533 438 50 22 Açık Büfe Kahvaltı Ederi: 17.50 YTL LÜTFEN YER AYIRTINIZ www.toplumsaluzlaşma.org www.cumok.org 2005/09 Satış Satılmasına karar verilen gayrimenkulün cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: TAPU KAYDI: Dosyada mevcut, Kadıköy 4. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü’nün 15.03.2007 tarih, B091TKG4345904/1182 sayılı yazısından Kadıköy ilçesi Küçükbakkalköy Mahallesi’nde kâin 231 pafta, 2146 ada, 3 parsel sayılı 974 m2 miktarlı arsanın 263/974 payı Kadıköy Belediye Başkanlığı, 42/974 payı Özer Karagöz ve 10704/15584 payı Yücel Tekin adlarına kayıtlı olup tapu kaydı üzerinde herhangi bir takyidat bulunmamaktadır. İMAR DURUMU: Dosyada mevcut, Kadıköy Belediye Başkanlığı İmar İşleri Müdürlüğü’nün 07.12.2000 tarih, 2305873907 sayılı imar durumu yazısından söz konusu 3 sayılı parselin, 18.01.1994 tasdik tarihli, 1/1000 ölçekli Küçükbakkalköy Revizyon İmar Planı’nda, bina yüksekliği H:serbest, taban alanı kat sayısı TAKS: 0.25, kat alanı kat sayısı KAKS: 1.8 yapılanma şartlarında ayrık nizam iskân alanında kaldığı bildirilmiştir. HALİ HAZIR DURUMU: Kadıköy ilçesi Küçükbakkalköy Mahallesi Karaman Çiftlik Yolu Caddesi’nin doğusunda, Demir Sokak, Kumrulu Sokak ve Şenlik sokaklarına cepheli, bila kapı nolu boş arsadır. Bilirkişi kurulunca arsanın, mevcut kadastral paftası ve tapu kaydı keşif esnasında zemine uygulanmış olup, dava konusu yere ait olduğu görülmüştür. Arsa geometrik olarak dikdörtgen şeklinde olup, 27.00 m. cephe, 36.00 m. derinliğinde ölçülere sahiptir. Ancak, üzerinde Tekin İnşaat Firması tarafından iş merkezi yapılmak amacıyla fore kazıklar çakılmış iş makineleri ile temel hafriyat çalışmaları sürdürülmektedir. Ana yola üçüncü parsel konumundadır. Çevresi iş merkezleri ile yapılaşmıştır. Şu anda üzerinde yapılmış herhangi bir muhtesat bulunmamaktadır. Civarında imara uygun iş merkezleri ve kısmen de gecekondular yer almaktadır. D 100 İstanbul Ankara Devlet Karayolu’na, TEM çıkışına ve Ataşehir Toplu Konutları’na çok yakın mesafededir. Konumu itibarıyla yapılaşmaya elverişlidir. Belediye teknik hizmetlerinden istifade etmekte olup ulaşım şartları bakımından kolaydır. KIYMETİ: 1.655.800,00 (Birmilyonaltıyüzellibeşbinsekizyüz) YTL dir. SATIŞ ŞARTLARI: 1 Satış 06/04/2007 günü saat: 14.00’ten 14.10’a kadar Kadıköy 1. İcra Dairesi’nde açık artırma suretiyle yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen kıymetin %60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartıyla ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü saklı kalmak şartıyla 16/04/2007 günü aynı yer ve aynı saatte 2. artırmaya çıkarılacaktır. Bu artırmada rüçhanlı alacaklıların alacağını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. Şu kadar ki artırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin %40’ını bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını geçmesi lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir.. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin tahmin edilen değerin %20’si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir. Alıcı istediğinde 10 günü geçmemek üzere süre verilebilir. Birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. Katma Değer Vergisi (KDV), Tellaliye resmi, damga vergisi, tapu harç ve masrafları alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. 3 İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile 15 gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır. Aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4 İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın Dairemizce tahsil olunacak, bu fark varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6 Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2005/09 Satış sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. (İc.İf.K.126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. Basın: 15383 T.C. KADIKÖY 1. İCRA DAİRESİ’NDEN GAYRİMENKULÜN AÇIK ARTIRMA İLANI CUMHURİYET 10 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear