28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 13 MART 2007 SALI 2 “Gazetelerde okunacak yazılar o kadar azaldı ki! Alışmışız da alıyoruz, şöyle bir bakıp bir yana atıveriyoruz. Bazıları sadece göz atmak için; bazıları acaba neler saçmalıyorlar diye incelemek için; bazıları bulmacalarını çözmek için!.. Gazetelerimizin hali, toplumumuzun aynasıdır, desem yeri. Böyle topluma böyle gazeteler olur. Ya da bu gazetelere böyle toplum yakışır. İkisi de aynı kapıya çıkıyor! Fikir ahlaksızlığı taşıyan yazılar, haberler. Bir kısmının ise fikirle uzaktan yakından ilgisi yok. Bilmem hangi yıldız gebe kalmış, çocuk doğurmuş, boşanmış, evlenmiş. Bunlar birinci sayfadan manşetlik haberlerdir. Bu gazetelerde dünya politikası bir yana itilmiştir; fikir, sanat gibi şeyler unutulmuştur. Günün en ciddi konuları üç beş satırla yazılıp geçilir. Varsa yoksa baldır bacak, kiralık kız resimleri, iç geçirten romanlar, tahrik edici resimler...” Bu satırları ben “Vatan” gazetesindeki “Düşle Gerçek” başlıklı köşemde yazmışım... Ne zaman mı? 12 Ekim 1962 günü!.. Diyeceksiniz, ha 1962, ha 2007!.. Yazımı birlikte okumayı sürdürsek mi?.. “Yazıları okunacak değerde kaç gazete kaldı? Ya iki, ya üç. Üçten fazla değil ha... Hatta üç bile değil. Adlarını da vereyim: İlhan Selçuk’la, Çetin Altan’ın yazılarının çıktığı ‘Cumhuriyet’ ile ‘Milliyet’!.. Türk okurunun tiryakisi olduğu gazeteler! Evet bu iki genç yazar geniş devrimci yığınların gözdesi olmuşlardı. Her sabah bu arkadaşlar ne yazdılar diye merakla elime alıyorum. Başarılı yazılar yazmakta birbirleriyle yarışıyorlar. Olumlu bir yarışma bu! Aydın yığınların ilgiyle izledikleri bir yarış OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Dünden Bugüne... ma... Çetin de, İlhan da gerçeklerin ortaya çıkmasına çalışan, Türk ulusunun büyük çoğunluğunun karanlıktan kurtulmasına, bu gerçeklerin ortaya çıkmasına bağlı olduğuna inanmış kişiler... Yazıları bu gizlilikleri ortaya çıkarıyor, bugüne dek saklı kalan, söylenmeyen, yazılmayan ama hepimizin bildiği, duyduğu, anladığı şeyleri aydınlatıp gözler önüne seriyor.” Yazımın sonunu şöyle bağlamışım: “İlhan Selçuk’la, Çetin Altan kuşağımızın övünç veren kişileri... Doğrusunu isterseniz bugünkü Türk basınında yazıları ilgiyle okunan iki yazar... İçtenlikle, inançla, bilgiyle yazan!.. Gizli hesaplardan kurtulmuş, büyük yığınların çıkarını ön plana almış iki yazar... Benim övgüme ihtiyaçları yok elbet. Niçin yazdım bu yazıyı peki? Bu genç arkadaşlarıma kuşağım adına teşekkür edebilmek için... Sevincimi büyük okur yığınlarına ulaştıran bu iki yazarın, yarınki Türkiye’nin kurulmasında ne büyük rol oynadıklarını belirtmek için...” Yarım yüzyıl geçmiş... Şimdi Çetin Altan da, İlhan Selçuk da sekseni bulmuş. Hâlâ yazıyorlar, hâlâ okurlarını kendi kişiliklerine yakışan biçimde etkiliyorlar!.. Yarım yüzyıl sonranın okurları olan sizler nasıl buldunuz bu unutulmuş yazıları?.. Toplumda önemli bir gelişme, bir düzelme olmuş mu? Yazarlarımız belirli bir düzeyin üstüne çıkmış mı? Yoksa yine birkaç kişi mi var gerçekleri, her türlü engeli göze alarak savunan?.. Yoksa bir tek İlhan Selçuk mu kaldı o günlerden bugüne aydınlanma savaşımında direnen?.. Arada eski dosyaları karıştırmak iyi oluyor... Dünü bilmeyen elbet bugünü hiç mi hiç anlayamaz!.. ABD Kerkük’te Ateşle (mi) Oynuyor(?) Kerkük referandumu sonucunda petrol zengini bir devlet oluştuğunda, içeride ŞiiSünni birlikteliği, dışarıda TürkiyeSuriyeİran güvenlik ortaklığı oluşabilir. Bu konuya da daha önce değinmiştim. Bu durumun yaratacağı kaotik ortam, temel politikası “Ortadoğu’da kaos” olan ABD’yi de sarsabilir. lanır, ancak bu madde de uygulanmaz. Dünden bugüne değişmeyen en önemli gerçek, petrolün vazgeçilmez önemini sürdürüyor olması. PENCERE 301 Davası Çok Garip!.. Ülkemizde bir 301 davası ya da sorunu var... Nedir bu 301?.. Türk Ceza Kanunu’nun eski 159’uncu maddesidir... Yeni ceza yasasında, eski 159’uncu madde, 301’e çevrildi... Madde uzun ama bu yazıda bizi ilgilendiren bölümü “Türklüğü aşağılayanların” cezalandırılması faslıdır... Neden?.. Çünkü kimi yazarımız bu yüzden yargılanıyor... AB’nin aklı evvelleri de 301’inci maddenin kaldırılmasını istiyorlar... ? Söylemesi ayıptır, eski 159’uncu madde bir vakitler başımızda Demokles’in kılıcıydı, nice yazarın bendeniz de dahil bu yüzden başına gelmedik şey kalmamıştı... Avrupa o zamanlar bu davalarla bugünkü gibi ilgilenmezdi... AB bugün neden ilgileniyor?.. Çünkü işin içine Ermeni soykırımı savı girdi... Batı işi gücü bıraktı; yüz yıl önce yaşanmış acılı bir tarihsel olayı güncelleştirip Türkiye’nin başına bela gibi dolamaya çalışıyor; Avrupa ve Amerika’da konuşlanmış Ermeni diasporası da bu davanın itici gücünü oluşturuyor... Eski 159’un Batı için bir kıymeti harbiyesi yoktu... 301’in var!.. ? Ülkemizde bir yazar “1915’te Ermeni soykırımı yapılmıştır” dedi mi ya da bu sorunu kaşıdı mı doğaldır ki Batı’da ilgi görüyor, destekleniyor, kapılar açılıyor.. Kimi yazarımız bu fırsattan yararlanmaya bakıyor... Yazar, ünlenmek ister... Kitaplarının satmasını ister.. Yazarlarımızı hoş görelim... Ve 301’den bu nedenlerle yargılanmalarına karşı çıkalım... Yazarlarımızı el üstünde tutalım!.. ? Ne var ki şu AKP iktidarı döneminde Türkiye’de yaşanan garip çelişkilere akıl erdirmek çok güç!.. 21’inci yüzyılın bu saatinde Türkiye’de bir yazarın ya da sıradan bir kişinin fikri, düşüncesi, sözü, sohbeti, kitabı yüzünden yargılanması çok ayıp... Peki, bu ayıp kimin ayıbı?.. AKP’nin!... Bu partinin Meclis’te 3’te 2 çoğunluğu var.. Meclis’te toplanır AKP, on dakikada işi bitirir, 301’i kaldırır, yazarlarımızı yargılanmaktan ve ceza ürküsünden kurtarır, işi bitirir... Başta RTE olmak üzere hiçbir AKP’li bu işe yanaşmıyor... Yazarlarımızın ceza yaptırımı altında yargılanmasında baş sorumlu AKP iktidarıdır!.. ? Ancak ortada bir garip çelişki var... Başta 301’den yargılanan yazarlar olmak üzere, bu yazarların fikirlerini destekleyen medyacılar da dahil, sureti haktan görünen bir kesim AKP’den yanadırlar; iktidarı tutuyorlar... Ya neyin ne olduğunu bilmiyorlar?.. Ya da ilginç bir oyun oynuyorlar... Veya iktidar partisine göbekten öylesine bağlıdırlar ki ne olursa olsun ağızlarını açamıyorlar... Petrollerin denetimi ABD’nin günümüzdeki temel amaçları; Irak petrollerinin denetimi, Irak’ın Batı’nın petrol jandarması olan İsrail için tehdit unsuru olmaktan çıkarılması ve Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurulması olarak sıralanıyor. Daha önce yine Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan Ortadoğu ve Irak’la ilgili iki yazımda, ABD’nin kurulacak Kürt devletinin Türkiye, Suriye, İran üzerinden kuzeye yönelmesini ve Hazar bölgesi petrollerine ulaşacağı köprü olmasını istediğini belirtmiştim. Amaç bir anlamda ikinci İsrail oluşturmak ve kendi çıkarlarının savunuculuğunu yaptırmaktır. Burada Türkiye’deki bir tartışmaya değinmekte yarar var. Bizim ülke olarak 1 Mart 2003 Tezkeresi’ne onay vermeyerek, ABD’nin işini zorlaştırdığımız ve ABD’nin de zorunluluk nedeniyle Kürt gruplarla işbirliği yapmak durumunda kaldığı dile getiriliyor. Bunların hiçbir ciddiyeti yok. ABD ve Avrupa on yıllardır, hatta yüzyılı aşkın bır süredir diledikleri gibi kullanabilecekleri bir Kürt devleti kurma sevdasındalar. Bu tezkerenin tarafımızdan reddedilmesi ABD’nin genel tasarımında hiçbir değişikliğe yol açmamıştır. Dahası, ABD eğer koşullar uygun olursa, gücü yeterse Türkiye’yi de hedef tahtasına yatıracaktır. Şu anda, Ortadoğu’da en temel sorun; yukarıda çok kısaca yakın dönem tarihçesini özetlediğim KerkükMusul petrol gelirinin önemli bir bölümünün Kürt devletine bırakılıp bırakılmayacağıdır. Körfez Savaşı ile 2003 Irak Savaşı arasında zaten Irak’ın kuzeyinde bir devletin asli unsurları gerçekleştirildi. Uydu devletin parlamentosu açıldı, parası basıldı, ordusu kuruldu, ayrıca Irak Cumhurbaşkanı bu insanlardan biri oldu. Şu aşamada sorunun can alıcı, can yakıcı boyutu burada değil, artık başka yerde. ABD’nin petrol gelirini bölgeye akıtması halinde, özellikle Türkiye’de ayrılıkçı terörün çok daha fazla finanse edileceği ve lojistik desteğin olağanüstü artacağı ortada. Bu durumu Türkiye’nin kabul etmesi mümkün değil. Aynı şey İran ve Suriye için de geçerli. Kerkük referandumu sonucunda petrol zengini bir devlet oluştuğunda, içeride ŞiiSünni birlikteliği, dışarıda TürkiyeSuriyeİran güvenlik ortaklığı oluşabilir. Bu konuya da daha önce değinmiştim. Bu durumun yaratacağı kaotik ortam, temel politikası “Ortadoğu’da kaos” olan ABD’yi de sarsabilir. Çünkü ABD ve Avrupa, denetim altına almayı amaçladıkları ülkeleri “kontrol edilebilir istikrarsızlık” çizgisinde tutmak isterler. Oysa bu koşullarda oluşacak istikrarsızlık ABD denetimini sarsabilir, belki de ortadan kaldırabilir. ABD için doğru olan, ayrılıkçı hareketi başka yollardan desteklemektir. Daha önce de yaptığı uyuşturucu ve silah kaçakçılığı bu iş için bilinen en iyi yöntemlerdir, ayrıca ABD’nin meşrebine de gayet uygundur… 2001 Afganistan işgalinden bu yana bu ülkede haşhaş üretiminin neredeyse bin kat artmış olmasını bununla ilişkilendirmek mümkün mü acaba?.. Bunlar yalnızca olasılıklar. Yapmaya çalıştığım zihin cimnastiğinden başka bir şey değil. Asla unutmayalım, bugün ABD’deki neocon yönetimi her türlü çılgınlığı yapacak kadrolardan oluşmaktadır ve bu nedenle bölge ülkeleri en kötü olasılıklara karşı önlem almak zorundadırlar. ABD’nin Kerkük’te ateşle oynaması işten bile değildir. Şimdi can alıcı şu soruyu sorabiliriz… Ülkemiz çok kırılgan ve krizlere açık ekonomisiyle, Cumhuriyet tarihinde hiç yaşamadığı yönetim zafiyetiyle bu dertleri, hatta ölüm kalım mücadelesini kazanacak güce sahip midir? Elbette sahiptir, ancak bu ayrı bir değerlendirme konusudur. Dr. Vakur KAYADOR usul, Kerkük ve Süleymaniye’nin elimizden çıkma öyküsü ilginçtir, anlamlıdır, ibret dersleriyle doludur. 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandığında Musul Vilayeti Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindedir. Ancak aynı gün General Marshall bölgedeki Kolordu Komutanı Ali İhsan Paşa’dan vilayeti terk etmesini ister, İstanbul Hükümeti de bu doğrultuda bir direktif yollar. Çaresiz kalan Paşa birliklerini Nusaybin’e çekmek zorunda kalır. Buna karşın Musul Misakı Milli sınırları içine alınır ve Ankara Hükümeti Lozan’da İsmet Paşa başkanlığındaki heyetiyle bu konuda son derece ısrarlı davranır, bu nedenle sorun konferans sonunda çözüme kavuşamaz. 1924’te düzenlenen Haliç Konferansı’nda Musul’un Türkiye’ye bırakılması bir yana Hakkâri’nin Süryanilere verilmesi önerisi masaya getirilir ve küçük çaplı bir isyan başlatılır. Daha sonra 1925’te Şeyh Sait İsyanı patlak verir. Buradan hangi dersleri çıkarmak gerekiyor?.. 1920’li yılların koşulları göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin Musul bölgesine yö M nelik hak ve taleplerinde ısrarlı olması durumunda Diyarbakır ve Güneydoğu’dan vazgeçmek zorunda kalabileceği anlatılıyor… İkinci ve daha önemli ileti ise I. Dünya Savaşı’nın en öncelikli amacının Osmanlı Devleti’nin petrol bölgelerine el koymak olduğudur. Güneyden kuzeye doğru Suudi Arabistan, Kuveyt, Basra ve Musul petrollerinin ele geçirilmesi, dünya petrol rezervlerinin yüzde 60’lık bir bölümünün sahiplenilmesi demektir. İşte Türkiye’nin, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında üstesinden gelemediği sorunun boyutları budur. Kimsenin kuşkusu olmasın, Türkiye o tarihte askeri bir müdahalede bulunsaydı, galip Avrupa devletlerini de, hatta ABD’yi de karşısında görebilirdi. Ankara Antlaşması Öyküyü yarım bırakmayalım… Son bölüm tek sözcükle hazindir. Sorun 1925’te Milletler Cemiyeti’ne götürülür ve durum, beklendiği üzere, aleyhimize sonuçlanır, o andaki sınırlar kabul edilir. Bölgenin elimizden çıkması 1926’daki Ankara Antlaşması’yla kesinlik kazanır. Yirmi beş yıl süreyle buradan elde edilecek petrol gelirinin yüzde 10’unun Türkiye’ye bırakılması karara bağ BRTBİRLEŞİK REHBERLER TURİZM MART 2007 Kültür Gezileri Programı www.kulturgezileri.com Yitik Zamanın İzinde İstanbul; 18 Mart: Fener Balat 25 Mart: Beyoğlu 08 Nisan: Aksaray’dan Yedikule’ye 1718 Mart: Kyzikos’dan Daskilion’a Kyzikos(Erdek), Narlı, Daskilion, Gönen, Priapos (Karabiga), Parion(Kemer)..... 2325 Mart: Harun’un Hazinelerinden, Osmanlı’nın Hazinelerine Akhisar, Manisa, Sart, Gölcük, Tire, Birgi, Ödemiş..... 25 Mart: İznik Konsüllere ev sahipliği yapmış doğanın cömert davrandığı eşsiz Nicea(İznik) 1415 Nisan: Kıyıköy, Vize, Edirne 20 23 Nisan: Güneydoğu’ya Olağanüstü Bir Seyahat Gizemli Turabin, Mardin, Hasankeyf ve Güneş Dağı Nemrut... 20 23 Nisan : Midas’ın Gizemli Ülkesi: Frigya Gordion, Sivrihisar, Pessinus, Afyon, Aslantaş, Kapıtaş, Ayazin.... BRT Turizm Tel:(212) 252 65 78 (Pbx) Fax:(212) 293 98 44 EMail: bilgi@kulturgezileri.com CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear