24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 MART 2007 SALI CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 Tarikat üyesi siyasi liderler varmış... “Şeyhler demokrasisi!” GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Yabancı Timur Demirel: “Marmaris’te yabancı dille yazılmış tabelalar o kadar çoğaldı ki Türkçeyi korumak için çift dil uygulaması istendi.” Yağmur Ekim Erdoğan hem Cumhurbaşkanlığı hem Başbakanlık yapacakmış: “Başcumbakan!” Belge Anıl Öçal: “Gazetelerin fişlenmesi, karşı devrim sürecinin yeni belgesi!” ERMENİ soykırımı iddiasının emperyalist bir yalan olduğunu söylediği için İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek İsviçre’de yargılanırken, “Oradaydım” diyen Bülent Esinoğlu kamuoyuna yansımayan bazı ayrıntılardan söz ediyor: “Perinçek’in yargılama tarihi bir ay kadar önce belli olmuştu. Lozan’daki organizasyonları yapmak üzere Talat Paşa Komisyonu adına Bedri Gültekin görevlendirildi. Yargılama gününden bir ay önce Gültekin Lozan’a gitti. Başımıza gelecekleri önceden tahmin ettiğimiz için tedbirlerimizi önceden almaya çalışıyorduk. Uçak ve otel rezervasyonları, konferans salonlarının sözleşmelerinin yapılması velhasıl ne gerekiyorsa onların yapılması için önceden hareket edilmesi gerekiyordu. Daha önce Berlin’de yaşananlardan ders almıştık. Berlin’de kendi Büyükelçimiz Mehmet Ali İrtemçelik bile bize karşı tavır almış; Türk derneklerine yazı yazarak Berlin Talat Paşa Yürüyüşü’ne katılmamalarını Türk derneklerinden istemiş hatta baskı yapmıştı. Son Lozan yargılaması sırasında da her türlü görünür veya görünmez engele hazırdık. Lozan’a gidiyorsunuz bir otel ile anlaşma yapıyorsunuz, yarım saat sonra bir telefon geliyor ve sözleşmeyi iptal ediyorlar. Velhasıl bize Lozan’da birçok boş otel olduğu halde hiçbir otel yatacak yer vermedi. Sonunda polis idaresine gidildi. Sorunun çözümlenmesi için polisten yardım istendi. Polis yaptıklarını itiraf etti. Noşatel civarlarındaki dağlardan birindeki otelde kalabileceğimizi söyledi. Bizi dağa çıkardılar. Yargılamanın yapıldığı Lozan’da Lozan’a 100 kilometre uzakta Noşatel’e yakın bir dağ otelinde kaldık. Yargılamaya yetişmek için çok erken saatlerde kalkıp Lozan’a gidiyorduk. Ceyhan Mumcu’nun Fransa’da kalan kızı da Lozan’a destek için gelmişti. Yolda yürürken bir Ermeni genci yaklaşmış ve ‘o.. çocuğu burada ne arıyorsunuz’ demiş. Maddi ve manevi baskılar çoktu. Yargılama ile ilgili iki hususu söylemezsem içimde kalır. Birincisi Perinçek aleyhinde EğitimSen raporunun kullanılması, ikincisi de Gündüz Aktan’ın da içinde bulunduğu bir komisyon raporunun yargılamada aleyhimizde delil olarak masaya konulması. Zaten Taner Akçam’ın her yazdığının yargılamada aleyhte delil olmasına alışmıştık. Fakat bu mücadele sürecek ve artık mücadeleye daha fazla aydın katılıyor.” CHP, DSP ile Bütünleşmek İstiyor! Geçen hafta içinde Yurtsever Hareket Yürütme Kurulu olarak Ankara’da CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı ziyaret ettik. Çok önem verdiğimiz bu görüşmede, Prof. Necla Arat, Prof. Dr. Coşkun Özdemir ve şahsım dışında Ümit Zileli de olacaktı, ancak son anda “yobaz kışkırtmalar”la ilgili yaşadığı bazı olaylar nedeniyle aramızda bulunamadı. CHP’nin yeni binası görkemli bir yapı. Başkanlık makamı da öyle. Sosyal demokrat bir partinin çağdaş imkânlarla donanımlı bir yapıda yer alması gurur verici. Umarım partinin Anadolu’da bazı il merkezleriyle ilgili yaşadığı sorunlar da hızla aşılabilir. Baykal heyetimizi son derece sıcak karşıladı. Görüşmede Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen de bulundu. Yurtsever Hareket olarak, CHP’nin laikliğe ve Cumhuriyete sahip çıkan tavrından mutlu olduğumuzu, ancak artık sosyal demokratları ve Atatürkçüleri CHP’nin önderliğinde iktidarda görmek istediğimizi, bunun halkın büyük arzusu olduğunu aktardık. Birçok Batılı ülkede de muadili olan 301. maddenin kaldırılması değil, antidemokratik davalar açılamaması için değiştirilmesi gereği görüşünde hemfikir kaldık. Baykal, “Devlete, millete ve Cumhuriyet’e istediği kadar tahkir, tezyif, aşağılama yapamadığı için kendini demokratik bunalıma girmiş sayan bir aydın profilini ciddiye almak mümkün değil” dedi. Genel seçimden önce yaşanacak Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda da CHP’nin, AKP’yi bu us ve demokratik etik dışı tavrıyla ilgili parlamentoda yalnız bırakması gerektiğini ve halkla olduğu kadar diğer partilerle de dayanışma içinde olması gerektiğini savunduk. Bu görüşleri paylaşan Baykal, Sabih Kanadoğlu’nun yorumunu çok ciddiye aldıklarını, anayasada bu seçimle ilgili kullanılan cümlelerin içerdiği ruh ve anlayışın eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın görüşlerini haklı kıldığını, herkesin bu vahim konuda üzerine düşeni yapması gerektiğini söyledi. “Kanadoğlu’nun sözlerini ilk duyduğumuzda olaya belki biraz tereddütle, şüpheyle baktık. Ancak daha sonra detaylara indiğimizde gördük ki gerçekten Anayasa’da Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili yer alan giriş cümleleri, bize göre de ilk oturumda üçte iki çoğunluk bulunması gereği konusundaki görüşü haklı kılacak nitelikte.” ??? Sosyal demokratları ve toplumun genelini ilgilendiren “birleşme” konularını irdelediğimizde ve tabanın bu konudaki ısrarlı tavrını Baykal’a yansıttığımızda, yani tüm sosyal demokrat Kemalist partilerin birleşmesi ya da dayanışma formüllerinin saptanması konusunda, belki kalbimizin ve beynimizin duymak istediği, aradığı ferahlatıcı sözleri duyamadık, ama yine de çok önemli, ivedi ve gündem yaratması gereken sözler duyduk. Uzun bir görüşmenin genel havasına sadık kalarak yapabileceğim yorum şu: Baykal, SHP’nin kapılarını kapatıp o arkadaşların CHP’ye katılmalarını temenni ediyor. Solun diğer önemli partisi DSP ile acilen, “hemen şimdi” (kendi kullandığı deyim) birleşmek, bütünleşmek istiyor. Bu partinin gerek üye ve siyasetçileri, gerek genel rotası ile CHP’nin bir uyum içinde olacağına inanıyor ve bir an önce bir takvim saptanarak –tabii ki genel seçimlerden önce– bir bütünleşme kurultayına gidilmesi gerektiğini vurguluyor. Bunlar henüz kamuoyu önünde bu kelimelerle duymaya alışık olmadığımız, önemli ve güzel mesajlar. Baykal bu görüşlerini gündeme getirecek medya organlarıyla da aynen paylaşacağını vurguluyor. Bu arada kimilerinin aklına gelebilecek olan “DSP’nin güçlü mali yapısı ve maddi varlıkları yüzünden mi bu birleşme arzulanıyor?” sorusuna da çok hızlı bir karşı yanıt getiriyor. “DSP’nin parasıyla puluyla hiçbir ilişkimiz yok. Arzu ederlerse o maddi güçlerini bir vakıfta toplayarak partiden ayrı bir noktaya taşıyabilirler. Bizim işin o yanında hiç gözümüz yok. Biz bu partiyle bütünleşmek istiyoruz.” Ancak olayın önemli bir püf noktası var. Baykal, DSP’lilerin dile getirdiği şekilde, DSP’li adayların CHP’den parlamentoya taşınarak ardından ayrılıp tekrar –yaşamını sürdürecek olanDSP’ye dönmelerini gerek siyasi, gerek etik olarak yanlış buluyor. Geçmişte SHP’nin HADEP için uyguladığı bu metodun tüm yanlışlarını hatırlatarak bunun ayrıca gerek parlamentoya, gerek seçmene karşı haksızlığını gündeme getirdi. “Yarım seçim birlikleriyle bir yere varılmaz, iki parti, beraberce kurultaylarını toplarlar, hemen en kısa zamanda ve bu iş böylece en güzel şekilde halledilir. Bu sayede diğer birçok önemli Atatürkçü oluşum ve kişi de bu olaya katılır. Biz CHP olarak, tramplen olarak kullanılmak istemiyoruz. Bir iş yapılacaksa tam yapılır.” Baykal’ın bu sözleri, siyasette sıcak gündem yaratabilir. Ancak gerek gazetecilerin, gerek demokratik kitle örgütlerinin olayın sıcak takipçisi olması lazım. Çünkü salt CHPDSP birleşmesi bile, bugünkü kritik siyasi ortamımızda sanıldığından çok daha fazla umut yaratabilir, üzerimizdeki ölü toprağının atılmasına neden olur. CHP’nin bu tavrının DSP’de yankı bulması da tabii çok önemli. Gerçekten de 12 Eylül’ün yarattığı bu parçalanmayı artık ortadan tamamen kaldırmak lazım. Bunun da geçici seçim manevralarından değil, kalıcı bir gerçek birleşmeden geçmesi gerektiği akla yakın geliyor. Özellikle 12 Eylül sonrası oluşan en belirgin noktalardan biri, aynı zamanda kitle örgütlerinin siyasal partilerle aralarına koydukları buzul dolu mesafeler. Bu oluşumların artık hızla kolları sıvamaları ve başta en azından bu CHPDSP yakınlaşmasını teşvik edici tavırların yanı sıra kendilerinin “hiçbir siyasi partiye yakın olmadıklarını” içeriksiz ve mantıksız bir gururla açıklayan kimliklerinden sıyrılmaları lazım. Nedeni de gayet basit: Atatürkçülük bir kuru teorik araştırma enstitülerine tarihsel konu ve veri tabanı değil. Aydınlanmayı taşıyacak ve koruyacak gerçek bir güncel siyasal duruş. Bunun iktidara geçmesi ise ancak tüm kapsama alanının kavram karmaşaları ve çeşitli zorluklara rağmen beraberce hareket edebilmelerine bağlı. Eleştirdikleri partilerin yerine, bir şey önermeyen kitle örgütleri çaresizlik üretmekten başka bir şey yapmamış oluyor. Mücadele Gülhan Elmas: “Kadınların ‘başörtüsü mücadelesi’ni destekleyen beyler! Biraz da siz ‘sarık mücadelesi’ verseniz de, kadınlar sizi desteklese!” SESSİZ SEDASIZ (!) AbantKahire’den AnkaraLozan’a ANKARA’DAN dostumuz Mustafa Yıldırım’ın hem nalına hem mıhına bir eleştirisi var: “Abant’ın adını hangi hakla kullandıkları belli olmayanlar, ABDİsrail siyaset hattında ‘entegrasyon’ için Washington’da toplanıyorlar ve ‘Abanat in Washington’ diyorlar! Kahire’de de aynı adla toplanıyorlar. İkinci cumhuriyetçiliğin önde gidenleri Türkiye’yi vatandaşlarına karşı dayatmacı olmakla suçluyor ve Türkiye Cumhuriyeti devleti Büyükelçisiyle bu toplantıya katılarak devlet desteğini gösteriyor! Ama öte yandan İsviçre’nin Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com İsviçre Akif Kökçe: “İsviçre mahkemeleri ‘Ermeni soykırımı yalandır’ diyen Doğu Perinçek’i mahkum etti. Bravo! Bir yandan para aklıyorlar, diğer yandan tarih karalıyorlar!” federal devletinde mahkeme oluyor; Türkiye Cumhuriyeti devleti ‘soykırım’ ile suçlanıyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti davada yok! Büyükelçi yok! Hükümet ilgilenmemişse, Cumhurbaşkanı bir talimatla devletin varlığını o mahkemede gösterebilirdi. O yapmamışsa, generaller bir talimatla askeri ataşeyi gönderebilirlerdi. Adım gibi biliyorum, olan olduktan sonra, ‘karar kabul edilemez’ gibi sıradan açıklamalarla ancak kendi yurttaşlarınızı sakinleştirmeye çalışacaksınız!” Erdoğan, “Beyin göçünü tersine çevirmek lazım” demiş. Ortaçağa beyin göçünü teşvik etmesin yeter! Cumhuriyet Düşmanları Cumhuriyet’i Susturamaz! ALPASLAN BERKTAY Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça, baskılar artıyor. Çankaya hazırlığındaki Başbakan, basını susturmak, ekranları karartmak telaşında. Daha da önce, Washington Times “İslamofaşist diktaya gidiyor” diye yazmış ve bu yalanlanmamıştı. Olaylar bunu doğrular yönde gelişiyor. Başbakan’ın Cumhuriyet gazetesine olan öfkesi, bu baskılar içinde özel bir yer tutuyor. Gazetenin başlığındaki, bir süredir süren, karanlık zemin üzerindeki “Tehlikenin farkında mısınız? 16 Mayıs’ta saatler 100 yıl geri alınıyor” başlıklı reklama karşı tepkisini “Öcü politikası” diye ortaya koyuyor ve TV ekranlarında yayımlanmasını önlemeye çalışıyor. Başbakan’ın Cumhuriyet’e karşı öfkesi, bir kompleks düzeyinde... Cumhurbaşkanı Sezer’e “Cumhuriyet gibi konuşuyorsunuz” diye çıkışması da bu yüzdendir. Oysa Cumhuriyet gibi konuşabilmek, bir erdemdir, bunu da herkes beceremez. Çünkü o, ciddidir, yalansızdır, eksiklenmiştir, kılıktan kılığa girmez, dürüsttür, isimsiz, sıfatsız onun bunun kapısına varıp hizmetlerini sunmamıştır, kişiliklidir, güvenilebilirdir. Her şeyden önce de kendine saygılıdır. Bu özellikleriyle de Cumhuriyetin Sesi’dir. Bunlar ise ABD kuyruğundaki ılımlı İslamcıların anlayabileceği kavramlar değildir. Akıllı politikacı basınla uğraşmaz, hele Cumhuriyet’le hiç uğraşmaz! Bu gazetenin yazarları hedef gösterilmiş ve bir takvim oluştururcasına arka arkaya şehit edilmiştir. Uğur Mumcu’nun katledildiğinin ertesi günü Cumhuriyet’in manşeti “Susturamayacaklar” idi. Susturamadılar. Şimdi “öcü” masallarıyla hedef gösteren 3. sınıf figüranlar hiç mi hiç susturamazlar. Hırslı ve çapsız olmak hele politikada zor şey! Yükseklik hastalığı tutar insanı. “Ben neymişim!” demeye başlar. Bu, tehlikeli bir hastalıktır. Birden çıkan, birden düşer. Bu da attan düşmeye benzemez. Türkiye Cumhuriyeti, Recep Tayyip Erdoğan’a gelinceye dek neler, kimler gördü! Ama Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet ve onun sesi Cumhuriyet gazetesi ortadadır! Nevruz’un eli kulağında. Diyarbakır Belediye Başkanı, Barzani ile Talabani’yi şenliklere bekliyor. “Kerkük’e saldırı Diyarbakır’a saldırıdır” diye “gözdağı!” veriliyor. “Terörist başının zehirlendiği”, aynı günlerde uyduruluyor. Barzani, Türkiye’deki “Kürt sorunu”na el atıyor. Holbrooke “Konuşun!” diyor. Recep Tayyip de “Konuşurum!” diyor! Bu durumda, hazırlanan bu mizansen içinde, Türkiye’nin kuyusunu kazmakla görevli Barzani’yi muhatap alarak onu “tanıyacak”! Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt, PKK terörü ile ilgili belgeleri gösterip doğru tavır koyuyor. Orada suspus olan kişi, kapıdan çıkınca yüz seksen derecelik bir dönüş yapıp “Kerkük, küçük Irak’tır!” diyor ve avaz avaz bağırarak, “güçlü devlet adamı” imajını koruyor! Gerçekleri açıklayarak görevini yapan gazeteciye “hain!” diyebiliyor. İhanet nerede? O hele bir Çankaya’ya çıksın, neler yapacak! İlk iş, satın alamadığı, susturamadığı ağızları susturacak, TV ekranlarını karartacak, çanlarına ot tıkayacak! Hele o Cumhuriyet’i bir eline geçirebilse! Tam şu günlerde üzerinde uğraştığı, kendi başkanlığında kurulacak “Devlet Sırrı Kurulu”nu da gerçekleştirince, tüm yalanlar, devrilen çamlar, verilen ve verilecek yerler, ödünler temelli “devlet sırrı” olacak! Alelacele Meclis’e sevk ettiği “Türkiye Hâkimler ve Savcılar Birliği Yasa Tasarısı” ile yargıyı da ele geçirecek! Derinden derinden dinci kadrolaşma da hele bir tamamlansın! “Deliğe atmayıp, kullanın!” deniliyor ve buna tepki gösteremiyor ise de Washington Times’ın “İslamofaşist dikta” öngörüsü adım adım yol almakta. Kadrolaşmalarıyla, kuralları çiğnemelerle, olup bittilerle sivil darbe yürürlüktedir. ??? İki ay sonra ya herru ya merru... Atatürk’e saygı, kendine saygıdır. Kendine saygısı olanlar, 16 Mayıs’ta aynaya bakabilmek, 10 Kasım’da Anıtkabir’de kendileriyle yüz yüze gelebilmek zorundadır. Yüz binler milyon olup Kızılay’da, Anıtkabir’de buluşmak, kara cüppeliler yargısı, barolarıyla, üniversiteleriyle anayasaya sahip çıkmak, bu gayrimeşru gidişe “Yeter!” demek zorundadır! Millet, böylesi bir Ses’in yanındadır! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 BULMACA SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 13 Mart www.mumtazarikan.com 2006/328 Esas Davacı Julıan Ertan Wıtzel vekili Av. M. Günsu Akçagöz tarafından davalı Mesrure Betül Wıtzel aleyhine açılan boşanma davasında: Mahkememizden verilen 2006/328 esas, 2007/66 karar sayılı ve 08/02/2007 tarihli karar ile Almanya uyruklu, Hatice Filic oğlu, 17/08/1964 doğumlu JULIAN ERTAN WITZEL ile İstanbul, Kâğıthane (1810), Kâğıthane Mahallesi, Cilt: 8, Hane: 2683 nüfusuna kayıtlı; BSN: 1, 38083632092 T.C. No’lu, Ahmet Necati ve Necla kızı, 10/09/1968 doğumlu MESRURE BETÜL (YÜKSELEN) WITZEL ’in BOŞANMALARINA, kanun yolları açık olmak üzere karar verilmiş olup, işbu karar adına tebligat yapılamayan ve adresi tespit edilemeyen davalı MESRURE BETÜL WITZEL ’e tebligat yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 09/03/2007. Basın: 12723 T.C. İSTANBUL 1. AİLE MAHKEMESİ’NDEN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bir ördek cinsi. 2/ 1 Toprak, kum ve saman elemeye yara 2 yan iri delikli kalbur... Optik kaydır 3 ma. 3/ Hiperaktif 4 çocukları sakinleş 5 tirmede kullanılan ilaç. 4/ “Çalma, hır 6 sızlık” anlamında 7 argo sözcük... İskoç erkeklerinin giydiği 8 kısa etek. 5/ Haylaz, 9 serseri, başıboş. 6/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Havada buğu durumundayken akşamın ve gecenin se 1 T Ü K E N M E Z rinliğiyle yerde ya da bitki 2 A M O K A P E L lerde toplanan küçük su 3 P E L İ N İ N İ damlaları... Eski dilde su... 4 I R M İ A T F Bir nota. 7/ Uzak... “Tanrı 5 N A P O L Y O N kabul etsin” anlamında kul 6 C İ Z İ MA N lanılan söz. 8/ Bir soru sö7 A T E E N E Z E zü... Büyük Okyanus’un 8 K E T E B E İ Ş güneydoğusunda zaman zaB A S E E K E man görülen akıntı. 9/ Ha 9 pishanede volta atılan koridor ya da avlu... Kemiklerin yuvarlak ucu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 2006/819 Vas. Tayini Mahkememizce verilen 27.02.2007 tarih ve 2006/819 esas, 2007/143 karar sayılı kararı ile, Rize, İkizdere, Demirkapı Köyü nüfusuna kayıtlı ÖmerHadice oğlu. 23.03.1966 doğumlu Yılmaz Ömeroğlu’nun TMK’nun 405 maddesi gereğince vesayet altına alınarak TMK 419 mad. gereğince Ali Rıza oğlu, 1982 doğ.lu yeğeni Murat Ömeroğlu vasi olarak tayin edilmiştir. 05.03.2007. Basın: 12747 T.C. KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ’NDEN 9 Eylül Üniversitesi Denizli Mühendislik Fakültesinden verilen geçiçi bitirme belgesini kaybettim. Hükümsüzdür. ZAFER AKGÜN Ehliyet sertifikamı kaybettim. Hükümsüzdür. SONER EKİZ 1/ “Çavuşkuşu, ibibik” gibi adlar da verilen bir kuş. 2/ Safran, amber ve misk karıştırılarak yapılan güzel bir koku... Cennet bahçesi. 3/ Kökü hekimlikte sürgün kesici olarak kullanılan bir bitki. 4/ İri taneli bezelye... Saçı dökülmüş olan kimse. 5/ Maden külçelerinin eritilip arındırılması... Baryum elementinin simgesi... Litvanya’nın plaka imi. 6/ Japonlara özgü çiçek düzenleme sanatı. 7/ Bursa’nın bir ilçesi... Bir nota. 8/ Bir gösterme sıfatı... Yahudi İspanyolcası. 9/ Bir müzik parçasının hangi hızla çalınması gerektiğini gösteren alet. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear