24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 ARALIK 2007 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Düşmanca Fikret Koca: “Kanaltürk’e ceza üstüne ceza kesiliyor. Su uyur rütük uyumaz!” Ya ğ m u r E k i m Rahip bıçaklamışlar... “Hıristiyandan dost edinmeyin kuralını uygulamışlardır!” TÜRK Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’ın kuzeyindeki PKK kamplarına yönelik hava operasyonunun terör örgütüne büyük darbe indirip indirmediğini bilmiyorum ama, RTE’ye ve İslamcı iktidara biraz darbe indirdiğini biliyorum. Diyeceksiniz ki RTE ve AKP’nin Cumhurbaşkanı seçtiği Abdullah Gül, operasyon nedeniyle Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın şahsında Türk Silahlı Kuvvetleri’ni kutladı; herkes memnun! Aksini düşünmek zaten olası değil. Ama bir de şöyle düşünün. RTE, dağdakilere analarının yanına dönme çağrısı yapmış; teröristlere “yeni hayat” için ev, işyeri, para vaatleri ortalığa saçılmış ve kamplarda “eve dönüş” hazırlıkları başlamışken kampları bombalamak da neyin nesi oluyor. Şu demek oluyor: RTE’nin siyasi hesabıyla GÖRÜŞ SEVGİ ÖZER BBG’nin yeni açılımı: Büyükanıt Bizi Gözetliyor! Operasyon Genelkurmay’ın askeri planları birbirini tutmuyor. Ancak şunu da düşünmek gerek. Genelkurmay, bu operasyonu ABD’nin bilgisi, izni ve gözetimi altında yaptığına göre bu durumda ABD, AKP’yi zor durumda bırakmak mı istedi? Bence hayır. Bence ABD, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bir bakıma sınamak istedi. Özellikle Türk Hava Kuvvetleri’nin gücünü ve yeteneğini görmek istedi. İki farklı üsten havalanan savaş uçaklarımızın, havada yakıt ikmali yapması, gece görüş sistemini kullanarak önceden saptanmış hedefler üzerinde tam isabet sağlaması, elektronik harbin tüm gereklerini yerine getirmesi ve en küçük bir Yandaş Hasan Baş: “Yardım paketi bekleyen halkım; şeriatçı güçler saldırganlaştığında, bel bağladıklarının yanında mı olacak, karşı saflarda mı?” karışıklığa neden olmadan üslerine geri dönmesi gerçekten büyük bir başarıdır. Başarının kalıcı olması için bu tür operasyonların sürdürülmesi gerektiğini söylemeye sanırım gerek yoktur. Yeter ki ABD, savaş uçaklarımızın Irak’ın kuzeyine girmesine “izin” versin. Gerisi kolay. Bu arada izin verirseniz; operasyonun kamuoyuna duyurulmasındaki bir talihsizliği de tarihe not düşmek gerekiyor: Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın operasyona ilişkin açıklamayı, televizyonda numaracı cumhuriyetçilerin ağa babalarından birine yapması ve duygularını, Türkiye’nin Türklerin eline bırakılamayacak değerde bir ülke olduğuna inanan dolandırıcılıktan sabıkalı biriyle paylaşması hiç de hoş değildi. Bu da operasyonun tek “zayiat”ı olsa gerek. Akılları Sıra Devrimleri Siliyorlar Bu ülkede 18 yıl Türkçe okunan ezan, halkın inançları sömürülerek Arapçaya çevrilmiştir; 1950’de “Arabın medeniyeti benim medeniyetim” diyerek anayasanın adını ve dilini eskitmek için çabalayanların ardılları, kılık kıyafetin, yazı ve dilin eskiye dönmesi, köy enstitülerinin kapatılması, imam hatiplerin amacı dışına taşınması, öğretmenlerin meslek bilinci ve eğitiminden uzaklaştırılması, eğitim birliği ilkesini yok ederek eğitime dinsel öğelerin yerleştirilmesi, yayılmacı baskısıyla yabancı dille öğretimin yaygınlaşması, Atatürk’ün vasiyetnamesini çiğneyerek kurumlarına el konulması, üniversite ve basın yayın özgürlüğünün kısıtlanması, tekke ve zaviyelerin başka kılıklarda diriltilmesi gibi arkası “karanlık” pek çok eylemi yaşama geçirmişlerdir. Demokrat Parti’nin ülke çıkarlarından, Türk devriminden uzaklaşmasıyla başlayan karşıdevrim, Süleyman Demirel’in Milliyetçi Cephe hükümetleriyle devletin kılcal damarlarına dek inmiş, 12 Eylül’ün hukuk tanımazlığıyla ülke bugünkü kargaşa ortamına taşınmıştır. Türkİslam sentezini devletin eğitimkültür siyasası yapan, dış destekli “milliyetçi muhafazakâr” anlayış, her şeyi sata sava büyük yol almıştır. ??? Çok değerli bir sanatçı ülkesini terk etmeyi düşünmektedir; birçok lise, hatta ilköğretim öğrencisi ve öğretmen korku içindedir; tüylerinizi diken diken edecek şeyler anlatmaktadırlar. Gençlik karamsar, yurt sevgisi aşınmamış memurişçi tedirgin, gerçek aydınlar öfkeli, bu çelişkinin nelere mal olacağını umursamayan aydınımsılar mutlu, kargaşa ortamından çıkar sağlayanlarsa “demokrat”tır. Yalısına, “city”sine tüneyen, her işini “plaza”larda kotaran, dolmuşa otobüse binmeyen “medyatik”ler, gittikçe eğitimsizleşip yoksullaşan halkın altı yedi yaşındaki kızları bile kapattığını görmemekte, utanmadan türbanın özgürlük olduğunu söylemektedirler. Fildişi kulelerde atıp tutmak kolaydır, yoksulluğun çamurlaştırdığı bölgeleri, evleri, okulları görmemek hainliktir. TV’lerdeki “kadın” izlenceleri bile ölçüdür; evini barkını terk edenlerin çoğu “muhafazakâr” ailelerin bireyleridir; ağlayan kadınların çoğu türbanlıdır; çoğunun ortak yanı eğitimden, ulusal gelirden pay alamamasıdır. Hangi çocuk özgür istenciyle kılık kıyafetini, okulunu seçebilir; çocuklar ve kadınlar üzerinden yapılan çirkin siyasayı özgürlükle bağdaştırmak hangi aklın ürünüdür? Özgürlük satıcısı baylar, bayanlar bir kez dürüst olsa, sormaca yapmak bile gereksiz, ülke hızla kapatılıyor. İnsanlar, akılcılığın ve bilimin bileşimi olan Atatürkçü düşünceden koparılıyor. Basın yayın sorumsuzca karşıdevrim reklamı yapıyor; basın yayının büyük bölümü çantada keklik konumuna geçmiştir. Kanaltürk’e yapıldığı gibi, tepki verenin tepesine binilmekte ama inancı, ulusal değerleri sömüren yayın organları es geçilmekte, üniversitenin ve aklın öncülüğüne tutunan kurumların çevresine ses geçirmez duvarlar örülmektedir. ??? Karşıdevrim, en sağlıklı bilinen kurumlara bile sızmıştır; Atatürk devrimlerinin doğduğu Çankaya’nın görüntüsü gibi, halk egemenliğinin çatısı TBMM de sisler içindedir; Atatürk’ün ulusa tarih ve dil bilinci kazandırmak için kurduğu Türk Tarih ve Dil Kurumları, Türkİslam sentezinin hizmetindedir. Yöneticileri; başı dışarda kolları içerdeki yobazların etkinliklerinde görev ve ödül alan resmi TDK’nin dinsel kavramlar ve yanlışlarla doldurduğu sözlüğü askeri okullara bile girmiştir. Yabancı dille öğretimi kaldıramayan MEB, AB uzmanlarının güdümündedir; çağdaş görünüşlü okullar, imam hatipleri sollayacak kadar dinselleşmiştir. Paraya para demeyen tecimevlerinin hayırseverliğine kanan yoksul halk, devlete değil başka güçlere güvenmektedir. Hukukun üstünlüğü yara almıştır. Evet, fotoğraf “Arap”tır; ama 90 yıllık kazanımların üstünde yama gibi duran “first lady”likler, göz boyamaktan öteye geçmeyen demokratlık gösterileri kalıcı değildir. Ne demiş düşünür; “Türküleri yakanlar, yasaları yapanlardan daha güçlüdür!” Ulusal direnişi kendi ağzıyla kendi türküsünü söyleyenler kazanmadı mı; bir kez yaşandı ve bitti diye bir kural mı var? Önemli olan; Cumhuriyet gazetesi, Kanaltürk ve umudu çoğaltan birkaç basın yayın organı gibi; akıldan, bilimden başka doğru tanımayan aydınlanmacı kişi ve kurumlarla karamsarlığı giyinmemekte direnen üniversite geçliği ile öğretim üyeleri gibi; ulusal direnişi gerçekleştirenler gibi dik durarak öfkeye, korkuya yenilmemek! Devrimler birer birer siliniyor belki; ama kazanımlarını kimse silemez! Çünkü bu gidişin “hayırlara vesile olmayacağı” apaçık belli. email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 Can Tekeli: “Cumhuriyet değerlerine yabancılaşarak bakan olan Günay’ın, Fazıl Say’ı ülkesine yabancılaşmakla suçlaması, bağlandığı kültürün temel özelliğidir; en iyi savunma saldırı!” Saldırı SESSİZ SEDASIZ (!) Türkiye, “kitlesel felaket”in eşiğinde! “ÖNCE sular çekilir” diyor Ahmet Önen: “Varılmak istenen hedefe ulaşmak için, geçmiş yılların hatalarından ders alınıp, benzerlerinin tekrarlanmaması kadar, uyuyan devi uyandırmamaya da özen gösterilecekti. Bu uğurda adımlar yavaş yavaş atılırken, toplumun tepkisini çeken hırçın kararlarda geri adım atmayı bile başarısızlık olarak görmediler. Bir yandan da hiç kimsenin kendilerine ayak bağı olmalarına gönülleri razı değildi. Bunun için; ‘Ananı da al git’ dediler önce. Sonra sanatın içine tükürdüler. Birçok bilim insanı ve ünlü sanatçı zaten yurtdışında yaşıyordu. Kaçmayıp savaşmayı yeğleyenlere de gözdağı verilmeliydi. Uyguladıkları baskı politikaları ile öğretmenler ve doktorlar mekân değiştirmek zorunda kaldılar. Yetmedi, geleceğin aydınlık Türkiye’sini yaratacak olan öğrencileri çeşitli suçlamalarla ya eğitimden soğuttular ya da belli yerlerde toplanıp azınlıkta kalmalarını istediler. Yıllardır süregelen devlet adabını, örf ve âdetleri ve hatta yasaları hiçe sayarak, türbanı protokole sokup, askerin kaçmasını sağladılar. Şimdi de dünyaca tanınmış bir virtüözümüzün gidişattan yakınmalarını bırakın referans almayı, onu da yurtdışında yaşamaya buyur ettiler. Kuraklıkla oluşabilecek kitlesel bir felakette önce sular çekilir, sonra canlılar. Yıllar önce başlayan suların çekilmesini şimdi de canlıların izlemesinin, küresel ısınmanın bile boyutlarını aşabilecek felaketin habercisi olduğunu umarız birileri erken fark eder.” Kapatma Gülhan Elmas: “Norveç’te yüzde 40 oranında kadın yönetici çalıştırmayan şirketler kapatılacakmış. Orada şirketler burada kadınlar kapatılıyor!” Dilimizin Ustalarına Saygı SÖNMEZ TARGAN İnsan topluluklarına ulus niteliği kazandıran dört önemli ölçüt (kriter) vardır. Bunlar; dil birliği, toprak birliği (sınırlarla tanımlanmış belirli bir coğrafya), tarih ve kültür birliği, pazar birliği (ortak ekonomik altyapı) olarak sıralanabilir. Bu sıralamada herhangi birinin diğerine göre bir önceliği yoktur ama sıraladığımız bu dört koşuldan birinin oluşmaması durumunda ulusallaşma sürecinin tamamlandığı da varsayılamaz. Uluslaşma, kapitalist üretim biçiminin ideolojik üstyapısının oluşmasında belirleyici temel özelliktir. Başka bir anlatımla, feodal toplum düzeninden kapitalist toplum düzenine evrilen siyasal topluluklarda ulusallaşma kaçınılmaz bir tarihsel ve sosyal süreçtir. Ancak ulusallaşmayı oluşturan dört koşuldan biri olan dil birliği, ulusallaşmadan önceki toplum biçimlerinde de herkesin kullandığı ortak bir iletişim aracı olarak varlığını sürdüregelmiştir. Cumhuriyet devrimlerinin ve aydınlanma sürecinin en önemli kurumlarından biri olan Türk Dil Kurumu da 12 Eylül Askersel Devirmesi’nin faşist uygulamaları içinde kendine düşen payı aldı. Mustafa Kemal’in çok önem verdiği ve üstüne titizlikle eğildiği bu kurum, ne acıdır ki, yine onun adına yapılıyormuş ikiyüzlülüğü içinde bir kalemde kapatılarak başka bir kurumla birleştirildi ve özerk yapısına son verildi. 12 Eylül faşizminin adeta deprem yaratan bu uygulaması karşısında, içlerinde bilim insanı, hukukçu, akademisyen, sanatçı, yazıncının da bulunduğu ve Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu üyesi 34 kişi “Dil Derneği” adında ayrı ve bağımsız bir örgütlenmeye gittiler. 12 Eylül karanlığının sürdüğü o günlerde böylesi bir derneği kurmak bile başlı başına bir yürek işiydi ve bu yürekli girişimin başına kurum başkanı olarak Prof. Dr. Cevat Geray getirilmişti. 20 yıla yakın bir süredir varlığını özgün ve bağımsız bir ortamda gerçekleştiren Dil Derneği, bilimsel çalışmalarının yanı sıra “Türkçenin Ustalarına Saygı” başlığı altında bir dizi etkinlikler de düzenlemektedir. Türkçenin özleşip gelişmesine, Dil Devrimi ile serpilip güçlenmesine yaşamını adayan, katkıda bulunan ozan, yazar, bilim insanı ve dilcilerle, ülkemizin aydınlanması uğruna savaşım veren aydınlanmacıların emeklerini kamuoyuna duyurmak, Türkçe sevdalılarına hizmet sunmak için düzenlenen saygı gecelerinin ikincisi derneğin kurucu başkanı olan Prof. Dr. Cevat Geray adına yapılıyor. 18 Aralık 2007, Salı günü saat 18.00’de Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi Salonu’nda yapılacak “Prof. Dr. Cevat Geray’a Saygı Gecesi” için aldığım davet karşısında duygulanmadım dersem yalan olur. Duygulanmaktan da öte, dil konusunda kendisinden çok şeyler öğrendiğim ve akademisyen yanı denli savaşkan ve dövüşken bir mizaca da sahip olan bu yürekli insana ve onun kişiliğinde dilimizin tüm ustalarına ben de saygı duymayı vazgeçilmez bir görev bilmekteyim. Çünkü, en güçlü devrimler dille başlar, dille sürer. Buna bir örnek olması açısından tanık olduğum bir olayı aktararak yazıyı noktalayalım. Ev sahipliğini yaptığımız HABITAT II toplantısı için İstanbul’a gelen Küba Devlet Başkanı Fidel Castro’ya, gazetecilerin Küba devriminin başarılmasındaki rolünü sorduklarında verdiği yanıt son derece ilginç ve çarpıcıydı: “Biz Küba’da sosyalist devrimi gerçekleştirdik ama sizin ulusal önderiniz Mustafa Kemal’in yaptıklarının bazılarını gerçekleştiremezdik. Örneğin, sağdan sola giden bir yazı formatını tersine çevirip soldan sağa döndüremezdik.” ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com Yalnız bir tek ayrımla Ulusallaşma öncesi toplum düzenlerinde, dil çoğu kez kendinden güçlü ve egemen diğer ve komşu topluluklarının etkisi altında kalarak kendi özgünlüğünden uzaklaşma eğilimlerine girebilmektedir. Bu nedenle, Batı’da gerçekleştirilen burjuva devrimleri çağında dilde de ulusallaşma çalşmaları değişimin gündem maddelerinden birini oluşturmuştur. Türkiye’de de Mustafa Kemal devinmesiyle gerçekleşen antiemperyalist Ulusal Demokratik Devrim’in, aydınlanma sürecinin önemli gündem maddelerinin birini de dil konusu oluşturmuştur. Bu amaçla, Mustafa Kemal’in yönergesiyle 12 Temmuz 1932’de “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” kurulmuştur. Dönemin tanınmış yazar ve politikacılarından Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Celal Sahir, Samih Rifat, Ruşen Eşref Ünaydın gibi önemli adlar bu kuruluşa önderlik etmişlerdir. Amacı, “Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini ortaya çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır düzeye eriştirmek” olan bu kuruluş, Atatürk’ün sağlığında (1932, 1934, 1936) yapılan üç kurultaydan 1934 yılında yapılan ikinci kurultayda “Türk Dili Araştırma Kurumu”, 1936 yılında yapılan kurultayda ise “Türk Dil Kurumu” adını almıştır. Başarılı bir asker, iyi bir politikacı olmanın yanı sıra döneminin önde gelen aydınları denli dil konusunda da yetkin bir kişiliğe sahip Atatürk’ün, nice yeni sözcükleri dilimize kazandıran usta bir dilci olduğu anımsanmalıdır. Örneğin matematikte, özellikle geometride geçen nice yabancı kökenli terimlere Mustafa Kemal’in doğrudan kendisinin Türkçe karşılıklar bulduğu bilinir. (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 18 Aralık www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Otomobil1 le farların uzun ve kısa 2 uzaklıkta 3 yanmasını 4 sağlayan araç. 2/ Ley 5 leğe benzer 6 bir kuş... Mü 7 zikte üç ya da 8 daha çok se9 sin bir arada tınlaması. 3/ Yasal... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Arapçada “ben”. 4/ 1 K O N Ç E R T O Rütbesiz asker... 2 L R İ L A R Y A Dinsel tören ve ku 3 E S İ N F A S ralları. 5/ Sıvas’ın 4 Z A M A K V A T bir ilçesi. 6/ Hıristi 5 M A K İ F E R yan bayramı... Sat 6 E V O R İ S S A rançta bir değerlen 7 R A S P A T A Ş dirme ve klasman 8 L A Z A İ T sistemi. 7/ Hitit... 9 P A L A Ğ A N “Su sesi ve kanat şakırtısından / Billur bir avize Bursa’da ” (A.H. Tanpınar). 8/ Nikel elementinin simgesi... Babanın kız kardeşi. 9/ Bingöl’ün Solhan ilçesinde, içinde yüzen iki adacığı da bulunan bir göl. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Hem astar hem de şemsiye yapımında kullanılan yarı ipekli, yarı yünlü kumaş cinsi. 2/ Orta Anadolu’da bir göl... Kulak iltihabı. 3/ Takımlar grubu, küme... Bir renk. 4/ Tutsaklık... Brezilya’nın plaka imi. 5/ Eski özel otomobillerin karoseri biçimi. 6/ Uzaklık işareti... Bir cetvel türü... “Kimine bir vermez giyesi / Kiminin atına atlas çul eyler” (Yunus Emre). 7/ Dâhi... Kum falı. 8/ Cıvataların altına yerleştirilen ortası delik küçük pul. 9/ Bir nota... Açık kestane renginde olan. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear