01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 ARALIK 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Korumasız Gürkan Kurdoğlu: “Kâğıt üzerinde laik, demokratik bir hukuk devleti olduğu yazan fakat her gün salam gibi dilimlenen cumhuriyetin bir koruyucusu var mıdır?” Ya ğ m u r E k i m RTE, “kelle”den tazminat ödeyecekmiş... “Oldu mu size pişmiş kelle!” AKP’NİN YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın yaşı kadar akademik geçmişi olan Prof. Dr. Aydın Aybay’ın bir çift sözü var: “YÖK’ün ‘başına getirilen’ zat, ilk cevherini, işe başlamadan yumurtlamış; ‘bütün yasakların üniversiteden kalkması’ ve ‘üniversitelerin asli görevleri olan bilimselliğe daha fazla önem vermeleri’ gerektiğini söylemiş. İki tel ‘vizyon’u bunlarmış. Birincisinden başlayalım: Hiçbir kuruluş ya da kişi ‘bütün yasaklar’dan bağışık tutulamaz. Ekonomist mi, sosyolog mu, mesleği her ne ise hazretin, adı ‘serbest rekabet’ olan piyasa ‘idolü’nün bile, yasada ‘haksız rekabet başlığı ile düzenlenen hallerden iyiden iyiye sınırlanmış olduğunu bilmesi gerekir! Başka kurumlar bir yana, bay başkan herhalde 2547 sayılı YÖK Yasası’nı da incelemeye zaman bulamamış olacak. Yasada, olumlu ya da PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Lağviyattan olumsuz anlatımla bir yığın yasak bulunduğunun farkında değil. Üstelik, kaldırmaya çok ‘hevesli’ gözüktüğü türban yasağı konusunun, yargı kararları dolayısıyla ‘boyunu aştığı’nı da göremiyor. Üniversitelerin asli görevleri olan ‘bilimselliğe önem vermeleri’ sözüne gelince; burada hazretin iki temel yanılgısı var. Birincisi, yükseköğretim kurumlarının amacı (madde 4) ve görevleri (madde 12) konularını düzenleyen YÖK Yasası’na bakması lazım. Bu hükümler yasada dururken, ‘siz sadece bilime bakın, üst tarafına karışmayın’ demek, ‘vizyon’ değil düpedüz ‘aymazlık’tır. Kendisi şimdiye değin, mensup olduğu alanda neler yapıyordu bilmiyorum ama içlerinde yaşadığım 54 Erdoğan: “TCK 221 esnetilebilir.” Tabii ki, esnemeyen şey mi kaldı! Dağlar Anıl Öçal: “Dağdan indirmeye çalışacaklarına; dağa çıkacak ortamı değiştirmeyi düşünmek neden işlerine gelmez?” yıllık sürede, hocalarım ve uğraşdaşlarım, yasada yazılı diğer görevlerini de ihmal etmeden, bilimsel çalışmalarını aksatmadan yürütüyorlardı. Bunlar arasında nadir de olsa ‘şirketmirket’ türünden resmi görev dışı ilişkileri olanlara bilimsel yönden hiç de iyi nazarla bakılmazdı. Hâlâ da öyledir! Son olarak şunu da ekleyeyim: YÖK Başkanı’nın hukuksal konumu ve yetkisi, hukukta ‘pyrimus inter pares’ diye adlandırılan ‘eşitler arasında birincilik’ten ibarettir. Bu bakımdan daha atandığı işe ‘mübaşeret’ etmeden yani başlamadan, hazretin Yükseköğretim Kurulu’nun seçkin üyeleri ile Üniversitelerarası Kurul’un 100 küsur saygın üyesinin ‘üstünden atlayıp’, tek başına gerçekleştirmeye zaten yetkili olmadığı ‘vizyon’larından söz etmesi en hafif deyimle ‘lağviyattan’dır, yani boş sözdendir!” Umut (5) Son iki haftada yaşananlar hiç de iç açıcı şeyler değildi. Hâkimler ve Savcılar Yasası’ndaki değişiklik, Türkİş’in, YÖK’ün yeni başkanları… Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kadrolaşma harekâtı olanca hızıyla sürüyor. 12 Aralık 2007 tarihli gazetemizde arkadaşımız Yusuf Baştuğ’un EğitimBirSen’e ilişkin haberi bile tek başına iç karartıcıydı. AKP’ye yakınlığıyla bilinen bu sendikanın daha önce 6 bin olan üye sayısının 100 binin üzerine çıktığını; sendikanın bir hafta önce Şanlıurfa’da yapılan Doğu ve Güneydoğu illeri bölge toplantısının sonuç bildirgesinde “yalnızca kız öğrencilerin devam edecekleri okulların açılmasının” önerildiğini bildiriyordu Baştuğ. Genelde “aydın” diye adlandırılan okumuşyazmış kesimin hiç de yabana atılmayacak bir bölümünün bu süreci, artık saklamaya gerek duymadıkları bir sevinçle izlediklerini görüyoruz. Çoğu, bir zamanların “solcusu” olan bu insanlar yaşanan sürecin İttihat ve Terakki’den bu yana uygulanan baskı ve dayatmalara karşı toplumsal bir tepkiden kaynaklandığını söyleyerek rahatlıyorlar. Onlara göre yaşananlar, yaklaşık yüz yıldır süregelen “etmelerin” beklenen “layığını bulma” sonuçları, tipik bir “ne ekersen onu biçersin” durumu! Bu kesimlerin saptamalarında hiç haklılık payı yok mu? Doğal ki var; tek parti döneminin baskıcı, yasakçı, otoriter yapısı, askeri darbeler, kitlesel insan yıkımları, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerinin getirdiği dayatmacı, antidemokratik kurumlar, halkın sırtına süngü zoruyla giydirilmiş deli gömleği bir anayasa, bu anayasadan kaynaklanan evrensel demokrasi, özgürlük ve insan haklarıyla bağdaşmayan yasalar… Fakat tüm bunlar şimdi yaşananların karşısında “sevinç” duymaya, “mazoşist” hazlara neden olabilir mi ya da olmalı mı? Oluyor, Türkiye’de her şey olabildiği gibi bu da olabiliyor. Ülkemizin, okumuşyazmışlarımızın da içinde yer aldığı bir “küçük burjuva cenneti” olduğunu biliyoruz. Toplumun eli kalem tutan, ağzı laf yapan ve “kanaat önderi” olarak nitelenen kişi ve kişilikleri de bu cennette kol geziyorlar. Esnaftan bürokrata, teknokrattan aydına küçük burjuva unsurların başlıca ortak özellikleri ise sınıfsal kaypaklıklarıdır. Salt kişisel karakterlerinin değil, öncelikle bastıkları maddi zeminden kaynaklanan bir kaypaklıktır bu. 1980’lerden bu yana Türkiye bir dönekler, pişmanlar, nadimler, yüzsüzler tarlasına dönüşmüştür. Bugün medyada kurulu düzenin ve siyasal iktidarın sözcülüğünü yapan genel yayın yönetmenlerinin, köşe yazarlarının, gazetecilerin, akademisyenlerin, ünlü televizyoncuların önemli bir bölümü daha dün sayılabilecek bir dönemin küçük burjuva solcularıydı. İşin daha da ilginç yanı o dönemde şimdi kıyasıya eleştirdikleri dayatmacı, baskıcı, antidemokratik siyasetlerin yılmaz savunucularıydı. Dolayısıyla bugün yaşananlar karşısındaki tavırlarının bir bakıma kendi geçmişleriyle de bir hesaplaşma olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Omurgasız aydının siyasal/ideolojik dönüşümü makarna, bulgur, kömür karşılığında oyunu satan yoksulun durumundan çok daha acı, hatta tiksindiricidir. Gemlenemez bir onurlandırılma ihtirası vardır bizim omurgasız aydınlarımızın. Ekonomi ya da siyaset dünyasından olsun, erk sahiplerinin sofralarında bir yer kapabilmek için birbirlerini ezerler. Sözgelimi, adam 12 Mart’ın bakanıdır, 12 Eylül’ün büyükelçisidir, şimdi de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün sofrasına çeşnicibaşı olmak için can atar. Aynı zamanda da “bilim adamı” kimliğiyle ortalarda dolaşır, üzerinde toplanan bakışlardan hiç mi hiç gocunmaz. Kimi okurlarım bu köşede yayımlanan “Umut” başlıklı yazılarımı okuduktan sonra telefon açıp, ileti gönderip bana nasıl olup da hâlâ gelecekten umudumu kesmediğimi soruyorlar. Bu karanlıkta bir umut ışığı görmek doğal ki zordur. Ama ne yapacağız? Bu karanlığı, aydınlığa dönüştürülemez bir gerçek olarak belleyip içimize mi kapanacağız? Elbette hayır! Aramayı sürdüreceğiz. Zor olduğunu bilerek gerici kadrolaşmalara, bulgur karşılığı oy satan seçmenlere, omurgasız aydınlara rağmen sürdüreceğiz. Bu ülkede aydınlık isteyenlerin, aydınlığı özleyenlerin işleri ne zaman kolay olmuştur ki? İki örnek. İlki: Nüfusumuzun 73 milyon olduğu söyleniyor; 72 mi, yoksa 73 mü olduğu hiç önemli değildir, önemli olan bu kalabalık nüfusun Avrupa’nın en niteliksiz nüfusu olduğu gerçeğidir. Yetişkin nüfusunun okulluluk ortalaması yıl itibarıyla 4’ün altında olan bir toplumu nitelikli olarak değerlendirmek olası mıdır? İkincisi: Üniversitelerimizin sayısı 115’i bulmuştur. Bu, en gelişmiş Avrupa ülkelerinde bile erişilmesi zor bir sayıdır. Ne var ki 115 üniversitemizden hiçbirinin akademik değer açısından dünya sıralamasında ilk 400 üniversitenin arasına girememiş olması da bir gerçektir. Tek başına bunlar bile umut arayışımızda önümüze çıkan zorlu engeller değil midir? Bunları bileceğiz, umudu ararken önümüzü görebilmek, adımlarımızı sağlam atabilmek için. eposta: [email protected] SESSİZ SEDASIZ (!) Hekimlere hizmet içi eğitim! ADI saklı kalsın bir pratisyen hekim anlatıyor: “Sağlık Bakanlığı’nın hazırlayıp hekimlere hizmet içi eğitim programı kapsamında sunduğu bir seminere katıldım. 1.5 günlük seminer İstanbul Taksim’de bir otelde yapıldı. Seminer sonunda anladık ki bu organizasyonu Sağlık Bakanlığı planlamamış; eğitim programı AB uyum planı çerçevesinde IMF ve AB baskısıyla yapılmış. Eğitmenlerin alacağı ücretten yediğimiz yemeğin ücretine kadar parayı IMF veriyor. Yani AB diyor ki; hekimlerini eğiteceksin, bunun Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Mustafa Pınar: “Helal standardındaki mallardan birine faiz geliriyle sahip olursak, helal tanımı devam eder mi?” Helal Hava İlhami Hakverdioğlu: “Gül ile Erdoğan, havada konuşmayı seviyorlarmış. Demek ki havadan sudan konuşmak kolaymış!” ücretini de IMF’den alacaksın, fakat bunu ispatlamak zorundasın. Seminer bitiyor, imzalar toplanıyor, AB’ye gönderiliyor ve para daha sonra hesaba geçiyor. Sonuç olarak hükümetin düştüğü bu aciz durumdan bir yurttaş olarak utanç duydum. Böyle onur kırıcı davranışları nasıl sergileyebiliyorlar anlamak mümkün değil. Kendi hizmet içi eğitimimizi kendi Sağlık Bakanlığımız finanse edemeyecek kadar aciz ise o koltuklarda neden hâlâ oturuyorlar anlamak mümkün değil.” AKP “Eve Dönüş Yasası”ndan çark etti: U dönüşü yasası! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘Kongre Turizmi’ İçin... İstanbul Kongre ve Ziyaretçi Bürosu (ICVB), uluslararası kongreleri arttırmak için, bilim ve kültür dünyamıza, “İstanbul’un kongre elçisi olun” çağrısını yapıyor. 5 Aralık 2007 günkü toplantıda İTO ve ICVB Başkanı Murat Yalçıntaş’ın rakamları çarpıcıydı. Dünyada her yıl, 1 milyon uluslararası toplantıya, en az 100 milyon “kongre turisti” katılıyor. 600 milyon doları bulan dünya turizm pazarının 200 milyon doları bu etkinliklerden kazanılıyor. Türkiye’nin 72 kongreyle 29’uncu, İstanbul’un ise 55 kongreyle 17’nci olduğunu belirten Yalçıntaş, artık yılda 100 kongre, 250 bin delege ve 1 milyar 250 milyon dolar hedeflediklerini açıklayarak dedi ki: “Gelin, bilim insanlarımızın desteğiyle İstanbul’u bilim ve kongre kenti yapalım…” Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ise “Ülkenin en az 7 bölgesinde 810 kongre kenti yaratmalıyız” derken İstanbul için de serzenişleri vardı: “Bu kentin değerini içselleştideğişik bahanelerle affeden kanunlardan; kalkınmayı yine ülkenin batısında özendirmekten ve İstanbul’u yeni otoyollar ve karayolu projeleriyle daha da tahrip etmekten neden vazgeçmiyorlar? Bu nedenle Sayın Bakan, aynı “içselleştirme” konuşmasını Bakanlar Kurulu’nda da yapmalı... “İçtenliği”ni göstermek için de örneğin, 3. köprü ile kent içinden karayolu tünellerinin “akıl almaz”lığını; imar affı anlamına gelen kentsel dönüşüm yasası ile 2B dayatmalarının İstanbul’a ve her yere “ihanet” anlamına geldiğini de savunmalı... Hatta, ulusal çıkarlara uygun bir turizm politikası için “Ev sahibi olduğumuz dünya kongrelerinin ‘sorunlarımızı çözmeye ışık tutan kararlar’ını gözeterek turizmden yararlanmış oluruz...” demesi de gerekmiyor mu? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com Saygın ev sahipliği Aslında bu soru, kongre turizminde ilerlemenin asıl “değer”ini anımsatıyor. Uluslararası bilim ve kültür buluşmalarını ağırlamanın kazancı, öncelikle “para” değil, “fikir”dir. Evrensel görüş ve önerilerden “karşılıklı yarar”lanma, parayla ölçülemeyecek kadar değerlidir. Bu nedenle dünya kongrelerine ev sahibi olabilmek için, turistik broşürlerin eklendiği “davet” mektupları ya da hediyelerle “hoş vakit geçirme” sözOryantalistlerin 1899 Roma Kongresi. leri yetmiyor; diğer ülkelerdeki kongrelere bilimsel rebilseydik, böyle bir gecekon “yetkinlik”le katılmak; tartışıldu yığını, çarpık yapılaşma ve masında ulusal ve evrensel yarar görülen “tema önerileri”yle getrafik keşmekeşi olmazdı…” lecek toplantılara aday olmak Ya ‘İstanbul bildirgeleri’?.. gerekiyor. Bakanı dinlerken düşündüm. Çünkü dünya kongreleri, o 1996 HabitatII Dünya Kent Zir alandaki çağdaş gelişmelerin irvesi ile 2005 Dünya Mimarlık delendiği ve küresel sorunlara Kongresi’nde, özellikle “İstan çözümler aranan forumlardır... bul’un ev sahipliği”nden ötüBöylesi buluşmalara “Gelin, rü, başta gecekondulaşma ve konuğumuz olun” diyebilmek plansız kentleşmeyle birlikte, için, aynı dünya sorunlarına kat“ulaşım sorunu” da binlerce kıda bulunacak; çözüm için önedünya uzmanının katılımıyla ele rileri olan; hatta bu sorunları yaalınmış; her ikisinin “sonuç bil ratanları sorgulayan ve alternadirgeleri”nde de “çözüm” için tif politikaları gündeme getiren, izlenecek politikalar tanımlan kişilikli, saygın ve iddiaları bumıştı. lunan bir ev sahipliğiyle uluslaGecekondu ve plansız kent rarası yarışta yer almak gerekileşmenin ödünsüz bir imar di yor... sipliniyle; kente göçün dengesiz O gün, İTO’daki toplantıda, kalkınmanın giderilmesiyle; dünya kongre turizminde “etulaşım bunalımının da “sadece kin” olabilmenin, işte böylesi toplu taşımla” aşılabileceği, en bir evrensel yükümlülükle sağaz 6 dilde dünyaya da duyurul lanabileceği ise söylen(e)medi. muştu... İstanbul’a uluslararası kongAcaba, altında “ev sahibi re kazandırabilenlere “teşekTürkiye”nin de imzası bulunan kür” edilirken; bunu, “hangi o bildirgeleri, hangi “siyasi kur olanaklar”la değil; asıl, “hanmay”lar okudular; okudularsa, gi fikirler”iyle sağladıkları da hangi iktidar programına aldılar; merak edilseydi; kim bilir kimaldılarsa neden uygulamadılar?.. lerin canı sıkılacaktı... Hatta şu son 5 yılda da görüldüğü gibi, kaçak yapılaşmayı ekinci?cumhuriyet.com.tr HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 16 Aralık www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Antalya’nın Akseki ilçesin 1 de, Türkiye’nin 2 en derin mağaralarından biri. 3 2/ Bir şeyin için 4 deki öz... İcar. 3/ 5 Suyu, eriği ve yeleği vardır... 6 Kastamonu’ya 7 özgü bir cins 8 bulgur. 4/ Yabancı... “Vur 9 gun” anlamında argo 1 2 3 4 5 6 7 8 9 sözcük. 5/ Üzüntülü dü 1 Ş AMB A L İ Ö şünce durumu... Boy2 İ D E Ş A T O K nun arkası. 6/ Güzel koB E ku... Gümüş elementi 3 Ş A R B A Y S UME L A nin simgesi. 7/ Hava 4 P 5 E K E AMA K alanlarında bulunan ve UMR E çevredeki uçak hareket 6 R O R O İ L lerini denetleyen sis 7 E P İ N E T tem... Bir göz rengi. 8/ 8 K O Z A N A L E Eskiden harman ürün 9 Y E T E R L İ K lerinden onda bir oranında alınan vergi... Briçte, atılan bir kâğıtla eşine oynamasını istediği kâğıdı belirtme. 9/ Amanos Dağları’nın en yüksek tepesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Serçegillerden küçük bir kuş... Şöhret. 2/ Düdenden daha geniş olan çukurluklara verilen ad... Kimi hastalıklara karşı bağışıklık sağlamak için vücuda verilen eriyik. 3/ Bir içki... İlacın alınmasını sağlamak için içine katılan nötr madde. 4/ İki tarla arasındaki sınır... Posta hizmeti görmeye alıştırılmış güvercin. 5/ Kenar süsü... Şarkı, türkü. 6/ Yeraltı suyunu taşıyan geçirimli katman... Satrançta bir taş. 7/ Sıcak bölge ormanlarında yetişen bir tür sarmaşık... Eskrimde kullanılan üç silahtan biri. 8/ Ödünç alınan ya da verilen şey... Sıcak bir içecek. 9/ İşve... Bir rekoru yineleme anlamında kullanılan spor terimi. CUMHURİYET 15 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear