26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
23 KASIM 2007 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Kovboy Ahmet Önen: “RTE, ‘Biz kovboy değiliz’ demiş. Onu biz ona yıllar önce söylemiştik ama inat edip ata binmişti!” Ya ğ m u r E k i m DTP’li biri “PKK’li teröristler” demiş... “Tezkere etkisini gösterdi!” SİYASALLAŞMA sürecine girmeleri özellikle teşvik edilmeliymiş; dağdaki teröristlerin anayasal düzende siyaset yapması sağlanmalıymış falan derken Celal Durgun da şöyle diyor: “Kim olursan ol; ister terörist, ister şeriatçı, ister mandacı ol; ister bin kere, ister yüz bin kere tövbeni bozmuş ol; gel, yine gel. İster bebek katili, ister asker, polis, korucu; ister kadın, ister erkek katili ol, yine gel. Yol kesip baş alsan da, tuzak kurup can aslanda, bomba patlatıp yürek yaksan da, gel. İster aydın öldür, ister Yargıtay üyesini katlet, ister öğretmen; ister ulusal değerlerime saldır, yine gel. İster Mustafa Kemal Atatürk’e dil uzat, ister bayrağımı bez parçası olarak tanımla, bağımsızlık marşımı söyleme, yine gel. BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN Eskiden: Bosna Hersek. Şimdi; Bosna Yensek! Boynuz Necati Yıldırım: “Abdullah Gül’ün oğlu on altı yaşında ticarete atılmış. Anlaşılan, boynuz kulağı geçecek!” İster cani, ister katil, ister bombacı, ister suikastçı ol; ister dağda, ister ovada, ister şehirde, ister köyde yaşa, yine gel. İster ayrılıkçı, ister bölücü, ister şeriatçı, ister teslimiyetçi ol; yine gel. İster seçil gel, bu millet sana krallar gibi baksın. İster parti kur zehrini kus öyle gel. İster sırtını AB’ye daya, ister ABD’ye; yeter ki gel. Batıcısı, Atlantik ötesine göbekten bağımlısı geldi. İşbirlikçi, vatan haini geldi. Hadi gayri sen de gel. Dağdan in de gel. Döşediğin mayınları sök de gel. Düşüncen değişmese de, silahını bırak da gel. Atla olmaz, Atlantik uçağına bin de gel. Hırsızı girdi, arsızı girdi, namussuzu, yağcısı, yalancısı, dolandırıcısı girdi. Şeriatçısı, tarikatçısı, Aynen Nurcusu, Nakşibendisi girdi. Hadi gari sen de gir. Sana, yüce Meclis’in yolları, bize yürek sancısı. Sana, genel af, bize mahpusluk. Sana, anayasal düzende siyasetin yolları, bize mezarlık. Vatanı parçalamak, milleti bölmek, ayrı bir devlet kurmak üzere dağa çıkan, adam öldüren, elinde silah pusu kuran, şehirlerinde bomba patlatan terörist, bunca kan akıtacak, binlerce can alacak, anayıbabayı evlatsız, gelini kocasız, çocuğu babasız bırakacak; sonra da ‘Silahı bırakın Meclis’e gelin’ çağrısıyla, geçmişin hesabını vermeden siyasete soyunacak, öyle mi? İsmet Paşa’nın yıllar öncesinden söylediğini yinelemekte yarar var: Hadi canım sen de!” Celal Durgun’a not: Kim geçmişin hesabını verdi ki, “kanlı gömleklerimizi çıkarttık; biz değiştik, demokrasiye âşık olduk” derler ve aynen gelirler! Edirne’yi Sele Verdik Çağın başında Yunan veya Balkan ülkeleri işgal ederdi. Şimdi sel götürüyor. 1960’larda kıt kanaat şartlarda Süleyman Demirel tarafından yapılan derenehir ıslah çalışması, bugün çok yetersiz kalmakta. Nehir yatakları kumla dolmuş... Osmanlı padişahları nehir yatağına kırk merdivenle inermiş. Şimdi dört merdiven bile yok. Nehir yataklarının temizlenmesi gerekiyor. Gerçi nakliye sorunu olmazsa, nehir yataklarındaki kum yıkanınca, bir numara sıva kumu olur. Ama nakliye problemi olduğundan kimse dönüp bakmıyor. İstanbul’un deniz kumundan sıva yapıyorlar, demiri korozyona uğratıp depremdeki en büyük yıkım sebeplerinden birini oluşturuyor. 25 km. nehir yataklarının temizlenmesi büyük külfet. Devletin mecali yok. Trakya sulamasında kullanılsa, Türkiye’nin ikinci “GAP”ı olur. Tarımı zıplatır. Ancak kolaycı yaklaşımla en mümbit tarım arazileri sanayiye açılmış durumda. Bizim oralarda bir halk deyimi oluşmuş: “Aras akar, Kağızmanlı bakar!” Trakya’da da TuncaMeriç akıyor, Türkiye bakıyor. ??? Çarpık şehirleşme Osmanlı’nın en kadim şehrini bile vurmuş. Nehir kenarına Karaağaç diye bir mahalle kurmuşuz, şimdi tümü sel altında. Yetmemiş.. Emniyet Müdürlüğü, DSİ, Üniversite, Öğretmenler Evi ve Silahlı Kuvvetler’e ait sosyal tesisler sel altında. Hadi vatandaş bilemedi.. yaptı su yataklarına evlerini. Ya devlet kurumları? Koca Edirne ovasında yer mi yok? “Dere yatağına ev yapanın evini sel götürür, altmışından sonra genç kız alanın eşini el götürür!” diye atasözümüz var amma, bizim atalarımız bu sözü bize değil Çinliler ve Ruslar için söylemiş galiba! Sel uslandırmıyor, deprem uslandırmıyor, savaşlar uslandırmıyor! Allah uslandırsın bizi!.. Bulgaristan’da enerji santralları özelleşince, vahşi kapitalizmin yasaları çalışmaya başladı. iki kuruşluk fazla enerji (elektrik) üreteceğim diye, yağmurların bu bolluğunda açıyor kapakları, o fazla elektrik üretiyor, ama tedbirsiz Türkiye’yi sel götürüyor. Allah’tan askeri birlik var Edirne’de, vatandaşları botlarla onlar topluyor. Bu görüntüler, 7 bin kişinin sular altında kalması biraz da kimsesizliğimizin fotoğrafı gibi. Biz yurdunu ve aziz milletini ‘seven’ bir nesil yetiştirdik. Şimdi onlardan ‘seçkin’ bir grup seçip kendimizi yönettiriyoruz... Bu seçkinler, dünya mirası İda (Kaz) Dağları’nın, ki Yunan mitolojisinde bin pınarlı dağlar olarak anılıyor. Hani ilk kâinat güzelinin seçildiği Afrodit’in rüşvet verdiği ParisHelen efsanesinin yaşandığı İda Dağı. Bin bir çeşit bitki örtüsünün olduğu temiz sular cenneti, havza olarak oksijen çadırı olan Kaz Dağları’nı şimdi, Amerikalı altın arayıcılarının emrine amade etmişiz. Volkanik Kaz Dağı binlerce yıl sonra yeniden patlamaya hazır hale geliyor. ??? Burada akciğer rehabilitasyon merkezleri kursanız, bütün yaşlı Avrupa’yı çekersiniz. Hem para kazanır, hem de doğayı tahrip etmeden insanlığa hizmet edersiniz. Biz çocukken polis amcalar bizi yakalar götürürdü “komünist” diye, savcı amcalar da, “Memleketin altına dinamit koyuyorsunuz” diye iddianame hazırlarlardı. Şimdi soruyorum, Artvin’de, Tunceli’de, Kaz Dağı’nda, Bergama’da, vatanın altına siyanür sıkanlar, doğal tabiat varlıklarını imha edenlere dur diyecek polis ve savcı amcalar nerdeler? Kıyı yağmalandı, sıra dağlarda! Nükleer santrallar yolda. Ülken enerji çöplüğüne dönecek, Avrupa’da ne yasaksa bizde o serbest! Hani vatan ‘kutsal’dı; millet ‘aziz’di?.. Kutsal’ı yağmalayan ya da yağmalatan, atalarından kalan bakır kapkacağı satıp “melamin, noramin” alan, elindeki halı, kilimi, ahşap ne varsa kaptırıp, şimdi kanser hastalığına (grip salgını gibi) bön bön bakan biz, yarın da talan edilmiş bir ülke bırakacağız çocuklarımıza... Haydi kolay gelsin “vatanmilletperver” yöneticilerimiz. Çoğu gitti azı kaldı, ha gayret!.. gurbuzcapan@eksev.org.tr/Faks: 0212 672 71 71 İlgili Mahmut Yeşilgönen: “Milli Eğitim Bakanı ‘öğrenci affı’na karşı çıkmış. Haklı; türban affından başka bir şey onu ilgilendirmez!” SESSİZ SEDASIZ (!) Hitler’in çocukları implant satıyor! İSTANBUL’DA yıllardır diş hekimliği ürünleri satan bir firma; sahipleri Musevi olduğu gerekçesiyle son dönemde “kara liste”ye alınıyor. Bir süre sonra bu şirket, Alman sermayesi tarafından satın alınıyor ve yeni adıyla piyasaya hızlı bir giriş yapıyor. Aynen şöyle: Alman sermayeli diş hekimliği ürünleri satan şirket, diş hekimlerinin önüne bir sözleşme koyuyor. Sözleşmeye göre, diş hekimleri yıl içinde firmanın önerdiği markadan 100 adet implant (çene kemiğine yerleştirilen yapay diş kökü) alacaktır. 10 implantı ilk ayda tüketecektir. Yıl sonunda, siparişi verilmemiş ürünler, diş hekimine teslim edilecek ve faturası kesilerek tahsilatı 30 gün içinde yapılacaktır. Her bir implantın satış fiyatı 128 euro 50 senttir. Muayenehanesinde anılan marka implant sistemleri ve parçalarını kullanan diş hekimlerinin yıl içinde katılacakları bir sempozyumun uçak ve otel kayıtları şirket tarafından karşılanacaktır. Tezgâh çok güzel kurulmuş. Şirket, diş hekimini markası belli implantı kullanmaya zorlayacak ve karşılığında küçük bir rüşvet verecek; diş hekimi de hastasını o marka için özendirecek. İnsan sağlığı konusu sosyal bir hizmet olmaktan çıkmış ticaretin daniskasına dönüşmüş durumda. Üstelik, insanların etnik ve dini kökenleriyle oynayarak tam bir faşizm uyguluyorlar. Gülhan Elmas: “Yunanistan’a ucuz doğalgaz, Irak’a ucuz elektrik satıyoruz. Bizim ‘doğuştan tüccar’ siyasiler nedense devlet adına iş yaptıklarında pek bir beceriksiz oluyorlar!” Beceren İçleri Boşaltılıp Rafa Kaldırılıyor! MERİÇ VELİDEDEOĞLU İçinde yaşadığımız kasım ayının ilk günü, 1923 Devrimi’nin biri “Kurtuluş”, öteki “Kuruluş” döneminde gerçekleştirilen devrimsel iki dönüşümünün 85. ve 79. yıllarını yaşadık. “Kutladık”, “andık” diyemiyorum, çünkü devletçe kutlanıp anılmadı; ilki “saltanatın kaldırılması”, ikincisi “Harf Devrimi” olan bu dönüşümlerden “Harf Devrimi”, “Devrim Yasaları”nın altıncısını oluşturur. Onuncu Cumhurbaşkanımız A. Necdet Sezer, Cumhuriyet tarihimizin bu köşe başlarını hiç savsamadan (ihmal) anımsatır, kutlardı. Çankaya’nın yeni konuğundan bu yolu izlemesini beklemek, iyimserlikten öte, devekuşu gibi başımızı kuma sokmak olur. Dünya görüşünü “Biz İslamı bir hayat tarzı olarak görmek istiyoruz” diyerek ortaya koyan bir A. Gül’ün, Türkçeye uygun olmayan, ama Kuran dolayısıyla kutsallığa büründürülmüş Arap harflerinin kaldırılmasının yıldönümünü kutlamasına iç yapısı, kafa yapısı izin verir miydi dersiniz? Sanırım “takıyye” yollu kutlamaya bile izin çıkmadı. Ne ki, iki gün sonra bir başka Devrim Yasası’nın kabulünü kutlayacağız; önümüzdeki pazar günü “Şapka Yasası”nın 82. yılı. 82 yıl önce “Şapka Yasası”nın İkinci Meclis’te kabulü, tek bir üyenin karşı gelmesiyle çok uzun bir oturuma neden olmuştu; ilk Meclis’te de “feskalpak” çatışması olduğundan, dahası milletvekillerinin yumruklaştığından bile söz edilir. Türk toplumunun başa giyileni dinselleştirmesi, Batı’nın evire çevire kullandığı konular arasında yer alır; II. Mahmut’un “sarık” yerine “fes” giyilmesi kararına karşı Amerikalılar, İngilizler, Fransızlar hemen harekete geçerler. Bunlardan kimi, değişimi onaylasa bile, “... insana yürüyen mantar izlenimi veren sarık” diyerek sarığa sıcak bakmaktan kendini alamayıp gerekenlere iletiyi de (mesaj) gönderir; kimisi de tam 12’den vurur: “... bu atılım, İslamı Peygamberi’nin hikmetli kanununu istihkar (aşağılama) etmektir!” diye adeta “fetva” verir; kimi de “... o zarif sarıkların yerini yakışıksız başlıklar (fes) aldı” gibi sözlerle, “yumuşak” bir yolla “kışkırtma”yı yeğler. (*) Onca yıl sonra, günümüzde de AİHM kararına karşın Batı’nın, Batı basınının sıkmabaştan (türban) yana tutumu sürmüyor mu? AB sözcüleri, Hayrünnisa Gül daha Çankaya’ya çıkmadan, onun sıkmabaşının kendileri için kesinlikle bir sorun oluşturmayacağını ivedilikle bildirmediler mi? Böylece buna karşı çıkan milyonları “hiç”e saydıklarını belirtmediler mi? Ama kendi ülkelerine gelince; eşitsizlik, çağa aykırılık, uygarlık dışı bir görünüm, tutum gibi görüşler ortalara dökülüveriyor; sıkmabaşa karşı adım adım önlemlerini genişletip yoğunlaştırarak alıyorlar; bu “ikiyüzlülük”ten dolayı da hiç ama hiç sıkılmıyorlar... Ama bizde de bu “ikiyüzlülük” geçerli değil mi? İlhan Selçuk’un dediği gibi “erkek tesettürü”nü bitiren “Şapka Yasası”nı AKP onaylar mı? Kuşkusuz hayır! Şimdilik işine yarıyor; bu yasa olmasaydı AB’nin karşısına A. Gül, R. T. Erdoğan nasıl bir başla çıkardı? Çıkabilirler miydi? Yine de karşı oluşlarını, bu yasanın içinin boşaltılmasına keyifle göz yumarak ortaya koyuyorlar; iktidarları boyunca, beş yıldır kentlerin varoşları, II. Mahmut’un bile içine sindiremediği “sarık”lılarla dolup taşıyor; buraları çağdaş Türkiye’nin bir parçası olmaktan artık çıkmıştır... Bu olanları kınamak, uyarmak ve Devrim Yasası’nı kutlamak için İstanbul Kız Liseliler Derneği’nin pazar günü saat 11.00’de, Taksim’de anıtın önünde yapacakları toplantıya katılalım, Devrim Yasaları’na “sahip çıkalım” diyorum. (*) Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Bilgi Yayınevi, 1973. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com m.velidedeoglu?hotmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 23 Kasım www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Amerika’nın sıcak 1 bölgelerinde 2 yetişen ve 3 mandalinaya benzer mey 4 veleri olan bir 5 ağaç. 2/ Yap 6 rakları yürek 7 biçiminde bir ravent türü... 8 Temeli takli 9 de dayanan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 sözsüz oyun. 3/ BarL yum elementinin 1 M A K U M B A S K İ simgesi... Bir düşün 2 A L İ Z E L A P A S ce yazısı türü. 4/ 3 R A K 4 A D T E R A N E Vurgun yiyen bir dalgıcın iyileşebil 5 Ş A R A Ş U R A Z A R A mesi için, tekrar in 6 O Ğ U Z T I R G A F dirilmesi gereken 7 T aynı su derinliği... 8 U R İ A T A İ Dolma yapmak için 9 A N A B A S İ S hazırlanan karışım. 5/ Elma, armut, ayva gibi meyvelerin yenmeyen iç bölümü. 6/ Başlangıçta yer alan... İnce ve uzun metal şerit. 7/ Üstü kapalı olarak anlatma... “Akaju” da denilen bir ağaç. 8/ Arpa, buğday ve benzerlerinin kalburdan geçirilmiş bölümü... Bakır elementinin simgesi. 9/ Yaşamsal sıvı... Uyuşturucu bir madde. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Arap abecesiyle yazılan ve ancak büyüteçle okunabilen çok küçük yazı çeşidi... İlave. 2/ Erkek hizmetçi... Leylak rengi, açık mor. 3/ Bir renk... Arkalıksız iskemle. 4/ İş, hizmet buyruğu... İki tarla arasındaki sınır. 5/ Cinsel güçsüzlük... Bir cetvel türü. 6/ Bir cins misk faresi. 7/ Gözleri görmeyen... Bir göz rengi. 8/ Kemiklerin içindeki yağlı madde... Kuyruksokumu kemiği. 9/ Yosunların kökü andıran tutunma organı... İnsanın kendine karşı duyduğu saygı. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear