26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22 KASIM 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ B U D İ S T B İ R C O Ğ R A F YA D A N İ Z L E N İ M L E R 9 Dünyanın tam ortasındayım angkok’ta inatla tapınaklardan çıkmaya çalışıyorum, ama olmuyor, özellikle de artık aşina olduğunuz en büyük yatan Buda’nın mekânı Wat Po’dan. Aslında burası manastırlarıyla, dinsel törenlerin yapıldığı geniş alanlarıyla tam bir külliye. En büyük Buda resim koleksiyonu ve Tay sanatının tüm inceliklerini gösteren 1000 bronz Buda da burada, ayrıca külliyenin içinde Kraliyet Masaj Okulu var. Burada geleneksel “Tay” tıbbı ve masajı öğretiliyor. Şimdi buralara kadar gelip de şu efsanevi Tay masajını yaptırmamak olur mu? Derhal Wat Po’daki masaj okuluna dalıyoruz, burası çok sade, ama hijyen konusunda çok güvenli bir yer. Masaj hem kadınlar hem de erkekler tarafından yapılıyor, şansınıza ne çıkarsa. Size bol bir pantolon verip sert bir yatağa uzanmanızı söylüyorlar ve başlıyor Tay mesajı. Bu mesajın temel özelliği kasları gevşetmek değil, belirli sinir uçlarına baskı yapıp sizi rahatlatmak. Vallahi bir buçuk saatin sonunda zaten son yarım saati uyuyarak geçirmişim, kalktığımda uçuyor gibiydim. Benden söylemesi, fiyatı 1012 dolar arası değişen bu masaj insanda alışkanlık yapıyor, Tayland’da kaldığım on gün boyunca bol bol ayak ve biriki kere de tam beden masajı yaptırdım, öyle. Ancak hemen belirteyim, bunun özel salonlarda, özellikle erkek müşterilere uygulandığı söylenen öbür türlü Tay masajıyla yakından uzaktan ilgisi yok; bilgi emin yerlerden. ÜTÜN RENKLER BİR ARADA’ ‘B Sizi uçuran bir buçuk saatlik Tay masajından sonra artık dünyanın sayılı büyük ve karmaşık kentlerinden biri olan Bangkok’ta hayatın içine dalabilirsiniz. Kutsal turu tamamladınız, şimdi sıra sokaklarda... Bangkok, tıpkı İstanbul gibi, Doğu ile Batı’nın kesiştiği bir coğrafyada. Bunu ilk kavradığınız yer Bangkok Havaalanı oluyor, dünyanın bu en büyük havaalanında, sayıları yüzleri bulan havayolu şirketlerinin yan yana sıralanmış bürolarının çokluğu, uzun ama çok uzun yürüyen merdivende oradan oraya gidip gelen, sarı, siyah, beyaz tenli, her renkten ve her ülkeden insan sizi şaşırtıyor. “Aman Tanrım” diyorsunuz, “ben galiba şu anda dünyanın tam ortasındayım!” Bunun muhteşem bir duygu olduğunu söylemeliyim. Havaalanından başlayan bu “tam ortadayım” duygusu kentin içine girdiğinizde de sizi takip ediyor. Ve monarşiyle idare edilen, tuhaf darbeleriyle ünlü Tayland’ın başkentinde sizi kral ve kraliçenin dev fotoğrafları karşılıyor. Ardından sıkışık, İstanbul’dan beter bir trafik ve gürültü. Önemli değil, hemen alışıyorsunuz, ne de olsa İstanbul’dan geldik, ama Finlandiya’nın ya da Kanada’nın sessiz vadilerinden gelenlerin bunalıma girdiği kesin. B Seks marketi ve patpong şovlar angkok’un gece hayatına dalmak için bir taksiye ya da ‘tuk tuk’ denilen motorsikletten bozma araçlara binip Gece Marketi’ne ya da Patpong’a gitmek istediğinizi söyleyin, yeter. Patpong adeta bir marka. Bangkok’un iki dar sokağı, Silom ve Surawong bu adla anılıyor. Patpong kızları kitaplara, sosyolojik araştırmalara geçecek kadar ünlü. Peki, nasıl doğmuş bu Patpong? Efendim, Vietnam Savaşı sırasında Amerika’nın yanında yer alan Tayland’ın, Amerikan üslerine karayoluyla iki saat uzaklıktaki Pattaya sahil kasabası, askerlerin dinlence yeri olmuş. Ve tabii fuhuş patlamış, bir gün Amerikalılar ülkelerine dönmüşler ve binlerce kadın işsiz kalmış, onlar da kente göçmüş ve Patpong doğmuş. Nehir üzerindeki hayat çok renkli. Bangkoklu çocukların en büyük eğlencesi de nehre dalıp dalıp çıkmak. 0’YE YAKIN GECE KULÜBÜ 5 Patpong’da yan yana sıralanmış, adları tümüyle İngilizce olan, söylendiğine göre elliye yakın gece kulübü var. Bunların bir kısmı tek katlı, buralarda bildiğimiz striptiz yapılıyor, yalnız sahnedeki kadınların sayısı çok fazla, bazılarında bu sayı yirmiyi buluyor. İki katlı gece kulüpleri daha pahalı, buralarda anlatıla anlatıla birer efsaneye dönüşen vajina numaraları sergileniyor. Bu numaralar da Amerikan askerlerinden kalma. Pahalı numaraların sergilendiği bir kulüpten içeri giriyoruz. Daha masaya oturur oturmaz, kadınerkek fark etmiyor, yanımızda yarı çıplak bir Patpong kızı bitiveriyor. Ve hemen masaja hazır. Can havliyle “No, no” diyerek onu gönderdikten sonra derin bir soluk alıp sahnede ve çevrede neler olup bitiyor, seyretmeye başlıyoruz. AZBUT BİR HAYATLARI VARMIŞ M Birden önümdeki sahne değişiyor, binlerce Amerikan askeri, kadınların her bir marifeti karşısında çığlıklar atıp dolarları havaya savuruyorlar. Buz kesmiş gibiyim, acaba kadın olduğum için mi böylesine içim katıldı? Oysa gösteri yapan kadınlar, sanki evlerinde yumurta pişiriyor gibi rahat, işlerini yapıp sahneden iniyorlar. Sonradan öğreniyorum ki, bu kadınların çoğunun mazbut bir hayatı, sevgilileri, hatta kocaları var. Yani Bangkok’ta, gecenin bir vaktinde yapılan bu gösteriler aslında bir iş; paranı alır, evceğizine gidersin. Bize bu kadar yeter, kulüpten çıkıyoruz, gece ilerlemiş ve düzayak barların önü dolmaya başlamış, işte şimdi canım acıyor; çok yaşlı ve çok şişman adamlar, yanlarında çocukları yaşında kızlar, bir değil en az iki tane, karanlık sokaklara doğru ilerliyorlar. Çevrede yüzlerce otel olduğu bir sır değil. Birden donup kalıyorum, iki küçük kızın elinden tutmuş bir adamın arkasından küçücük bir kız koşuyor ve adamın ellerini öperek onu da alması için adeta yalvarıyor. Yapılacak tek şey, sert bir içki içip Patpong’u terk etmek. Ve gördüklerimi unutmak, çünkü melekler kenti Bangkok’u böyle hatırlamak istemiyorum, sessiz ve dingin tapınaklarıyla aklımda kalsın. Yarın dünyanın en güzel denizlerinde, Phuket, Pipi ve James Bond Adası’nda, yani yeryüzünün cennetlerinde olacağız. B Doğu’nun Venedik’i enedik’e gittiğinizde mutlaka ama mutlaka bir gondola binip büyük kanalda dolaşırsınız, Bangkok’a da “Doğu’nun Venedik’i” diyorlar. Bu Venedik ne kadar da ünlü; Kiev’e de “Kuzey’in Venedik’i” deniyor; neyse, artık “Hang Yao” denilen yöresel teknelerden birine binip Bangkok’un kanallarını keşfetmek şart oldu. Bu hang yao’lar, çok gürültülü, bir kamyon motoruna uzun bir şaftla bağlanmış bir pervanenin hareket ettirdiği, uzun ve dar tekneler. Hızları müthiş ve kanal turumuz başlıyor. Bir de bir tuhaf, insanı hüzünlendiren yağmur... Teknemiz ilerliyor, kanalın iki yanındaki evler resmen nehrin üstüne kurulmuş, bütün ihtiyaçlar nehirden kar V şılanıyor; yemeiçme, yıkanma. Yağmurla yaşamaya alışmış Bangkoklu çocuklar nehre dalıp dalıp çıkıyorlar. Manzara sürekli değişiyor, derme çatma gecekondu misali bir evin yanında küçük bir saray yavrusu, bu arada içi yiyecek ve içecek dolu küçük sandallarıyla çekik gözlü, esmer tenli, yaşlarını bir türlü çıkaramadığım kadınlar teknemize doğru kürek çekiyorlar, tekneyi kullanan kişi onları görünce yavaşlıyor, çare yok, bir şeyler alacağız, bira ve dilimlenmiş ananas, kadınlar bizim kesemizden, tekneyi kullanan kişiye de bir bira ikram ediyorlar. Benim aklıma en olmayacak yerde, en olmayacak sorular gelir, gene öyle oluyor, dev muz ağaçlarını, dev orkide leri seyrederken aklıma bir soru takılıyor: “Bu nehrin suları hiç de temiz görünmüyor. Nasıl oluyor da kimseler hastalanmıyor, suyu resmen içiyorlar?” İşte o anda hatırlıyorum, Hindu ve onun bir uzantısı olan Budizmde su arıtandır. Asla kirli kabul edilemez. Yıllar önce Hindistan’ın Varanasi kentinde binlerce insanın aynı anda yıkandığı, dişini fırçaladığı, ölülerin yakılıp küllerinin atıldığı Ganj Nehri’nin suyunu büyük bir rahatlıkla içen yerel rehberimizi anımsadım. “Su, sır ve kir tutmaz” demişti. Sonradan öğrendim, İndra Gandi, nehri temizlemek için tam 16 arıtma merkezi kurdurmuş. Bırakınız, insanlar için kutsal olan kutsal kalsın. Dünya çok fazla globalleşmiş Ş imdiye dek hiç görmediğim meyvelere, muhteşem çiçeklere baka baka, bir tuk tuk’un içinde ilerliyoruz, yolumuz uzun, dünyanın en büyük ve belki de en eski pazarlarından birine, Chatuchak’a (Hafta Sonu Pazarı) gidiyoruz. Ve tabii daha iner inmez sersemliyoruz. Burası çok büyük bir alan ve yok yok! En eski zamanlarda hayvan pazarıymış, şimdilerde her şeyin pazarı. Sadece cumartesi, pazar açık olan pazar, adeta dev bir fotoğraf stüdyosu. Rengârenk papağanlar, görkemli antikalar, binlerce çeşit hasır sepet, binlerce çeşit tahta, bronz Buda heykeli, tik ağacından sandalyeler, naylon perdeler, mücevherat, meyve, sebze, kumaş, baharat; hayır, yeter artık, anlayın işte. Büyük bir fotoğraf stüdyosunda gibiyiz, dedim ama fotoğraf çekmek çok zor, çünkü binlerce insanın hareket halinde olduğu bir yer burası, her kareye anında biri giriveriyor. Bu dev pazarda daha önce hiç görmediğim bir şeyler arıyorum. Bir heykel, bir özel dokuma, bir yerel şal. Hayır yok, bütün bu heykeller, bütün bu dokumalar, yatak örtüleri, çantalar, bizim Ortaköy pazarında sebil, hatta bizim semt pazarı burada gördüklerimle dolu. Şöyle bir güzel otantik bir şey bulamıyorum, dünya fazlasıyla globalleşti, şimdilerde yurtdışına gittiğinizde kendiniz ve birileri için hiç görülmemiş, hiç bilinmemiş bir obje bulmanız neredeyse mümkün değil. Hafta sonu pazarında dolaşırken öylesine yorulmuş, öylesine sersemlemişiz ki, kendimizi pazarın içinde, her şeyiyle yerel tatlar barındıran küçük bir lokantaya atıyoruz. Yan masada Taylandlı genç bir çift, nefis kokulu, çorbaya benzeyen bir yemek yiyor. Acıkmışım, ne olduğunu soruyorum, acılı yengeç ayağı çorbası, kaşıklarını uzatıp hemen bana tattırıyorlar. Olağanüstü bir tat, şimdi burada benden size bir küçük gezgin öğüdü, dünyanın neresine giderseniz gidin, en güzel tatları esnaf lokantalarında bulursunuz. Burada da öyle oluyor, anında yengeç ayağı çorbası ısmarlanıyor, arkadaşlarım telaşlanıyorlar: “Allahaşkına yapma, ne olduğu belli değil, hastalanacaksın.” Telaşlarında haklılar, elimizdeki gezi kitaplarında çok sıkı tembihler var, sokakta ve hijyeni belirsiz yerlerde asla yemek yemeyin. Gelin, siz beni dinleyip bu sözlere pek kulak asmayın, ateşte pişen her şeyi yiyebilirsiniz. Bu tembihler sadece çiğ yenen sebzeler için. Dağ, taş heykel SÜRECEK Pek çok ülkedeki santrallar, tamamlanmış olmalarına karşın yüksek maliyetler ve emniyet gerekçeleriyle işletilmiyor Türkiye nükleer kumar oynuyor MURAT KIŞLALI ANKARA Normal işleyişte bile çok ciddi sağlık riskleri içeren nükleer enerjide, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na (IAEA) göre her 2.5 yılda bir Çernobil felaketinde olduğu gibi bir reaktör çekirdeği erimesi olasılığı bulunuyor. Petroljeoloji yüksek mühendisi Tufan Erdoğan, Nükleer Santral Yasası’yla ortaya çıkacak tehlikeleri şöyle sıraladı: Çekirdek Erime Olasılığı: IAEA dünyada her 2.5 yılda bir, Çernobil gibi bir reaktör çekirdeği erimesi olasılığı olduğunu açıkladı. Kanada’da Ontario Devlet Elektrik Planlama Komisyonu, Kanadalı CANDU firması reaktöründe çekirdek erimesi olasılığının 15’te 1 olduğunu bildirdi. Ölü Teknoloji: Nükleer enerji, Batı ülkelerinde “ölü tek ? Nükleer enerji, Fransa hariç gelişmiş tüm Batı ülkelerinde terk edilirken ABD, İtalya, Avusturya, Kanada gibi ülkeler son yıllarda mevcut santralları kapatıyor. Nükleer santralların kurulması, işletimi, sökümü de büyük maliyet gerektirdiği için gelişen ülkeler Batı ülkelerinin işsiz kalan şirketlerinin pazarları haline geliyor. tezgâh açtılar. Bunlar arasında Kanada (CANDU), ABD (Westinghouse) ve AB’nin PHARE ve TACIS gibi komiteleri geliyor. Pakistan, Hindistan, Çin Halk Cumhuriyeti önemli pazarlar. Alman Siemens, Fransız Electricite de France aracılığı ile Rusya’da faaliyet gösteriyor. Şirketleri aracılığı ile İtalyan, Fransız, Alman, İsveç, İngiliz, Kanada, ABD hükümetleri, İran’da reaktör inşa ediyor. Türkiye’de ihalelere hazırlanıyor. Cevherden Santrala: Uranyumun cevherden yakıt çubuklarına ya da elemanlarına dönüşmesi için ge ? Nehirlere, göllere, denizlere boşaltılan soğutma sularının sadece birkaç saniye radyoaktif kalabildiği ve sonrasında arınmış, tehlikesiz olduğu doğru değil. Nükleer enerji santrallarının kurulu oldukları alanlarda, 1945 yılından bu yana, çocukların diş ve kemiklerinde, asla bulunmaması gereken maddelere rastlandı. leer enerji santrallarının sökümü çok daha problemli. Sökülen bir santralın ortalama maliyeti 3 milyar dolar. Elektrik Fiyatları: Kilovat/saatte suda yarım sent, doğal gazda 3.4 sent, rüzgârda 5 sentlik elektrik üretim masrafına karşılık nükleer reaktörün elektrik maliyeti 9 senti buluyor. Atık Sorunu: Nehirlere, göllere, denizlere boşaltılan soğutma sularının sadece birkaç saniye radyoaktif kalabildiği ve sonrasında arınmış, tehlikesiz olduğu doğru değil. Söz konusu soğutma suları, doğal alanlara boşal noloji” olarak anılıyor. ABD’de yapımı tamamlanmış olmasına rağmen Shoreham reaktörü, işletim masrafların çok yüksek olacağı için kapatıldı. İtalya’da referandumla faal haldeki üç reaktör, Avusturya’da halkın isteğiyle inşaatı tamamlanan ve çalışmaya hazır santral, Kanada’da emniyet gerekçesiyle birçok reaktör kapandı. Fransa hariç 14 OECD ülkesi, nükleer programını durdurdu. Batı’nın Çifte Standardı: Kendi ülkelerinde işsiz kalan Batı şirketleri, hükümetlerinin de maddi, politik destekleri ile, gelişmekte olan ülkelere çen tüm safhalarda kullanılan teknoloji, hem çevreyi büyük ölçüde kirletiyor hem de çok maliyetli. Bin megavatlık bir nükleer santralın her yıl yenilemek zorunda olduğu 67 yakıt çubuğunu doğaya ve insanlara zarar vermeden, binlerce sene saklayabilmek için kalıcı hiçbir yöntem yok. Pahalı Teknoloji: En önemli nükleer reaktör yapımcısı Amerikan Westinghouse, ABD’de toplam 54 reaktör kurdu. Bunlar bütçelerini, ortalama yüzde 432 oranında aştılar ve yine ortalama 5.3 yıl gecikme ile tamamlanabildiler. Kuruluşu problemli olan nük madan önce, içinden geçtiği reaktör ve yüzlerce metrelik borulardan radyoaktif kurşun, krom, kobalt parçacıklarını da bünyesine katıyor. Bunların radyoaktifliği yıllarca sürüyor. Köhne Teknoloji: Nükleer yüksek teknoloji gibi gösterilse de son 5055 yıldır bu alanda ciddi bir gelişim yok. ABD’de güneş enerjisi için ayrılan her 17 bin 6 dolarlık araştırmageliştirme harcamasına karşılık, nükleer ve kömür için toplam 5 sent harcanıyor. Sağlık: Nükleer enerji santrallarının kurulu oldukları alanlarda, 1945 yılından bu yana, çocukların diş ve kemiklerinde, asla bulunmaması gereken Stronsiyum90, kaslarında Sezyum137 ve tiroitlerinde ise İyodin131 bulunmaya başlandı. 50 yaş altı kadınlarda meme kanseri miktarı kontrolden çıkacak kadar arttı. CUMHURİYET 09 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear