26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
19 KASIM 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Ne Yapacaksanız Yapın Artık 20 Eylül Enerji Bakanı: “Enerji Bakanlığı ve TEDAŞ bazında hesaplar yapıldı. Ama değerlendirilip açıklanacak hale gelmedi.” 21 Eylül Başbakan: “Hükümet sözcümüzden başka kimse elektriğe zammı ilan edemez. Zam yapılması gerekiyorsa zam yaparız.” 19 Ekim Enerji Bakanı: “Unakıtan’a nezaketsizlik olmasın diye bunu burada açıklamayı uygun görmüyorum. O açıklamazsa ben açıklarım.” 19 Ekim Maliye Bakanı: “Eğer o kuruluş zammı yapacaksa zamanı geldiğinde açıklar. Gerek yoksa da açıklamaz.” 27 Ekim TEDAŞ Yönetim Kurulu, 1 Kasım’dan itibaren geçerli olmak üzere konuta yüzde 15, sanayiye yüzde 10 zam kararı aldı. 31 Ekim Maliye Bakanı: “İleride yapılırsa zam yapılmış olur.” 1 Kasım Enerji Bakanı: “Elektrik zammını daha kimse açıklamadı mı?” 8 Kasım TEDAŞ’ın zam kararı Bakanlar Kurulu’na sunulmak üzere Başbakanlık’a gönderildi. 10 Kasım Başbakan: “Yeni yılda elektriğe zam yapmayı planlıyoruz.” 14 Kasım Enerji Bakanı: “Hayır, öyle bir kararname imzalamadık.” Elektriğe bir şey yapacaklar yapmasına da utanıyorlar... SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Sevr bölgeleri Araştırmacıyazar İlter Ertuğrul, geçen günlerde TMMOB’nin düzenlediği özelleştirme sempozyumunda ilgi çekici bir bildiri sundu. İlter Ertuğrul bildirisinde, TEDAŞ’ta 33 olan ve daha sonra 21’e indirilerek özelleştirilecek olan elektrik dağıtım bölgelerini; Sevr Antlaşması ve aynı gün imzalanan Üçlü Pakt’ta sınırları belirlenen “etki alanları” ile karşılaştırıyordu. İşte sonuçlar: Aras, Çoruh ve Van Gölü dağıtım bölgeleri, Sevr Antlaşması’nda tasarlanmış Ermenistan olarak gösterilen bölgeye tekabül etmektedir. Dicle ve Fırat dağıtım bölgeleri tasarlanmış Kürdistan olarak gösterilen bölgeye tekabül etmektedir. Sevr Antlaşması’nda ve Üçlü Pakt’ta Yunanistan’a bırakılan İzmir ve Manisa, Gediz adıyla tek bir dağıtım bölgesidir. Menderes, Meram ve Akdeniz dağıtım bölgeleri, Üçlü Pakt’ta ifade edilen İtalyan etki bölgesinin (Balıkesir dışında) aynısıdır. Toroslar dağıtım bölgesi olarak belirlenen iller 1. Dünya Savaşı’ndan sonraki Fransız işgal bölgesidir. Buna Çamlıbel ve Göksu dağıtım bölgeleri eklendiğinde ise karşımıza Üçlü Pakt’taki Fransız etki alanı çıkmaktadır. Büyük Taarruz’a kadar Yunan kuvvetlerinin işgali altında kalan Eskişehir, Afyon, Bilecik, Kütahya, Uşak; Osmangazi adıyla tek bir dağıtım bölgesidir. Trakya Elektrik Dağıtım Bölgesi, coğrafi koşullar nedeniyle Tekirdağ, Edirne, Kırklareli’den oluşan tek bir bölgedir, ancak bu da Lozan’a kadar işgal altında tutulan bölgeye denk düşmektedir. Sevr Antlaşması’nda “Boğazlar Bölgesi” olarak belirtilen İstanbul, büyük tüketim nedeniyle Boğaziçi (İstanbul Rumeli) ve İstanbul Anadolu Yakası olarak iki bölgeye ayrılmıştır. Geriye kalan Sakarya, Başkent ve Yeşilırmak dağıtım bölgeleri de Sevr’de Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılması tasarlanmamış bölgeye denk düşmektedir. İlter Ertuğrul, bildirisinin sonuna bir ek düştü: “Bu ‘komplo’ teorisini, dağıtım bölgelerini kimlerin aldığı kesinleşinceye kadar saklı tutuyorum. Yanıldığımı görmekten ve özür dilemekten mutluluk duyarım.” Ayrıntı mı? Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un son açıklamalarında gözlerden kaçan ve ayrıntı gibi gözüken çok önemli birkaç tümce: “Dağlıca’ya gelen teröristlerin hepsi Irak’ın kuzeyinden gelmemiştir. Teröristler, üç ayrı istikametten bu eylemi yapmışlardır.” “Son 10 yılda bölücü terör örgütü bu kadar büyük çapta bir eylem yapmamıştır. Bu yeni bir husustur.” “Terör örgütünün dağ kadrosunun yapısına baktığınız zaman, bunun yaklaşık bir bölü dördü Suriye vatandaşı.” “Teknolojik olanaklar, arazi yapısından, hava şartlarından etkileniyor. Ayrıca, 2003’ten beri Irak hava sahasının kontrolünün ABD’de olduğunu da ayrıca bir yere not ediniz.” Ortada kalan öneri CHP lideri Deniz Baykal’ın apansız, partisinin yetkili organlarının bile haberi olmadan, kendiliğinden pat diye ortaya atıverdiği, sonra kendisinin de bir türlü toparlayamadığı Kuzey Irak önerisi var ortada. Lök gibi duruyor... Kimse de üstlenmiyor. DSP lideri Zeki Sezer’e sorduk, “Hem iktidar, hem de ana muhalefet, Irak’ın kuzeyindeki oluşumu kabullenme görüntüsü ile ABD’ye göz mü kırpıyor” diye. Yanıtladı: “ABD ve diğer müttefik ülkelere, bizi zora sokacak girişimlere karşı sağlam duruşumuzla kendimizi anlatabileceğimize inanıyorum. Kuzey Irak’ta uydu devletin oluşması anlamına gelecek, Barzani’nin tanınır hale gelmesini sağlayacak adımlar önce Türkiye’ye ve sonra tüm bölgeye büyük zarar verir. Bunu görememek, iç politikada bir yer edinmek ile ilgilidir diye düşünüyorum. Son günlerde Güney Kürdistan, Kuzey Kürdistan tanımlamalarına da tanık olunuyor. Kuzey Kürdistan dedikleri de bizim Güneydoğu Anadolumuz. Buna olanak verecek en küçücük ima bile büyük bir hatadır.” Önünde sonunda Irak’ın kuzeyine ABD, mandası bir devlet oturtursa ne olur? Zeki Sezer, Bülent Ecevit’ten bir kutsal kalıt gibi devraldığı o belirlemeyi açıklama gereği duydu: “Kimse kusura bakmasın, Türkiye’nin Misakı Milli sınırları Musul’un ötesinde biter. Bu bir hayal değil, Don Kişotluk da değil. Atatürk’ün İnönü’ye, İnönü’nün Ecevit’e, Ecevit’in de Ahmet Necdet Sezer’e ve bana söylediği bir şeydir bu.” Görünmez bir kaza yüzünden on gün önce ameliyat masasına yattım. Ameliyat öncesi ve sonrasında, yapabildiğim tek şey tiryakilikle sardırdığım Hıfzı Topuz romanları okumak oldu. Kitapları başucumda hâlâ duruyor. Birini bitirip, öbürüne başlıyorum. “Özgürlüğe Kurşun”, “Meyyale”, “Taif’te Ölüm”, “Devrim Yılları” bitti. Sırada “Başın Öne Eğilmesin”... Sabahattin Ali var. Gündelik yaşamla hani aranıza set çekmek istediğiniz dönemler olur... Kabuğunuzdan, korunaklı iç çekirdeğinize çekilmeyi istersiniz. Hıfzı Topuz beni böyle bir anda yakaladı ve bir başka âleme ışınladı. Eski İstanbul ve Beyoğlu; Osmanlı sarayları, köşkler ve konakların içi; kapalı kutu bir dönemin ailesosyal yaşam yapısı, kadınerkek ilişkileri; kalıpsal, entrikalı, hiyerarşik harem düzeni.. Saliha, Sabiha, Mihrimah, Atiye, Hatice, Cemile, Adile, Fatma, Mevhibe, Naime, Rukiye... Bunlar, “aristrokrat” sıfatıyla tanımlanabilecek, sultan kızlarına verilen adlar... Bir de şunlara bakın: Şuhucihan, Bezmiâlem, Hoşyar, Nevfidan, Nuritab, Aşuban, Tirimüjgan, Cezbidil, Sineperver, Canfeza, Hoşneva, Ebrunigâr, Şevkiâlem... Bu isimler de “gözde” ve “cariyelere” veriliyor... Yedi düvelden toplanıp saraya kapatılan kadınlara, sahne adları gibi böyle birbirinden işveli ve cilveli isimler takılmış... Bir kadın yani, daha ağzını açmadan, kişisel “kartvizitini”(!); taşıdığı isimle açığa çıkarıyor. Yalnız haremselamlık arasında değil; bizzat harem içindeki kadınlar arasında güç skalası bazında aşılması mümkün olmayan duvarlar çekiliyor. Hıfzı Topuz’la İyileşmek ‘Yasak kent’te’ devrim! Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin tohumları, neredeyse bir “kast” sisteminde yaşayan, dış dünyaya kapalı, tepeden tırnağa “Doğulu” bir toplumda atılıyor. Hıfzı Topuz’un romanlarına konu olan 19. yüzyılın son çeyreğine dek Osmanlı Sarayı, Çin imparatorlarının “yasak şehrinden” farksız. Avrupa’nın göbeğine dek ilerlemiş, Avrupa topraklarında yüzyıllarca kalmış ancak yaşlı kıtanın sosyokültürel düzeninden, siyasi evriminden zerre kadar etkilenmemiş bir toplum söz konusu. Böyle bir toplumda, Balkanlar’daki son topraklar da elden çıkarken; Avrupa’nın bir yüzyıl öncesinde yaşadığı “aydınlanma fikirleri” bu coğrafyaya ulaşıyor. “Meyyale”nin arka planında yer alan ve “Taif’te Ölüm”ün başkarakteri olan Mithat Paşa, bu “şokun” ürünü. “Mithat Paşa Osmanlı devletinde reformun, Batı’ya yaklaşmanın, uygarlığın, insan haklarının simgesi olarak görülüyordu... En büyük amacı Kanuni Esasi hazırlayarak bir Meclisi Mebusan oluşturmak ve Meşrutiyet’i ilan etmek(ti)!” (“Taif’te Ölüm”). Yazar tarafından “parlamenter demokrasinin babası” olarak tanımlanan Mithat Paşa, kapalı devre yaşayan bir toplumda pimi çekilmiş bomba etkisi yaratan “zehirleyici özgürlük fikirleriyle”; topu topu 6 ay kaldığı Avrupa’da tanışıyor. Hiç bilmediği Fransız dilini özel derslerle öğrenen devrimci sadrazam; Avrupa’nın koca bir yüzyıla sığdırdığı siyaset ve düşünce tarihi mücadelesini 6 ayda kapmaya, kaptığı gibi de uygulamaya kalkışıyor! Hiçbir altyapısı olmayan bu “yüzyıllık sıçrama” tabii, ardı arkası gelmeyen sürgün serüvenleri Taif zindanlarında sonlanıyor. ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Yurtdışında çalışan SSK emeklileri (1) SORU: Ben Türkiye’de ve Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan, 25 yıllık sigortalı ve 6 bin günden fazla prim ödeyerek 1998’de SSK’den emekli oldum ve bana emekli aylığı bağlandı. Emekli olduktan kısa bir süre sonra Almanya’ya çalışmaya gittim. Sorum ve sorunum şöyle: Almanya’daki Türk arkadaşlarım Almanya’da çalışırsam, Türkiye’den ve SSK’den aldığım emekli aylığımın kesileceğini söylediler. Bu söylenti doğru mudur? (E.T.) YANIT: Yurtdışında çalışan SSK emeklileri iki grup oluşturmaktadır.Birinci grupta, bütün çalışmaları Türkiye’deki sosyal güvenlik kurumlarında geçmiş olup, ve bu çalışmalarının tümü üzerinden SSK’den yaşlılık aylığı almakta olanlardır. İkinci grupsa, yurtdışında geçen çalışma sürelerinin tümünü ya da bir bölümünü Türkiye’de ve SSK kapsamında geçmiş çalışmalarıyla birleştirdikten sonra yaşlılık aylığı almakta olanlar. Çalışmalarının tümü Türkiye’ de geçenlerin yurtdışına çalışmaya gittiklerinde aldıkları yaşlılık aylıklarının kesilmeyeceği yargı kararlarında vurgulanmaktadır. (1) “ÖZETİ: Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan yaşlılık aylığı almakta olan sigortalının yurtdışında çalışmaya başlaması halinde yaşlılık aylığı kesilmez. (...) Davacıya Türkiye’deki çalışmaları göz önünde tutularak ....tarihinden itibaren aylık bağlandığı uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, yurtdışındaki çalışmalar değerlendirmeye alınmaksızın salt Türkiye’deki çalışmalar göz önünde tutularak 506 sayılı Yasanın 60 ve ardından gelen maddeleri gereğince sigortalıya maaş bağlandıktan sonra sigortalının yurtdışında çalışmaya başlaması durumunda yaşlılık aylığının kesilip kesilmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Davacının 506 sayılı yasaya tabi olarak çalıştığı prim ödeme gün sayısının 7 bin 800 gün, sigortalılık başlangıcının da .... tarihi olduğu göz önünde tutularak SSK’nin 60/Ac maddesi gereğince yaşlılık aylığı bağlandığı dosyadaki bilgi ve belgelerden açıkça anlaşılmaktadır. Öte yandan, Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 63A maddesine göre, bu kanuna göre yaşlılık aylığı almakta iken, sigortalı olarak çalışmaya başlayanların yaşlılık aylıkları çalışmaya başladıkları tarihte kesilir. Madde ile; Türkiye’de 506 sayılı yasaya tabi sigortalı olarak çalışanların amaçlandığı açıktır. Başka bir anlatımla, yurtdışındaki çalışmaların, 506 sayılı yasaya tabi sigortalı olarak değerlendirilmesine olanak olmadığı ortadadır. Nitekim bu yön aynı maddenin (B) bendinde, sigortalı olarak bir işte çalışmaya başlayanların yazılı talepte bulunmaları halinde yaşlılık aylıklarının ödenmesine devam olunacağı, ancak bunlardan ... oranında sosyal güvenlik destek priminin kesileceği, bu primin 1/4’ü sigortalı hissesi, 3/4 işveren hissesi olduğu açıkça vurgulanmıştır. Kuşkusuz sosyal güvenlik destek primi kesecek işverenin Türk işveren olduğu açık seçiktir. Bundan başka, Türkiye ile Federal Almanya arasında imzalanan sosyal güvenlik anlaşmasında da, yaşlılık aylığının kesileceğine ilişkin bir düzenlemenin de mevcut olmadığı da söz götürmez.(...)’’ ( Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 28.6.1999 Tarih, 1999/969 Esas ve 1999/4934 Karar) (2) “(...) Uyuşmazlık, davacıya, yaşlılık aylığı bağlanması için, yurtdışında çalıştığı işten ayrılması gerekip gerekmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Bu yönüyle, davanın yasal dayanağı belirgin olarak, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 60/H ve 62. maddeleridir. Anılan 60/H bendinde yaşlılık aylığından yararlanmak için sigortalının çalıştığı işten ayrılması ve yazılı istekte bulunması hükmü öngörülmüştür. Maddede, sözü geçen ‘sigortalı olarak çalıştığı işten ayrılacak’ sigortalının, 506 sayılı yasaya tabi sigortalı olarak çalışanların amaçlandığı, giderek yurtdışında yabancı işverene tabi olarak çalışan sigortalıların amaçlanmadığı açık seçiktir. Başka bir anlatımla, yurtdışında çalışanların, 506 sayılı yasaya tabi sigortalı olarak değerlendirilmesine olanak olmadığı ortadadır. Hal böyle olunca, Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 60/H ve 62. maddeleri yalnız Türkiye’de çalışmak suretiyle yaşlılık aylığına hak kazanan sigortalılara uygulanacağı, yurtdışındaki çalışmalarını borçlanmak suretiyle yaşlılık aylığına hak kazanan sigortalılar için uygulanmayacağı tartışmasızdır. Öte yandan, Türkiye ile Federal Almanya arasında imzalanan Sosyal Güvenlik Anlaşması’nda da, yaşlılık aylığı bağlanması için sigortalının işinden ayrılacağına ilişkin bir düzenlemenin mevcut olmadığı da söz götürmez. Bundan başka, bir an için davacıya yaşlılık aylığı bağlanması için işinden ayrıldığı kabul edilse de, tekrar çalışmaya başlaması durumunda, hakkında 506 sayılı yasanın 63. maddesinin uygulanacağı söylenemez. (...)” Özet olarak, yalnızca Türkiye’deki çalışmaları göz önüne alınarak, yurtdışı borçlanması yapmaksızın emekli olan ve yaşlılık aylığı alan SSK sigortalısı yurtdışında çalıştığında, yargı kararları uyarınca yaşlılık aylığı kesilmez. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 13.2.2002 Tarih, 2002/2193 Esas ve 2002/173 Karar) Kaynak: (1) Lebib Yalkın Yayımları, Yüksek Mahkeme Kararları, Sıra No: 577 (2) Lebib Yalkın Yayımları, Yüksek Mahkeme Kararları, Sıra No: 632 Bize bir Zhang Yimou lazım Son derece baştan çıkarıcı bir öykü. Dönem filmi çekmeye yatkın bir yönetmenin elinde, dünya sinemasında yankı bulan muhteşem bir film malzemesi olur... diye düşündüm okurken. Ama böylesi bir proje için; “baskıcı Çin saraylarının” istibdat ve zülum düzenini gözkamaştırıcı şaşaa ve bir “görkem estetiği” ile beyazperdeye aktaran Zhang Yimou gibi sanat yönü çok güçlü bir yönetmen gerekir. Resmi tarihin iyikötü; siyahbeyaz kalıplarıyla işlenecek konu değil bu... Mithat Paşa’nın sonunu hazırlayan “devrimci idealler” uğruna devirdiği Abdülaziz o yıllarda misal, şöyle bir ihtişam içinde yaşıyor: “1200 kadın, 350 ahçı ve yamağı, 400 seyis ve ahır bakıcısı, 400 kürekçi ve kayıkçı, 400 muzıka eri ve subay, 200 kuşbaz ve canbaz, 2000 hademe, 300’ün üstünde kâtip, teşrifatçı ve mabeyinci...” (Meyyale) Bizde böyle bir yönetmen var mı, yok mu... bilemem ama iyi ki Hıfzı Topuz var! Arkeolog sabrıyla deştiği belgeleri binbir zorlukla didikleyerek, tarih düşmanı bir toplumu “kara kutularıyla” tanıştırmak cesaretini kendinde bulduğu için. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 19 Kasım www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Aldırış et1 memek, ciddiye almamak” 2 anlamında ar 3 go sözcük. 2/ Sıcak bir cis 4 min verdiği du 5 yum... Terzile 6 rin patron çı7 karmak için kullandıkları 8 bir çeşit say 9 dam kâğıt. 3/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 “Mehmet ”: Eylül 1 H A N E F İ L İ K romanıyla tanınmış ya2 U N A C Ç İ N E zarımız... Tavlada “üç” sayısı. 4/ Bir spor da 3 M I H N E D İ M P Ü R E lı... Bir petrol lambası. 4 U S İ R İ Ş 5/ Karakter... Şarap 5 T U Ş E Ö R E K R E mahzeni. 6/ Bir ilimiz... 6 F O L Rütbesiz asker. 7/ Ço 7 P E N E S rapları dizin altında ya 8 E Ğ İ M M İ N E da üstünde tutmaya ya 9 S E L E F İ L İ K rayan lastikli bağ. 8/ Denizlerde yaşayan iki çenetli ve iri bedenli yumuşakça cinsi... Bir ilimiz. 9/ Küçük mağara... Ankara yöresine özgü bir halkoyunu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Haksızlığa uğramış olan, mağdur... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı. 2/ Notada durak işareti... Çıkış yeri, kaynak, köken. 3/ Susamyağı. 4/ Bağışlama... Ermenistan’ın para birimi. 5/ Avustralya’da yaşayan bir cins devekuşu... Engel. 6/ Cisimleri, aleve değdirmeden ateşin etkisine uğratmak için kullanılan büyük toprak kap... Soyaçekim. 7/ “ atına binmiş çalım satıyor” (Türkü)... “Kumru” da denilen bir kuş. 8/ Başı darbelerden korumak için giyilen zırhlı başlık... İnce talaş. 9/ Yerinde yapılan ve beğenilen davranış.... Uygun bulmama, geri çevirme. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear