14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
19 KASIM 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Dünya Bankası sosyal çarpıklığı ortaya koydu: Yaşam koşulları üçüncü dünya ülkeleri seviyesine geriledi 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK İşte Türkiye gerçeği... MURAT KIŞLALI Vergi Adaletsizliği Bu haftanın yazı konusu CHP’deki son gelişmeler olmalıydı. Çünkü, üst yönetim, bir taraftan dışa doğru açılım yapıyor; diğer taraftan da parti içini cehenneme çeviriyordu. CHP yönetiminin, yetkisini kötüye kullanarak binlerce yeni üye yazması; delege seçimlerindeki keyfi uygulamaları ve çok sayıda ilçe ve il örgütünü görevden almadaki hukuk tanımaz tutumunun bir sonucu olarak partiyi yargıya taşımasıyla verdiği zararlara her gün yenisini ekliyordu. Ancak, bu sırada bir gelişme oldu; üst yönetimin içinde yıllardır süregelen ve partiyi yıkım noktasına taşıyan iç kavganın son günlerde taraflardan birinin görevini bırakmasıyla gelinen nokta, CHP’yi yazmayı anlamsızlaştırıyor. CHP üst yönetimi kendini bitiriyor; gerçekte üst yönetim CHP’yi değil kendisini yok ediyor; yalnızca bireysel yazgısını yazıyor. Bu yıkımdan, tüm CHP’lilerin kendilerine de topluma da yeniden umut tomurcukları sunması, kaçınılmaz bir sorumluluk oluyor. ??? Bütçe, ekonomi ile siyasetin kesişme noktasıdır. Merkezi yönetimin gelirlerini ekonominin ya da toplumun hangi kesimlerinden topladığı ve bu geliri nasıl harcadığı, bütçenin de hükümetin de niteliğini gösterir. Bu yazıda bütçe gelirleri üzerinde duruluyor. Harcamalar bir başka yazının konusudur. Bütçe gelirlerinin yüzde 80’den fazlasını vergi gelirleri oluşturur. Vergilemenin temel ilkesi çok kazanandan çok vergi alınmasıdır. Doğrudan vergiler, gelire ve kazanca göre ya da vergi ödeyenin ekonomik gücüne göre alınır. Önde gelenleri KDV, ÖTV ve dışalım vergileri olan dolaylı vergiler ise, ödeyenin ekonomik gücüne göre alınmaz; yoksul zengin ayrımı yapılmadan toplanır. Bu nedenle de dolaylı vergilerin haksız olduğu konusunda bir görüş birliği vardır. Aşağıdaki tablo, doğrudan ve dolaylı vergilerin 2000’lerdeki gelişimini gösteriyor. İzlenebileceği gibi, kişi ve kurumların gelirine göre alınan vergilerin toplam içindeki payı, 2001’den sonra hızla azaltılıyor; yüzde 42.3’ten yüzde 31.6’ya iniyor. Buna karşılık, dolaylı vergiler, aynı oranda arttırılıyor. Hükümet, geliri yüksek olanları vergilendirmiyor; vergiyi, giderek artan oranda, dar gelirlilere yüklüyor. Hiçbir demokratik ülkede yapılamayacak bir şey yapıyor: Vergi haksızlığını arttırıyor. Vergi adaletsizliği gelir dağılımını daha da eşitsiz duruma getiriyor; bu durum, ekonomik, siyasal ve toplumsal sorunları daha da ağırlaştırıyor. Vergide adalet olmayınca, diğer işlerde de adalet olmuyor! Bu arada belirtelim, Avrupa ülkelerinde, doğrudan ve dolaylı vergilerin toplam içindeki payı yarı yarıyadır. Son OECD Raporu da üyeleri içinde Türkiye’nin dolaylı vergileri en yüksek ülke olduğunu açıklamış bulunuyor. Bir nokta daha var. Vergi yükü, yani, toplam ulusal gelirin vergilendirilen bölümü, ülkemizde göreli olarak çok azdır. AB’nin 19 ülkesinin ortalaması yüzde 38.8’e ulaşmaktadır; ulusal gelirin vergi olarak alınan kısmı, Danimarka, Belçika gibi Kuzey Avrupa ülkelerinde yüzde 45’lerin üzerindedir. Ekonomisinin yarısı kayıt dışı olan Türkiye, yıllık gelirinin yeterli bir bölümünü vergi olarak toplayamıyor. Böyle olunca da bir taraftan dünya rekoru bir faizle borçlanıyor, diğer taraftan da eğitim, sağlık gibi en temel kamu hizmetlerini göremiyor. ANKARA Dünya Bankası verilerine göre Türkiye’de nüfusun yüzde 27’si yoksulluk seviyesinin altında yaşıyor. Nüfusun yüzde 3.4’ü günde 1 dolardan, yüzde 18.7’si ise 2 dolardan az gelir elde ediyor. Dünya Bankası 2007 yılı “Dünya Gelişme Raporu Seçilmiş Göstergeleri”ne göre Türkiye’nin sosyal açıdan bulunduğu nokta şöyle: Yoksulluk: Nüfusun yüzde 27’si ? Türkiye’de kötü beslenen çocukların toplama oranı yüzde 4, beş yaş altı çocukların ölüm oranı ise binde 32. Türkiye’de her yüz bin doğumdan 70’inde anneler yaşamını kaybediyor. Doğumların halen yüzde 17’sine, yetkin bir sağlık görevlisi girmiyor. yoksulluk seviyesinin altında yaşıyor. Türkiye yoksul nüfusun oranı açısından Cezayir (yüzde 22.6), Sri Lanka (yüzde 25), Tunus (yüzde 7.6), Jamaika (yüzde 18.7) gibi ülkelerin gerisinde kalıyor. Gelir dağılımı: Nüfusun yüzde 18.7’si günde 2 dolar, yüzde 3.4’ü ise 1 doların altında gelir elde ediyor. Günde 1 dolardan az gelir elde eden nüfus itibarıyla Türkiye; İran, Kırgızistan, Malezya, Fas, Makedonya gibi ülkelerin gerisinde yer alıyor. Çocuk sağlığı: Kötü beslenen çocukların toplama oranı yüzde 4. Türkiye, bu açıdan da Romanya (yüzde 3), Sırbistan (yüzde 2), Şili (yüzde 1) gibi ülkelerin gerisinde kalıyor. Türkiye’de beş yaş altı çocukların ölüm oranı ise binde 32. Bu oran Kolombiya (binde 21), Kuveyt (binde 12), Suriye (binde 16) gibi ülkelerden daha yüksek. Eğitim: Çocukların ilkokuldan mezun olma oranı 1991’de yüzde 90 iken, 2004’te yüzde 88’e düştü. Türkiye bu açıdan Tunus (yüzde 97), Tacikistan (yüzde 92), Kenya (yüzde 91), Romanya (yüzde 93), Moldovya (yüzde 91), Moğolistan (yüzde 97), Kuveyt (yüzde 91) gibi ülkelerin gerisinde kaldı. Anne sağlığı: Türkiye’de her yüz bin doğumda 70 anne yaşamını kaybediyor. Doğumların halen yüzde 17’sine, yetkin bir sağlık görevlisi girmiyor. Bu rakamlar Arnavutluk (55 anne, yüzde 2), Ürdün (41 anne, yüzde 0), Romanya (49 anne, yüzde 1), Türkmenistan (31 anne, yüzde 3) ve Özbekistan (24 anne, yüzde 4) gibi ülkelerde Türkiye’den çok daha düşük. MAAŞIN YÜZDE 95’İ GIDA VE BARINMAYA ürkiye KamuSen, geçen ay itibarıyla çalışan bir kişinin açlık sınırının yüzde 1.4 artarak 884 YTL, 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırının ise yüzde 2.2 artışla 2 bin 325 YTL olduğu hesapladı. Sendikadan yapılan açıklamada “Memur ortalama maaşının yüzde 95’ini yalnızca gıda ve barınmaya harcamak zorunda kaldı. Geçen ay, kamu çalışanına Ö Ğ R E T M E N L E R B O R Ç L A YA Ş I Y O R T maaşından geriye yalnızca 48 YTL kaldı’’ denildi. MemurSen’in araştırmasına göre ise ekim ayında 4 kişilik bir ailenin tüketmesi zorunlu olan gıdalar için harcaması gereken ve açlık sınırı olarak belirlenen tutar 640 YTL oldu. MemurSen’in ArGe birimi yoksulluk sınırını ise 1713 YTL olarak hesapladı. T ürk EğitimSen Genel Başkanı Şuayip Özcan, öğretmenlerin sosyoekonomik durumlarına yönelik yaptıkları anket sonuçlarına göre, öğretmenlerin yüzde 23.5’inin görevlerinden arta kalan zamanda ek iş yaptığını, yüzde 89.6’sının borçla yaşadığını, yüzde 78’inin bilimsel gelişmeleri takip edemediğini ve yüzde 72.7’sinin çocuklarının öğretmen olmasını istemedi ğini bildirdi. Türk EğitimSen, 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla anket çalışması gerçekleştirdi. Öğretmenlerin sosyoekonomik durumunun yakın plana alındığı anket, 1700 öğretmen üzerinde uygulandı. Anket sonuçlarına göre, ankete katılan öğretmenlerin yüzde 83.1’i maaş ve ek ücretleriyle birlikte 10001500 YTL arasında aylık gelir elde ediyor. RX CLUB SHOW 2007 KESK Araştırma Merkezi: Dar gelirli birikim yapamaz hale geldi ‘Arka Bahçe’ finalde yarışacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye’nin önde gelen reklam ajanslarından Arka Bahçe, RX Club Show 2007’de de finalde yarışacak. Ajans, bu yılki “Dr. Bee” isimli ilanıyla RX Club Show 2007 finaline katılmaya hak kazandı. Arka Bahçe’nin Başkanı Adem Arıbaş, yarışmayla ilgili olarak, “Dünya çapında yoğun bir katılımın gerçekleştiği yarışmada geçen seneki başarımızı daha da ileriye taşıma fırsatı yakaladığımız için mutluyuz. Bu yıl da BBDO, Euro RSCG, GSW Wordwidex McCann Healthcare, Ogilvy Healthworld, Saatchi&Saatchi gibi uluslararası ajanslarla yarışıp, en iyi sonucu alacağımıza inanıyoruz” dedi. Gerçekleştirildiği günden bu yana RX Club Show’daki değerlendirilmelerin, reklam ve promosyon endüstrisinin uzmanları tarafından birçok kategoride ve bütçe veya medya kullanımına bakılmaksızın, “yaratıcılık esas alınarak” yapıldığını belirten Arıbaş, özellikle bu konuda kendilerine güvendiklerinin altını çizdi. Medikal sektör için çalışan reklamcılar arasındaki fikir alışverişini güçlendirmek, en yaratıcı fikirleri belirlemek, büyüyen sağlık ürünleri pazarında yaratıcılığı ön plana çıkarmak ve endüstriyi göz önünde tutmak için bağımsız bir uluslararası sağlık reklamcılığı komitesi oluşturmak gibi amaçları olan RX Club Show, medikal sektöründe uluslararası bir ekol olarak biliniyor. Zenginin malı, yoksulun borcu arttı Ekonomi Servisi KESK tarafından yapılan araştırmada, son dönemde gelir dağılımında yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle “dar gelirlilerin birikim yapamaz hale geldiği, zenginlerin ise daha da zenginleştiği’’ belirtildi. KESK Araştırma Merkezi’nce (KESKAR), “Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Banka Mevduat Hesapları istatistikleri, Türkiye İstatistik Kurumu ve Maliye Bakanlığı verileri ile KESK veritabanı üzerinden yapıldığı’’ ifade edilen araştırmada şu tespitlere yer verildi: ? 2002 yılı Aralık ayından 2007 Ağustos ayına kadar 1 milyon YTL ve üzerindeki banka hesaplarının değeri 4 kat arttı. ? Gelinen noktada 3 milyon mudi toplam servetin yüzde 92’sine sahip durumda. ? 2002 yılı Aralık ayında tüketici kredileri ile kredi kartı borçları 6.6 milyar YTL iken, 2007 yılı Ağustos ayında 13 kat artarak 84 milyar YTL ’ye ulaştı. ? Aynı dönemde ödenmeyen kredi kartı borcu da 9.5 kat artarak 2.6 milyar YTL ’ye yükseldi. Borcunu ödemediği için takibe uğrayan kişi sayısı 200 bini buldu. ? Tüketici kredisi ve kredi kartı borçlarının miktarı, kamu emekçilerine ayrılan bir yıllık kaynağın yaklaşık 2 katı düzeyinde. Vergi Gelirlerinin Dağılımı ve Vergi Yükü, 2000’ler Doğrudan Ver. Dolaylı Ver. Toplam Vergi Yükü 19 AB Ülkesinin Vergi Yükü 2001 42,3 57,7 100,0 22,5 2002 33,1 66,9 100,0 21,7 2003 31,9 68,1 100,0 23,6 38,8 2004 30,5 69,5 100,0 25,9 38,8 2005 30,2 69,8 100,0 27,1 2006 31,5 68,5 100,0 26,3 2007 31,6 68,4 100,0 Tek tekstil fabrikası da kapandı Merkezi İstanbul’da bulunan Ener Tekstil’in Gümüşhane’nin Tekke Beldesi’nde geçen yıl açtığı tekstil fabrikası, zarar ettiği gerekçesiyle kapatıldı. Gümüşhane Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İsmail Akçay ise teşviklerin yetersizliği nedeniyle Avrupa, ABD ve Kanada’ya ihracat yapan bir firmanın kapanmak zorunda kaldığına değinerek, “Ne yazık ki, bizim sesimize kulak veren olmadı. Hedef ve düşüncelerimizi ciddiye almayan yetkililer şimdi Gümüşhane’de işten çıkarılan 120 kişiye iş bulsunlar’’ diye konuştu. (AA) Açıklama: Doğrudan vergiler; gelir, kâr, sermaye kazançları üzerinden alınan vergiler ile mülkiyet üzerinden alınan vergilerdir. Dolaylı vergiler, başta KDV, ÖTV ve Dışalım Vergileri olmak üzere tüm diğer vergi ve harçları içerir. Veri yok Kaynak: Doğrudan ve Dolaylı Vergiler: Bütçe Gerekçesi 2008, s. 47 Vergi Yükü: Bütçe Gerekçesi, s. 50 19 AB Ülkesinin Vergi Yükü: Yıllık Ekonomik Rapor, s. 66. yakupkepenek06@hotmail.com DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA Rivayete göre ABD’nin Annapolis kentinde yapılması planlanan toplantı Ortadoğu barış sürecini yeniden başlatacakmış. Dahası, Annapolis, bizde “tarihi zirve” olarak nitelenen PeresAbbas, Gül buluşmasından sonra, Türkiye’nin Ortadoğu’daki yeni rolünü (Pax Ottomana filan…) vaftiz edecek yeni bir dönüm noktası olacakmış. erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com günkü yorumunda ayrıntılı bir biçimde aktardığı gibi, bugün gelinen noktada FKÖ ve “ulusal proje” çürümüş, çökmüş, Filistin idaresi felç olmuş durumda. FKÖ’nün içi tümüyle boş, artık var olmayan örgütlerin birliği durumunda. Buna karşılık ulusalcıdinci Hamas ve onun yanı sıra Filistin ulusal davasından çok İslamın sorunlarıyla ilgili Hizbül Tahrir ve benzeri hareketlerin etkileri çok arttı. Filistin yönetimi ilk kurulduğunda, Mısır ve Lübnan’dan gelerek çeşitli yönetim kademelerinde yer alan tecrübeli ve yetişkin bir siyasetçiler kuşağı, şimdi umutları tükenmiş olarak, ya Nabi Şhaat gibi evlerine ve işlerine geri dönüyorlar; ya da Muhammed Dahlan, Hasan Asfur gibi zamanlarının çoğunu Kahire’de ailelerinin, işlerinin yanında geçiriyorlar. Ramallah’taki yetkililer de geçen yıllarda, Amman’da malmülk sahibi olan yaklaşık 50 bin kişinin Batı Yakası’nı terk ettiğini söylüyorlarmış. Diğer bir deyişle, Filistin halkı, orta sınıfını, yönetici olma kapasitesine sahip yetişkin unsurlarını kaybediyor. “Ulusal proje” böylece çökerken, Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün gibi Arap devletlerinin yeniden devreye girmeye, Filistin sorununu vesayet altına almaya başladıkları görülüyor. İsrail ambargosu da Gazze’deki nüfusu Mısır’ın, Batı Yakası’ndakini de Ürdün’ün kucağına itiyor. Bu iklimde Abbas’ın Annapolis’te varlığı, Annapolis toplantısı ne anlama geliyor? Abbas’la ilgili, iyimser bir cevap vermek olanaksız. Annapolis’e gelince, o, Yahudi düşmanlığını izleyen AntiDefamation League’in Başkanı Abraham Foxman’a göre: “Yalnızca toplantılar yapmak için bir bahane” (The Independent, 16/11). Gerçekten de Batılı yorumcular, Annapolis, Suudilerle İsrail için gayri resmi buluşma, İsrail ile Suriye arasında yeni pazarlıklar için vesile, ABD için İran’a karşı Sünniİsrail ittifakı harcına birkaç taş daha ekleme fırsatı olarak kullanılacak diyor. Türkiye için ise, eğer davet edilirse, AKP zaferi şamatasına, Pax Ottomana hülyalarına “böyyük” katkılarda bulunacak.. ne diyelim herkesin yolu açık olsun. Ama tüm bunlar bana “Aç tavuk kendini buğday ambarında sanırmış” deyimini de anımsatmıyor değil… Filistin halkına da, ilk İntifada’nın 20. yıldönümünde, bir üçüncüsünü denemekten başka bir seçenek kalmıyor. Annapolis Fantezileri… Annapolis mi, o da ne? Annapolis, İsrail ve Filistin liderlerini ve ilgili tarafları (İsrail gazetesi Yedioth News’e göre “Herkes davet bekliyor”) ABD’nin kanatları altında bir araya getirerek “barış görüşmeleri için, nihai anlaşmaya ilişkin tartışmaları ipotek altına almadan, yeni bir çerçeve oluşturarak” süreci yeniden başlatacak. Yani aslında o ünlü “Yol Haritası”ndan farklı bir şey değil. Aslında, barış için nelerin gerekli olduğunu herkes biliyor: İsrail devleti için güvenlik, Filistin için 1967 öncesi sınırlar üzerinden bir anlaşma, Kudüs’ün paylaşılması, 1948 göçmenlerine geri dönüş hakkı, İsrail’in bir Yahudi devleti olarak kabul edilmesi. Kimsenin takmadığı “Yol haritasından” bugüne ne değişti ki, şimdi Filistin ve İsrail liderleri bir araya gelerek bu talepleri karşılamaya yönelik bir adım atabilecekler? Evet, belki, çok şey değişti! Ama bunların hiçbiri Annapolis’te bir araya gelenlerin başarı şansını arttıracak cinsten değişiklikler değil. İşin teknik yanı da karışık. Annapolis önce iki gün olarak saptanmıştı, şimdi tek güne indirildiği söyleniyor. Başlangıçta adı “konferans” idi, şimdi ABD ve İsrail ısrarla “toplantı” diyorlar. Halen kasım sonu yapılacak deniyor ama Baltimor Sun gazetesinin aktardığına göre Annapolis belediyesi, “Bize hâlâ bir tarih verilmedi” diyormuş. Toplantının aralık ayına kalacağını söyleyenler de var. ABD eski BM temsilcisi, Neocon Bolton ve İsrail ana muhalefet partisi Likud’un lideri Natenyahu, Annapolis’in zararlı olacağını düşünüyorlar. Sosyal Demokrat Meretz’in lideri Beilin, görüşmelerde bir ilerleme kaydedilene kadar ertelenmesini öneriyor (Jarusalem Post, 18/11). Başlangıçta Suriye “Golan tepelerini konuşmayacaksak katılmanın anlamı ne” diyordu. Cuma günü Rusya İsrail’e, “Suriye katılıyor” mesajı verdi. İsrail de aniden, Fi listin tarafı İsrail’in bir Yahudi devleti olduğunu kabul etsin talebini ortaya getirdi. Filistin yönetimi de bunu, bir gün, o da eğer olursa, iki devletli çözüm noktasında, Filistinli göçmenlerin geri dönüş hakkını tümüyle ortadan kaldıracağı için, hemen reddetti. İsrail ve Filistin tarafları da hâlâ toplantıya ilişkin ortak belgeyi hazırlayamadılar. Bir habere göre hazırlamaktan vazgeçeceklermiş; toplantıda ne olursa olacakmış… Zaten ne Abbas’ın ne de Olmert’in ne bir metni benimseyecek, ne de kendi ülkelerinde savunacak iktidarları, saygınlıkları var. Olmert 2006 Lübnan fiyaskosundan sonra, iktidara adeta tırnaklarının ucuyla asılıyor; hakkında açılan yolsuzluk davaları da cabası. Abbas’a gelince, o tam anlamıyla trajik bir karakter. Başkanlığı tümüyle sanal, kimi temsil ettiği meçhul. Financial Times’dan Philip Stevens’in aktardığına göre, adını açıklamak istemeyen, süreçle ilgili bir AB diplomatı, “Annapolis aslında Abbas’ı biraz güçlendirmek için yapılıyor, başka bir anlamı yok” diyormuş. Filistin’de çürüme ve çöküş Gerçekten de Oslo süreci iflas ettikten, Arafat öldükten (!?) sonra Filistin siyasi coğrafyasında çok önemli değişiklikler yaşandı; tam bir çözümsüzlük hâkim oldu. The Guardian’dan Jonathan Steele son derecede haklı. Filistin halkı 1970’lerde uçak kaçırmadan suikasta kadar her türlü silahlı eylemi denedi, “davayı” gündeme getirdi.. ama İsrail’den bir şey alamadı. 1990’lardaki intihar eylemleri dalgası da İsrail’in tutumunun daha da katılaşmasına, halkın sağa kaymasına yol açtı. Kassam roketleri de, şiddetli, çok daha ölümcül İsrail operasyonlarına yol açmaktan başka bir sonuç vermiyor. Washington ve İsrail’e seçim, demokrasi yoluyla bir mesaj göndermek istediler diyor Steele, sandıktan Hamas çıkınca, İsrail ve Washington’un cevabı, Filistin halkını cezalandırmak, bölerek iç savaşa zorlamak oldu. Otuz yıl önce, Enver Sedat’ın, İsrail’i ziyaret ettiği dönemde, Filistin topraklarındaki İsrail yerleşimcilerinin sayısı, Batı Yakası ve Doğu Kudüs’te sırasıyla 14 bin ve 100 bin idi; bugün, Annapolis öncesinde 180 bin ve 250 bine yükseldi. Böylece Filistin, salt toprak değil; su gibi doğal kaynaklar üzerindeki kontrolünü de kaybetti (Al Ahram Weekly, 1521/11/07). Belli ki ne savaş bir işe yaramış ne uzlaşma... En önemli değişiklik ise, en trajik olanı: Haaretz’ten Danny Rubinstein’ın cuma CUMHURİYET 13 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear